Mahalle Dayanışmasından, Güçlü Kadınlara…

Okmeydanı’nda yoksulluğun ve dayanışmanın bir araya getirdiği Suriyeli kadınlar kendilerinin var ettiği Kadın Kadına Mülteci Mutfağı’nı kendileri anlattı. Birbirinden farklı kadınları bir araya getiren bu mutfağın en önemli özelliği onları ayakları üzerinde duran, mutlu, güçlü birer kadına dönüştürmesi.

Savaşın kendilerine biçtiği geleceksizliğe rağmen var olmaya çalışan, yolları bir mutfakta kesişen, reçelle yola koyulup başka başka lezzetleri sofralara taşıyan, kısacası emeğiyle güçlenen Kadın Kadına Mülteci Mutfağı’ndaki her bir kadının hikayesi farklı. Onları ortaklaştıran en büyük şey ise bu mutfak. Çünkü burada hem eve katkı sunabildiklerini, hem birbirleriyle dayanıştıklarını, hem de özgüvenlerinin arttıklarını ifade ediyorlar. Okmeydanı’nda yoksullukla boğuşan Suriyeli kadınların bu mutfağı nasıl var ettiklerini dosyamızın ilk bölümünde anlatmıştık. Şimdi de kadınların bu mahalle dayanışmasının hayatlarında nasıl bir noktaya düştüğünü, kendi hikayelerini onlardan dinleyeceğiz. 

Kazandığımız Yetmiyor Ama Mutluyum

Sakine İbrahim, 40 yaşında. Şam’dan Okmeydanı’na 2013 yılında gelmiş. Mutfağı çok sevdiğini söylüyor, “Çok güzel bu mutfak. Biz birbirimize çok güveniyoruz. Güzel yemek yapıyoruz. İlk reçelle başladık. Her bir grup, bir reçel yaptık. Sonra mutfağa dönüştü. Mutfak beni güçlendirdi. Buraya geldiğimde çok üzgündüm. Dil bilmiyordum. Kültür bilmiyordum. Her şey çok zordu. OKDER’e gelip Umut abiyle tanıştım. Ben çalışmak istiyordum. Orada bir buçuk sene çalıştım. Hala dil problemi yaşıyorum. Şam’da büyük bir fabrikada müdürdüm. Buraya gelip overlokçuda çalıştım. Çok zordu. Suriye’de biz o kadar ‘çabuk çabuk’ çalışmıyoruz. Uzun saatler… Suriye’de öyle değildi. Biz burada Suriyeliyiz diye uzun saatler, düşük ücrete çalıştırıyorlar. Ben de bunu yaşadım. Sonra Kadın Kadına Mülteci Mutfağı’nı kurduk. Yetmiyor kazandığımız ama çok mutluyum. Güçleniyorum. Daha çok sipariş verilsin istiyoruz. Kira, fatura ağır geliyor burada.”

Mutfağın Güçlendirdiği Bir Kadın: Gülistan

Mutfak sözcüsü, Suriye kürtlerinden 35 yaşındaki 4 çocuk annesi Gülistan Hasan’daki değişimi fark edebiliyorum. Kadın Kadına Mülteci Mutfağı kuruluşunda tanışmıştım ilk kendisiyle. O zaman daha çekingendi, konuşmayı çok tercih etmiyordu. O zamanlar “Bu mutfak umudumuz” diyordu. Şimdi ise “Güçlüyüm ve güçlü kadınları seviyorum” diyor. Bu mutfağın kurucularından biri Gülistan, “Mutfakla tanışmam çok şey kattı hayatıma. Geldim yeni arkadaşlarla tanıştım, evden çıkamıyorduk kimseye gidemiyorduk, nefesimiz daralıyordu. Ama burada hem arkadaşlarla muhabbet sohbet ediyoruz hem de yemek yapıyoruz. Çocuklarım açısından da etkinlikler oluyordu. Çocuklarım onlara katılıyordu onlar için de çok iyi oldu. En büyük kızım evden hiç çıkmıyordu  ilk zamanlar. Mutfaktan sonra o da kaynaştı insanlarla. Burada kadınlarla beraber hem yemek yapıyoruz hem de biraz olsun eve katkı sağlıyoruz. Burada yoksul olanlara sadece Suriyelilere değil Türklere de yardımcı olmaya çalışıyoruz. Durumları olmayan Türkler de var bu mahallede. Kazandığımızla bize gelen yardımlarla onların da ihtiyaçlarını karşılamaya çalışıyoruz. Okul açıldığı zaman kırtasiye yardımlarında, kışın kömür yardımın da bulunuyoruz” diyor.

