‘Türkiye’de Her An Büyük Bir Deprem Olabilir’

İstanbul’da 2020 yılında dek 7,5 ve üzeri deprem ihtimalinin istatistiksel olarak yüzde 45 olduğunu söyleyen, Kocaeli Üniversitesi Jeofizik Mühendisliği Öğretim Üyesi ve Deprem Uzmanı Prof. Dr. Şerif Barış, “Türkiye’de ise 7’den büyük bir depremin sismik boşluk olarak adlandırılan bazı bölgelerde olma ihtimali çok yüksektir. Bu bölgelerde her an büyük bir deprem her an olabilir” uyarısında bulundu.

Kocaeli Üniversitesi Jeofizik Mühendisliği Öğretim Üyesi ve Deprem Uzmanı Prof. Dr. Şerif Barış ile bu alandaki uygulamaları, neler yapılması gerektiğini ve olası bir depreme ne kadar hazır olduğumuzu konuştuk.

Türkiye yıllardır kentsel dönüşüm sürecinde. Özellikle büyükşehirler ve İstanbul’da süreç nispeten daha hızlı. Bugüne dek yapılan çalışmaları genel olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?

Adı kentsel dönüşüm olarak kamuoyunca kabul edilen yasa ve yapılan işlemler, bir kentsel dönüşüm değildir. Kentsel dönüşüm, belirli bir plan ve düzen içerisinde, büyük alanların bir arada değerlendirilerek yeşil alan, spor alanı, okul, cami, park ve benzeri tüm sosyal donatıların planlanarak hayata geçirildiği projelere denmektedir. Şu an yapılan ve kanunda adı olan çalışma, ‘riskli yapı ve riskli alanların dönüştürülmesi’dir. Bu nedenle en baştan bu tanımın gereği olan kentsel dönüşümün hayata geçirilmesi önemlidir.

Bu işlem için de öncelikle, kentsel dönüşümün yapılacağı bölgelerin şehirlerde depreme en dayanıksız bölümlerinden veya olası bir depremde en fazla hasar alacak bölgelerinden başlanması gerekir. Bu tür bir hasar dağılımını belirlemek için il ve ilçelerde yapılacak ve 1 yılda bitecek deprem senaryoları çalışmaları ile o şehrin en fazla hasar gören bölgeleri belirlenerek kentsel dönüşümün bu alanlardan öncelikli olarak başlaması önemlidir. Bu sayede olacak bir depremde meydana gelecek can kayıplarını en aza indirmek mümkün olabilir. Hali hazırda yapılan riskli yapı ve riskli alan yenilemeleri depreme dayanıklı yapı üretme açısından olumlu bir çalışmadır. Ancak, özellikle riskli alanlarda yapılan konutlar ile yapı şirketleri arasında oluşan sorunlar, yarım kalan konutlar, yeni mağdurlar yaratmıştır. Bu çalışmalarda konut sahiplerine ve inşaat firmalarına mutlaka bir koruma güvencesi sağlanması veya devletin bir finans çözümüne ihtiyaç duyulmuştur. Yapılan yeni binalar özellikle olası bir deprem düşünülerek hazır beton, nervürlü demir ve oldukça dayanıklı radye temeller kullanılarak yapılmakta ve genellikle yeni şartnameye uygun statik hesaplamalar kullanılmaktadır. Daha da önemlisi tüm bu yapılar inşa edilirken eskiye nazaran çok daha sıkı denetimlerden geçmektedir. Özellikle 1999 Kocaeli ve Düzce depremlerinden sonra yapılan binaların çok büyük bir kısmı, deprem endişesiyle oldukça güvenli sınırlar içerisinde kalınarak yapılmaktadır. Nitekim bu binaların zemin etütleri daha dikkatle yapılmış, mimari ve statik projelere dikkat edilmiş ve kullanılan malzeme ile işçilik daha özenli hale gelmiştir. 1 Ocak 2019 tarihinde yenilenen yeni yapı yönetmeliğine göre, özellikle yüksek katlı yapılar için yeni şartlar getirilmiş ve tüm diğer binalar için de benzer standartlar yükseltilmiştir. Bundan sonraki inşa edilecek yapılarda zemin sınıfının ve özelliklerinin mutlaka jeofizik yöntemlerle çok daha iyi belirlenmesi gerekir.

