Kadıköy’de Sanata Adanmış Bir Vakıf: TAKSAV Kadıköy

TAKSAV Kadıköy, alternatif ve özgür bir kültür-sanat ortamının yaratılmasına katkı sunmak amacıyla yıllardır önemli çalışmalara imza atıyor.

İnternet sitelerinde kendilerini tanıttıkları bölüm şu cümleyle başlıyor: “Toplumsal Araştırmalar Kültür ve Sanat için Vakıf (TAKSAV), özgür ve eşit insanların yaşayacağı başka bir dünya için on yıllardır mücadele eden insanlarca kuruldu.” Türkiye’nin en karanlık, aydınlığa en çok ihtiyaç duyulan dönemlerinin birinde, 1993 yılında kurulan vakfın kurucu üyeleri arasında Can Yücel, Rıfat Ilgaz, Korkut Boratav, Fikret Başkaya, Emil Galip Sandalcı, Halit Çelenk, Oğuzhan Müftüoğlu, Ali Asker, Halil Ergün gibi isimler bulunuyordu. Toplumun her kesimine kültür ve sanat yoluyla ulaşmayı hedefleyen, bu alanlara özgürlükçü ve demokratik bir bakış açısıyla katkıda bulunmayı amaçlayan vakıf, o günden bugüne sayısız insanın çatısı altından geçtiği, bir şeyler öğrendiği, bir şeyler kattığı, fikirler ile sanatın bir arada yoğrulduğu bir paylaşma ve buluşma merkezi olmayı başardı.

Genel merkezi Ankara’da bulunan TAKSAV’ın İstanbul’daki şubesi olan TAKSAV Kadıköy’de, yürüttüğü kültürel, sanatsal faaliyetlerle, İstanbul’un, özellikle de Kadıköy’ün en önemli sanatsal merkezlerinden biri. TAKSAV Kadıköy’ü tanımak, bir vakfın sanatsal faaliyetler yoluyla topluma ne gibi katkılar sunabileceğine dair cevaplar aramak ve sivil toplumun dönüştürücü bir etkisi olup olmayacağına dair öngörülerini öğrenmek için vakfın Kadıköy’deki tarihi binasını ziyaret ettik, Şube Başkanı Esra Kahraman ve Başkan Yardımcısı Hülya Demirer ile görüştük.

Her şeyden önce sormayı istediğim bir şey var: Böyle bir vakfa ya da vakıf yapısı altında böyle bir oluşuma neden ihtiyaç duyuldu?

Esra Kahraman: Türkiye’de çok üstünde durulmayan, çok önemsenmeyen bir konu kültür-sanat, biliyorsunuz. Hele son 20 yılda toplum artık giderek uzaklaştırılıyor. Buna bir alternatif model olarak değil belki ama bir ihtiyaca cevap vermek adına kuruldu. Çocuklar, gençler, yetişkinler, herkesi kapsayan kültür-sanat faaliyetleri yürütmeyi amaçlayan bir grup insan tarafından, 1993 yılında hayata geçirildi. Örneğin Ankara’da, ki orası bizim genel merkezimiz, her yıl Tiyatro Festivali yapılıyor, çok başarılı müzik festivalleri yapılıyor. İstanbul’da geçmişte birtakım şubeler vardı ama şu anda TAKSAV Kadıköy olarak sürdürüyoruz.

İçinde bulunduğumuz mekân, şu an için kendi mütevazı imkânlarıyla faaliyetlerini yürüten bir mekân. Henüz yeterli olduğumuzu düşünmüyoruz. Ankara’da yaptığımız gibi etkinlikler düzenlemeyi planlıyoruz örneğin. Tiyatro festivali, sinema festivali gibi, ama alternatifi öne çıkaran, alternatifin bilinirliğini artırmaya yönelik etkinlikler hayal ediyoruz. Asıl amacımız ise, Beyoğlu, Kadıköy gibi kültür-sanat merkezlerinin ötesine geçip, bu tür etkinliklere; tiyatroya, sinemaya ulaşamayan kitlelerle buluşmak.

Tabii bunların hepsini yapabilir miyiz? Tartışılır. Yine de vakıf olarak böyle bir girişim için gayret göstereceğiz. Kitap günleri benzeri etkinliklerle örneğin, İstanbul’un kitaba erişim konusunda sıkıntı yaşayan bölgelerine gidilebilir.

