‘Marmara Bölgesi’nde Kıyameti Bekliyoruz, Halk Afet Yönetimi Konusunda Bilgilendirilmeli’

Kentsel dönüşümle ilgili kanunların afet değil, deprem odaklı olduğunu söyleyen İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Meteoroloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu; "Marmara Bölgesi’nde büyük kıyameti bekliyoruz, halk afet yönetimi konusunda bilgilendirilmeli" dedi.

Öncelikle sizin, “Binalar tüm afetlere hazırlıklı olmalı” şeklinde bir söyleminiz var. Türkiye, özellikle de İstanbul’da kentsel dönüşüm yıllardır sürüyor. Sizce bugüne dek bu düşünce dikkate alındı mı?

Mikdat Kadıoğlu

Maalesef Türkiye’de ‘tüm afetler’ şeklinde afetlere bütünleşik bir bakış acısı yok. Kurumlar, kanun ve yönetmelikler ile birlikte uygulamalar genellikle deprem gibi tek bir afete yönelik olmakta. Bu nedenle şu an ülkemizde ‘Binalar tüm doğa kaynaklı afetlere hazırlanmıyor’. Bu yanlış bakış acısı yakın zamanda düzelecek gibi de görünmüyor. 6306 sayılı afet riski altındaki alanların dönüştürülmesi hakkındaki kanun ve yeni hazırlanan bunun uygulama yönetmeliğinin başlığında her ne kadar ‘afet’ yazıyorsa da içeriği maalesef tamamen deprem odaklıdır. Bunun nedeni uzman ve uygulamacılar arasında disiplinler arası bir çalışma kültürü olmaması. Bir kaç kişi ya da aynı uzmanlıktan gelen kişiler kendi kısıtlı bilgi ve görgülerine göre bir şeyler yapmaya çalıştığı sürece olaylara bir bütün olarak bakamıyoruz.

‘Çürük Binaları Teşvik Eden İmar Barışı’ndan Vazgeçilmeli’

Doğal afetlere hazırlıklı bina, tam olarak ne demek? Detaylandırabilir misiniz? Sizce Türkiye’de, özellikle de İstanbul’da, binaların yüzde kaçı, en azından depreme dayanıklıdır? 

Doğa, insan ya da teknoloji kaynaklı afetlere hazırlıklı bina demek daha doğru olur. Afetleri zaten ‘doğal’ olarak adlandırmak da doğru değil. Doğal kelimesini millet ‘normal, vb.’ olarak yanlış algılıyor. Doğa ya da başka kaynaklı olsun, tüm afetler can ve mal kaybına neden oluyor. Bu nedenle, binalarımızda zarar ve kayıplara neden olabilecek her şeyi ayırım filan yapmadan, afetlere at gözlüğüyle bakmadan dikkate almak zorundayız.

Ayrıca ve özellikle çürük binaları yasallaştırıp meşrulaştıran ve teşvik eden İmar Barışı vb. uygulamalardan tümüyle vazgeçilmelidir. Gerçek anlamda Kentsel Dönüşümü ve binaların yenilenmesini teşvik eden uygulamalara öncelik verilmelidir. Sadece binasını yeni yönetmeliklere göre sağlamlaştıranlarla barış yapılması gerekir. Bu da kentsel dönüşümü teşvik eden çok daha doğru bir uygulama olacaktır.

Kentsel dönüşüm sürecinde, yanlış uygulamalar var mı? Neler?

Aslında ülkemizde adı her ne kadar ‘kentsel dönüşümse’ de uygulama sadece ‘bina yenileme’ şeklinde olmaktadır. Gerçekte kentsel dönüşümün ekonomik, kültürel, vb. yönleri de vardır.  Yanlışların en başında bu çalışmanın sadece deprem odaklı olması geliyor. Yani, 6306 sayılı kanun başlığındaki afet uygulamada sadece depremdir. Keşke kanun adına afet yerine deprem yazılarak böyle bir büyük kavramsal hata yapılmasaydı. Bu durumda örneğin bir dere yatağındaki çürük bina yıkılıp depreme dayanıklı yapılırken sel tehlikesi tamamen göz ardı ediliyor. İleriki yıllarda da sel, heyelan, vb. afetlerin de her birine odaklı başka kentsel dönüşüm uygulamaları mı yapacağız? Bu bilimsel bir bakış ve yaklaşım değildir. Yeniden yapılan binalar, sadece deprem değil mevcutsa sel, heyelan vb. riskleri de dikkate alınarak inşa edilmelidir. Hatta yangın gibi doğa kaynaklı olmayan afetler de dikkate alınmalı ve artık evlere de yangın duman detektörü konulması zorunlu hale getirilmelidir.

Yerel seçimleri gerçekleştirdik. Yeni belediye yönetimlerinin bugünden itibaren adım atması gereken konular bu anlamda nelerdir? 

