Kaydedilen Çocuk: Hayalimiz Sinemayı Çocuk Haklarıyla Büyülemek

Sinema sektöründe çocukların haklarını ve temsiliyetlerini temel alan çalışmalar yapan Kaydedilen Çocuk Ekibi, “Başka bir çocukluk mümkün mü?” sorusuna cevap arıyor.

Kaydedilen Çocuk Ekibi, kameranın icadından bugüne kadar süregelen sinema sektöründe var olan çocukların temsiliyeti ve hakları üzerine çalışan bir ekip. Ekip çalışmalarına İstanbul temelinde 18 Şubat 2019’da başladı. Boğaziçi Üniversitesi Mithat Alam Film Merkezi ve Boğaziçi Üniversitesi Sosyal Hizmet Kulübü ortaklığında gerçekleştirilen atölyelerde, izlenen filmler üzerinden çocuk hakları tartışması yürütülüyor. Her pazartesi saat 18.00’de Mithat Alam Film Merkezi’nde atölyeler düzenleyen Kaydedilen Çocuk Ekibi’nden İlke Cambazoğlu, Şevval Şener ve Selen Yüksel ile kuruluşlarını, amaçlarını ve çocuk haklarını konuştuk.

Öncelikle Kaydedilen Çocuk Ekibi’nin nasıl kurulduğunu dinlemek istiyorum.

Şevval Şener: Bu yıl içerisinde Türkiye’nin farklı şehirlerinden çocuk hakları savunuculuğu alanında çalışan bireylerin biraraya gelerek çalışmalarını ortaklaştırdıkları ve diğer sivil örgütlerle işbirliği zemini yaratmayı amaçladıkları bir oluşum “Çocuklar İçin Daha İyi Bir Dünya Girişimi”. Herkes bulunduğu bölgede çocuk haklarına dair yapmakta olduğu çalışmaları da bu girişimin ortak iletişim ve paylaşım zeminine taşımaya çalışıyor. Ankara’da girişimin daha çok çocuk ve edebiyat, çocukluk algısı üzerine atölye ve söyleşileri oldu. Biz de İstanbul’da olan birkaç kişiydik. Sinemada çocuklarin nasıl temsil edildiği üzerine bir şeyler yapılmak istendi. Bunun üzerine konuşuldu ve bu konuşmalar sonunda böyle bir ekip oluştu.”

Selen Yüksel: 8 haftalık bir program var şu an önümüzde ama Kaydedilen Çocuk Ekibi bu programdan ibaret değil aslında. Bu 8 haftalık programı da Mithat Alam Film Merkezi ve Boğaziçi Üniversitesi Sosyal Hizmet Kulübü ile beraber yapıyoruz. İkisi Kaydedilen Çocuk Ekibi’nin ortakları arasında. Bu 8 hafta bittikten sonra Ankara, Diyarbakır, İstanbul ve girişimin olduğu başka yerlerde de devam edilecek bu çalışmalara. İstanbul için ise başka yerlerde de etkinliklerimizi planlıyoruz. Şu an sadece 8 haftalık bir program uygulanacak ve sonra başka yerlerde başka etkinliklerimiz de olacak.

İlke Cambazoğlu, Selen Yüksel ve Şevval Şener

“Kim olduğumuz değil ne yaptığımız önemli”

Kaydedilen Çocuk Ekibi kimlerden oluşur? Herhangi bir “kemik kadro” algınız var mı? Yoksa kolektivizm temelli büyümeyi düşünen bir ekip misiz?

İlke Cambazoğlu: Bu ekip sürekli büyüyen bir ekip aslında. Böyle de olmasını istiyoruz. Kişilerden oluşan bir grup olmasını istemiyoruz. Kolektife bağlı bir ekip olacağız. Biz de süreci öyle yürütüyoruz. Bizim kim olduğumuzdan ziyade projenin ne yaptığı daha temel bir şey oluyor.

Selen Yüksel: Biz başladığımızda 5 kişiydik. Şu an 9 kişiyiz. Bu işe emek vermek isteyen herkes katılabilir ekibe. Ekip içerisinde de atölyeler yapacağız ve böylece ekip de güçlenmiş olacak. Ekibin içerisindeki insanlar çocuk hakları çalışmalarına bir şekilde destek vermiş insanlar.

“Çocukların hakları filmlerde özne değil”

Yaptığı ve yapacağınız çalışmalarla neyi hedefliyorsunuz?

