“Krizin En Ağır Tahribatı İşsizlik”

TÜİK tarafından açıklanan büyüme verilerini konuştuğumuz DİSK-AR’dan uzman Deniz Beyazbulut, krizin en büyük tahribatının işsizlik olarak ortaya çıktığını belirterek, "Ekonomik durgunluğun ve küçülmenin, yüksek enflasyon ve yüksek işsizliğin birlikte görüldüğü 2018 krizinin etkilerinin uzun vadeli olacağı ve krizden çıkışın zaman alacağını söylemek mümkündür." dedi. iş

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 2018 son çeyrek ve 2018 yıllık Gayrisafi Yurt İçi Hasıla (büyüme) verilerini açıkladı. Verilere göre, Türkiye ekonomisi 2018 son çeyreğinde yüzde 3 küçülürken 2018 yıllık büyüme oranı yüzde 2,6’ya geriledi. Bu veriler ışığında Türkiye’nin ekonomik gidişatını ve Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun (DİSK) bu gidişat hakkındaki görüşlerini Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu Araştırma Dairesi’nden (DİSK-AR) uzman Deniz Beyazbulut ile konuştuk.

Öncelikle TÜİK tarafından açıklanan büyüme verilerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu veriler Türkiye ekonomisi için neyin göstergesi?

TÜİK rakamlarının çelişkili olduğuna ilişkin tartışmalar mevcut. DİSK-AR da istihdam ve işsizlik verilerine yönelik SGK ve TÜİK arasındaki farklara zaman zaman dikkat çekiyor. Öte yandan 2000’li yılların başında TÜİK’in GSYH hesaplaması ve işsizlik hesaplamasını değiştirmiş kişi başına gelirin artmasına ve işsizliğin daha düşük seviyede gösterilmesine neden olmuştu. Geçtiğimiz yıl da enflasyon rakamının Yeni Ekonomi Programı’ndaki (YEP) enflasyon beklentisinin üzerinde çıkması üzerine TÜİK’te ani görev değişikliği oldu. Dolayısıyla TÜİK verilerinin tartışmalı olduğu ve baskılandığını söylemek mümkündür.

TÜİK, 2018 son çeyrek ve 2018 yıllık Gayrisafi Yurt İçi Hasıla (büyüme) verilerini 11 Mart’ta açıkladı. Türkiye ekonomisi 2018 son çeyreğinde yüzde 3 küçülürken 2018 yıllık büyüme oranı yüzde 2,6’ya geriledi. Yüzde 2,6’lık büyüme, YEP’te hükümet tarafından öngörülen yüzde 3,8’lik büyümenin çok altında kaldı. Hükümetin büyüme hedefi tutmadı. Türkiye ekonomisi 2017 son çeyreğinde yüzde 7,3; 2017’de ise yıllık yüzde 7,4 büyümüştü. Yıllık ekonomik büyümenin yüzde 7,4’ten 2,6’ya gerilemesi ekonomik krizin bütün boyutlarıyla tescil edilmesi anlamına geliyor. 2018 son çeyreğinde sanayi yüzde 6,4 küçülürken, inşaattaki küçülme yüzde 8,7 oldu. Bu tablo özellikle bu iki sektörde istihdamın daralması ve işsizliğin yükselmesinin süreceğini göstermektedir.

TÜİK tarafından açıklanan bu verilerin hükümetin öngörüsünün altında kaldığı görülüyor. Hükümetin ekonomik büyüme açısından bir sonraki adımı ne olacak sizce? 

Öncelikle hükümet ekonomik krizi kabul etmiş değil. Örtük bir şekilde zaman zaman dile getirilmeye çalışılsa da krizden çıkış için iktidar çevrelerince yaygın kabul gören “dengelenme” programı sürdürülmeye devam ediyor. Öte yandan YEP’in ekonomiye ilişkin tüm tahminlerinin (büyüme, işsizlik rakamları gibi) açıklanan rakamların gerisinde kalması YEP’in tutarlı ve gerçekçi olmadığını gösteriyor. Bu durum Aralık 2018 yılı için açıklanan işsizlik tahmini açısından da kanıtlandı.

