“Ağaç Dikmek Bir Ödev Olmaktan Öteye Gidemiyor”

Bu günlerde 100 bin ağaç tohumunu öğretmen ve öğrencilerle buluşturan Tohum Toprak Dostluğu'nun kurucuları ve yürütücülerinden Murat Güneş ile okullar için düzenledikleri kampanyayı ve yerel tohumu konuştuk. Güneş, okullar ve çocuklar için ağaç dikiminin bir ödev olmaktan öteye gidemediğini ve bunun kırılması için kampanyaya başladıklarını ifade ediyor.

Tohum Toprak Dostluğu oluşumu nasıl bir motivasyonla çıktı? 

Tohum Toprak Dostluğu ana fikri ilk olarak Ankara Ayaş domatesinin popüler olarak ortaya çıkması ve tohumunun belediye tarafından kontrol altına alınıp halka sadece fide dağıtılmasıyla oluştu. Yani bu tohum geleneksel ve kuşaktan kuşağa aktarılan ortak bir varlıkken neden bir tüzel kişi veya kişinin elinde ve meta unsuru olmuştu. Ki; tohum insanlığın ortak mirası ve insandan da önce bir yaşam formu. Doğanın nimeti ve kaderi hiçbir kurumun, kişinin elinde olmamalı. Temel ihtiyaçlarımızın temeli gıda, gıdanın temeli tohum…

Sadece okullara mı gönderiyorsunuz? Bu okullara nasıl eriştiniz?

Önderlik ettiğimiz gönüllülük hareketi herkesi kapsıyor. 1 Ekim başlangıcıyla yaptığımız çağrıda okullar, sosyal çevre, iş arkadaşları, STK’lar da yer almaktaydı. Ama hedef kitlemiz çocuklarımızdı. Çünkü 1975’ten bu yana ülkemizde ve dünyada orman haftası ağaç bayramı etkinlikleri kutlanıyor. Gelin görün ki bunun sosyolojik bir geri dönüşü yok. Hala ormanlar piknik alanı ve ağaç dikmek de bir “ödev” olmaktan öteye gitmemiş. Bunu son dönemde yaşadığımız orman yangınları ve tahribatlarından anlamak mümkün. Çocuklara yönelme isteğimizi sosyal çevremizden öğretmen arkadaşlara ilettik. Hareket öncesi bilimsel veriler buna yöneltti bizi. Doğa sevgisi küçük yaştan sosyal öğrenme metoduyla kazanılmalı sonucunda çocuklara bir günlük fidan dikme etkinliği dışında tohum vererek büyütmesini, emek vermesini, gözlemlemesini ve bağ kurmasını istedik. Bir canlının doğumundan gelişimine şahitlik eden bireylerin koruma ve önem konusunda daha hassas olacakları düşüncesi bizde hakimdi.

 Ne kadar tohum gönderdiniz? Tohumları neye göre belirleyip gönderiyorsunuz?

Gönüllülük hareketinin temeli 30 bin ağaç tohumu toplamamızla oluştu. Şimdilerde 60 bin tohumu aştık. Ama orman ağacı tohumları öyle kolay elde edilmiyor iş gücü ve mesai gerekli. Ve tabi bazı tohumlar için ne emek ne de işgücü yeterli olmuyor, teknoloji ve örgütlü organizasyonlar gerekmekte. Bu bağlamda karacam tohumlarını satın aldık. Meşe palamudu, Defne, Mercan, Akasya, Servi gibi tohumlar gönüllü arkadaşlarımızın sayesinde toplandı. Tohumları okullarımızın olduğu bölge iklim koşullarına göre gönderiyoruz. Orman ağaçları için pek iklim fark etmiyor zira karaçam her bölgemizde yetişen tek tür. Peyzaj ağaçlarını da orman alanlarına dikilmemesi konusunda gerekli bilgiyi birebir ilettik öğretmenlerimize. Ellerinde görsellerle ağacın adı (Türkçe ve Latince) istekleri ve çimlendirme usulünü iletiyoruz.

Neden tohum, buna neden ihtiyaç duyuyoruz? Nasıl bir fayda bekliyoruz?

Tohum; canlı yaşamının temelidir. Nasıl ki maddenin yapı taşı atom, tohum da tüm yaşamın yapı taşıdır. İnsan da bir tohumdur neticede. Tohum içerisinde evreni barındırır. Bir zaman kapsülüdür geçmişi şimdiye, şimdiyi geleceğe taşır. Biz tohumun başlangıç olmasını ve kat ettiği yolla yaşamı sorgulamayı, doğanın hakimi değil bir parçası olduğu gerçeğini de sorgulatmak istiyoruz insana… 

Tohumu gönderen dönerlere nasıl ulaştınız? Donörlerle öğretmenleri buluşturmak çok kıymetli bir köprü. Biraz bu köprü olma halini anlatır mısınız? 

