‘Misafir Algısı Kalkarak Mülteci Alanında Düzenlemeler Yapılmalı’

İzmir’de farklı disiplinlerden uzmanların bir araya geldiği Disiplinler Arası Bakış Açısı ile Göç Çalıştayı'nda üzerinden sekiz yıl geçmesine rağmen hala mültecilerin geçici bir statüye sahip olduğu vurgulanarak, mülteci statüsünün tanınması gerektiği ifade edildi.

Herkes İçin Ruh Sağlığı Derneği Göç Çalışmaları Birimi, göçün bireylere ve toplumlara etkisini konuşmak ve neler yapılabileceğini tartışmak için farklı disiplinlerden uzmanların katılımı ile ‘Disiplinler Arası Bakış Açısı ile Göç Çalıştayı’ düzenledi. Kültürpark İzmir Sanat Oditoryum Salonu’ndaki çalıştaya, Suriyeli mülteciler, mülteci alanında çalışma derneklerin üyesi psikolog, avukat, araştırmacılar ve kent konseylerinin yöneticileri katıldı.

İzmir Barosu Göç ve İltica Komisyonu üyesi Avukat Taner Kılıç ile Sığınmacı ve Göçmenlerle Dayanışma Derneği (SGDD/ASAM) Proje Sorumlusu Sosyolog Mert Kaya’nın konuşmacı olduğu ilk oturumda göçün yarattığı uyum sorunlarının ayrımcılık ve kimlik açısından incelemesi ele alındı.

İzmir Barosu Göç ve İltica Komisyonu üyesi Avukat Taner Kılıç, Türkiye’nin göç alma ve göç verme arasında transit bir ülke olduğunu belirterek, Türkiye emek açısından en çok göçü veren ve en çok mülteci barındıran ülke olduğunun bilgisini verdi. Göçün yoğunluğuna rağmen göç hukukunun gelişmediğini de dile getiren Kılıç “Göçü yönetebiliyorsanız başarabilirsiniz ama daha çok sınır da çekseniz, asker de dikerseniz durduramazsınız. Durdurmaya çalışırsanız hem geçişlerdeki ölümü arttırırsınız hem de kaçakçıların daha fazla para kazanmasını sağlarsanız. Ortada bir yaşamsal anlamda bir zorunluluk varsa engel olmak mümkün değil” dedi.

‘Coğrafi Çekince Kalıcı Çözüme Engel Oluyor’

Devletlerin mültecilerin taleplerini alarak değerlendirmesi ve gerekli yükümlülüklerini yerine getirmesi gerektiğini ifade eden Kılıç “Türkiye’nin uluslararası sözleşmelere koyduğu coğrafi çekince kalıcı çözümü engel oluyor. Türkiye’ye başvuran mülteci başka bir ülkenin kendilerine kabul etmesini bekliyor. Maalesef Türkiye’deki mültecilerin yaşadıkları sorunlar ise gündem olamıyor. Sadece göçün sınırındaki ülkelerin değil tüm ülkeler sorumluluk almalı ve mültecilerin güvenlik ihtiyaçları karşılamalıdır. Türkiye’de kendini gelecek göremeyen mülteciler ölümü göze alarak Ege Deniz’inden geçişlerini sürdürmeye çalışacaklar” ifadelerini kullandı.

Sığınmacı ve Göçmenlerle Dayanışma Derneği (SGDD/ASAM) Proje Sorumlusu Sosyolog Mert Kaya ise göçün yerli toplumlar üzerinde yarattığı endişelere ve çözüm önerilerine değindi. Toplumların kimlik oluşturabilmek için her zaman ötekine ihtiyaç duyduğunu belirten Kaya “Bu kolaylıkla mülteciler olabiliyor. Ön yargı kendi başına oluşan bir şey değil. Ulus devlet söylemleri ve uygulamaları ötekine nefreti oluşturuyor. Ulus devlet yerini artık başka bir kavram almalı. Sosyo-ekonomik alan ve konumu korumak için ön yargılar da kullanılıyor. En büyük organlardan biri de medya. Medyada çıkan yalan haberler sosyal uyumu baltalıyor. Ön yargının önüne tek başına geçemeyebiliriz” dedi.

‘Geçicilik Hali Yerli Halkta da Endişe Yaratıyor’

Misafirperverlik söylemlerini artık aşılması gerektiğini ifade eden Kaya şunları söyledi “Geçici Koruma Statü ile insanlara geçici haklar veriyoruz. Geçiciliğin ne kadar süreceği belli değil. Bu sadece hem yerli halkta hem de göç edende endişe yaratır. Ön yargılar da beraberinde kutuplaştırma, sosyal dışlamalar başlar. Bu da mahalle örgütlenmeleri üzerinden mülteciler gitsin eylemlerine dönüşüyor. Kültürler arası çalışmalarla sosyal entegrasyon yerli halk ile mültecilerle birlikte yürütülmeli. Ön yargılardan uzaklaşarak insan temelli bir siyasetle bunu başarabiliriz”.