Ekonomiye ilişkin yayımlanan tüm veriler bir dengelenmenin değil bir sürüklenmeye doğru gidildiği açık. İktidar ise 31 Mart seçimlerine odaklanmış durumda. Birçok iktisatçı seçimden sonra ekonomiye yönelik sert önlemler alınacağını belirtiyor.

Türkiye’de 24 Haziran seçimleri sonrası derinleşen ekonomik krizi bu veriler ışığında nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye ağır bir ekonomik krize sürükleniyor. Krizi en kestirme özetleyen veriler, enflasyon, işsizlik ve faizlerdir. Türkiye ekonomisinin ciddi bir daralma ve durgunluk dönemine girdi ve buna enflasyon eşlik ediyor. İşsizlikteki artış bütün boyutlarıyla TÜİK’in aralık ayı işsizlik verisinde de ortaya çıktı. İŞKUR verileri de işsizlikteki artış eğiliminin süreceği görülüyor. Siyasal iktidar tarafından yapılan iyimser açıklamalara rağmen, krizin 2019’da da devam edeceği ve ağır etkilerini ise seçimden sonra görüleceğini söylenebilir.  

Bu krizin sebepleri sizce nedir ve DİSK bu krize karşı ne öneriyor?

Türkiye ekonomisindeki kriz güncel politik gelişmelerin etkisiyle sınırlı olmayan yapısal bir meseledir. Ekonomik kriz önce bir döviz krizi olarak başladı. Döviz krizinin ana etkeni, Türkiye’ye yabancı sermaye girişlerinin düşmesidir: Mart-Haziran 2018’de önceki yıla göre yabancı sermaye girişleri yüzde 85 oranında düştü. Türkiye dahil pek çok ülke ucuz dövize (sıcak paraya) dayalı bir büyüme gerçekleştirdi. Ancak birkaç yıldır bu sürenin sona ermekte olduğu biliniyor.

Türkiye’nin 2018 krizini küresel kapitalizmin yapısal koşullarından bağımsız olarak değerlendirmemeli.  Kriz ortamının ilk örneğinin Türkiye olması, Türkiye’nin iç sorunlarının yoğunluğuyla ilgilidir. Hukukun üstünlüğünün yadsınması, hukuk, adalet ve denetleyici kurumların çökertilmesidir. Türkiye’nin 2018’de başlayan ekonomik krizi, bir yandan çarpık biçimde küreselleşen dünya ekonomisinin rantlarından pay kapmaya çalışan, rant ekonomisini büyüten ancak bir yandan da “yerli ve milli olsun” söylemiyle pekiştirilen küresel neoliberalizmin sonucudur.

DİSK ekonomik krizle ilgili 20 Eylül 2018’de bir sosyal politika metni yayınladı. Krizle baş etmemenin yolunun bir yandan hukuk devleti diğer yandan ise sosyal politika ve sosyal devlet uygulamaları olduğunu ifade etti. Krizin faturasının işçilere yüklenmemesi için yapılması gerekenleri belirtti.

Sizce hükümetin son dönemde enflasyonu düşürmek adına “büyük adım” olarak nitelediği tanzim satış noktaları bu krize bir çözüm olacak mı?

Tanzim satış gıdada yaşanan yüksek enflasyona karşı yatıştırıcı bir uygulamadan daha fazlası değil. Anlık ve krizi ertelemeye yönelik bir hamle. Öte yandan bu uygulamayı 31 Mart seçimlerine yönelik bir oyun olarak da görmek mümkündür.

Son olarak Türkiye ekonomisine dair söylemek ve eklemek istedikleriniz neler?

Krizin en ağır tahribatı işsizlik olarak ortaya çıkıyor. Ekonomik durgunluğun ve küçülmenin, yüksek enflasyon ve yüksek işsizliğin birlikte görüldüğü 2018 krizinin etkilerinin uzun vadeli olacağı ve krizden çıkışın zaman alacağını söylemek mümkündür. Öte yandan krizin faturası işçi sınıfına ve tüm ücretli çalışanlara yüklenmek istendiği ortadadır. Bir yandan tırmanan fiyatlar diğer yandan artan işsizlik ve geçim şartlarının zorlaşması krizin en önemli sonuçları olarak ortaya çıkıyor.