Çet Ailesinin Avukatı Umur Yıldırım: “Hukuksuzluğu Kamuoyu Baskısıyla Giderdik”

Üniversite öğrencisi Şule Çet’in, cinsel saldırıya uğradığı Ankara’daki bir plazanın 20. katından şüpheli şekilde düşerek hayatını kaybetmesiyle ilgili davanın 2. duruşması 15 Mayıs saat 10.00’da Ankara Adliyesi’nde görülecek. 2. duruşması öncesi, Sivil Sayfalar olarak ağabey Şenol Çet, ailenin avukatı Umur Yıldırım, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu ve Cinsel Şiddetle Mücadele Derneği ile konuştuk.

Gazi Üniversitesi Sanat Tasarım Fakültesi Tekstil Tasarımı 2. sınıf öğrencisi Şule Çet, 29 Mayıs 2018’de Ankara’daki bir plazanın 20. katından şüpheli bir şekilde düşerek hayatını kaybetti. Şule’nin şüpheli ölümü üzeri açılan davanın 15 Mayıs saat 10.00’da Ankara 31. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülecek olan 2. duruşması öncesi, Sivil Sayfalar olarak ağabey Şenol Çet, ailenin avukatı Umur Yıldırım, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu ve Cinsel Şiddetle Mücadele Derneği ile konuştuk.

“Kadın Cinayetleri Tek Bir Kişi Üzerinde Değerlendirilmemeli”

İkinci duruşmada, lehimize gelişmeler bekliyoruz diyen ağabey Çet, sanıkların hak ettiği cezayı alarak adalet yerini bulmasını talep ediyor. Şule’nin ölümünde sonra zor zamanlar yaşadıklarını belirten ağabey Çet, “Adalet mücadelemiz devam ediyor. En başından beri Şule’nin arkadaşları, kadın örgütleri ve basın yanımızda. Bu dava yalnızca benim kız kardeşimin değil tüm kadıları mücadelesi. Kadın cinayetleri tek bir kişi üzerinde değerlendirilmemeli. Tüm kamuoyunu davaya sahip çıkmaya çağırıyorum” diyor.

Çet ailesinin avukatı Umur Yıldırım, davanın en önemli delili olan Şule’nin iç çamaşırlarının hâlâ kayıp olduğunu anımsatarak söze başlıyor. Delillerin karatılması hususunda bütün kamu personeli hakkında suç duyurusunda bulunacaklarını belirten Yıldırım, “Polis, Şule’nin iç çamaşırlarını baba İsmail Çet’e verdiği söylüyor ancak babaya verilen kıyafetler Şule düştüğünde üzerinde olan kıyafetler değil, 20. kattaki montu ve çantası. Polis, kıyafetleri babaya verirken tutanakta ‘Şule’nin üzerindeki kıyafetleri adli tıptan aldık ve babaya verdik’ demiş. Şule düştüğünde üzerinde olan kıyafetler adli tıp kurumuna gittiyse neden inceleme yapılmadı, inceleme yapıldıysa sonuçları neler ve bu sonuçlar neden savcılık ve mahkemeyle paylaşılmadı” diyor.

Yıldırım, davanın kamuoyuna yansımasında sonra ilerlemeye kaydettiklerini söyleyerek şöyle devam ediyor:

“Biz hukukla bir şey yapamadık, şüphelileri 3 defa gözaltına aldırdık 3 defa serbest bırakıldılar. Olay kamuoyuna yansıyınca tutuklandılar. İnsanlar bir kadının öldürülmesi tepki gösterdi, hukuksuzluğu kamuoyunun baskısıyla giderdik. Özellikle kadın cinayeti, cinsel saldırı ve çocukların cinsel istismarı dosyalarında kamuoyun tepki gösterdiği zaman işlem yapılıyor.”

“Kadın Cinayetleri Titizlikle Araştırılmıyor”

Şüpheli ölümlerin son yıllarda artığını belirten Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Genel Sekreteri Fiden Ataselim, şüpheli ölümlerin önüne geçebilmek için Şule Çet davası emsal bir şekilde yürütülmesi gerektiğini söylüyor.