‘Misafir Algısı Kalkmalı Hukuksal Düzenlemeler Yapılmalı’

Çalıştayın ikinci oturumda ise sosyal yaşam pratiğinde göçmen ve sığınmacıların sosyal uyum problemleri ve çözüm önerileri ele alındı. Sosyal Hizmet Uzmanları Derneği İzmir Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi Ezgi Baltalı entegrasyonun tek yönlü ele alınmaması gerektiğini belirtti. Entegrasyonun sadece mültecilerin gittikleri ülkeye uyum sağlaması olarak ele alınmaması gerektiğini dile getiren Baltalı “Ülkelerin de politikaları mültecilere uyum sağlamalı, yerli halk da entegrasyonun bir parçası haline gelmeli. Mülteciler kendi kültürlerinden kopmadan insanca yaşam sağlanmalı. Araştırmalar, mültecilerin ilk yıllara göre kalma eğilimler arttığını ortaya koyuyor. Bizim misafir algımızı ortadan kaldırmamız ve sosyal uyum ve hukuk alanında yaptığımız çalışmaları arttırmamız gerekiyor. Yeni hukuksal düzenlemeler ve politikalar üretmeliyiz” dedi.

‘Mahallelerde Birlikte Yaşam Pratiğini İnşa Etmeyi Amaçlıyoruz’

İzmir Demokrasi Üniversitesi Şehir ve Bölge Planlamadan Dr. Öğr. Üyesi Emel Karakaya, İzmir’de 50’li yıllarda yaşanan göçün farklı bir versiyonunun gerçekleştiğini anlattı. Yaptıkları projelerle ilgili bilgi veren Karakaya “Proje kapsamında İzmir’de Basmane semti çalışma alanımız. Bölgedeki 10 mahalleden insanlarla anketler ve derinlemesine görüşmeler yaptık. Proje kapsamında bir kapsayıcı kent endeksi üreterek yerel yönetimlerin kapsayıcı kent yönetimine yönelik çalışmalarına destek vermeyi hedefliyoruz. Projemizin bir diğer çıktısı ise bir Birlikte Yaşam Merkezi kurmak. Hem T.C. vatandaşlarına hem de geçici koruma kapsamındaki hemşehrilere birlikte katılacakları atölyeler, eğitimler, geziler vb. etkinlikler düzenleyerek mahalle ölçeğinde bir birlikte yaşam pratiği inşa etmeyi amaçlıyoruz. Projemiz kapsamında çok sayıda kurum, kuruluş, STK ve yerel yönetim bize destek verdiler” dedi.

‘Haberlerin Aksine Mültecilerin Vasıflı Olduğunu Gördük’

Üçüncü ve son oturumda ise kamu ve sivil toplum kuruluşlarının göç üzerine çalışmaları konuşuldu. Çalışmalarına gıda yardımları ile başladığını ve zamanla yetersiz kaldıklarını ifade eden İmece İnisiyatifi Dernek Başkan Yardımcısı Bilgenur Karataş “Günlük yaşama dair çözümler için üretmek için harekete geçtik. Çocuklara alternatif eğitimler verdik, sosyal becerilerini geliştirecek çalışmalarımız oldu. Kadınları kendi paralarını kazanabilmeleri için bir köy kurduk ve üretime başladık.  Mumlar, çantalar yaptık. Bu süreçte medyada çıkan haberlerin aksine gelen Suriyeli mültecilerin vasıflı olduğunu gördük. İş imkanları sağlanmadığı için kötü durumdalar. O insanlar buradalar, yaşayacaklar ve bizim bunu kabul etmemiz lazım. Kadınlar para kazandırabildikleri zaman kiralarını ödeyebildi, çocuklarını okula gönderebildi. Şimdiye kadar yüzlerce insana ulaştık, bu devam edecek.” dedi.

İzmir’de Suriyelilerle Mültecilerle Dayanışma Derneği Başkanı Muhammed Salih Ali de ilticanın hiçbir zaman tercih olmadığını hatırlatarak “Kimse kolay kolay toprağını bırakmaz. Ne kadar asker dikerlerse diksinler göçü durduramayacaklar. Ben İzmir’deki Suriyelilerin önemli bir kısmının geri döneceğini düşünüyorum çünkü toprağa bağlı insanlardır ama bunun için güvenlik gerekiyor ama hala çatışmaların sürdüğü yerler var.  Hala insanlar ‘neden İzmir’desiniz, neden ülkenize geri dönmüyorsunuz?’ diye soruyorlar. Savaş varken nasıl dönelim. Entegrasyon için çalışmalar yapılmalı gerekiyor. Hala geçici eğitim, sağlık merkezlerinde hizmet alıyoruz. Ortada geçicilik varken nasıl entegrasyon olsun. Geçicilik hali otogarda biletsiz bir şekilde beklemektir” ifadelerini kullandı.

‘Göç İdaresi Genel Müdürlüğü Zamanla İlerleme Kaydetti’

Çalıştayın son konuşmacısı İzmir İl Göç Müdürlüğü’nden Sosyal Çalışmacı Garip Yolcu idi. Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’nün kurulduktan sonra ilerleme kaydettiğini ifade eden Yolcu “Örneğin önceki GGM’ler ile şimdiki GGM’ler arasında fark bulunuyor. Mültecilerin girdiği her kurumda haklarına ilişkin broşürler bulunuyor, haklarını anlatıyoruz. GGM’lerde kalanların yaşadıkları problemleri çözüyoruz. Eksiklerimiz var, adımlarımızı atıyoruz. Çocukların eğitim alması için ilçelerdeki sosyal yardım vakfına yönlendiriyoruz. 20 bin özel ihtiyaç sahibi mülteci belirledik ve ilgili kurumlara gönderdik. Uluslararası koruma sahibi ile geçici koruma sahibi insan arasında hak açısından fark bulunmuyor” dedi.