İhtiyaçların ve Olanakların Ürünü: Kooperatifler

Kamusal alanın demokratikleştirilmesinde kuşkusuz büyük bir gücü olan kooperatifler, son zamanlarda farklı alanlarda gerçekleşen hak mücadeleleri ekseninde oldukça görünür oldu. Bu bağlamda kooperatifçiliğin ne olduğu üzerine temel bilgileri içeren metinleri çoğaltmak, kamuoyu bilincini yükseltmek adına önemli bir hale geldi. Bu noktadan hareketle, Hüsnü Özyeğin Vakfı Kırsal Kalkınma Projeleri Koordinatörü Murat Bayramoğlu ile kooperatifçilik hakkında söyleştik.

Kooperatifleşmeye ne zaman ihtiyaç duyulur?

Kooperatifler ihtiyaçların ve olanakların ürünüdür. Benzer sorunları paylaşan bireyler, birlikte hareket ederek bu sorunları çözecek olanaklara sahip olacaklarına inanırlarsa, kooperatifleşme bir seçenek olabilir. Hangi alanda olursa olsun, kooperatifleşmenin ihtiyaç olarak gündeme gelmesinin başlıca motivasyonu, bireylerin tek başlarına üstesinden gelmekte zorlanacakları sorun alanlarına, bir araya gelerek çözüm üretebileceklerine ilişkin geliştirdikleri irade ve duygu ortaklığıdır.  Bu tarifin esasen sosyal, ekonomik, demokratik her türden örgütlenme için bir karşılığı var elbette. Bu çerçevede kooperatifleşmeye ne zaman ihtiyaç duyulur sorunuza, her zaman, her yerde, her alanda yanıtını verebilirim.

Kooperatifçilik hangi alanlarda yapılır?

Dünya ve Türkiye örneklerine baktığımızda ilk sıralarda tarım, kredi ve konut alanlarını görebiliriz. Bununla birlikte ulaşım, tüketim, turizm, eğitim, sigorta, esnaf ve sanatkarlık, fikri mülkiyet ve bilimsel araştırma geliştirme kooperatiflerini de eklemek gerekir.

Türkiye’de kooperatifçilik ne zaman yaygınlaşmaya başladı?

Türkiye’de kooperatifçiliğinin miladı 1863’de tarım alanında üreticilerin kredi ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla kurdurulmuş “memleket sandıkları” görülür. Tabanda örgütlenme, demokratik yönetişim, ortakların eşit haklara sahip olması gibi günümüz kooperatifçilik ilkeleri çerçevesinde değerlendirildiğinde, memleket sandıklarını daha çok bir kamu inisiyatifi olduğunu not etmekte yarar olabilir. Cumhuriyet’in ilk dönemlerinden 60lı yılların sonuna kadar, ekonominin temel dinamiği tarımsal üretimdi. Nüfusunun çoğunluğu da köylerde yaşamaktaydı. Tarım sektöründe ve buna entegre olan sektörlerde sermaye birikiminin sağlanmasının araçlarından biri olarak görülen kooperatifleşme, kamunun ekonomi politikalarında yer etti. Bu çerçevede detaylara girmeden ifade edersem pek çok yasal düzenleme yapıldı. 61 Anayasasında ilk kez kooperatifçiliğe yer verildiğini not edelim yine de. Kooperatifçiliğin özellikle tarımda yaygınlaşması 1970’lerde yaşandı. Ege ve Trakya köyleri başta olmak üzere kamunun güçlü teşviklerinin de etkisiyle bir momentum yakalanmışa benziyor. Yine de varlığını bu güne dek sürdüren güçlü tarımsal kalkınma kooperatiflerinin bazılarının 60’lı yıllarda Avrupa’ya işçi göçünü organize etmek üzere kurulduğunu da hatırlatmakta yarar var. Kooperatifçiliğin desteklenmesi hemen tüm 5 yıllık kalkınma planlarında hedef olarak yerini aldı. 70’li yıllarla birlikte kır nüfusun hızla kentlerde birikmesi ve kentlerin büyümesi ile ortaya çıkan yeni gereksinimler sonucunda yapı ve taşımacılık gibi alanlarda kooperatifler kurulmaya başlandı. Küçük üreticilerin ve tarımsal üretimin tasfiyesine neden olan ve 80’li yıllarla birlikte başlayarak, günümüze dek devam eden piyasacı, neo liberal ekonomi politikalar ve arada nefes paylarını bir kenara bırakırsak örgütlenme için gereken demokratik ve sivil ekosistemin sürekli baskılanması ise kooperatifçiliğin gelişimini olumsuz etkiledi.

Türkiye’de kooperatifçilik bilinci hakkındaki mevcut durum ne?

Kooperatifçiliğe ilişkin farklı aktörlerin farklı algılarından bahsedilebilir. Kar amacı gütmeyen sosyal kooperatifleri bir yana bırakırsak, esasen kooperatifler iştigal ettikleri işlerde üretim, tedarik ve pazarlama alanlarında ortaklarının çıkarlarını korumak ve geliştirmek için kurulurlar. Yani kooperatifler aynı zamanda ortaklarının dayanışmasıyla kurulan birer özerk ekonomik iştiraktir. Bu pencereden bakıldığında kooperatifçiliğin evrensel tanımını bir elin nesi var, iki elin sesi var ile özetleyebiliriz. Bu basit tanım geçmişte de, bugün de kooperatifçilik bilinci olarak maalesef yer edemedi, kökleşemedi. Türkiye’de 2016 yılsonu itibariyle, 53.259 kooperatif ve 7.422.994 kooperatif ortağı bulunmakta. Bu sayının bugün daha da arttığını biliyoruz. Ancak bu alanla yakından ilgilenen birinden, kooperatifçilik ilkelerinin şu ya da bu düzeyde uygulandığı etkin kooperatifleri saymasını isteseniz sanırım sıralayacağı kooperatiflerin sayısı bir elin parmaklarını geçemeyecektir. Bunun pek çok nedeni var: 80’li yıllardan sonra uygulanan ekonomi politikalar, demokratikleşmede yaşadığımız sıkıntılar, dinamik nüfusun kırı terk etmesi, kamunun kooperatifçiliği yardım aktarmak üzere araçsallaştırmasının köylünün örgütlenme algısında yarattığı tahribat gibi daha da uzatılabilecek nedenler, kooperatifçilik bilincinin gelişimine ket vurdu.

