Göçmenler Nasıl Geri Dönecek?

Entegrasyonu tartışmaktan, hatta dile getirmekten bile kaçınmak, içinde bulunduğumuz gerçekliği kavramayı güçleştirdiği gibi göçmenlerin ve vatandaşların gerçek sorunlarını sürekli geleceğe ertelemeye neden oluyor. Bunun önüne geçmek ve başta eğitim olmak üzere, bütün sosyal alanlarda entegrasyon politikalarını tartışmaya başlamak gerekir.

Türkiye’deki seçmenler birçok konuda fikir ayrılığı yaşamalarına rağmen “Suriyeliler gitsin” görüşünde birleşmiş gibi görünüyor. 2019 Temmuz ayında Kadir Has Üniversitesi’nin yayınladığı “Türk Dış Politikası Kamuoyu Algıları Araştırması”na göre Türkiye’deki seçmenlerin önemli bir çoğunluğu Suriyelilerden memnun değil ve gitmelerini istiyor. Araştırmaya göre -zaten pek yüksek olmayan- “Suriyeli sığınmacılardan memnuniyet durumu” üç yıl içinde on puan daha düşmüş.

Yıl Memnun

Değil

Kararsız Memnun
2017 %54,5 %28 %17,5
2018 %61 %25,4 %13,6
2019 %67,7 %24,9 %7,4

Aynı araştırmaya göre siyasal parti tercihine göre yapılan dağılımda da anlamlı bir fark yok.

Partiler Memnun Kararsız Memnun Değil
AK Parti 10,3 30,7 59,0
CHP 2,3 15,0 82,6
MHP 11,4 25,0 63,6
HDP 7,9 20,8 71,3
İYİ Parti 6,7 31,5 61,8

Bu soru “gitsinler mi, kalsınlar mı” şeklinde sorulduğunda kararsız olanların önemli bir kısmının “gitsinler” görüşüne yakın olacağı öne sürülebilir. Bu veriden hareketle Türkiye’de göçmen karşıtlığının gittikçe arttığını söyleyebiliriz. Bunu gündelik yaşamdaki deneyimlerden de anlayabiliyoruz. Sosyal medyadaki nefret söylemi başta olmak üzere “Suriyeliler gitsin” retoriğinin siyasetçilerin propaganda repertuvarının bir parçasına dönüştüğü de gözlemlenebiliyor.

Gaziantep Üniversitesi Göç Enstitüsü tarafından 14-17 Ekim 2019 tarihleri arasında düzenlenen ve Türkiye’nin sınır dışı operasyon yaptığı bir döneme denk gelen Küresel Mülteciler ve Göçmenler Kongresi’nde (The Global Refugee and Migration Congress) tartışılan meselelerden biri de geri gönderme süreciydi. Kongrenin gösterdiği şeylerden biri, hükümet ve bürokrasi tarafından algılanan gerçeklik ile akademisyenlerin, uzmanların ve göçmenlerin yaşadıkları ve deneyimledikleri gerçeklik arasında halen ciddi boşlukların var olduğu. Mevcut durum, geri gönderme retoriğinin ve bu konuda yapılan politik hamlelerin gerçekçi olmadığını, göçmenlerin büyük çoğunluğunun geçici değil, kalıcı olduğunu gösteriyor. Buna rağmen, hem iktidar bloğunun hem de muhalefetin “gitsinler” retoriğine doğru çekilmesi, göçmenlerin Türkiye’deki koşullarını daha da kırılgan hale getiriyor. 

Bunun başlıca nedeni, yukarıdaki araştırmanın da gösterdiği üzere, toplam seçmenlerin %68 gibi büyük bir oranı tarafından dile getirilen memnuniyetsizlik. Siyasal partiler ise bu tutumu değiştirmeye yönelik mücadele etmek yerine, bu memnuniyetsizliği siyasal propaganda malzemesi haline getiriyor. 

