”Bütün Hayatın Dertlerini Romanlar Çekmesine Rağmen Küsmedik”

Tam olarak bilinmese de beş milyona yakın Roman vatandaş Türkiye’de yaşıyor. Özgün kültürü ile Romanlar, etnik bir grup olarak sadece dışarıdan tanımlanan değil artık kimlikleri ve sorunları ile temsil düzeyinde örgütlü olan bir toplum. Mersin’de çalışma yürüten Mersin Romanlar Sosyal kültür ve Dayanışma Derneği Başkanı İsmail Nurbel ve derneğin proje koordinatörü Şilan Ekinci dernek çalışmalarını ve Romanların sorunlarını anlattı.

Yeşilçam filmlerinde figür, dizilerde eğlenceli, kurnaz, haberlerde ise bir vakitler adliye önleri ile resmolan, kısa bir zaman dilimi için ise Sulukule ve Tarlabaşı’ndaki kentsel dönüşümle anıldı Romanlar. Şimdilerde medyada görünürlülüğü olumlu veya olumsuz neredeyse yok olmuş durumda. Beş milyona yakın nüfusuyla Romanlar ağırlıklı olarak Batı illerinde yaşıyor. Oldukça uzun bir süredir de kimlikleri ve sorunları için bir araya geliyorlar. Mersin’de çalışma yürüten Mersin Romanlar Sosyal Kültür ve Dayanışma Derneği’de 2004 yılından itibaren Romanlara yönelik çalışmalar yürütüyor. Dernek Başkanı İsmail Nurbel ve proje koordinatörü Şilan Ekinci ile çalışmaları, ayrımclık,Romanların medyada temsili, eğitim, sosyal ve ekonomik durum, kentsel dönüşüm ve anadil konularını konuştuk.

Roman Sosyal Kültür ve Dayanışma Derneği nasıl kuruldu?

İsmail Nurbel: Derneğimiz 20 Nisan 2004 yılında müzisyen arkadaşlarımızla beraber kuruldu. Böyle bir oluşma ihtiyacımız var diye istişare ettik. Artık içine kapanıklıktan topluma yayılmayı düşündük. Toplumla iç içe yaşıyoruz. Madem öyle bir dernek kuralım; kurumlarla, kuruluşlarla beraber çalışma yapalım dedik. 

“Bizi Daha Önceden Öteledikleri İçin Pişmanlık Duyuyorlar”

Romanlar toplumun diğer kesimleri tarafından nasıl algılanıyor, nasıl biliniyor? 

Nurbel: Bunu bizzat çocukluğumuzda yaşadık. Daha  önceden bizlere Çingene diye hitap ediyorlardı. Tabii ki bakış açıları da çok farklıydı, yüksekten bakılıyordu. Çingene olmayan biri yanlış bir şeyler yaptığında Çingene diye adlandırılıyordu. Fakat burada bu insanların fikirleri zamanla değişti. Belirli bir süre sonra içimizden çıkan sanatçılarımızla birlikte (Kibariye, Sibel Can gibi) bu Çingene kavramı değişti. Zamanla Roman ismini aldı. Bazı insanların; ‘Keşke ben de Roman olsam’ dediğini gördük. Romanların yaptığı projelerle Roman olmayan vatandaşlara da faydaları oluyor. Bunu gören vatandaşlar bizi daha önceden öteledikleri için pişmanlık duyuyorlar. 

Kamu hizmeti  alırken Roman vatandaşlar ayrımcılığa uğruyor mu? Siz nasıl bir kamusal hizmet bekliyorsunuz?

Nurbel: Aslında biz toplumla iç içeyiz.  Bizim amacımız ayrımcılık olmaması. Bizler artı olarak bir şey istemiyoruz. Eğer bizler kamu kurumlarında çalışmayı hak ettiysek, bunun olması gerekiyor. Hak ettiğimizi istiyoruz.

“Diğer Vatandaşlar Neyden Faydalanıyorsa Romanlar da Ondan Faydalanmak İstiyor”

Ekonomik olarak Romanlar çoğunlukla yoksullardan oluşuyor. Siz de bu alanda çalışma yürütüyorsunuz. Çalışmalarınızın mali olarak devamlılığını ne şekilde sağlamaya çalışıyorsunuz?

