Kadınlar, Görünmezlik ve 8 Mart

8 Mart 2018’de, Türkiye’de görünmez olan kadınlar, NY Times’ın manşetine çıkacak kadar görünür hale geldi. Eril (tabii ki!) iktidarın şaşkınlığını, tedirginliğini, hatta paniğini bir düşünsenize! Elbette 8 Mart 2019’da akıllarına gelen ilk şeyi yaptılar: Görünmez olanı görünür olduğu anda “kapattılar.” İstiklal Caddesi’nin girişinde iki uca yerleştirdikleri barikatlarla, kadınlar hazır görünür haldeyken sıkıştırdılar. Görünürlüğümüzün içinde boğulalım, birbirimizi ezelim, o izdihamın içinde küçülelim küçülelim öyle küçülelim ki ‘görünmezlik süper gücümüz’ boşa çıksın istediler.

“Dünya yerinden oynar, kadınlar özgür olsa!” 8 Mart 2018’de İstiklal Caddesi’ndeki yürüyüşte en çok bu lafı avaz avaz bağırarak söylemek hoşuma gitmişti. Ah, o kadar çoktuk ki! Ve o kadar da güzel! Şarkılar, türküler, sloganlar… Omuz omuz yürüyen kadınlar, zıplayan kadınlar, dans eden kadınlar… Rengarenk, başka başka ama yan yana. O anda tek dertleri yürümek olan kadınlardık. Bu duygu ortaklığında vardık, çoktuk, güzeldik.

Kendimi bildim bileli feminist olarak tarif ettim. Üniversite kampüsüne adım attığım ilk günden beridir de feminist aktivizmin içinde oldum. Ta ki 6 sene önce oğlum dünyaya gelene dek. 2013 yılı Mayıs ayında doğdu oğlum. O tarihlerden beridir de hiçbir aktiviteye vb gitmedim. Çocuk yaptım diye değil, ümidimi yitirdiğim için. Ne kadar bağırsak bağıralım sesimiz çıkmıyordu. Ne kadar söylersek söyleyelim anlatamıyorduk. Görünmezdik. Görünmez olmayı seçmiştik. Görünmezliğin sağladığı özgürlüğe sığınmıştık. Günlük hayat pratiğinde yol alabilmenin, ilerleyebilmenin yegane yolu buydu. Ülke yönetiminde söz hakkı olan kadınların sayısını, lider şirketlerin yönetim kadrosundaki kadın oranını, kadın – erkek arasındaki maaş farklarını düşündükçe… Zaten görünmezdik.

Doğru, görünmezlik bazen yok sayılmak, bazen yok sanılmaktı, böyle bir tehlikesi vardı. Ama aynı zamanda kalkandı. Alan yaratıyordu.  Bir çeşit ‘sorum-suzluk’ daha doğrusu ‘sorumluluklardan arınmışlık’ hissi getiriyordu beraberinde. Ah elbette bu bir illüzyondu ama zaten görünmez olan için illüzyonun gerçekten farkı nedir ki?

Feministler tarafından sık eleştirilen Jung’a göre ego, insan olmak (adam olmak!), bir ağırlığa, bir görev ile ütopyaya sahip olmak, gölgesi yani bilinçdışı denen tanıması veya evcilleştirmesi gereken bir karanlık yanı olmak, fiziksel yaşamın kısıtlarına tabi olmak demek… Gölgesiz olan ise insan gibi ağır, yüklü değil, hafif, belki dumansı ve yarı saydamdır. Ezcümle, görünmez olan gölgesizdir.  Jung bu diskur analizini kadınlık ile ilgili olarak şöyle ifade eder: “Yine de bu bağımsız varlığın görünmezliğinin aynı anda neden ölümsüzlük içerdiği açık değildir.”

Görünmez olanın gölgesi de yoktur: Görünmezlik, görünmez olana bir özgürlük /sorumluluktan arınmışlık hissi verdiği kadar; ötekine, yani görünür olana da sorumsuzluk getirir. Görünenin, görünmeyene karşı nasıl bir sorumluluğu olabilir ki? Diğer yandan, görünür olan için görünmez olan daima bir tekinsizlik yaratır. Hele ilk karşılaşmada! Yani görünmez olanın böyle bir ‘süper gücü’ olduğunu idrak etme anında!

8 Mart 2018’de, Türkiye’de görünmez olan kadınlar, NY Times’ın manşetine çıkacak kadar görünür hale geldi. Eril (tabii ki!) iktidarın şaşkınlığını, tedirginliğini, hatta paniğini bir düşünsenize! Elbette 8 Mart 2019’da akıllarına gelen ilk şeyi yaptılar: Görünmez olanı görünür olduğu anda “kapattılar.” İstiklal Caddesi’nin girişinde iki uca yerleştirdikleri barikatlarla, kadınlar hazır görünür haldeyken sıkıştırdılar. Görünürlüğümüzün içinde boğulalım, birbirimizi ezelim, o izdihamın içinde küçülelim küçülelim öyle küçülelim ki ‘görünmezlik süper gücümüz’ boşa çıksın istediler.

Halbuki görünmezlikte değildir asıl süper-güç, görünürlüğümüzden vazgeçebilmemizdedir…! Bir şeyin görünmez olabilmesinin ön koşulu görünürlüktür. Ancak, gerçekten görünür olan kendi iradesi ile bu görünürlükten vazgeçtiğinde, görünmezlik söz konusu olabilir. Fantastik filmlerde görünmezlik süper-gücü olanların tekinsizlik hissi vermesi de bundandır.

John Berger “kadın görünür, erkek davranır” der. Kadın varlığını görüntüsü üzerinden yayar. Görüntüsü ile böylesine özdeş olan bir varlığın bundan vazgeçebilmesi, evet bir süper-güçtür. Bu ıslak sabun gibi ele avuca sığmayan bir düşüncedir. Dolayısıyla kapatılamazdır. Kadın, görünmezliğin yarattığı konfora kapılmadığı, farkındalık içinde olduğu müddetçe de normatif eril düzen ile başa çıkmasının belki tek yoludur.

Ah yoksa… ‘Kadının fendi’ olsa olsa budur. Öyle olmalı: Dünya yerinden oynar, kadınlar görünür olsa!

Ahu Parlar

Üyelik Tarihi: 18 Mart 2019
3 içerik
Yazarın Tüm Yazılarını Gör