Bodrum Tohum Derneği: Küçük Çiftçiler Kooperatifleşmeli

Bodrum Tohum Derneği, şehirde yaşayan bir grup doğaseverin temiz ve yerel gıdaya ulaşabilmek amacıyla köyleri ziyaret etmesi ve orada yaşayan çiftçilerle tanışmasıyla Eylül 2013’te kuruldu. Dernek doğal üretim yapan küçük çiftçiyi desteklemek ve atalık tohumları çoğaltmak amacıyla her hafta pazar kurup dernek üreticilerini tüketicilerle buluşturuyor. Derneğin şu andaki hedefi, çalışmalarını bir adım daha öteye götürerek bir kooperatif kurmak. Ancak kooperatif kurmak için yerel yönetimlerden daha fazla bilgi ve yönlendirme desteğine ihtiyaçları var.  

Bodrum Tohum Derneği’ni diğer STK’lardan farklı kılan, dernek çalışmalarında üreticilerin ve tüketicilerin birlikte var olması ve eşit ölçüde yer alması. Biz de Sivil Sayfalar olarak, dernek hakkında bilgi almak için hem tüketici hem de üretici tarafıyla görüştük. Derneğin kurduğu doğal üretici pazarında üyelerle tanıştık. Dernek Başkanı Gönül Demirel ile mevcut dernek çalışmaları hakkında söyleştik. Ardından, dernek üreticisi ve geçtiğimiz üç sene dernek başkanlığını yapan Hüseyin Uzun’un ve eşi Fatma Uzun’un yaşadığı Muğla Hasanlar Köyü’nde ailenin yanında dört gün kaldık, sebze meyve bahçelerinde birlikte uygulamalar yaptık ve Türkiye’de küçük çiftçiliği konuştuk. 

Dernek ilk kurulduğunda bir grup üretici ve doğa sever tarafından farkındalık amaçlı kuruluyor. Çevre köyler ziyaret edilerek nineden, atadan kalan tohumlar toplanıyor, envanter çıkarılıyor. Gönül Demirel atalık tohumlarla olan bağını, “Bizim de ninelerimiz pazarda satış yapan ninelerdendi, evde babaannemizin tohumları vardı. Buranın yerlisiyiz, her ne kadar dışarıda okuyup görev yapsak da kalbimiz hep burada atıyordu. Buradan yola çıkarak herkeste tohum farkındalığı uyandırmaya çalıştık.” sözleriyle anlatıyor. Hüseyin Uzun da derneğin felsefesini, “Organik tarımda tohum standardın yok, hibrit tohum kullanabilirsin. Organik sertifika firmasının verdiği izin doğrultusunda hazır ilaç da kullanabiliyorsun. Bizim üretimimiz daha farklı. Bizim üretimimiz atalık üretim. Bizim tohumlarımız yerli. Zararlılara karşı kullandığımız ilaçları kendi çevremizde yetişen otlardan yapıyoruz. Hiç kimyasal yok.”  şeklinde özetliyor.

Dernek üreticileri halk arasında ilaç tabir edilen kimyasal, yapay gübreler kullanmıyor. Üreticilerin arazileri etrafında endüstriyel tarım olmayan, bakir, verimli topraklarda. Dernek üreticisi Hüseyin Uzun ve eşi Fatma Uzun doğdukları köyde yıllardır çiftçilik yapan bir aile. Uzun ailesi atalık tohumları ekmekle kalmıyor, atalık uygulamaları da yaşatmaya çalışıyor. Örneğin sebzelerden, hayvan gübresinden, yapraklardan kendi yaptıkları toprak koruyucuları var. Hem böceklerle mücadelede hem sebzelerin güçlendirilmesinde kullanıyorlar ve farklı organik maddelerle sürekli denemeler yapıyorlar. Serada yetiştirdiği domateslerine dadanan tuta kelebeği ile mücadelesini kekik ve kurutulmuş kırmızı biberi dumanlı bir şekilde yakarak yapmaya çalışıyor. “Bu uygulamanın çözüm olmadığını biliyorum, fakat bu yöntem bir önlemdir. Kimyasal kullanan çiftçiler de tuta kelebeğine çözüm bulamıyorlar, ama kimyasalı kullanmaya devam ediyorlar.”  diyen Uzun bugünkü tarım tekniklerinin toprağa ne kadar kötü geldiğini ve ekilemez hale getirdiğini anlattı: “Eskiden tütün ektikten sonra topraklarımızı kendi hayvanlarımızla sürerdik. Kimyasal ilaç kullanmadığımız için topraklarımız yumuşaktı. Bugün yağmur yağmadıkça traktörle toprakları süremiyoruz. Kimyasallar topraklarımızı sertleştiriyor.” 