Misafirlik ve kardeşlik gibi kültürel değerlerle iç içe giren retoriğin ve Sünnilik ekseninde kurulmak istenen birlik duygusunun işe yaramadığını da bu veriden hareketle söyleyebiliriz.  Seçmenlerin önemli bir kısmı Suriyelileri misafir, kardeş ya da din kardeşi olarak görmüyor. Bu nedenle geriye iki seçenek kalıyor: Bunlardan ilki akla ilk gelen ve kolaylıkla ifade edilen “gitsinler” tepkisi, diğeri ise gerçekçi bir entegrasyonun olanaklarını tartışma iradesi.

Entegrasyonu tartışmaktan, hatta dile getirmekten bile kaçınmak, içinde bulunduğumuz gerçekliği kavramayı güçleştirdiği gibi göçmenlerin ve vatandaşların gerçek sorunlarını sürekli geleceğe ertelemeye neden oluyor. Bunun önüne geçmek ve başta eğitim olmak üzere, bütün sosyal alanlarda entegrasyon politikalarını tartışmaya başlamak gerekir. Burada sivil toplum örgütlerinin yapabileceklerinin sınırlı olduğunu, hükümetin, bürokrasinin ve siyasi partilerin devreye girmesi gerektiğini ve konuyu gerçekten bilen uzmanların katılımıyla gerçekleştirilecek kamusal, açık, şeffaf bir tartışma ortamını inşa etmeksizin bu sorunların çözülemeyeceğini vurgulamak gerekir.

Oysa Türkiye’deki siyasal retoriklerin ve iktidar bloğu politikalarının, toplumda artan göçmen karşıtlığına uygun olarak yeniden düzenlendiği, en azından böyle bir eğilimin arttığı gözlemleniyor. İktidar bloğu seçmenlerinin önemli bir kısmının Suriyelilerden memnun olmadıklarını ifade etmesi, bu tür düzenlemeleri zorlayan bir etki üretiyor olabilir. Sınır dışı operasyonlarının PKK ile mücadele etmek ve Suriyelileri oraya yerleştirmek şeklinde ifade edilmesi, bu durumun açık örneklerinden biri olarak yorumlanabilir. Yeni kurulacak partilerin de Suriyelilerle ilgili politikalarının “gitsinler” tutumuyla paralel olacağı öne sürülebilir. Suriyelileri göndermek üzerine geliştirilen bu retoriğin, uzun süredir burada yaşayan milyonlarca kişiyle ilgili olduğunu ve “gitsinler” üzerinden beklenti üretmenin orta vadede daha olumsuz sonuçlara neden olacağını varsaymak zor değil. Bilindiği üzere, bugün ortaya çıkan “gitsinler” tutumunun arkasında, Suriyelilerin geçiciliği üzerinden kurulan misafirlik retoriğinin yadsınamaz bir etkisi var.

Türkiye’deki neo-patrimonyal ve popülist siyaset tekniğinin özgün yanlarından biri, dünyadaki diğer örneklerden farklı olarak, göçmen karşıtı olmamasıydı. Milliyetçilik ve devletçilik retoriğine bu kadar yatırım yapmış olmalarına rağmen göçmen karşıtı bir siyaset izlenmemesinin birçok nedeni olmakla birlikte, bu durumun Türkiye’deki göçmenler için bir şans olduğunu kabul etmek gerekir. Ancak seçmenlerin oy davranışında Suriyelilerin gittikçe belirleyici bir hale gelecek olmasından duyulan endişenin, iktidar bloğunu da göçmen karşıtı bir yere savurması ve göçmenlerle, özellikle Suriyelilerle ilgili politikalarını bu karşıtlık ekseninde yeniden düzenlemesi riskini gözetmek gerekir.

Polat Alpman

Üyelik Tarihi: 03 Nisan 2019
23 içerik
Yazarın Tüm Yazılarını Gör