Öncelikle belediyelerimizin 5353 Sayılı Belediye Kanunu’nun 53. maddesine göre, şu çalışmaları yapması gerekmektedir:

  1. Halkın, depreme hazırlık ve temel afet bilinci, güvenli yaşam, vb. konularda (CD, kitap, seminer, söyleşi, tiyatro, vb. ile) sürekli eğitilerek halkın bilinçlendirilmek.
  2. Mahalle, sokak, site ve kurum-kuruluş bazında Yerel Afet Gönüllüleri (YAG) şeklinde birimler oluşturularak halkın ilk yardım, yangın söndürme ve hafif arama kurtarma konusunda beceri sahibi olmasını sağlamak.
  3. Mahalle bazında yaralı toplama, ilk yardım, sahra hastanesi, aş evi, barınma, toplanma, haberleşme, bağış dağıtımı, vb. acil durum yolları ve alt yapısı olan toplanma alanlarını oluşturmak.  
  4. Yılda en az 2 kez mahalle bazında haberli, kurumlar bazında ise haberli ve habersiz tatbikatlar yapmak.
  5. Afet sırasında kullanılabilecek okul, spor salonu vb. gibi sağlamlığından ve güvenliğinden şüphe edilmeyecek sağlam binalar belirlenerek, bu alanlarda ve parklarda acil durumlarda kullanılacak her türlü malzemeyi depolamak.
  6. Tehlikeli binaların neden olabileceği can ve mal kaybı risklerini halka iyi anlatmak ve tüm afetlere yönelik kentsel dönüşümle yapısal riskler mümkün olduğunca çok, yaygın ve çabuk azaltılmak. Yapı denetim sistemine ilave olarak belediye kontrollerinin de devam etmesi gerekiyor.
  7. Afet öncesi ve sonrasında, Valilik, Büyükşehir Belediyesi, STK gibi birimlerle Beykoz’daki afet yönetimi çalışmalarını koordine edebilecek birimin kapasitesini geliştirmek.
  8. İlçe halkı için yapılan çalışmaları, toplum tabanlı yapmak ve halkı bu çalışmalardan otobüs duraklarında, muhtarlıklarda, apartmanların girişlerinde, okul ve konutlarda birebir ve toplantılar düzenleyerek bilgilendirilmek.
  9. Uluslararası standartlara (ISO22301) ve yeni yönetmeliklerimize uygun Afet Acil Yardım Planı yapmak.

“Marmara Bölgesi’nde Büyük Kıyameti Bekliyoruz”

Kentsel dönüşümün başlama nedeni, depremlerden çok canımızın yanmasıydı. Bugünkü duruma baktığımızda, 99 yılındaki risklerle, bugünü kıyaslayabilir miyiz? O dönemki riskli bina sayısı ile bugünkü arasında fark var mı? Varsa rakam ya da yüzde verebilir misiniz? 

İstanbul gibi hızla büyüyen, gelişen mega kentler, yüzlerce kişinin çalıştığı büyük sanayi tesisleri ve tesislerde kullanılan karmaşık teknolojiler, bu tesislerde çalışanlar ve çevresinde oturanlar için çok yüksek kaza, vb. riskleri doğurmuştur. Son yıllarda hızlı bir kentleşme ve sanayileşme yaşanan İstanbul’un çok yoğun bir kentsel ve sanayi yerleşmeleri yükünü taşıyor olması, Boğaz gibi uluslararası bir su yolunun kentin ortasından geçmesi ve kentin aynı zamanda deprem riski yüksek bir bölgede yerleşmiş olması, deprem ve olası büyük kazalar sonucu ortaya çıkması muhtemel zarar riskini her alanda çok yükseltmektedir. Ayrıca üç tarafı denizle çevrilmiş olan İstanbul su havzalarının kısıtlı olmasına rağmen şehirde artan nüfus ve sanayinin yüksek talebi ile birlikte küresel iklim değişimi ve kuraklık ile de tehdit edilmektedir. Böylece, günümüzde doğal, teknolojik ya da insan kaynaklı afetler sonucunda İstanbul’da ortaya çıkabilecek zararların, insan hayatı, mal-mülk ve çevre açısından çok büyük boyutlarda olabileceği aşikârdır. Özetle İstanbul kenti 99 yılındaki risklerle karşılaştırılamaz kadar çok büyük bir tehlike havuzudur.

Özetle 10 Eylül 1509 İstanbul depremi o zaman “Küçük Kıyamet” olarak adlandırılmıştı. Şimdi ülke olarak Marmara Bölgesi’nde büyük kıyameti bekliyoruz.

‘34 Bin Çürük Bina Kentsel Dönüşümle Yenilenemez’

Kentsel dönüşümde, her binayı yıkıp yeniden yapmak yerine, uygun olan binaları güçlendirme yoluna gitmek hakkında ne düşünürsünüz?