Hülya Demirer: Tabii biz Kadıköy’le sınırlı kalırsak aslında “nezih bir kitle” olarak sınıflandırılan bir kitleye kültürel ve sanatsal anlamda bir destek veriyor olacağız. İstanbul’da yoksul, kültürel anlamda beslenmeye ihtiyaç duyan çok fazla çocuk var, genç var. Önümüzdeki dönemde bizim bir dal uzatmamız gerekiyor. Vizyonumuzu biraz daha ileriye tutarak, toplumun yoksul kesimlerinin ihtiyaç duyduğu kültürel, sanatsal etkinlikleri onlara ulaştırmamız gerekiyor. Toplum yıllardır gerici bir baskı altında. Bu baskıya karşı siyasi söylem, siyasi eylem tabii ki çok önemli ancak somut kültürel projelerle bu baskıya karşı bir panzehir üretmemiz gerekiyor. Çocukların bu bölgelerde, tek seçenek olarak Kur’an kurslarına gönderilmelerine alternatif üretmemiz lazım. Yaz boyunca, çocukların tatilde olduğu süreçte onları sanatla tanıştıracak etkinlikler gerçekleştirmek istiyoruz. Gezici çocuk şenlikleri gibi projeler üzerinde konuşuyoruz.

Türkiye’de kültürel ve sanatsal sermayeye sahip olan bir anlayışa karşı, yeni bir kültürel sermaye oluşturulmaya çalışılıyor. Kültür Bakanlığı, belediyeler, bu alanlara ciddi kaynaklar aktarıyor. Siz, TAKSAV’ı ve benzeri yapıları, bu ideolojik çabaya karşı bir alternatif gibi görüyor musunuz?

HD: Alternatif değilsek bile olabilmeliyiz. Bizimle benzer çizgide olan, toplumsal aydınlanmayı önemseyen, bu konuda adımlar atan sivil kurumlarla, ayrıca belediyelerle işbirliği içerisinde bunu örgütlememiz gerekiyor. Mevcut iktidarın toplumsal olarak görece başarılı olmasının en önemli nedenlerinden biri, özellikle yoksul kesimler için yoğun bir faaliyet içerisinde olması. Gerici olarak tanımlayabileceğimiz bu durumu kırmamız gerekiyor. Burada asıl mesele, bu tür bir çabanın, güçlü kaynaklar, yeterli insan gücü ve emek gerektiriyor olması. Bu kapsamda projelere başladığınızda sonuna kadar gidebilmeniz, iyi örgütlenmeniz, iyi yürütmeniz şart.

Bildiğim kadarıyla kimi belediyelerle işbirliği içerisindesiniz.

EK: Evet. Özellikle büyük ölçekli şenliklerde, etkinliklerde lojistik olarak destek almaya çalışıyoruz. Salon ihtiyaçlarımız için belediyelerle görüşüyoruz. Kadıköy Belediyesi örneğin, bu konuda her zaman yanımızda oldu. 23 Haziran’da 26. yılsonu etkinliğimizi Caddebostan Kültür Merkezi’nde gerçekleştireceğiz. Ancak biraz önce Hülya’nın belirttiği gibi, sivil toplum kuruluşlarıyla da işbirliklerimizi geliştirmemiz gerekiyor. Şu anda bu işbirliği genelde salon, lojistik gibi lokal ihtiyaçların karşılanması boyutunu aşamamış durumda. Biz TAKSAV olarak, kendi boyutlarımızın ötesinde projeleri gerçekleştirmek için bu işbirliklerine gitmemiz gerektiğinin bilincindeyiz.

Bakın yerel seçimler için Beyoğlu’nda saha çalışması yürütürken, görünenden çok farklı tablolarla karşılaştık. İnanılmaz ve vahşi bir yoksulluk söz konusu. Göçmenlerin acilen çözülmesi gereken hayatta kalma sorunları var. Buna karşın mevcut iktidar yalnızca din tandanslı bir siyasetle bu alanlara giriyor. Bizim, demokratik kitle örgütleri olarak acilen birlikte buna karşı kültür-sanat politikaları, bu kesimleri kucaklayan etkinlikler üretmemiz elzem. Bunun için de, bu insanlara ulaşabileceğimiz kanalları oturup konuşmamız, stratejiler belirlememiz gibi bir önceliğimiz var. Bunu yapmak için de siyasetçilerin, siyaset bilimcilerin, sosyal bilimcilerin desteği almayı planlıyoruz.

Biraz önce TAKSAV Ankara’nın gerçekleştirdiği büyük projelerden söz ettik. Diğer yandan sizden edindiğim izlenim, TAKSAV Kadıköy’ün şimdilik kendi ürettiği daha küçük projelerle ilerlediği yönünde. İstanbul’da da, Ankara’da olduğu gibi büyük projeler gerçekleştirilmesinin önünde ne gibi engeller var?