Bu kadar yoksulken neden böyle bir yardım girişiminde bulunduklarını soruyorum Gülistan’a:

“Evde oturmaktan daha iyidir dayanışmak. Savaşı yaşadıktan sonra, buraya geldikten sonra hayatın acı yüzünü gördük. Açtık, susuzduk. Ama biz geldiğimizde bizimle dayanıştılar. Bize yardım ettiler biz de aynı şekilde dayanışmak zorundayız.”

Mutfaktan Sonra Özgürlüğümüzü Elimize Aldık

“Güçlü kadınları seviyorum” diyor Gülistan, kendisine  “peki sen kendini güçlü görüyor musun” diye soruyorum. “Evet” diye utanarak kafa sallıyor. Çocuklarını daha önce parka bile götüremediğini, korktuğunu, çekindiğini anlatıyor, “Dil bilmediğim için nefes alamıyorum gibiydi. Eve gelirken bile kayboluyordum sürekli. Duydum bir dernek varmış bu mahallede. Yardım var dediler. Ben de çıkıp geldim. Öyle tanıştım dernekle. Bir sene sonra en büyük kızım birinci sınıfa okula başladı. Çok mutlu oldum. Hem gittim yeni insanlarla tanıştım hem de dil öğrenmeye başladım kızımla beraber. İkinci kızım da okula başlayınca Türkçe anlamaya başladım iyice. Ama tam konuşamıyorum. Mutfakla tanıştıktan sonra daha çok özgürlüğümüzü elimize almış olduk. Toplantılara katılıyoruz, alışverişe gidiyoruz. Mutfak olduktan sonra özgüvenimiz arttı. Gözümüz açıldı. Dil olmadığı zaman insan sağır, dilsiz oluyor. OKDER bize çok yol gösterdi. Bir kadının güçlü olabilmesi için, korkmaması kendini ezdirmemesi lazım. ‘Yapabilirim’ demeli kadın.”

Aynı zamanda geçim derdinin hala bir sorun olduğunu anlatıyor Gülistan, “Geçinmek çok zor. Üç çocuğum okula gidiyor, eşim tek çalışıyor. Her sene evin kirası 150-200 lira artırıyorlar. Kaynanam bende kalıyor. Kamışlı’da evim yıkıldı. Evim dursaydı burada durmaz giderdim.” Sürekli kimlik sorunu yaşadığını söyleyen Gülistan’ın ayrıca devletten bir de talebi var, “İstiyorum ki devletten, kimlik sorununu halletsinler.” 

‘Sevinince Hep Birlikte Seviniyoruz’

Şam’dan gelen ve 4 yıldır Türkiye’de yaşayan 6 çocuk annesi Feryal Habip mutfağın en büyük kadını. “3 çocuğum Şam’da 3 çocuğum burada benimle. Onları özlüyorum” diyor ve gözyaşlarını tutamıyor. Araya uzun bir sessizlik girdikten sonra derneği heyecanla anlatmaya başlıyor. “Okmeydanı’na geldikten sonra OKDER ile tanıştık. Daha sonra mutfak kuruldu. Mutluyuz. Yeni insanlarla tanıştık, tamam benim vatanımın insanları ama hepsi ayrı şehirden insanlar. Ben insanlarla kaynaşmayı seven bir insanım, yemek pişirmeyi de çok severim. Burada olmak bana çok iyi geliyor. Kadınlar üzüldüğü zaman hepimiz birbirimize üzülüyoruz, birbirimize yardımcı oluyoruz. Sevinince hep birlikte seviniyoruz. Ben onların en büyüğüyüm hepsi benim kızlarım gibi.”

Az Da Olsa Katkı Sağlamak İçin Çalışıyoruz

Geçim derdinin zorluğundan o da bahsediyor ve siparişlerin artmasını istiyor, “Kocam yaşlı çalışmıyor. İki oğlum var üniversite çağında ama şimdi tekstil köşelerinde çalışıyorlar. Bir tanesi faturalara, bir tanesi yemeğimize çalışıyor. Suriyeliler diye yarı fiyata çalıştırıyorlar. Burada hayat, yaşamak çok zor. Biz Suriye’deyken varlık içinde yaşardık. Eşim tek çalışıyordu bize yetiyordu. Ama burada 3-4 kişi de çalışsa da yetmiyor. Şam’da kadın dışarı çıkmaz, çalışmaz ama burada mecburuz. Az da olsa katkı sağlamak için çalışıyoruz.”