Fikirtepe, Yenisahra veya Zeytinburnu gibi büyük alanların da riskli alan olarak ilan edilmesi yeterli değildir. Bu gibi büyük ölçekli alanların mutlaka kentsel dönüşüm mantığıyla ele alınarak, küçük ve orta ölçekli alanların birleştirilerek, gerekirse inşaat firmalarının tıpkı çok büyük havaalanı, otoyol, köprü inşaatlarında olduğu gibi konsorsiyum kurması ve her türlü sosyal donatının da yer aldığı, ulaşım ve yeşil alanının da planlandığı kentsel dönüşüm yapılmasının daha doğru ve gelecek için daha verimli olduğunu düşünüyorum. Bu konuda da yasal düzenlemelerin yapılarak küçük alanlardaki dönüşümün yavaşlatılması ve devam eden asıl deprem riski yüksek olan bölgelerdeki büyük alanların kentsel dönüşümüne başlanması gerekir.

‘Riskli Alan Analizi Yapılmıyor’

Riskli bina ne demek? Tespiti nasıl gerçekleşiyor? Riskli bölge nedir? Bu bölgelerde yapılması gereken çalışmalar nelerdir? 

Riskli bina, olası büyük bir depremde ağır hasar görecek veya yıkılarak can ve mal kaybı yaratacak şekilde depreme dayanıksız yapı demektir. Riskli bina için ilgili binada çeşitli geoteknik ölçüm, beton karot numunesi alarak beton dayanım testi ve zemin etüdü gibi farklı ölçümlerin yapılması ve bir uzman grubunun raporu gerekmektedir.

Riskli alanlar ise Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından farklı yöntemlerle belirlenmiş alanlardır ve bu alanların genellikle depreme dayanıksız yapılardan oluştuğu, olası büyük bir depremde can ve mal kaybı yaşanacak bölge olarak nitelendirilmiştir. Riskli alan tespiti yapılırken, özellikle senaryo depremlerle tüm bina envanteri ve bu alanlara ait düzgün zemin bilgilerinin bir arada değerlendirip en yoğun hasarın olduğu alanların tespit edilerek belirlenmesi gerekmektedir. Ancak, şu an bu tür bir analiz yapılmadan diğer yöntemlerle bu alanlar belirlenmekte ve zaman zaman bu alanların belirlenmesi başka nedenlerle yapılmaktadır. 

Afet yönetim sistemleri nelerdir? Olası bir afet durumunda bu sistemleri uygulamaya hazır mıyız?

Afet yönetim sistemi aslında bir yönetim modelidir ve olası bir afetten sonra müdahale, iyileştirme, zarar azaltma ve hazırlık aşamalarından oluşmaktadır. Bu yönetim modeli Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) tarafından yürütülmektedir. AFAD, Ulusal Afet Müdahale planını hazırlayıp her ile göndererek illerin de bu plana uygun kendi müdahale planlarını oluşturmalarını istemektedir. AFAD, hali hazırda iyileştirme aşamaları için çeşitli önlemler ve çalışmalar yapmıştır. Afetler için zarar azaltma ve hazırlık planları ve çalışmaları sürdürülmektedir. Afet yönetim sistemi ulusal, bölgesel ve yerel olarak hazırlanıp uygulanması gereken bir sistemdir ve tüm birey, kurum ve kuruluşların da paydaş olarak görev ve sorumlulukları bulunmaktadır. Tüm paydaşların gerekli çalışmaları yapmasıyla bu yönetim sistemi başarıya ulaşabilir. Dolayısıyla afetlerin zararlarını en aza indirmenin yöntemi tüm kişi, kurum ve devlet kurumlarının görev ve sorumluluklarını yerine getirmesiyle mümkün olabilecektir. Dünyada mükemmel bir afet yönetim sistemi yoktur.

İstanbul ve Bursa’da Erken Uyarı Sistemi var

Erken uyarı sistemleri nedir? Nasıl çalışır? Maliyeti nedir? Şu anda kullanım oranı ne düzeydedir? 

