Mersin’de Akkuyu Neden Kapatılmalı Paneli…

Mersin’de yapımı süren Akkuyu Nükleer Santrali son dönemde beton zemininde oluşan çatlak ve dolgu yapılarak giderilmesi tartışmaları ile gündeme gelirken, Mersin Nükleer Karşıtı Platform ve Mersin Kent Konseyi, Akkuyu’da Nükleer Santral İnşaatı Neden Hemen Durdurulmalı’ sorusunu bir panelle ele aldı.

Mersin Nükleer Karşıtı Platform ve Mersin Kent Konseyi’nin ortaklaşa düzenlediği panelde, nükleer santralin zemin çalışmaları ve Akkuyu’nun jeo-fizik yapısı tartışıldı. Kuzey Anadolu Ecemiş Fay Hattı’nın bitim noktasında yer alan Akkuyu, depremsellik, küresel ısıtma etkileri ve güvenlik açısından sorgulandı.

Mersin Kongre ve Sergi Sarayı’nda gerçekleştirilen panelde, Fizikçi Prof. Dr. Hayrettin Kılıç ve Doğu Akdeniz Çevre Dernekleri Gönüllü Avukatı İsmail Hakkı Atal, “Akkuyu’da nükleer santral inşaatı neden hemen durdurulmalı?” sorusunu cevapladı.

Moderatör Dr. Esra Ergüzeroğlu Kilim, 2010 yılından sonra hükümetin ikna politikalarından zora dayalı politikalara geçiş yaptığını savunarak, “Çünkü yerel halkın yüzde seksen beşi nükleer santrallere karşı. Böyle bir ortamda bir yatırıma, bir girişime girişmek büyük bir risk. Hükümet her zaman için ikna politikalarını cebinde tuttu. İşte nükleer santral şirketinin şehrin merkezide açtığı bürodan, belediyelerin panolarının kullanılmasına, mülki idare amirlerinin özellikle nükleer yandaşı kişiler tarafından seçilmesi ya da bu kişilerin bu politikayı ikna etmek için alanda aktif olarak çalışması faaliyetleri yine ikna amacıyla yürütülüyordu. İlkokul düzeyine varacak şekilde yerel halkın; okullarda öğrencilerin, üniversiteden öğrencilerin alınıp nükleer santral konusunda ikna çabaları yürütülüyordu. Ama bir aşamaya gelindi ki devlet hem sermaye hem yerel emekçi halk açısından ikna politikalarından vazgeçti ve nükleer santralleri Rusya’yla yapılan bir uluslararası anlaşma yoluyla yürütme ihtiyacı duydu. 2010 yılından sonra yapılan anlaşma sonrasında artık şirketlerinde bu konuda yarışmacı, rekabetçi herhangi bir ilişki içerisine girip, söz hakkı elde etmesinin önü tıkanmış oldu” şeklinde konuştu.

‘Trityum ve Karbon Envanteri Raporda Yok’ 

Prof. Dr. Hayrettin Kılıç ise nükleer santralin dışında Nükleer Yakıt Fabrikasyon projesinin pek bilinmediğini, kurulacak santralin yanında dünya nükleer piyasasına yakıt üreten bir fabrika tesisi kurulacağını belirtti.

ÇED raporunda sadece santralin bir yıldaki salınım envanteri olduğunu belirten Kılıç, “Raporda trityum ve karbon yok. Trityum hidrojen gazının bir izotopu, agresif bir radyoaktif. Havadan aldığımız hidrojenden bahsetmiyoruz. Fakat burada unutulmuş. Dünyada trityum ve karbon yayınlamayan tek yer burası. Hele ki bunun radyasyon envanteri bilimsel suç. Bu verdikleri radyasyon envanteri, doğaya yaydıkları veriler hepsi yanlış. Hepsi yirmi ila yüz defa eksik gösterilmiş. Çünkü trityum ve karbon uçmuş” dedi.

Ortadoğu Böyle Bir Risk Alamaz

Nükleer atıkların saklanılması ve depolanmasında ki risklerden bahseden Kılıç; “Atom For Peace projesiyle böylece dünyada nükleer enerjinin barışçıl amaçla kullanılması için program başlatıldı. Bu programlara ilk imza atanlardan biri de Türkiye’dir. Amerikan hükümetinin elinde tonlarca plütonyum var. İhtiyaç yok. Bu reaktörlerdeki atık yakıt çubuklarını almamaya başladı. Bildiğiniz gibi atık yakıt çubukları bir yıl veya iki yıl çalıştıktan sonra elektrik kapasitesi düştüğü zaman bunları çekiyorsunuz havuzlara. Beş ila dört sene arasında o havuzlarda bekletmeniz lazım. Hükümet bunları almayınca yeni çubuklara yer açmak için şirketler santral sahası içerisine beton dökerek kuru izolasyon yaptılar.Nükleer enerjinin ana vatanı olan Amerika’da nükleer  atıkların korunması, nihai izolasyonu için on beş yıl önce Las Vegas’ın 100 mil ötesinde başlatılan tünel, yaklaşık on beş milyar dolar harcandı. Bir gram dahi nükleer atık konulmadı. ÇED raporunda nükleer atık problemi ileride çözülecektir gibi laflar ettiler. Danıştayda buna mührünü bastı. On sene sonra aynı şeyler bizde de olacak. Havuzlarda yer kalmayınca nükleer santral sahasında betonların içerisine saklayacaklar. Ortadoğu böyle bir olaya risk alamaz. Oraya atılacak, omuzdan atılan küçük bir bomba büyük bir felaket olur, koruyamazsınız” diye konuştu.