Yerel Yönetimler Tarımın En Büyük Destekçisi Olabilir

Gönül Demirel Bodrum Tohum Derneği’nin diğer STK’larla ve kamu kurumlarıyla olan işbirliklerinde sıkıntılar yaşadığını bunun sebepleri arasında ‘kırmızı çizgilerinin çok olması’ olduğunu anlatarak, “STK’larla işbirliğimiz sadece tohum takas festivallerinde oluyor. Marmaris Yerel Tohum Derneği ile sıkı işbirliği halindeyiz. Karşılıklı ziyaretlerde bulunuyoruz. Yerelde bizimle işbirliği yapmak isteyen STK’lar var. Bizden ürün alıp kendi ürünleriyle birleştirip başka bir yerde satmak istiyorlar. Ama onlar ürünlerini kabzımandan aldıkları, yerel tohumlar kullanmadıkları için işbirliği yapmıyoruz. En büyük destekçimiz Muğla Büyükşehir Belediyesi Tarım Merkezi. Muğla’da Ulusal Tohum Merkezi kuruldu. Onlarla sürekli tohum alışverişi içindeyiz. İki hafta önce ninelerin çıkınından çıkan 6 çeşit sebze meyve tohumu gönderdik. Tahlillerini yapacaklar, eğer zedelenmemiş tohumlarsa doğru saklama koşullarına sahip oldukları için binlerce tohum çoğaltabilecekler. Büyükşehir Belediyesi tarafından Bitez’de bize tahsis edilen Saynur Gelendost Eğitim ve Uygulama Merkezimiz var. Tek katlı, 2+1 bahçeli bir yer. Merkezde sabun, fidan bakımı, bez bebek ve peynir atölyeleri düzenliyoruz. Buzdolabı geldiğinde merkezde tohum saklanacak. Çarşamba günleri üretici pazarı Bodrum merkezde devam edecek, buna ek olarak haftasonu merkezde pazar açılacak.” diyor.

Kooperatifleşme Sürecinde Belediyenin Desteğine İhtiyaç Var 

Dernekten görüştüğümüz kişiler derneğin kooperatifleşme sürecine sıcak bakıyorlar, ancak kooperatifleşme sürecinde destek verecek insanlara ihtiyaçları var. “Kooperatife dâhil olacak üreticilerin ve tüketicilerin daha önce böyle bir tecrübesi olmadı, yasal ve maddi süreçlerin tam olarak nasıl yürüdüğünü kimse bilmiyor” diyen Demirel, derneğin Muğla Belediyesi’nden bu konuda destek talep ettiklerini belirtti. Demirel birincil hedeflerinin kooperatifleşme olduğunu belirterek bu konudaki çabalarını anlattı: “En son Muğla Belediyesi’nde tarım müdürü ile görüştük, dernek olduğumuz için destek olamadıklarını ancak kooperatif olmamız durumunda destek verebileceklerini söylediler. Biz başından beri kooperatifleşme sürecindeyiz, ancak başlarda üreticilerle ilkelerimizi oturtma konusunda zorluklar yaşadık. Şimdi kalan kale gibi sağlam sekiz üreticimiz var, biz bunu muhafaza etmeye ve süreci hızlandırmaya çalışıyoruz. Sekiz üreticimizin dördü kadın dördü erkek. Kendi içimizde ölçüp tartıp karar vermemiz gerekiyor, aslında üreticilerin kendilerinin düşünüp karar vermesi gerekiyor. Çünkü bu çok ciddi bir süreç, kardan pay alma sürecine kadar geçen sürede durgunluk olabilir, zarar edilebilir. Dolayısıyla üreticinin buna karar vermesi daha doğru olur. “ 