Yine de son yıllarda İzmir’de, Van’da, Devrek’te, Nilüfer’de, Seferihisar’da ve pek çok yerde kurulan kadın kooperatifleri, sosyal amaçlı kooperatifler, gıda topluluklarının kurdukları tüketici kooperatifleri, Diyarbakır ve Batman’dan örneklerini bildiğimiz esnaf kooperatifleri, Dokuzhöyük, Kavar gibi adı sanı çok duyulmasa da piyasaların acımasız rekabet ortamında direnen tarımsal kalkınma kooperatifleri olduğunu biliyoruz. Bu damarın güçlenmesi, özerk, sivil ve dayanışmacı kooperatifçilik anlayışının yaygınlaşması için oldukça önemli. Yerel yönetimlerin son yıllarda kooperatifleşmeye ilişkin çabalarını, geliştirdikleri iş modellerini de oldukça önemli ve kıymetli buluyorum.

Kooperatifçiliğin zor tarafları nelerdir?

Kuruluşları kendi dinamikleri ile değil, dışsal aktörlerin kısa vadeli kazanım motivasyonlarına bağlı olan kooperatifler için en büyük zorluk ortaklarının kooperatiflerini kendi kurumları olarak görmemeleridir. Bunun dışında kooperatifçiliği özendirecek, piyasaların acımasız rekabet ortamında onları destekleyecek politikaların yetersizliği, insan kaynağı, yönetişim, pazarlama alanlarındaki kısıtlar alanın zorlukları arasındadır.

Kooperatifçiliğin faydalı tarafları nelerdir?

Alanım olduğu için bir tarımsal kalkınma kooperatifi üzerinden farazi bir örnekle açıklamama izin verin.  Elma üretimi yaygın bir köyde, köylüler girdi maliyetlerini düşürmek, zehirsiz (tarım ilacı) elma üretmek, ürettikleri ürünü iyi fiyata satmak, sattıktan sonra paralarını tahsil edebilmek, kazançlarıyla hem yaşamsal ihtiyaçlarını, hem yeni üretim yılının giderlerini karşılamak istediklerini farz edelim. Üreticiler liseye ve üniversiteye giden öğrencilerine de destek olmak istesinler. Kuracakları kooperatifle fidan, gübre, yakıt, işçilik, makine ekipman, soğuk hava deposu, nakliye gibi girdi kalemlerini birlikte ve topluca edinecekleri için maliyetleri düşecektir. Kurdukları ve kiraladıkları soğuk hava deposunda bekleterek, fırınlarında kurutarak, marmelatını yaparak katma değerini artırdıkları ürünlerini pazarlamak için kooperatifleri aracılığıyla ister kentlerde gıda toplulukları ve tüketim kooperatifleriyle, ister bağlı oldukları ilçenin belediye başkanlarıyla, hastaneler, yurtlar gibi kamu kurumlarıyla, isterlerse de tüccarla masaya oturabileceklerdir. Elde ettikleri geliri pay ettikten sonra kooperatifleri için ayıracakları kısmıyla da dilerlerse öğrencilerine burs sağlayabileceklerdir. Bunun yazıldığı kadar kolay olmadığını, zaman ve emek gerektirdiğini bilerek tabi.

Özyeğin Vakfı’nın desteklediği kooperatifler kimlerdir? Alanda nasıl bir işbirliği mevcuttur?

Bitlis’de 5 köyün bir araya gelerek 2012 yılında kurduğu Kavar Kooperatifi Özyeğin Vakfı’nın doğrudan desteklediği bir üretici örgütü. Diğeri Kilis’de 4 köyde kadınların bir araya gelerek 2016 yılında kurduğu Ravandalı Kadınlar Derneği. Uzun süren hazırlık sürecinden sonra kurulan bu üretici örgütlerine sahada ve kesintisiz eğitim, danışmanlık, iş geliştirme ve finans desteği sağladık. Bu destekler kuruluş yıllarında oldukça yoğundu. Yıllar içinde, onlar güçlendikçe bağımlılık ilişkisi yaratmamak için desteğimizi tedricen azalttık.  Kavar ve Ravandalı Kadınları Derneğine ilişkin detaylı bilgiye web sitelerinden erişilebilir.

Özyeğin Vakfı saha merkezli projelerinin yanı sıra 2015 yılından bu yana kamuda, belediyelerde, sivil toplumda, üretici örgütlerinde yerel ve kırsal kalkınma alanında çalışanların gelişimini desteklemek üzere Özyeğin Üniversitesi ile birlikte sertifika programları düzenliyor. Ulusal ve uluslararası pek çok platformda ve akademide topluluk temelli tarımı, örgütlenmeyi, kırsalda kadının güçlendirilmesini ve bütüncül kalkınma anlayışını güçlendirmek üzere çalışma yürütüyor.