Kadın ölümlerinde, soruşturma ve kovuşturma esnasında kamu görevlilerinin titiz ve etkin bir çalışma yapmamasından dolayı adalet mücadelesi verdiklerini kaydeden Ataselim, “Şule Çet cinayetin üzeri şüpheli ölüm olarak örtülmeye çalışıldı. Tasarlanmış bir şekilde deliller ortadan kaldırıldı. Avukatının ve kamuoyunun baskısı, ailenin olayın takipçisi olmasıyla birlikte gerçekler birer birer açığa çıkıyor. Hepimizin mücadelesiyle cinsel saldırı ve cinayet üzerinden dava başlamış oldu” diyor.

“Kadın Cinayetinin Gerekçesi Olamaz”

Ataselim, şüpheli ölüm davalarında gerekçelendirmeyle karşılaştıklarını ve gerekçelendirmenin geleneklere, toplumsal normlara ve toplumsal cinsiyet rollerine dayandırıldığını anlatıyor: “Bu gerekçeler Şule’nin davasında karşılık bulmadı. Toplum cinsel şiddetin, bir kadının öldürmenin hiçbir gerekçesi olmadığı konusunda hem fikir. Bu zemini yaratan kadın hareketi mücadelesinin başarılı olması. Bu başarı sonucunda artık herkes sesini çıkartabiliyor.”

“Şiddet haberleri insanları çaresizliğe sürüklüyor”

Cinsel Şiddetle Mücadele Derneği’nden Begüm Baki ve Şehlem Kaçar, ilk duruşmanın ardından medyada haberlerin olumsuz verilişini ve cinsel şiddete dair yanlış inanışları tekrarlayan bir dil gözlemlediklerini belirtiyor. Medyanın cinsel şiddeti körüklediğini anlatan Baki ve Kaçar, Medya ne yazık ki tecavüz kültüründen beslenerek faillere gerekçe üreten, hayatını kaybeden kadınları, transları sorgulayan ve suçlayan, onlara rıza atayan dili üretmeye devam etti. Hâkimler karar verirken, adli tıpçılar rapor yazarken, avukatlar savunma yaparken bu algıdan muaf değil. Savunma avukatları öldürülen kadınların hayatlarını sorgularken medyanın yansıttığı bu dilden ve temsillerden güç aldı” diyor.

Baki ve Kaçar, medyanın sansasyon yaratmak ve tıklanma sayılarını artırmak için şiddet pornografisi ürettiği ifade ediyor ve ekliyor: Şiddettin açıkça verilmesinin toplumu, haksızlıkla mücadele etmeye teşvik etmediğini aksine insanları dehşete, öfke ve çaresizliğe sürüklediğini belirten Baki ve Kaçar, “Medyanın bu tutumu şiddeti oluşturan koşullara odaklanılmasını, çözüm için tartışılmasını, demokratik toplumsal taleplerin oluşturulmasını, koruyucu ve önleyici yaklaşımın geliştirilmesini, kişi ve kurumların kendi sorumluluklarıyla ve sistemle yüzleşmesini, bizim dönüp kendimize bakmamızı da engelliyor.”

Şule Çet, Yaşamını Yitirdiği Yerde Anıldı

Şule Çet için Adalet Ekibi 12 Mayıs Pazar günü olayın yaşandığı Yelken Plaza önünde bir araya açıklama yaptı. Açıklamada şu ifadelere yer verildi:

Her genç kadın gibi her insan gibi onun da hayalleri ve yaşama sebepleri vardı. Hepsi yarım kaldı. Ne yazık ki öldürüldü. Kesin ölüm sebebini belirleyecek olan adli tıp raporu tam 164 gün sonra yani 7 Kasım 2018 tarihinde hazırlanabildi. Ölüm normal bir ölüm değildi ve ne yazık ki kadın cinayetlerinin ne ilkiydi ne de sonuncusu oldu. Kamuoyunda Şule Çet’in öldürülmesinin değil de o saate orada ne işi olduğunu sorgulanması ve alkol alıp almadığının tartışılması toplumun vicdanında derin ve kapanmaz bir yaranın açılmasına neden olmuştur. Bu tartışmalar aynı zamandaki toplumdaki kutuplaşmanın ne kadar ileri boyutlara geldiğinin en önemli göstergesidir.”