“Küçük Çiftçi Olmadan Tarımda İlerleyemeyiz” 

Hüseyin Uzun yaptıkları işin Türkiye’de elzem olduğunu şu sözlerle dile getiriyor:  “Ben büyük üretici değilim. Bizim dernek olarak bir sloganımız var. ‘Küçük çiftçi dünyayı besler’ diyoruz. Benim kendime ayrı, pazara ayrı ürün yetiştirebileceğim bir yerim yok. Biz bu kapasitelerde çalışan çiftçiler değiliz. Konvansiyonel üretim yapan çiftçiler gibi yapmıyoruz. Onlar kendi yiyecekleri ürünleri evlerinin yanında küçük topraklarda ilaçsız yetiştirirler. Halkın yediği ürünleri tarlalarında ilaca boğarlar. Ben burada yetiştirdiğim domatesi hem ailemle tüketiyorum hem de pazara götürüyorum. Küçük çiftçilik çok fazla çeşitten az üretmek demektir. Ben geçen yıl 300 kök fasulye söktüm attım. Benim fasulyeden 3000 TL zararım oldu. Bu beni batırmaz. Ama büyük çiftçi öyle değildir. Kredi çeker, borca girer, tek bir üründen dönümlerce eker. Büyük oynadığını düşünür. Ürününün başına bir şey geldiğinde hasat yapamaz ve kendini ekonomik olarak dara düşürür. Bu yüzden sloganımız ‘ülkede tarımı kurtarırsa küçük çiftçi kurtarır’.”

Küçük çiftçinin örgütlenmesi için kooperatifleşme sürecinin önemli olduğunun altını çizen Demirel bunun gerçekleşmesi için yaptıklarını ise şöyle anlatıyor:  “Dernek sayfamızda sürekli kooperatifleşmenin önemi, belediyenin kooperatifleşme sürecinde nasıl teşvikler verdiğini anlatıyoruz. Küçük çiftçi devlet politikaları ile sıfırlanıyor, o yüzden örgütlenmek çok önemli. Kooperatifleşme olursa pazarın belediye tarafından ileride bir gün kapatılmasının önüne geçilmiş olacak, şu anda tek gözlerini kapatıyorlar, isteseler pazarı kapama yetkileri var. Kooperatifleşirsek üreticinin daha rahat pazarlama yapması sağlanacak ve tüketicilerin temiz gıdaya daha kolay erişmesi sağlanacak. Dernek kurulduğunda üreticilere pazara katılmalarını söylediğimizde çizdiğimiz resim, kooperatif olduğumuzda daha iyi anlaşılacak, daha fazla üretici gelecek, farkındalık artacak. Benim bakış açımdan kooperatif olduğunda üretici maddi olarak tatmin olacak, ürünlere güven artacak, satış bürosunda kooperatiflerle işbirliği imkânı çoğalacak ve örgütlenme sağlanacak.” Kooperatif kurulursa satış yeri belediyenin tahsis ettiği Bitez Uygulama ve Eğitim Merkezi olacak ve dernek çalışmalarına tüketici ayağı olarak devam edecek.

