Mühendis Babayla Çocuklarının ‘Cezeri’yı Günümüze Taşıyan Tutkusu…

“Tarihe Bak Geleceği Yaz” sloganıyla 5 aydır yoğun ilgi gören Cezeri'nin Olağanüstü Makineleri Sergisi’nin arka planında ‘bir babanın tutkusu’ ve onun çalışmalarını ‘taçlandırmak’ isteyen çocuklarının hikayesi var. İstanbul Cezeri Müzesi’nin Koordinatörü Mehmed Ali Çalışkan’la Babalar Günü vesilesiyle hem bu hikayeyi hem de babalığın dönüşümlerini konuştuk.

“Bu sergi, mekanik tarihinin merkezinde olan ve büyük birikimi ile modern dünyanın yaratılmasına katkı sağlayan Cezeri’ye olan vefa borcumuzun ifası olarak da düşünülebilir. Aynı zamanda Cezeri’nin makinelerine tekrar hayat verebilmek için geceli gündüzlü çalışıp ömrünün son çeyreğini onun anlaşılmasına vakfeden büyük mühendis, günümüzün Cezeri’si rahmetli babam Durmuş Çalışkan’a verdiğimiz sözü yerine getirebilmiş olmamızın mutluluğu içindeyim.”

Yukarıdaki cümleler Mehmed Ali Çalışkan’ın sergiyle ilgili sunuş yazısından… Çalışkan Kardeşler’in yolu, Cezeri ile İstanbul Teknik Üniversitesi öğrencisiyken kesişmiş. Mekanik tarihiyle ilgili bir sergi için Cezeri’nin kitabındaki çizimleri mühendis olan babalarına göstermişler; bahsi geçen makinelerin teknik çizimlerinin ve portatiflerinin yapımı için. Durmuş Çalışkan ilk bakışta makinelerin ‘hayal ürünü’ ve çalışmayacağını söylese de; araştırdıkça Cezeri’nin tüm dünyasını hem akademik hem de kültürel alana taşıyacak bir birikim ortaya koyar: “Babam 1996’dan 2015’e kadar yıllarca Cezeri ile ilgili çalışma yaptı. Tüm makinelerin resmini çizdi, yüzyılın başından itibaren Türkiye’de yapılan akademik çalışmaları inceleyerek eksikliklerini ortaya koyacak makaleler yazdı. Sadece akademik üretimle yetinmedi tüm makineleri o zamanın şartlarıyla laboratuvar ortamında yaptı. Şöyle bir hayal kurdu. Bütün makinelerin üretilip, interaktif, bilimsel mekanik özellikleriyle ortaya çıkarılıp hem eğitimin hem de kültürel alanın bir parçası haline getirmek. “

Ardından Çalışkan kardeşler babalarıyla birlikte İstanbul Cezeri Müzesi’ne dönüşecek bir girişim için yola koyulmuşlar. Kamu ve sivil toplumla işbirliği yaparak, İstanbul’da kalıcı bir müze hazırlığına başlayan Çalışkan Kardeşler, bu alanda gerekli desteği bulmak için önce Cezeri’yi Türkiye’nin gündemine taşımak istemişler. Cezeri’nin Olağanüstü Makineleri Sergisi bu fikirle ortaya çıkmış. Mehmed Ali Çalışkan bu süreci şöyle dile getiriyor: Babam tutkulu bir adamdı. Ömrünün önemli bir kısmını Cezeri hakkında çalışmayla geçirdi. Onun yaptığı çalışma Cezeri’yle ilgili yapılan tüm çalışmaları noktalayan bir çalışma oldu. Bu mevzuda karanlık bir nokta bırakmayacak çalışmalar yaptı. Burada bir başarı hikayesi var. Biz bu çalışmayı onurlandırmak ve sadece akademik camianın değil kültürün işlerlikli bir parçası haline getirmek istedik. Sergi büyük ilgi gördü. Ama hayalimiz de sürüyor. İstanbul’da Cezeri’nin dönemine yakışacak tarihi bir mekanda; tüm makinelerin ve mekanik tarihinin interaktif bir şekilde izleyicilere sunulduğu ve hem küçükler hem de büyükler için atölyelerin yapıldığı yaşayan bir müze kurmak hayalimiz var. Sergiyi İstanbul dışındaki şehirlerin ardından farklı ülkelere de taşımayı düşünüyoruz.”