İlke Cambazoğlu: Filmler bizim için toplumsal algıda çocuğun nasıl gözüktüğü ve toplumsal algıyı nasıl etkilediği üzerine güzel bir araç gibi gelmişti. O yüzden film konuşmak bizim için önemliydi. Daha sonra da bu filmlerdeki çocukların hiçbirinin yetişkinler gibi özne olarak ele alınmadığını gördük. Genel olarak da film analizlerinde, film üzerine konuşmalarda da çocuk hiçbir zaman özne olarak ele alınmıyor. Bir sembol olarak ele alınıyor. Bu yüzden çocuğun hakları ile var olan bir özne olma durumu yok filmlerde. Bu yüzden de bunları tartışmanın önemli olduğunu düşündük. Çünkü hem algıdan doğuyor hem de algıyı etkiliyor. Bunu tartışırken bir yandan da feminist teoriyi konuşuyoruz. Aslında feminist teorinin tartışılmasından sonra filmlerde, analizlerde ve senaryolarda kadının bir özne olabildiğini görüyoruz. O yüzden Kaydedilen Çocuk Ekibi’nin amacı böyle bir kaynak oluşturmak. Bir yandan da “Bizim çocukluk algımız ne?” tartışmasını yürütebilmek. “Başka bir çocukluk mümkün mü?” tartışması yürütüyoruz aslında. Bunu araştırmak istiyoruz. O imgelerin ötesinde “Çocuk sadece masum mudur? Hiçbir silahlı çatışmada yok mudur? Cinselliği ne boyuttadır?” gibi soruları tartışmak da bizim için önemli. O yüzden bir yandan da çocuğun haklarını teslim eden bir çalışma olmuş olacak.

Selen Yüksel: Aslında “Sinemayı çocuk haklarıyla büyülemek” hayalimiz var. Aslında bu atölyeler hem çocuk hakları tartışmak açısından bir alan oluyor hem de sinemadaki sembolleştirilen çocuğun bir özne olduğunu tartışmak için güzel bir araç oluyor. Büyük amacımız da aslında önce tartışıp görüp “sinemada çocuk nerede duruyor”u anlamak, anladıktan sonra da bunun alternatifleri üzerine düşünmek. Peki sinemada çocuk nerede olabilir? Sinemada çocuğu biz temsil ediyor olsak nasıl temsil ederdik? Şöyle de bir hayalimiz var. Sinemadaki çocuk temsilini çocuklarla beraber düşünmek. Çocuklarla beraber yeni temsiller yaratmak.

Şevval Şener: Atölyelerde etrafında durduğumuz konular var ama bir yandan da kendi çocukluk deneyimimizi düşündüğümüzde gördüğümüz çocukluğun ne kadar gerçekçi olduğunu tartışıyoruz. Kendi çocukluğumuzu hatırlayarak yorumlamaya çalışıyoruz.

Peki “Kaydedilen Çocuk” ismi nereden geliyor?

İlke Cambazoğlu: Biz ilk atölyemizi “Ayna” filmi ile yaptık. “Ayna” Cafer Penahi’nin bir filmi. 1997 yapımı bir film. Filmde Mina diye bir karakter var. Mina, okul çıkışında annesini bekleyen birinci sınıfa giden ve kolu alçıda bir karakter. Mina’nın annesi gelmiyor ve kendisi eve gitmeye çalışıyor. Filmde bir yere kadar bu Mina’yı izliyoruz. Bir yerden sonra gerçek hayattaki Mina, artık oynamak istemediğini söylüyor kameraya ve oynamayı bırakıyor. Fakat Penahi çekimi kesmiyor. Bu sefer de gerçek hayattaki Mina’nın eve gidiş serüvenini izliyoruz. Bu iki Mina arasında büyük farklar var aslında. Şehirle nasıl başa çıktığı, yalnızlığında ne yaptığı, yetişkinlerle ilişkisi gibi konularda farklar var. O yüzden de “Kaydedilen Çocuk” kameranın önündeki çocukla gerçek hayattaki çocuğun farkı olarak karşımızda duruyor. Bu yüzden “Kaydedilen Çocuk” diyebiliriz.

Ekip olarak kendinize koyduğunuz ve çalışmalarınızı yürütürken uyguladığınız kurallar var mı? Eğer varsa bu kuralları karar alma aşamasında mı uyguluyorsunuz? Yoksa atölyeye katılanlara da belirli bir düzeni sağlayabilmek için bunlardan bahsediyor musunuz?

Selen Yüksel: Atölyelerimize gelen insanlara böyle bir kısıtlama yapmıyoruz. Atölyelerimizde çocuk hakları perspektifinden tartışmaya çalışıyoruz. Herkes atölyeye ne getiriyorsa onun üzerinden tartışmalarımızı yürütüyoruz. Kendi içimizde ise öncelediğimiz çocuklar. O yüzden her konuya önceliğimizin çocuk olduğunu bilerek yaklaşmaya çalışıyoruz. Ve herhangi bir şekilde çocuğu özne halinden nesne haline getirecek bir tavırda ve söylemde bulunmamaya çalışıyoruz.