Nurbel: Devlet bizim yaşayış tarzımızı biliyordu. Bir çalışma yaptılar İş – Kur müdürleriyle. Sonra bununla ilgili biz İzmir’de Türkiye’deki bütün Roman dernekleri  olarak bir toplantı yaptık. Onlar bizim yaşantımızı bizlere anlattıkça hoşumuza da gitti. Bununla ilgili TYP (Toplum Yararına Program) denilen bir program açtılar. Aslında sadece Romanlara yapıldı. Faydasını gördüler, bu sefer Romanların da dışına çıktı. Roman olmayan insanlara faydalı olduk bu dönemde. 

Kurumlardan destek alıyor muyuz? Aslında pek alamıyoruz. Bu sözde kalıyor. Bir şey yapılması için söz veriliyorsa yapılması gerekir, çoğu zaman askıda kalıyor. Bu da bizim için iyi olmuyor. Bir küstürme aşamasına geçiyor. Belki onları da aşıyordur. İyi niyetle söylüyorum bunu; aslında aşmıyor. Romanlar fazla bir şey istemezler. Romanlar diğer vatandaşlar gibi  devletin verdiği neyden faydalanıyorsa faydalanması gerekiyor. 

Dernek olarak öncelikli olarak ele aldığınız konular neler ?

Nurbel: Bizde eğitim çok düşüktür. Derneği kurduğumuzda bunları bilerek eğitim, okuma yazma, çocuklar ile ilgili, yaşlılara okuma yazma kursları gibi konular üzerine çalıştık. Nikahsız olan insanlarımız çoktu. Bunun gibi faaliyetlerde bulunduk. Biz bunları aşmış bulunduk. Okuma yazma seviyesi de belirli miktarda yükseldi. 

“Roman Toplumu Okul Terketmenin En Fazla Olduğu Toplumlardan Biri”

Önem verdiğiniz konulardan bir tanesi de çocukların eğitimi. Bununla ilgili nasıl bir çalışma yürütüyorsunuz?

Şilan Ekinci: Roman toplumu okul terk etmenin en fazla olduğu toplumlardan birisi. Avrupa Birliği’nin 2012’deki raporunda da yer almakta. Bizim burada öncelik verdiğimiz bunun sadece çocuklarla olabileceği değil. Eğitim ve öğretime yeterli önem verilmiyor aileler tarafından. Hem maddi yetersizlikten hem de bunun gereklilik olduğu bilinci yeterince olmadığından. Bu yüzden çocuklarla çalışma yaparken bu sürece okulu ve aileyi de dahil etmeye çalışıyoruz.  

Öğretmenlerin öğrencilere yönelik ayrımcı bir bakış açısı olabiliyor. Çocuklar için önceliğimiz okulu sevdirmek, öğrenmeyi zevkli bir hale getirmek. Çocuklarla atölye çalışmaları gerçekleştiriyoruz çoğunlukla. Bu çalışmalar çocukların hem özgüven gelişimini desteklemek hem de hayal gücünü geliştirmeye yönelik. Kimi çocukların anne babası ayrı, maddi sebeplerden dolayı psiko-sosyal durumu yeterince iyi olmayabiliyor. Çocuğun gerekli olan psiko- sosyal desteğe ihtiyacı varsa bunu tespit edip ilgili kurumlara yönlendirmeye çalışıyoruz. Çünkü kendi kaynaklarımızla yapamıyoruz. 

 “Kendi Medyamızla Güçlenmeyi Düşünüyoruz”

Romanların medyadaki temsili meselesi var. Geçmiş dönemde bir şekilde tasvip edilmese de temsili görünüyordu ama bugünkü durumda üst gelir kesimini konu alan dizi ve filmler yapılıyor. Doğallığında Romanlara çok yer kalmamış oluyor. Bir Roman Radyosu ve Romanların Sesi gazetesi mevcut. Buna dair çalışmalarınız nedir?

Ekinci: Biz bunu ancak kendimiz güçlenerek değiştirebiliriz. Yaklaşık on beş yıldır faaliyet yürüten bir derneğiz.  Ama medyayı yeterince iyi kullanamadığımız için çalışmalarımız yeterince göz önünde değil. AB’nin programları kapsamında medyaya yönelik eğitimlere katılarak öncelikle kendi medyamızla çalışmalarımızı göz önüne serip güçlenmeyi düşünüyoruz. Eğitimlerin dışında diğer roman STK’ları ile uzun soluklu çalışmamız var. 

Medyada nasıl bir temsiliyet uygundur sizin için?