İnsanımızın Hikayesi Evrensel Olanla Birleşmezse İşe Yaramıyor”

İnteraktif bir şekilde hazırlanan sergide, Cezeri’yle birlikte mekanik tarihi, evrensel bir perspektifle günümüze taşınıyor. Niye böyle bir anlatım yolu seçtiklerini Çalışkan şöyle anlatıyor: “Kendi tarihimize katkı yaptıkça çocuklarımızın özgüvenine katkı yaptığımız düşünüyoruz. Ama bu özgüven için bizim insanımızın hikayesi evrensel olanla birleşmesi gerekiyor. Bu olmadığı takdirde bir işe yaramıyor. O yüzden Cezeri’nin hikayesini evrenselleştirdik” Serginin bu anlamda Türkiye’deki siyasi tartışmaların ve kutuplaşmayı aşan bir dil kurduğunu belirten Mehmet Ali Çalışkan, “Kutuplaşma bütün enerjimizi sömürüyor ve hiç bir şey üretmiyor. Politik taraflara güçten başka bir şey üretmiyor. Bu kutuplaşmayı aşacak şekilde Cezeri’yi önce Türkiye’nin ardından tüm dünyanın kültürel mirasının bir parçası olarak işlemeye çalıştık. Sergi böylece çok farklı çevrelere ulaşmış oldu” dedi.

Babalar Günü vesilesiyle yaptığımız görüşmede babalık hallerini de konuştuğumuz Mehmed Ali Çalışkan, 2018’de vefat eden babasının yokluğuna alışmakta zorlandığını dile getiriyor. Çalışkan babasıyla kendi babalık deneyimini şöyle karşılaştırıyor: “Babamdan kişiliğimize katılan şeyin borcunu ödeyemeyiz. İlkokuldan itibaren eğitimimizle çok yakından ilgilendi. Sadece bizim değil tüm mahallenin çocuklarının eğitimine yardımcı olurdu. Onları üniversite sınavına hazırlardı. Hiç baskı kurmadan onun rehberliğini dikkate almak durumunda hissetmemizi sağladı. Babam dünyayı önemli bir yer, geçirilen zamanda güzelleştirilecek bir yer olarak görürdü. ‘yalan dünya’ dediğini hiç duymadım mesela. Çalışmaya, zamanı boşa geçirmemeye çok önem verirdi. İlk gençlik yıllarında bunu anlamayıp çatışmalar yaşasam da sonrasında neyin önemli olduğunu göstermek konusunda usta olduğunu anladım. Ve bugün çocuklarıma farkında olmadan babam gibi davrandığımı görüyorum”

