‘Bacaları Bugünden Yıkmaya Başlamazsak…’

Enerji ve iklim uzmanı, aktivist Önder Algedik "İklim değişikliği ile birlikte olağanüstü iklim olayları olağan hale gelecek" diyerek uyarıyor; "Aslında geç bile kaldık, bacaları şimdiden yıkmaya başlamamız lazım." 

Enerji ve iklim konuları uzmanı, aktivist Önder Algedik ile “iklim krizi” üzerine konuştuk.

GazeteDuvar’da geçen hafta “İklimin beka sorunu” başlıklı yazınızda belirttiğiniz üzere 2018 dünyada ölçülmüş en sıcak dördüncü yıl olurken bizde de 2010 yılından sonra en sıcak ikinci yıl olarak yaşanmış. Aynı zamanda 2015 yılından sonra en fazla iklim olayı da 2018’de yaşanmış. Bir de ekonomik krize rağmen oldukça fazla fosil yakıt ithal ettiğimiz yıl olmuş 2018… Bu olaylar birbiriyle ne şekilde ilişkili? Ne anlamamız gerek?

Türkiye 1990 yılında atmosfere 210,7 milyon ton sera gazı salarken bu miktar 496 milyon tona çıktı. Buradaki artışın 226 milyon tonu enerji kaynaklı. Yani yakılan kömür, petrol ve gazdaki artış 90’daki ülkenin atmosfere verdiği seragazı toplamından fazla. Bu üç yakıt iklimi değişikliğinin en büyük sorumlusu ve Türkiye’de böylesi özel bir yeri var. Kaldı ki  Türkiye petrol ve gaza sahip değil. Bunların ithalatı için para ödedik. 2000 yılından sonra Türkiye’de ithal kömür santrali patlaması yaşayınca kömürü de ithal patlaması yaşandı. 2002-2018 arasındaki 16 yılda Türkiye bu üç fosil yakıt ithalatına 606 milyar dolar ödeyerek iklimi değişikliğini finanse etmiş oldu. Burada anlaşılması gereken Türkiye’nin iklimi değiştirme politikası yüzünden fosil yakıt tüccarlarına para kaptırdığımız ve bu parayı halkın ödediği.

Artan fosil yakıt ithalatını “Türkiye gelişiyor, büyüyor, dolayısıyla enerji ihtiyacı da artıyor; ne var bunda?” şeklinde yorumlayanlar da var. Ne dersiniz?

Aldığınız yeni buzdolabı eskisinden daha çok elektrik tüketiyorsa almazsınız. Türkiye’yi bir buzdolabı gibi düşünürseniz kimse o buzdolabını almaz. Kaldı ki büyüme ile enerji ihtiyacı arasında bir ilişki yok. Türkiye’de sanayide bile enerji tüketimi ortalamanın altında arttı. Çünkü fazla artarsa rekabet edemez. Artışı belirleyen ise ticaret sektörü oldu. Onun için arttı diyemeyiz, katlandı lafı hakkını verir. Ticaret sektöründe bu kadar katlanan şey de alışveriş merkezleri. Yani enerji ihtiyacı söylemi AVM’nin ihtiyacı aslında.

“İklim krizi” ile “ekonomik kriz” arasında nasıl bir ilişki veya irtibat var? Sorunun ulusal ve küresel boyutlarına da değinir misiniz?

Türkiye fosil yakıtlara para ödemeseydi 16 yılda harcanan 606 milyar TL cebimizde kalacaktı. Bu rakam aynı dönemdeki cari açığa çok yakın. Şimdi bu cari açığın dengelenmemesi ile ilişkili bir ekonomik süreç yaşıyoruz. Ama o yakılan kömür, petrol ve gaz da iklimi değiştirdi. 2018 yılı Türkiye’de en fazla aşırı iklim olayı yaşanan ikinci yıl oldu. Sadece Ocak 2019’daki su baskınları aşırı iklim olaylarına örnek verecek olursak, o ay aynı zamanda yaş sebze ve meyve fiyatlarındaki olağan üstü artışın olduğu ay idi.

İklim değişikliği hızlandı. Küresel düzeyde bakılınca bu resim aynen geçerli. Önümüzdeki on yılda bacaların yarısını kapatmalıyız. Geçen günlerde İran, Endonezya ve Mozambik’teki son iklim felaketleri bu işin aciliyetini ortaya koyuyor.

Yerel seçimlerden sonra fosil yakıt ithalatının artacağını öngörüyorsunuz. Neden? Ve bunun olası sonuçları ne(ler) olur?

Kriz nedeniyle ithalatın azalacağı beklentisi ile Gazete Duvar’daki yazıyı yazarken, aslında detaya baktığınızda azalmadığını ve hatta hiç etkilenmediğini rakamlar gösteriyor. Bunun arkasında çok basit bir mantık var ve sayılar veriler bunu ortaya koyuyor. 606 milyar doları ithalata öderken bir o kadarını akaryakıt vergisi olarak ödedik. Üstüne belki de bir o kadarını MTV, köprü ve yol parası olarak ödeyeceğiz. Belli ki iktidar fosil yakıtlardan vergilerle krizi finanse etmeye devam etmek istiyor. Bunun olası sonucu tabii ki daha fazla kömür, gaz petrol yaktıracak politikalar olacak. Ya da karşı çıkıp bisikleti, toplu taşımayı ve verimlilik politikalarını halk olarak dayatacağız.

İklim değişikliği krizinin önüne geçmek mümkün mü? Eğer önüne geçemezsek, neler olabilir?

İklim krizini durdurmak için aslında çok geç kaldık. Yerkürenin sıcaklığı sanayileşme öncesine göre bir derece santigrat arttı bile. Yarım derecenin azı yolda. Yani 1,5 C’lik kritik eşiğe hızla geliyoruz. İklim değişikliği ile beraber olağanüstü iklim olaylarının olağan hale geleceğini bilimsel çalışmalar ortaya koyuyordu. Türkiye’de 90’larda yılda ortalama 67 iklim olayı yaşanıyorken 2018’de 840 iklim olayı yaşandı. Bu ivme bile resmi ortaya koyuyor, neler olabileceğini söylüyor. Yapılması gereken 5 kalemin, kömür, petrol ve gaz ile asfalt ve betonun hızla kullanımdan çıkartılması. Bacaların bugünden itibaren tek tek yıkılmaya başlanması. Çünkü başka çözümü yok.