HD: Bir kere ciddi bir emek gerektiriyor. Kapsamlı bir projenin fikir olarak ortaya çıkması, hayata geçirilmesi için yoğun bir düşünsel ve işletimsel iş gücüne ihtiyacımız var. Bakın ben yıllarca bilişim sektöründe çalıştım, teknik konularda yaklaşık 28 yıl proje ürettim ve yürüttüm. Kültür-sanat alanında ve toplumsal konularda proje yapmak ise çok farklı. Bir kere işin içerisinde insan olduğu için, daha çetrefilli bir süreç işliyor. Biz bunu, kendi bünyemizde çok doğru biçimde yönetebiliriz, bu konuda bir sıkıntımız yok. Ancak dışarıya doğru açıldığınızda, işin içerisine destek alacağınız, işbirliği içinde olacağınız üçüncü partiler girdiğinde haliyle bir yavaşlama oluyor.

Bakın, projelerin bir ortaya çıkış motivasyonu, bir amacı olur. Diğer yandan, diğer kuruluşlarla ortak bir çalışma yürütmeye başladığınızda doğal olarak süreç uzuyor. İşte bu zamansal mesele, en zorlu kısım çünkü süreç uzadıkça o ilk motivasyon da giderek zayıflıyor, enerji düşüyor. Benim, farklı sivil toplum kuruluşlarıyla işbirliği noktasında gördüğüm en önemli sorun bu. Ayrıca bu işi yürütme aşaması da kolay değil. Kişilerin olaya bakış şekli, olayı ne kadar kurumsal, ne kadar gönüllü ele aldıkları çok önemli. Herkesin işi sahiplenme düzeyi farklı olabiliyor.

Esra da ben de kurumsal hayattan geliyoruz. Biz projelere iş odaklı bakmaya, o projenin zamanında ve doğru biçimde gerçekleşmesi bağlamında yaklaşmaya çalışıyoruz. Diğer yandan bizimki gibi kültür-sanat faaliyetlerinde gönüllülük çok önemli bir boyut. Gönüllü bir iş gücünü ise zamansal olarak doğru şekilde yönlendirememe riski var. “Aman, bu iş de iki gün sonra olsun, acil değil” dendiği anda projede bir aksama meydana gelir.

EK: Benim şöyle bir izlenimim var: Karma bir ekiple bir projeye başlayıp onu yürütmeye çalışmak gerçekten zor. Bunun yerine, bir projeyi yapılandırıp, onu başlatıp daha sonra insanların o projeye katılmasını sağlamak daha etkili oluyor. Ancak işte biz vakıfta çok kalabalık bir topluluk değiliz, malum. Dolayısıyla kendi ölçeğimizde projeler yürütüyoruz. Ayrıca bürokratik engelleri de unutmamak gerekiyor. Hele de kültür-sanat faaliyeti yapmak niyetindeyseniz önünüz her zaman o kadar açık olamıyor.

Her yaştan bireyler için etkinlikler düzenliyorsunuz. Çocuklar, gençler, yetişkinler… Ayrıca TAKSAV bünyesinde de çok genç bir kadro görev yapıyor, inisiyatif alıyor.

HD: Gençlerin politik olsun olmasın, çoğu zaman kendi hayatlarında devrim yaptıklarına şahit oluyoruz. Bir kere, geri planda kalmayı asla kabul etmiyorlar. Kültür-sanat alanında çok aktifler, takip ediyorlar…

EK: Bizim TAKSAV’da gözlemlediğimiz kadarıyla çocuklar ve gençler, yaşadığımız zamanların karamsarlığının tam aksine, çok büyük bir potansiyel taşıyor.

Çok genel bir soru olacak ama, içinde bulunduğumuz koşulları, Türkiye’de sivil toplum yapılanmalarının önündeki engelleri, demokratik kitle örgütlerine karşı geliştirilen algıyı topyekun hesaba katarak; alternatif, aydın, demokrat, özgürlükçü, kültüre ve sanata gerçek anlamda değer veren sivil toplum örgütlerinin bir toplumsal dönüşüm sağlayabileceğini inanıyor musunuz?

HD: Kesinlikle inanıyorum. Bakın biz burada sürekli olarak bir iletişim halindeyiz. Katılımcılarla, çocuklarla, çocukların aileleriyle… Bu iletişimden, bu tanışıklıktan çok değişik sohbetler çıkıyor. O sohbetlerde aslında farklı bir dünyaya duyulan özlemin olduğunu, ayrıldığımız birçok konu olsa da temelde çok temel konularda uzlaşabildiğimizi görüyoruz. Birçok farklı sosyal gruptan, etnisiteden, dünya görüşünden insandan bahsediyorum.  Bir kere, burada kendi imkanlarımızla böyle bir imkan sağlıyor olmamız, birçok zorluğa göğüs gererek bu mücadeleyi veriyor olmamız bile insanlarda bir umut yaratıyor, bir motivasyon sağlıyor. Bu çok kıymetli.