Ebeveyn-Çocuk İlişkisinde Denge…

Eğitim hayatlarına çok ilgi gösterse de babasının geleneksel bir baba olduğunu belirten Mehmet Ali Çalışkan, kuşak olarak bu konuda farklı bir baba olduğunu, çocukların yakın bakımıyla daha çok ilgilendiğini ifade ediyor. Çalışkan’a göre; çocuklarının kucağa alınmasının, sevilmesinin ayıp görüldüğü geleneksel ebeveynlik dönemlerinden, çocukları merkeze alan, çocukların ‘proje’ olarak görüldüğü ebeveynlik dönemleri arasında bir denge sağlanması gerekiyor. “Çocukları Geleceğe Hazırlayacağız Derken Gelecekleri Karartılıyor” diyen Mehmed Ali Çalışkan, sınav odaklı eğitim sisteminin bu tahribatta yerinin büyük olduğunu vurguluyor. Çocuklarına olan yaklaşımında onları geleceğe hazırlamakla ilgili endişeler yerine; hayatlarının daha uzun bir süresini iç huzurla geçirebilmelerini sağlamaya çalıştığını belirten Çalışkan, Onların belirli farkındalıklarını açmak için tuzaklar kuruyorum. Bazen bir kitap, bazen bir film bazen bir yer, bazen bir hikaye koyuyorum önlerine.. Bu dünyada iç huzuru kadar değerli bir şey yok. Dünya karmaşık kaotik bir yer, hep böyle olacak. Bize iç dünyamıza tutulmanın ezber yöntemlerini öğrettiler. İnsanın iç dünyasında fethettiği topraklar olmalı. Babadan kalma topraklar iç dünyada bir anlam taşımıyor. Bunu yapabilmek için iç dünyamızın genişlemesi gerekiyor. Böyle bir baba olmaya çalışıyorum. “ Kapitalizmin ebeveynlerin duygularını çok iyi yönettiğini dile getiren Çalışkan günümüz şehir çocuklarının doğayı, sokağı tanımadan büyümesinin bir sorun olduğunun altını çiziyor.

Tarih boyunca imbikten geçirilmiş bütün değerler refah üretmek için ayarlanmış değerlerdir.. Bu değerler burada böyle bir refahı üretir başka yerde başka bir refah üretir. İnsanlar muhafazakar değerlerin bu haliyle uygulandığı müddetçe bir refah üretmediğini, hatta politik bir çerçeveye taşındığında yozlaştığını da gördüler.

Ailenin Geleceğini ‘Z Kuşağı’ Belirleyecek

Son olarak muhafazakar çevrelerde artan sekülerleşme ve ailelerin dağılmasıyla ilgili tartışmaları sorduğumuz Mehmed Ali Çalışkan, “Türkiye’de ailenin geleceğini, nasıl olacağını biz belirlemeyeceğiz Z kuşağı belirleyecek. Onlar farklı bir hayatın, internet çağının içine doğdular. Hayatlarının gerçekliği farklı. Başka bir dünyada başka ilişki biçimlerine alışıyorlar. Onların kuracağı aileler bizim ve babalarımızın kurduklarından farklı olacak. Muhafazakar değerlerin çok korunacağını düşünmüyorum. Bu muhafazakar değerler Türkiye’de politik olarak sınandılar. Ve bir refah üretemedikleri görüldü. İnsanlar refahın peşinde koşarlar değerlerin değil. Tarih boyunca imbikten geçirilmiş bütün değerler refah üretmek için ayarlanmış değerlerdir.. Bu değerler burada böyle bir refahı üretir başka yerde başka bir refah üretir. İnsanlar muhafazakar değerlerin bu haliyle uygulandığı müddetçe bir refah üretmediğini, hatta politik bir çerçeveye taşındığında yozlaştığını da gördüler. Bu yüzden önümüzdeki yıllarda hızlı bir sekülerleşme göreceğiz. Sekülerleşme ile beraber muhafazakar değerlerin farklı bir sosyolojik çerçevede uygulanacağı modeller ortaya çıkabilir. Bu yetenekte insanlar çıkar mı bilemiyorum. Bu modeller farklı bir politik mesaj  geliştirebilirler. Bunları hep beraber müşahade edeceğiz. Bizim kuşak eski değerlerle iş yapmaya devam edecek. Fakat 2 binlerde doğan çocukları gerçek bilgiyle, hayatın gerçek akslarıyla, dünyanın doğallıyla, insan oğlunun evrensel çabası, macerası, birikimi ve güzellikleriyle temas ettirebilirsek onlar belki güzel bir dünya kurabilir. Ama her halükarda o dünyanın değerleri bizimkinden çok farklı olacak. Biz geçmişi onlar geleceği temsil ediyor” diye konuştu.

İstanbul Cezeri Müzesi ve Cezeri’nin Olağanüstü Makineleri Sergisi’siyle ilgili geniş bilgi için tıklayınız.

Emine Uçak

Üyelik Tarihi: 08 Eylül 2017
116 içerik
Yazarın Tüm Yazılarını Gör