‘Rasatom’un Seceresi Bozuk’

RASATOM’ un yaptığı çalışmaların uluslararası alanda bir geçerliliği olmadığını vurgulayan Kılıç ; “ÇED raporunda diyor ki; ‘RASATOM dünyanın en saygın şirketi. RASATOM’un şu anda batı dünyasında sertifika alarak kurduğu, çalıştırdığı bir reaktör yok. Kendi ülkelerinde tamamen Soğuk Savaş sırasında kurulan askeri reaktörler. Fukuşima felaketinden sonra Uluslararası Atom Enerjisi Komisyonu nükleer santralleri olan bütün üye ülkelere genelde yayınladı. Ülkelerinizdeki santrallerde stres testi yapın diye. Bu kapsamda, Rusya’da da yapıldı, sonuçları sakladı. RASATOM’un seceresi bozuk. Çünkü Bulgaristan’da yapmak istedikleri rektörün ihalesi iptal edildi. Çünkü kullandıkları malzemenin menşei belli değil. İran’da bu projeyi aldıkları zaman kurdukları reaktörün altı aylık ilk deneme esnasında dört ana pompası iflas etti. Çünkü kullanmadıkları, eski, menşei belli olmayan reaktörün ana kalbi olan dört sirkülasyon pompası patladı. Hindistan’da yaptıkları santralin deneme esnasında elektrik tribünleri patladı. RASATOM müdürlerinin son on yılda ya FBI tarafından yada kendileri tarafından hapsedildi. Çünkü hepsi haraç yemiş, naylon fatura kullanmış ve kullanılan malzeme uluslararası standartlara uymayan malzeme kullanmışlar. Adana ve Mersin’den götürdükleri iş adamlarına gösterdikleri örnek bir reaktör var. Orayı yirmi yıldır bitiremediler, devamlı skandallar oluyor” dedi.

Akkuyu ve Deprem Riski

Kılıç’ın ardından söz alan Doğu Akdeniz Çevre Dernekleri Gönüllü Avukatı İsmail Hakkı Atala ise ÇED süreci deneyimleri, küresel ısıtmanın etkileri ve Akkuyu yakınlarındaki deprem riski üzerine konuştu. Çeşitli kurumların by-pass edilmesinin, işlevsiz bırakılmasının sıkıntılarının yaşandığını dile getiren Atala, “Biz Akkuyu Nükleer Santrali mücadelesinde Sokrates’in binlerce yıl önce Atina devletine karşı yaptığı görevin bir benzerini yapmaya çalışıyoruz. Çevreciler, ekolojistler olarak buraya yapılamaz dedik. Bugün netice Akkuyu Nükleer Santrali’nin zeminine dökülen beton çatladı. Daha bu betonun üzerine her biri üç bin beş yüz ton ağırlığında reaktör binmedi. 11 temmuz 2016 tarihinde keşfe gittik. Kamulaştırma olmadan önceki taşınmaz sahiplerini bulup, kamulaştırılan taşınmazın geri alınması için dava açacaktık.Orada bir balıkçı dedi ki; ‘ 1983 yılında burada taşeron firmada inşaat işçisi olarak çalıştım. Biz buraya elli ton çimento bastık yüz elli metre ötede denizden çıktı’. dedi.

Nükleer taraftarı olanların bile tehlikeyi öngördüğünü söyleyen Atala ; “Şöyle bir şey oldu bugünlerde beton çatladı. 3 Mayıs 2015 tarihinde Mersin’de Kamu Diplomasisi Bölge Müdürü bilirkişi Faruk Özer; “zemin kotunun bir metre altında suyu durduramayan bir şirket hiç bir şey inşa edemez.Nükleer santralin yanında ki bir kişi olmakla birlikte memleketimin milli çıkarları için bu şirket tarafından yapılmasını hatalı görüyorum. Bu iptal edilmeli.” Nükleer santral taraftarı olan bir adam bile istifa etti. Çünkü o zaman bile yaptıkları binalara su sızdı“ dedi.

Deprem riski gerçekliğine dikkat çeken Atala; “Şimdi daha sonra Çukurova Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği bölümünden Profesör Doktor Hasan Çetin’in 2001 yılında TÜBİTAK Kongresi’ne sunduğu bir rapor var. Hasan Çetin diyor ki ; “Kuzey Anadolu Ecemiş Fay Hattı. Bölgede ilki 38 bin yıl önce, ikincisi 18 bin, üçüncüsü 17 bin yıl önce üç büyük deprem olmuş. Tekrarlanabilirliği on bin yılda bir olan bölgede son 17 bin yılda deprem olmamıştır. Burada büyük bir enerji birikimi vardır. Her an büyük bir deprem olabilir.” Biz bu raporlarla keşifte yırtındık. Burada bir nükleer santral bulunması soykırım, cinayette değil soykırım bütün Akdeniz havzasını öldürür” diye konuştu.