Denetim Mekanizması Kurulmak Zorunda 

17 üreticiyle kurulan derneğin şu anda 8 üreticisi bulunuyor. Diğer üreticilerle organik tarım ilkeleriyle uyuşmadığı için yollarını ayırmak zorunda kalıyorlar. Bu süreçte üretici ve tüketicilerin birlikte nasıl çalışacağına dair önemli bir deneyim kazanıyorlar. “Dernek kurulduktan sonraki ilk zamanlarda üreticilerin bir kısmı dernekten atıldılar, çünkü şüphelenip analize gönderdiğimiz ürünleri GDO’lu çıktı. İlk kuruluşun verdiği heyecanla oluşan güven suiistimal edildi. Bu üreticiler dernekten atılmalarına rağmen pazara gelmeyi bırakmadılar. Biz de pazarda turuncu ve beyaz örtü uygulaması başlattık. Turuncu örtülerin olduğu yere ‘denetimden geçmiştir’, beyaz örtülerin başladığı noktaya ‘denetimden geçmemiştir’ pankartı astık. Böyle bir komiklik oldu. Ama tüketici bunu görmüyor ve haklı da. Nihayet bir gün kıyamet koptu. Pankartı farketmeyen bir tüketici denetimsiz taraftan aldığı ürünü şikayet etti. Sonrasında belediye başkanına gittik ve bize sadece denetimli üreticilerin olduğu yeni bir yer tahsis etmelerini istedik.” diyen Demirel derneğin denetim konusunda duygusal davranmadığını ve ödün vermeden çalıştığını vurguladı. Nazan Budan dernekte analiz ve denetim uzmanı olarak görev yapıyor. Pazarda farklı ürünlerden rastgele seçip analize gönderiyor. Bugüne kadar analiz ücretlerini üreticiler kendileri karşılamışlar. Dernek bir yandan üreticilerin üstündeki bu yükü azaltmaya çalışıyor. Nazan Hanım, Bitez Uygulama ve Eğitim Merkezi’nde toprakla uğraşmaya başlamış ve ürettiği sebzeleri pazarda satarak derneğin son ürün analizinin masraflarını çıkartmış. 

Üreticilerle Tüketiciler Bir Arada Çalışmanın Yolunu Arıyor

Üreticilerle tüketicilerin bir arada bulunması derneğin öne çıkan özelliği, ancak bunu uygulamada zaman zaman yeni yollar bulmak gerekiyor. Bir önceki dernek yönetiminde Hüseyin Uzun’un başkanlığında sadece üreticiler yer alırken şimdiki yönetimde hem üreticiler hem tüketiciler var. Gönül Demirel süreci, “İstediğimiz tamamen üreticilerin başta olup bu işi yürütmeleriydi, tüketiciler onlara sadece dışardan lojistik destek verecekti.  Ancak bu şekilde yürütemedik. Tekrar yönetimi değiştirdik. Şimdi yönetimde hem üreticiler hem tüketiciler yer alıyor.” şeklinde anlatıyor ve dernekte tartışmalar yaşansa da bunları çekişme olarak algılamadıkları vurguluyor. Hem üretim yapıp hem dernek başkanlığını yürütürken yorulduğunu söyleyen Hüseyin Uzun ise bürokratik görüşmelerde farklı bir dil kullanmak gerektiğinden kendisini üretici olarak daha rahat ifade ettiğini anlattı. Uzun’un eleştirisi, üretimin değil sözün ön planda olması: “Muğla çevresinde çeşitli kurumların düzenlediği farklı toplantılara dernek olarak katılım sağlıyoruz. Bu etkinliklerde doğal gıdadan üretime tarımdan sağlığa birçok konu konuşuluyor. Toplantılarda her konu üzerine harika sunumlar yapılıyor fakat konuşulanların büyük bir kısmı ertesi günlerde unutuluyor. Çoğu sunumdan sonra söz alıp uygulamada durumun ne olduğunu sorduğumda anlatılanlar pek iç açıcı değil. Sahada deneyimimiz yok. Bu konuşmalar toprak üzerinde pratiğe dönüştürülmedikçe değerini yitiriyor.”