EK: Yürüttüğümüz atölyelerin sonuçlarını günbegün görüyoruz. Fark ediyoruz ki seviye her geçen yıl biraz daha yükseliyor. Bu bile, “daha çok şey yapmam lazım” motivasyonu yaratmaya yeter.

Düzenli olarak gerçekleştirdiğiniz faaliyetlerden söz edelim mi biraz?

HD: Öncelikle düzenli atölye çalışmalarımızdan söz etmeliyiz. Müzik ve güzel sanatlar üzerine atölyelerimiz var. Ayrıca çocuklar için özel atölye çalışmaları gerçekleştiriyoruz. Piyano, keman, gitar, çello, şan, flüt derslerimize yoğun katılım var hem çocuklar hem de yetişkinler düzeyinde. Ben de geçen yıl şan eğitimi alan öğrencilerden biriyim mesela.

Güzel sanatlar alanında da yetişkinler ve çocuklar için ayrı atölyeler düzenliyoruz. 18 yıldır bizimle olan Fatma Savaş hocamızın güzel sanatlarla ilgili fakültelere yönelik atölye çalışmaları çok başarılı ilerliyor. Çok sayıda öğrenci bu atölyelerden çıkıp güzel sanatlar okudu ve şimdi sektörde de, sanat alanında da çok büyük başarılar elde etti.

Çocuklar için resim, yaratıcı drama çalışmaları var. Bu yaz döneminde hayata geçireceğimiz, çocukların tatil zamanlarını da verimli geçirmelerini sağlayacak yeni atölyelerimiz olacak.

Ayrıca tiyatro ve fotoğraf atölyelerimiz de var.

Bunların yanı sıra, çok önemsediğimiz başka bir çalışmamız var: Fikir Atölyeleri. Vakfımızın “toplumsal araştırmalar” başlığı altında çalışmalarını 2 yıldır yürüttüğü bir proje bu. Bu atölyeler kapsamında, siyaset bilimi, toplumsal cinsiyet atölyesi, gazetecilik alt başlıklarında somut çalışmalar yapıldı. Çok iyi geri dönüşler aldık. Önümüzdeki dönemde vakfımızın en önemli projelerinden biri, bu fikir atölyelerini geliştirmek, daha da zenginleştirmek ve yaygınlaştırmak olacak.

EK: Ayrıca aylık söyleşiler, toplantılar gerçekleştiriyoruz. Şiir, edebiyat, felsefe, müzik… Geçen dönemde “TAKSAV Müzik Söyleşileri” başlığı altında alternatif müzikten caza, reggae’den rap müziğe, farklı müzik dalları, konunun uzmanlarının ve müzisyenlerin katılımıyla bu söyleşilerde masaya yatırıldı. Bu tür etkinlikler yoluyla, ulaşmak istediğimiz en önemli gruplardan olan üniversite öğrencilerine ulaşabildiğimizi de görüyoruz. Üniversite öğrencileri, atölye çalışmalarına çok ilgi göstermeyebilir ancak bu tür söyleşilere yoğun bir ilgileri var. Fikir Atölyeleri kapsamında da daha çok üniversite öğrencisiyle buluşacağımıza inanıyoruz.

Bu etkinliklerin, atölye çalışmalarının duyurulması için ne gibi çalışmalar yapıyorsunuz?

HD: Aslında bir iletişim ağımız var, katılımcılarımızdan, çocuk öğrencilerimizin velilerinden oluşuyor. İletişimde olduğumuz bu ağa SMS yoluyla bildirimlerde bulunuyoruz. Sosyal medya hesaplarımızdan duyurular, tanıtımlar yapıyoruz. Ayrıca, özellikle Kadıköy civarında, bildik, tanıdık yerlere, sanatla, kültürle ilgili dükkânlara, kafelere afişler asıyoruz. Halkla ilişkiler konusunda da önümüzdeki dönemde ciddi adımlar atacağız. Ayrıca işbirliği yapabileceğimiz kurumlarla kuracağımız iletişimi de daha organize bir şekilde yürütmek için çalışmalar yapacağız.

Medya görünürlüğümüz için ise çoğu zaman BirGün, Gazete Kadıköy, Cumhuriyet gibi yayın organlarından destek alabiliyoruz. Gerçekleştirdiğimiz etkinliklere kimi gazeteler ve internet siteleri geniş yer ayırıyor. Tabii günümüzün merkez medyasına girmek, tahmin edersiniz ki kolay değil.