Her binayı yıkmak hem mümkün değil, hem de doğru değil. Özellikle tarihi binaları yıkıp yeniden yapamayız. Bazı binaların da değişen imar vb. planlardan dolayı yıkılsa yeniden aynı büyüklükte ya da yerde yapılması mümkün olamayabilir. Genellikle güçlendirme, masrafının yıkıp yeniden yapmak masrafının yüzde 40’ını geçmediği durumlarda öneriliyor.

Şu an İstanbul’da, en iyimser senaryoya göre ağır hasar görmesi beklenen bina sayısının 34 bin adet olduğu söyleniyor. Bu kadar çok sayıdaki bina beklendiği gibi deprem olup hasar görünce, ortaya çıkacak olan afet yönetilemez. Diğer bir deyişle, 34 bin binanın başına 20’şer kişiden oluşan 34 bin arama kurtarma ekibi bulup koymak mümkün değil. Afet yönetimi, aslında ülkemizde sanıldığı gibi bir arama kurtarma, vb. problemi değildir. Afet yönetimi 34 bin çürük binayı 34 adete indirgemektir. Şu anki ekonomik, vb. durum 34 bin binanın yakın bir zamanda kentsel dönüşümle yenilenemeyeceğini göstermektedir. Beklenen deprem ise her an oluşabilir. Bu nedenle, 34 bin binanın bir an önce, çok acilen depremde ağır hasar görmeyecek ve yassı kadayıf bir şekil almayacak şekilde güçlendirilmesi gerekir.

‘Afetlere Bütünleşik Yaklaşılmalı’

Afet deyince, en acı tecrübeleri yaşadığımız depremler akla geliyor. Oysa yakın zamanda bir sel felaketi yaşandı. Yaklaşık 2 yıl önce, İstanbul’un Anadolu yakasında, ağaçları yerinden söken bir fırtına gerçekleşti. Yangınlar hala canımızı yakan bir felaket. Bu konularda, yerel yönetimlerin ya da merkezi yönetimin ne gibi tedbirleri olabilir? Vatandaşlar bu konularda ne gibi tedbirler alabilir? 

Afet yönetiminin temel ilkelerinden biri afetlere bütünleşik yaklaşmaktır. Yani en büyük risk, bazı riskleri dikkate almamaktır. Vatandaşlar öncelikle kendi can ve mal güvenliklerinden en çok kendileri sorumlu olduğunu anlamalıdır. ‘Devlet baba’ mantığı afetlerde öldürür. Diğer bir deyişle, afetlerde insanları en çok kendi bilgisi ve hazırlığı korur. Bu yüzden afetlerin ilk 3 günü, yani altın saatler denilen ilk 72 saat için herkesin, her kurum ve kuruluşun hazır olması gerekir. Ayrıca vatandaşlar mutlaka belediyesinden Belediye Kanu’nun 53. maddesi gereği, görevini yapıp yapmadığını sorgulamalı. Vatandaşın gündeminde olmayan bir konu yerel idarecilerin de gündeminde olmuyor.

İlkokuldan liseye kadar hayat bilgisi, vb. hiç bir ders kitabında sel, hortum, dolu, yıldırım vb. konuda eğitim verilmemektedir. Bu nedenle Afet Affetmez kitabını halkın bu tür afetlerden korunması için yayınladım. Ayrıca www.guvenliyasam.org web sitesinde bulunan kitapların da halk tarafından mutlaka okunması ve gereklerinin yapılması önemlidir.

Binaların Sağlamlığı ve Eşyaların Sabitlenmesi Önemli…

Deprem toplanma alanlarının son durumuyla ilgili elinizde güncel bilgiler varsa paylaşabilir misiniz? 

Deprem, daha doğrusu afet toplanma alanları Türkiye’de çok yanlış algılanmaktadır. Bu kadar çok çürük bina olan ve eşyaların hiç sabitlenmediği bir kentin yarısı park, bahçe gibi toplanma alanı olsa ne yazar? Öncelikle binaların sağlam olması, bina içindeki eşya-teçhizatın sabitlenmesi, herkesin afet anında nasıl davranacağını bilmesi, ilk yardım ve yangın söndürme konusunda beceri sahibi olması şart. Bunların olmadığı bir yerde boş arazi, çıplak park ve bahçelerin hiç bir anlamı ve yararı olmaz. Ayrıca afet yönetiminde afet toplanma alanları okul, spor salonları gibi kapalı yerlerdir; park ve bahçeler asla değildir. Soğuk bir kış günü ya da fırtınalı bir havada deprem olduğunda park ve bahçeler kullanılamaz. Güneşli yaz günlerinde de park ve bahçeleri kullanmamız zordur; çünkü hiç birinde foseptik çukur, su, vb. altyapı mevcut değildir. Toplanma alanları afet zurnasının son deliğidir. Binalarımız yassı kadayıf olmamalı.