Buraya Gelir Kapısı Olarak Bakmıyoruz

Suriyeli kadınların arasında bir de Türk var. Adı Feride. Buradaki kadınlara tercümanlık yapıyor. Dayanışmanın en güzel örneklerinden birini de gösteriyor aslında. Suriyelilerle öyle iç içe ki kimi zaman onu bile Suriyeli sanıyorlarmış. “Ben de bu mahallede oturuyorum aslen Türk’üm. Tercümanlık yapıyorum kadınlara hem de bu mutfakta çalışan kadınlardan biriyim. Arapça biliyorum. Suriyeli kadınlarla geçiyor günlerim benim. Onlar bu mahalleye geldiğinden beri öyle. Mutfakla da şöyle tanıştım; Okul aracılığıyla okulda bir komşumun çocuğuyla Suriyeli bir kız çocuğu arasında sorun olmuştu. Okula gitmiştim onun için. Müdürle görüşmüştük. Müdür de benim Arapça bildiğimi görünce Umut beye (OKDER Başkanı Umut Dede) yönlendirdi. Öyle başladık. O zaman mutfak yeni yeniydi. Reçeller yeni yeni pişmeye başlıyordu o zamanlar. Ben dernekten önce de Suriyeli kadınların çoğunu tanıyordum mahalleden. Onların kimlik karakol, hastane işleri oluyordu. Yardım için gidiyordum, tercümanlık yapıyordum herhangi bir ücret almıyordum tabii. Daha sonra buraya geldiğimde başka Suriyeli kadınlarla da tanıştım. Ben onları seviyorum. Onlarla zaman geçirmeyi de seviyorum. Beraber çalışıyoruz burada. Sipariş geliyor, alışverişini, yemeğini, hazırlamayı birlikte yapıyoruz. Teslim işini genelde ben yapıyorum. Giderleri çıkarıyoruz. Kalan 50 ise  bölüştürüyoruz. Kirayı elektriği de biz ödüyoruz. 8 aydır biz döndürmeye çalışıyoruz mutfağı. Sipariş gelirse güzel. Kadınlar memnun hayatından sadece parasal yönden bakmıyoruz bu mutfağa bir nebze derdimizi anlatıyoruz birbirimize. Bize terapi gibi bu mutfak. Çok bir geliri yok ama dedim ya gelir kapısı olarak bakmıyoruz buraya. Mesela benim kızımın doğum günüydü dün. Burada birlikte pişirdik kutladık. Beraber yaptık yani onlar için de değişiklik oluyor.”

Onlar Da Yoksul, Biz De

Suriyelilere dönük önyargılara da şöyle cevap veriyor Feride, “Ben şahsen onlarla yaşıyorum 5 senedir. Ben üzülüyorum onların durumuna. Kendimi koyamıyorum bile yerlerine. Devlet 4-5 ayda bir kimlik değişimi yapıyor, devamlı göç idaresine gidiliyor. Göç idaresinde köpeğe bile öyle davranılmaz. Azarlıyorlar, kovuyorlar. Yaşlısı, genci, hamilesi bakmıyorlar. Şahsen ben kendimi onların yerine koyamam çok zor durumdalar. Türkiye’nin bir mülteci için koşuları çok ağır. Onlar bizim gibiler. Biz nasıl kiracıysak, kira, elektrik doğalgaz ödüyorsak onlar da ödüyor. Onlar da yoksul. Biz de. Çoğu yardım almıyor. Ben kendim görüyorum çok zor durumdalar. Türkiye de ‘gelip işimizi elimizden alıyor’ diyorlar. İmza toplayıp Suriyeli çocukları okuldan atmaya çalıştıkları da oldu, otobüse bindiğimizde Suriyelilerle gezdiğim, Arapça konuştuğum için bize kötü sözler söyleyenler oldu. Çok ırkçılık oluyor. Türkler Suriyelilerle arkadaşlık yapsa kendileri gibi olduklarını görür. Suriyeliler misafirperverdir. Ben 5 senedir içlerindeyim. Beni kendi ailelerinden gibi görürler. Önyargıyla davranmasın insanlar, dayanışsınlar. Sonuçta ölümlü dünya, bugün varız yarın yokuz. Benim komşularım arkadaşlarım onlar. Mutluyum onlarla. Sadece Suriyelilere değil, her insana önyargıyla davranılmasın. Önce tanıyın.”