Ekinci: Yakın zamanda bir film karesinde hırsızlık yapan birileri vardı. Orada doğrudan Roman olarak hitap ediliyordu. Kötü olan her şey etnik değildir. Bunun Romanlara özgü olmadığını aktarmak istiyoruz. Zonguldak’ta üniversitede Roman Araştırmaları Birimi kuruldu. İlerleyen günlerde bu süreci onunla birleştirip göz önüne koymayı planlıyoruz. 

Yerel ve ulusal basının Romanlara yaklaşımı nasıl peki?

Ekinci: Yerel basınla olabildiğince ilişki kurmaya çalışıyoruz ama yeterli olmuyor. Çünkü onların çoğunlukla yaptığı haberler belediye başkanları ve onların çalışmalarını gösteren haberler. Yereldeki basın herkesin değil de belediye başkanları ya da deyim yerindeyse önemli kişilere yer veriyor. Bunun dışında sivilsayfalar.org  gibi kanallar aracılığyla devam ettirebiliyoruz bazı şeyleri. Bizim derdimizi anlayan yine bir sivil toplum örgütü oluyor.  

 “İşten Vazgeçtik Neden Evlerimizi Yıkıyorsun”

Romanların yaşadığı sorunlardan birisi de barınma sorunu ve güncel olarak kentsel dönüşüm. Kentsel dönüşümün başlatıldığı bir çok yerde Roman vatandaşlar ikamet ediyor ve aleyhte sonuçlar ortaya çıkıyor. Bununla ilgili de Mersin’de ülkenin başka illerinde olduğu gibi sorun yaşanmıştı. Buna dair ne söylemek istersiniz?

Nurbel: İstanbul’a gidip cumhurbaşkanımızla bu konuyla ilgili görüştük. 2006 yılında böyle bir söz verildi. Fakat halen hayata geçmiş değil. Mersin Akdeniz’de biz bir yerel belediyeye destek verdik. Bu desteğimizi gördüler. Fakat hem çok güçlü bir destek veriyoruz, hem de bizim evlerimizi yıkıyorlar. Bu mantık dışı bir şeydir. İş istiyorsun, işten vazgeçtik neden evlerimizi yıkıyorsun? Belediye başkanı aldığı bir kararla Romanların evlerini yıkıyor.Yaklaşık 2002 yılında iki üç dönümlük bir yerde bin tane Roman yaşıyordu. Bunlar dağıldı diğer mahallelere gitti. Aslında bir yerde birliğimizi de dağıtmış oldular. Romanlar iç içe yaşamayı severler. Biz ne kadar tabir-i caizse birbirimizle tartışsak yine de birbirimizi severiz, cana yakın insanlarız. Bütün hayatın dertlerini Romanlar çekmişlerdir. Evlerimizi yıkmalarına ve diğer sorunlara rağmen yine de küsmedik. Bunu devletin, hükümetin görmesi lazım. 

Yüz elli metre karelik yere altı tane ev yapılıyor üst üste, yan yana. Çinkosuzdu, belki yiyecek ekmeği zor buluyordu yine de bu insanlar mutluydu. Ama bu insanların evleri de yıkıldı. Şu anda kiradalar, kiralarını ödeyemiyorlar. Çöp toplamaya başladılar. Fakat belediyeler  çöp toplamalarına bile izin vermiyorlar. Sen bunu da alıyorsun belediye olarak oldu mu şimdi? Bu insan şimdi ne yapsın? Duyduğuma göre çöpleri de ihaleye vermişler, buradan da para kazanıyorlar. O zaman bu insanlara neden belediyeden iş vermiyorsunuz? Gerçi biz anlatıyoruz da büyüklerimiz bize eğilmiyorlar. İnşallah eğilirler ama hiç umutlu değiliz tabi. 

Olumsuz sonuçları görülen Sulukule örneği var. Kentsel dönüşüm planlamasında bir ders çıkarılmadığını söyleyebilir miyiz? 

Nurbel: TOKİ evleri yapıyorsan, bu insanlar da bir arada yaşamayı seviyorsa bir arada tutmalısın. Biz iç içe, yan yana yaşamaya alışığız. Bunu sadece Romanlar için demiyoruz. Yaptığımız projelerde sadece Romanları faydalandırmıyoruz. Ayrımcılığı istemeyen insanlarız. Bu TOKİ evleri için Mersin’de özellikle bulunan Romanlara yardım edilmedi. Çağrılmıyorlar, konuşulmuyor bile… Federasyonumuzun, dernek başkanlarımızın çağrılması lazım.