Erken uyarı sistemi, zarar verici bir deprem sırasında kaydedilen ilk dalgalardan (P dalgası) yararlanır. Böylece depremin yerinin ve büyüklüğünün hızlıca belirlenmesi, zarar verici ve yıkıcı dalgalar olan ikincil dalgaların (S dalgası) şehre ulaşmadan önce elektrik, doğal gaz gibi sistemleri kapatarak, hareketli cihaz ve ulaşım araçlarını durdurarak veya yavaşlatarak olası yangın, kaza ve hasarların önüne geçmeyi amaçlar. Bu sistem aynı zamanda, deprem olduktan sonra o şehirdeki hasar dağılımını ayrıntılı belirleyerek, en ağır hasarın olduğu bölge, mahalle ve sokakları göstererek yıkılmış köprü, üstgeçit gibi ulaşım hasarlarını haritalar ve afetzedelere çok daha hızlı arama kurtarma, ilkyardım ve itfaiye ekiplerini ulaştırılması imkânını sunar. Bu şekilde can kayıplarını ve ekonomik zararları en aza indirgeme olanağı sağlayacak sistemlerdir. Bu ikili sisteme ise Acil Müdahale sistemi denmektedir. Bir şehirde kurulacak erken uyarı sistemi şehrin büyüklüğüne, yerleşim yerlerinin yaygınlığına bağlı olarak değişmektedir. İstanbul’da kurulu bulunan bu sistem yaklaşık 110 istasyondan oluşmaktadır. Tüm bu sistemin maliyeti 1,5-2 milyon dolar civarındadır. İşletme, bakım-onarım ve benzeri maliyeti ise yılda yaklaşık 200 bin dolar kadardır. Ülkemizde ikinci erken uyarı sistemi ise Bursa ve civarında, benim yürütücülüğümde, AFAD ve Bursagaz ortaklığıyla yapılmaktadır. Sistem Ocak 2019 ayında kurulmaya başlanmış olup 2 yıllık bir süre içerisinde tamamlanması planlanmaktadır.

‘Belediye Başkanları Deprem Konusunda Eğitim Almalı’

Sizce Türkiye, depreme hazır mı? Ya da hangi yönlerden hazır, hangilerinden değil? 

Türkiye depreme hazır değildir. Ülkenin depreme hazır olması için hem devletin, hem devleti temsil eden kurum ve kişilerin, hem de yerel yöneticilerin, özel sektör ve firmalar ile ailelerin ve kişilerin yapmaları gereken çalışmalar ve alması gereken önlemler bulunmaktadır. Tüm bu önlemler alınmadıkça, gerekli eğitimler alınıp hayata geçirilmedikçe, ülkemizin depreme hazır hale gelmesi mümkün olmayacaktır. Yasal olarak bazı düzenlemeler yapılmış olmasına karşın henüz tüm alanlarda bakanlıkların üzerlerine düşen görev ve sorumlulukları yerine getirmediği görülmektedir. Yerel yönetimlerin de bu konuda oldukça eksik olduğunu söylemek mümkündür. Eğitim alanında, ilkokulda müfredatta bazı iyileştirme yapılmış olmasına karşın okullarda verilen eğitimlerin tatbikatlara, bilgi ve beceriye dönüşmediği görülmektedir. Özel sektörün ise bu konuda hemen hemen hiçbir hazırlık yapmadığı görülmekte, kişilerin ise depremlere dönük evlerinde yeterli önlemleri almadığı bilinmektedir.

Ülkemizin bir deprem ülkesi olması nedeniyle, öncelikle belediye başkanlarının bu konuda eğitim almaları mutlaka şarttır. Yine benzer şekilde tüm üniversitelerde, e-ders olarak depreme ve diğer afetlere hazırlık derslerinin konması gerekmektedir. Orduda askerlik hizmeti alan tüm er ve erbaşlara, polis koleji, hemşirelik okulu gibi tüm eğitim kurumlarına benzer bir eğitim seferberliği başlatılmalıdır. Yanı sıra ev kadınları, engelli bireyler ve özellikle ülkemize farklı ülkelerden gelen göçmenlere de benzer eğitimlerin verilerek hazırlanılması gerekmektedir.

Riskli alanların dönüşümünün deprem/afet odaklı olduğunu düşünüyor musunuz?

Riskli alanların dönüşümünün bazen deprem odaklı, bazen de başka amaçlar için yapıldığı düşüncesindeyim. Riskli yapıda ise bu dönüşümün genellikle depreme dayanıksız yapıların deprem korkusuyla yenilenmesi şeklinde gerçekleştiğine inanıyorum.

‘İstanbul’da Deprem İhtimali Yüzde 45’

Geçtiğimiz günlerde katıldığınız  ‘Türkiye’nin Depreminde 20. Yıl: Bellek, Yapılanma, Gelecek Çalıştayı’nda, “2020 yılına kadar İstanbul’da bir deprem olma olasılığı yüzde 30. Doğa kaynaklı tehlikeler için temel kural, geçmişte meydana gelmişse bir gün mutlaka tekrarlayacak” şeklinde bir açıklamanız oldu. Türkiye geneli için sorarsak, deprem ihtimalinin yüzdesi kaçtır? 

