Yeni Zelanda Katliamı ‘Medeniyetler Çatışması’ Mentalitesinin Son İşaret Levhası…

Sosyal bilimlerin farklı alanlarında araştırma ve bilimsel çalışmalar yapan İnsani ve Sosyal Araştırmalar Merkezi (İnsamer), Genel Koordinatörü Dr. Ahmet Emin Dağ, Yeni Zelanda’da geçtiğimiz hafta yaşanan katliamı, '1990’lı yıllardan bu yana Batı kamuoyunda yükseltilen “medeniyetler çatışması” mentalitesinin ulaşmak istediği yönü gösteren son işaret levhası' olarak değerlendirerek, “Makul seslerin daha fazla çıkması gereken bir dönem” dedi.

İHH İnsani Yardım Vakfı bünyesinde 2015 yılında kurulan İnsamer Genel Koordinatörü Dr. Ahmet Emin Dağ ile Yeni Zelanda’da 50 Müslümanın ölümüyle sonuçlanan katliamı konuştuk.

Yeni Zelanda’da iki camide yaşanan katliamı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu katliamı 1990’lı yıllardan bu yana Batı kamuoyunda yükseltilen “medeniyetler çatışması” mantalitesinin ulaşmak istediği yönü gösteren son işaret levhası olarak görüyorum. Zira Soğuk Savaş sonrasındaki uluslararası çekişmenin kültürler ve medeniyetler arasında olduğunu savunan evanjelik anlayış, beyaz ırkın üstünlüğüne inanan ırkçı Batılılar arasında giderek popülerlik kazanıyor. Bunlar da kendi ülkelerindeki güvenlik önlemleri nedeniyle, dikkatlerden uzak ve güvenliğin görece zayıf olduğu ülkelerde Müslümanlara saldırılarla tabanlarını motive etmeye çalışıyorlar. Dolayısıyla Yeni Zelanda saldırısının, bireysel bir eylemden ziyade, uyumakta olan devasa bir canavarı diriltme hamleleri olduğunu düşünüyorum. Bundan sonra benzerleri de farklı ülkelerde denenecektir.

Dr. Ahmet Emin Dağ

Türkiye’nin manifestoda hedefler arasında olması sadece göç kriziyle mi ilgili?

Kısmen bağlantılı olduğu açık. Yani bu katliamı gerçekleştiren kişinin Batıdaki kamuoyunu etkilemek için onların güncel gündeminden beslendiği söylenebilir. Zira bu teröristin yayınladığı “Büyük Yer Değiştirme” (The Great Replacemen) başlıklı 74 sayfalık metnin büyük kısmı Fransa’da ortaya çıkan anti göçmen söylemle ilgili gibi duruyor. Bu söylem ilk defa Fransa’da ortaya çıkmış ve küresel tüm ırkçı gruplarca benimsenen bir teori olmuştu. Alternatif sağ hareketler ırkçı ve nefret söyleminin yaygın kullanıldığı forumlarda görülen kültürün ve beyaz ırk üstünlüğüne inanan sağ hareketlerin izlerini taşımaktadır. Katliam sonrasında 4chan ve 8 chan gibi aşırı sağcı forumlarda tebrik ve sevinç paylaşımlarının olması bunu gösteriyor. Ama göçmenlikten ziyade tarihsel bir hıncın olduğu da kesin. Ortaçağ’da Hıristiyanlar ile İslam medeniyeti arasında yaşanmış olan çekişmede sembolleşmiş isimler ve mekanlara atıflar yapılması tarihi bir kinin güçlü olduğunu gösteriyor. Bu saldırıda temel motivasyonlardan biri tabi ki bugün Türkiye’nin şahsında sembolize edilen bu tarihsel arka plandır.

Nedir bu arka plan kısaca anlatmanızı istesem…

Şöyle ki, geçmiş asırlarda Avrupa Hıristiyanlığı kendi merkez coğrafyası içinde kendini hep güvende hissetmişti. Bunun tek istisnası bulunmaktadır o da Türk (ve tabi ki Müslüman) bir ordunun Avrupa içlerine yapmış olduğu fetih hamlesidir. İstanbul’un Doğu Roma başkenti olarak Hıristiyan dünyasındaki hem merkezi hem de sembolik varlığı Türkler tarafından bitirilip en büyük Hıristiyan mabedinin (Ayasofya) camiye dönüştürülmesi büyük bir şok dalgası yaratmıştı. İstanbul’un fethi sonrasında Türklerin batıya ilerleyişi sürerken, Avrupa Hıristiyanlığı doğuda adeta İslam dünyası ile kendisi arasında bir tampon bölge durumundaki Doğu Roma’nın yıkılması ile birlikte varoluşsal büyük bir kriz yaşadı. İşte bu krizi yaşatan insanların bugünkü torunlarının toplandığı yer olarak Türkiye görülüyor