Kentsel dönüşüm gerçekleşse dahi şehir dışında bir yerlere yerleştirme gibi bir durum var. Fakat Romanların işleri genelde şehir merkezi içerisinde. Göç ettirilen yerlerin kendisi de kent merkezi içinde rant değeri yüksek alanlar bu konu ile ilgili ne düşünüyorsunuz?

Nurbel: Bizim genelimiz müzisyendir. Sadece Turgut Reis mahallesinde sekiz bin kişi civarındayız. Bu insanlar Mersin’in merkezinden alınıp uzak yerlere gittiği zaman buradaki işlerine gidemiyorlar. O zaman TOKİ’nin hiçbir anlamı kalmıyor. Bir yerde fayda veriyorsunuz fakat hem toplumdan uzaklaştırıyorsunuz, hem insanları bir nevi işinden ediyorsunuz. Biz bir gün kazanıp aynı gün yiyen insanlarız. Yerinde iyileştirme ya da  iç içe olduğumuz için bir site olması gerekiyor. İnsanlara bu sitelerden ev verilmesi gerekiyor. 

“Seçimden Seçime Dedikleri Hala Devam Ediyor”

Belediyeler ve politka yapıcılarla ilişkiniz nasıl?

Nurbel: Belediyelere ya da devletin diğer kurumlarına derdimizi anlatıyoruz fakat çok iyi bir sonuç alamıyoruz. Bir milletvekili, belediye başkan adayı beş yılda bir, mecburen sizden oy almak için gelir. Seçimden seçime dedikleri hala devam ediyor. Bunun aşılması gerekiyor. Belediyeler çok önemli, en azından devletin yükünü almış oluyor. 

TYP bizim için çok faydalı, Romanlar için kuruldu ama şu anda Turgut Reis mahallesinde TYP’ye giren kişi üç beş kişi. Madem bu bizim için kurulmuş iki üç kişinin zoraki işe girmesi doğru değil. Çöp topluyorlar bırakmıyorsunuz. İş istiyorlar vermiyorsunuz, ne yapacağız?

Ekinci: Kurumdan destek alamasak bile en azından yaptığımız etkinliğin etkisini görebilmek ve bundan sonraki süreçte dahil edebilmek için davetlerde bulunuyoruz. Geldiklerinde basını ile geliyor. Fotoğrafını çekiyor gidiyor ama görüntüde veya haberini okuduğunuzda çalışma onların eliyle yürütülüyormuş ve çok şey başarmışlar gibi bir algı oluşuyor. 

Bundan sonraki zaman diliminde gerçekleştirmeyi düşündüğünüz çalışmalar nelerdir?

Ekinci: Şu an Roman STK’ları arasında sivil diyalog oluşturmaya çalışıyoruz. Amaç Roman STK’larıın deneyimlerini paylaşarak bir havuz oluşturmak ve iş birliği geliştirmek. Bu anlamda Zonguldak’taki  Batı Karadeniz Romanlar Derneği ile başladık. On farklı Roman STK’ları ile iletişim halindeyiz.  

Roman dili ile ilgili talepleriniz nedir? Gelişmesi ve sürekliliğinin sağlanması için ne yapılmalı?

Nurbel: Dünya etnik gruplarla ilgili kaybolan dillere yönelik projeler geliştiriyor. Dilimiz yavaş yavaş kayboluyor. Aslında biz bununla ilgili uluslar arası proje yapmak istiyoruz. Benim annem, babam çok iyi konuşuyor. Biz sadece biliyoruz ama konuşmuyoruz.  Ben beş yıl Avrupa’da müzisyen olarak çalıştım. Oradaki Romanlar benimle aynı konuşuyorlar. Bulunduğumuz ülkenin dilini de konuşuyoruz. Kendi dilimizi de kaybetmemeye çalışıyoruz. 

Devletin buna dair eğitim vermesini ister miydiniz?

Nurbel: Kesinlikle, zaten böyle bir proje takip ediyoruz ama yok. Biz söyleyeceğiz ama yerini bulur mu bilmiyorum; bulması lazım. Olması bizi çok sevindirir.

Ekinci: Bizim istediğimiz de  farklı ülkelerde bu dili konuşan insanları bir araya getirerek bir süre burada dil eğitimini vermek. Bununla ilgili maddi bir kaynağımız olmadığı için yapamadık.