İstanbul için söylediğim 7,5 ve daha üzeri bir büyüklük için hesaplanmış bir olasılık olup gerçek istatiksel oran şu an için yüzde 45 civarındadır. 1999 depreminden sonra yapılan bilimsel çalışmalarda yüzde 65 olarak insanlara aktarılan değer ise 30 yıllık bir dönem için belirlenmiş ve depremden hemen sonra Kocaeli depremi nedeniyle artan bir olasılıktır. Aradan geçen 20 yıl içinde bu risk yavaş yavaş azalarak şu an yüzde 55-60 aralığında görülmektedir. Ancak, 2004 yılında aynı araştırmacıların yaptığı güncellenmiş risk hesabına göre İstanbul’da önümüzdeki 80-100 yıl içinde 7’den büyük bir depremin olma olasılığı yüzde 60 tan az olarak belirlenmiştir. Türkiye’de ise 7’den büyük bir depremin sismik boşluk olarak adlandırılan bazı bölgelerde olma ihtimali çok yüksektir. Bu bölgelerde her an büyük bir deprem her an olabilir.

‘Yerel Yönetimler Halkı Eğitmeli’

Yerel yönetimlerin bugünden itibaren afet yönetimi konusunda adım atması gereken konular nelerdir? 

Yerel yönetimlerin ilk hedefi öncelikle tüm vatandaşları için afet eğitimlerini yaygınlaştırmak, farklı yaş grupları ve eğitim seviyesindeki insanlar için eğitim malzemeleri geliştirmek ve dağıtmak, il ve ilçelerde afet eğitim merkezleri açarak insanların bu eğitimlerde uygulamalı olarak öğrenmelerini sağlamak olmalıdır. Bütün bunları yapabilmeleri için öncelikle tüm belediyelerin şu adımları atması gerekmektedir: Birer bütünleşik afet ve acil durum planlarının hazırlanması, belediye çalışanlarından oluşturulacak bir afet ve acil planlama gurubunun kurulması, belediyede çalışan tüm personelin afete hazırlık ve güvenli yaşam eğitimlerinden geçirilmesi. Bu eğitimlere mutlaka belediye başkanlarının da katılması gerekir. Bütün bu planlar hazırlanıp, eğitimler tamamlandıktan sonra gerek haberli, gerekse habersiz tatbikatların yapılması ve planda aksayan yönlerin belirlenerek bir sonraki tatbikata kadar eğitim ve hazırlıkla düzeltilmesi gerekir. Bu konuda araştırma merkezimizce oluşturulmuş ve ülkemizin farklı üniversitelerinin değerli bilim insanlarından oluşturulan Afet Çalışma Grubu olarak, gerek afet ve acil durum planlarının güncellenmesi, gerekse afet ve acil durumlarda güvenli yaşam ve iş sürekliliği eğitimleri planlamakta ve gerçekleştirmekteyiz. 

‘Riski Azaltmanın Yolu Depreme Hazırlanmak’

Kentsel dönüşümün başlama nedeni, depremlerden çok canımızın yanmasıydı. Bugünkü duruma baktığımızda, 99 yılındaki risklerle, bugünü kıyaslayabilir miyiz? O dönemki riskli bina sayısı ile bugünkü arasında fark var mı?

Deprem riski, her yıl geçtikçe, geçmişte olmuş deprem bölgelerinde artmaktadır. Riski azaltmanın tek yolu, toplum olarak hazırlık ve eğitimler ile alınacak önlemlerle mümkündür. Buna toplumsal kapasite denir ve hazırlık için yapılması gereken budur.

Ülkemizde depreme dayanıksız yapı stokunda 1999 yılına nazaran azalma vardır. Ancak 1999 yılı nüfus ve yapılaşma oranı ile ekonomik değerler, yani afet maruziyeti aynı değildir. Artan nüfus, ekonomik değerler, gelişen ekonomi, altyapı ve büyüyen şehirler nedeniyle, yaşanacak ekonomik zararlar artacaktır. Can kaybını azaltmak için sadece depreme dayanıklı bina üretmek yeterli değildir. Depreme dayanıklı yapılarda depremler sırasında sarsılacaktır. Ev ve işyerlerindeki eşyalar, yapısal olmayan unsurlar bu sarsıntı ile savrulabilecek, devrilebilecek ve yaralanma veya ölümler olacaktır. O nedenle deprem riskini azaltmak için her insanın evinde ve işyerinde mobilyaları, cihazları sabitleme çalışmasını yapmaları, bir sarsıntı sırasında ise güvenli bir eşyanın yanına veya altına girerek hedef küçültmeyi öğrenmeleri gerekmektedir. Bu alanda tüm sanayi kuruluşları, firmalar ve vatandaşlar için Afet Çalışma Grubumuz tarafından gerek uzaktan, gerekse yüz yüze yöntemlerle her ilimiz ve ilçemiz için eğitimler verilmektedir.