“Balkanlar; Hıristiyan-Müslüman Hesaplaşması İçin Uygun Zemin”

 Avrupa’daki aşırı sağın silahlandığı ve özellikle Balkanlarda eğitim aldıkları vs. ilgili bilgileri nasıl değerlendirmek gerekir? Bu durum dünyanın geleceğini nasıl etkiler?

 Balkan ülkeleri derken özellikle Ukrayna’daki savaş sırasında bu tür ırkçı grupların aktif olarak militanlarını eğitme fırsatı bulduğu söyleniyor. Daha öncesinden Sırpların Boşnaklara karşı yürüttüğü katliamlarda da rol alan kimi eski militanların yeni nesil teröristlere ilham verdiği anlaşılmaktadır. Teröristin katliam sırasında arabasında çalınan şarkı 1992-95 yıllara arasında Sırp militanlarca yürüyüş marşı olarak kullanılıyordu. Bu anlamda bu tür ırkçı teröristlerin Balkanlarda Müslümanlara karşı savaşan isimlerden ilham aldıkları doğrudur. Balkan boyutunu öne çıkaran bir diğer unsur Balkanların sosyolojik yapısıyla da ilgili olabilir. Zira bu bölge, neredeyse 700 yıldır İslam medeniyeti ile Hıristiyan dünyanın temas noktasıdır. Bu anlamda Balkanlar bir tür Hıristiyan-Müslüman hesaplaşması için uygun bir siyasi ve dini zemin sunmaktadır. Ama Yeni Zelanda teröristinin 2011 yılında Norveç’te 77 kişiyi öldüren Ander Breivik’ten ilham aldığı da bir gerçek. Bunlar düşman gördükleri ırk ve din mensuplarına karşı silahlanma konusunda büyük bir hazırlık yaptıkları anlaşılıyor.

Dünyanın popülizme kayışı bu tip katliamların oluşması için bunun gibi durumlar için elverişli alan sunuyor diyebilir miyiz?

Bugün küreselleşme ve çarpık demokrasi anlayışı nedeniyle bu tür nefret gruplarının giderek kendilerini meşrulaştırdığını söylemek mümkün. Bundan 5 yıl önce nefret gruplarının sayısı dünya çapında yaklaşık 750 civarında iken bugün 1100’e yaklaşmıştır. Dolayısı ile bu tür nefret söylemleri, Batıda demokrasi adına zihinsel olarak sindirilme imkanı buluyor. Bu tür söylemlere yönelik en küçük bir şikayet, düşünce özgürlüğüne hamle gibi sunuluyor.

Katliam daha çok ‘ırkçılık’ teması üzerinden konuşuluyor, sizce bununla sınırlı mı?

Bu teröristin görüşlerini Amerikalı ırkçı David Lane’nin “Irkçılığın 88 Prensibi” adlı kitabından aldığını savunanlar az değildir. Bu doğru olabilir ama işaret ettiğiniz gibi saldırgan her ne kadar ırkçılıktan beslense de hedef olarak farklı ırkların yanı sıra Müslümanları da görmektedir. Bu kısmen Avrupa’da yaşadığı ortamda gördüğü Arap ve Türk Müslümanlara olan nefretinden kaynaklanmış olmalıdır. Yani yaşadığı ülke koşulları gereği onun için yabancı ırk denilince aklına ilk olarak Müslüman Araplar ve Türkler gelmiş olmalı. Ama söyleminin derinliklerine inildiğinde Yahudilik gibi farklı din ve ırklara karşı düşmanlığı da dikkat çekiyor.

“Karşı Öfkeyi Büyütüp Şiddete Yönlendirmek Olmalı”

 Saldırı biçimi ve manifestodaki bazı konuların İŞİD’in tarzına benzediği, bu cenahta yeni şiddet dalgasının yaşanması için yapıldığı ve böylece kutuplararası bir çatışmanın dünyada etkin olması gibi yorumları hakkında ne düşünüyorsunuz?