Facebook’ta yerel tohum, geleneksel tarım, temiz gıda ve sağlıklı çevre temelli yayın yapan “Tohum Toprak Dostluğu” sayfamız zaten bir gönüllülük esasiyle çalışmakta. Bu bağlamda da her bölgeden gönüllülerimiz orman ağacı, peyzaj ağacı ve çiçek tohumları ilettiler bize. Biz de orman ağacı tohumları ekim kampanyamıza start verdik. Ve İzmir’den değerli öğretmen arkadaşımız Zeliş Kurt öğretmenimiz yer aldığı bir projeden ortak arkadaşlarıyla Diyarbakır ilimizden ilk kontağımızı sağladı diğer iller de etkileşimli olarak hem sosyal medya hem gönüllü öğretmen arkadaşlarımızla büyüdü.

Bundan sonraki süreçte ne yapacaksınız?

Bir önceki sorunuzda da cevap verdiğim üzere hali hazırda sürekli  bir hedefimiz bulunmakta: yerel tohumların yaşatılması ve yaygınlaştırılması çalışmalarımız sürüyor. Gerek internet üzerinden gerekse yerel toplantılarımızla yerel tohum takas etkinlikleri düzenlemekteyiz. Yaşamı bir bütün olarak görmek zorundayız. Doğa tüm ögelerinin bütünlüğüyle kusursuz işleyen bir denge. Yani temiz gıda sağlıklı bir çevreyle mümkün. Yani ormandan yoksun bir çevrede temiz hava ve su, erozyon tehlikesinden uzak bir tarım toprağı beklenemez. Ya da tarım alanlarımızın yapay göllerden sulandığını biliyoruz. Sanayi ve çevre atıklarıyla kirlenmiş bir sudan sağlıklı bir gıda bekleyemeyiz. Tabiatta her bir bitkinin her bir canlının ayrı bir rolü var sisteme katkısı var o yüzden canlı türlerinin de devamlılığını sağlamak zorundayız. Bir arının, bir balığın, bir solucanın hayatı bizimkinden daha değersiz değil…

Bu süreçte neler gözlemlediniz? Kampanya sırasında sizi motive eden yada motivasyonunuzu düşüren unsurları dinlemek isterim.

Süreçte bizi en çok olumsuzluğa düşüren hükümetimizin 2006’da çıkardığı 5553 sayılı yerel tohum yasası. Bu yasayla yerel tohumların önü adeta kesildi. Çünkü patentli ve sertifikalı tohum zorunluluğu getirildi. Ülkemizde yüzyıllardır ekilen tohumların hiç birinin ne patenti ne sertifikası var. Örneğin Kunduru Buğdayı İç Anadolu’da özellikle Ankara ovasında ekilen buğdayın patenti yok. Herkesin ortak malı. Üstelik de patent ve sertifikasyon çok pahalı maliyete sahip. Bir ürünün patentini ya da sertifikasına sahip olmak o metaya sahip olmak anlamına geliyor. Yani ben bugün Kunduru Buğdayı’nı kendi şahsım ya da şirketim üzerine sertifikalandırdığımda hiçbir çiftçi benden izinsiz ya da benden satın almadan bu ürünün tarımını yapamayacak. Bu ülkenin üretici çiftçisi beline vurulan bir kazma resmen. Ve tüm yerel tohumlarımız için geçerli. Yine örnekle bu patente-sertifikaya sahip kişi tohum hakkında her türlü genetik ya da hibride uygulama hakkına da sahip ve istediği zaman yerli veya yabancı başka birine satabilir. Bu da ülkemizin biyoçeşitlilik varlığını tehlikeye sokmakta yok olma edilmeye karşı savunmasız bırakmakta. Bu yüzden yerel tohum bağımsızlıktır diyoruz. 

Bunca yasal ve politik zorluğa rağmen insanlarımızın geleneksel tarıma ve yerli tohuma olan ilgisi çabalarımızın boş olmadığı yönünde umudumuzu tazelemekte. Birçok dernek, kooperatif ve yerel tohum üzerine yayın yapan sosyal medya kanallarıyla doğal, geleneksel ve organik ürüne yönelişin artması da olumlu motivasyonlarımızdan…