 Doğru olabilir. Zira böylesine ses getiren bir vahşetin amaçlarından biri de karşı öfkeyi büyütüp şiddete yönlendirmek olmalı. Dolayısı ile camide masumların katledilmesinin siyasi amaçlarından biri Müslümanların kıştırtılarak karşı eylemlerle kiliselere veya Hıristiyan bireylere saldırılar düzenlemesi olmuş olmalı. Ardından makul çoğunluğa rahatlıkla “Bakın siz bizi aşırı ırkçı olmakla suçluyorsunuz ama bunlar da bizim Kiliselerimize saldırıyorlar” diyerek Hıristiyan dünyayı İslam’a karşı konsolide etme imkanı bulacaklardı.

İslam dünyasının batıdaki İslam karşıtlığı konusundaki tutumu nasıl olmalı?

İslam dünyası siyasi olarak Batılılara can güvenliği konusunda tüm Müslüman azınlıkların korunması konusunda gerekli önlemlerin alınmasını açıkça talep etmeli. Sivil düzeyde ise, birbirinin inançlarına saygıyı esas alan bir söylem makul olacaktır. Zira iki tarafın kendi içindeki aşırı görüşlülerin eylemleri sebebiyle mutedil çoğunluğun birbirine düşmanlaştırılması mantıklı değildir.

Bu konuda gerekli bilgi ve konuya yoğunlaşma var diyebilir miyiz?

Sanmıyorum. Bugün Batıda sosyal medya ve kapalı forumlar aracılığı ile el altından nefret söylemi hızlı yayılmaya çalışılırken, İslam dünyasında da benzer bir çaba var. Makul seslerin daha fazla çıkması gereken bir dönem.

“İslamofobi Nefret Suçu Kapsamına Alınmalı”

İslamofobi kavramının Müslümanlara karşı artan nefreti önemsizleştirme anlamına geldiği konuşuluyor bugünlerde, siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? 

Sanmıyorum. Zira ortada hiçbir sorun yok da Müslümanlar yada duyarlı Batılı aydınlar sırf entelektüel bir tartışma açılsın diye başlatmadı bu kavramı. Üstelik 1990’lı yıllardan bu yana sistemli olarak Müslümanlara ve mabetlerine yönelik karalama, onları terörle özdeşleştirme vb. propaganda çalışmaları artarak sürdü. Bugün Batıda Müslümanlara yönelik yılda ortalama 400’e yakın irili ufaklı saldırı yaşanıyor. Katliam boyutuna gelmediği sürece haber dahi olmuyor. Dolayısıyla bu kavramın Müslümanlara karşı nefreti önemsizleştirme amacıya kullanıldığını düşünmüyorum. Burada benim dikkatimi çeken başka bir zihinsel oyun olabilir. Şöyle ki, bugün Batı hukukunda İslamofobi diye bir suç tanımı yok. Dolayısıyla suç olmayan bir eylemin cezalandırılması mümkün değil. Avrupa’da her saldırı ardından medyada cömertçe harcanın İslamofobi kavramı aslında hukuken hiçbir karşılık ifade etmiyor. Bu nedenle nefret suçları kavramı içine dahil edilmesi çok önemlidir.

Katliama dünya kamuoyunda gösterilen ilgili Batılı ülkeler ve İslam ülkeleri açısından nasıl yorumlarsınız…  Müslüman coğrafyalarında yaşanan katliamlar daha göz ardı ediliyor gibi düşünceler var…

 Yeni Zelanda’daki katliama da çok ilgi gösterildiğini düşünmüyorum. Özellikle Batı medyasında olayın ilk iki gününde manşetlerde kaldıktan sonra yeniden altlara düşmekte gecikmedi. Batılı medyada olayın iki gün manşet olma nedeni belki de onların konforlu dünyalarının tam ortasında böylesi bir vahşetin yaşanmış olmasının verdiği şaşkınlık olabilir. İslam dünyasının her hangi bir parçasındaki katliamlar kimi zaman haber değeri bile taşımıyor.

Not: Kapaktaki görsel, Avustralyalı karikatürist Pat Campbell’in, Yeni Zelanda’nın sembollerinden biri olan gümüş eğrelti otunun yapraklarını ibadet eden Müslümanlara benzeterek yaptığı yorum…

Emine Uçak

Üyelik Tarihi: 08 Eylül 2017
116 içerik
Yazarın Tüm Yazılarını Gör