Şevval Şener:Öncelediğimiz şeylerden biri de Kaydedilen Çocuk büyüktür kişisel insanlar. Bu ekip bir çalışma olarak var, kişilere ait bir şey değil. O yüzden de çoğalmayı ve yayılmayı istiyoruz.

İlke Cambazoğlu: Atölyelerde kolaylaştırıcı rollerimiz var. Girişte Kaydedilen Çocuk’u tanıtan biri var. Ve bu kişiler sürekli değişiyor. Düzenlediğimiz atölyeler sorulara da açık bu anlamda. Kural olarak söyleyebileceğimiz şey aslında atölyelerin programları olabilir. Günler ve filmler belli. Gün haricinde programdaki her şey tartışmaya açık.

“Çocuğun neyi temsil ettiğini tartışıyoruz”

O zaman biraz da Kaydedilen Çocuk Ekibi’nin yakın zamandaki programından ve tabi ki aldığınız geri dönüşlerden bahsedelim. Şu ana kadar 2 atölye yapıldı ve bu atölyeler kuruluş aşamasında amaçladığınız gibi gitti mi? Atölyelerde tartışmalar nasıl şekillendi?

Şevval Şener: İlk hafta bizim de çıkış noktamız olan “Ayna” filmini izledik. Ayna, kendi yapısı itibarıyla da çocuk katılımını ve çocuğu konuşmaya daha müsait bir filmdi. İlk atölyemize katılım 10-12 kişi kadardı. Filmden sonra katılımcılar ile oturma düzeni olarak bir çember oluşturduk. Ve aslında ilk atölyede konuşmak ve tartışmaya açmak istediğimiz konular konuşulabildi. Aslında bunda filmin de bir etkisi vardı. Tartışmalarda kimse kimseyi domine etmedi. Bu yüzden bence ilk atölye keyifliydi. İkinci atölyemizde izlediğimiz film “Sevgisiz”di. Rus yapımı bir film. Bu filmde çocuk karakterini 10 dakika kadar görebiliyoruz. Çocuğun sembolleştirilmesi ve çocuğun nasıl gösterildiği üzerine tartışma yürüttük.

İlke Cambazoğlu: “Sevgisiz” filminde çocuk karakterini daha az gördük ama bence tartışması keyifli olan ve biraz da filmin üzerinden gidilebilecek çocuk temsilinde “Kaybolmak mı, kaçmak mı?” sorusuydu. Bu aslında o gün temel tartışmamızdı. Mesela çocuğun kaçması çoğu filmde gördüğümüz bir durum. Çocuk filmlerde ya yetişkin dünyasından kaçıyor ya da kayboluyor deniyor. Bunun da nereden baktığına göre değişen bir algısı olduğu için tartışmalar verimli geçti.

Selen Yüksel: 8 Nisan’a kadar her pazartesi atölyeler devam ediyor. Arada ek gösterimler de olacak. Her haftanın ayrı bir teması var. “Ayna” ile “Çocuk kimdir?”i tartıştık. “Sevgisiz” ile “Çocuk ve aile” tartışması yürüttük. 4 Mart’ta ise “Çocuk ve eğitim” tartışacağız. İzlediğimiz filmde çocuğun neyi temsil ettiğini tartışıyoruz. Atölyelerde sadece filmle kısıtlı kalmadan genel olarak çocuk hakları tartışması da yürütüyoruz. Bu programdan sonra da çocuk haklarını çocuklar ile tartışacağımız atölyeler de yapmayı amaçlıyoruz.

Atölyelerde gösterdiğiniz ve göstereceğiniz filmleri neye göre seçiyorsunuz?

İlke Cambazoğlu: Öncelikle bir film havuzu oluşturduk. Bu havuzda topladığımız filmleri kategorilere göre sınıflandırıp aralarından bir seçim yapıyoruz. Havuzdaki diğer filmleri de öneriler şeklinde sunuyoruz.

Çocuk haklarına hangi perspektiften bakıyorsunuz?

Selen Yüksel: Öncelikle çocuk insan ve bir özne olarak var olmalı. Çocuğun katılım hakkı en çok öncelediğimiz hak. Çocuğun diğer bütün hakları üzerine çok konuşuluyor aslında. Ama katılım hakkı çok az konuşuluyor. Ekip olarak bunun üzerinde çok duruyoruz. Bu yüzden çocukların kendi haklarını kendilerinin savunabilmesi üzerinden bir çocuk hakları yaklaşımımız var.

İlke Cambazoğlu: Çocuk kaydedilirken hiyerarşik bir yapının içerisinde kaydedilmiş oluyor aslında. Bir dış göz kaydediyor. Ama çocuklar kamerayı kendi ellerine aldıklarında daha farklı oluyor.

“Sinema üzerinden çocuk haklarını yaygınlaştırıyoruz”

Kaydedilen Çocuk Ekibi’nin yaptığı bu işlere çocuk hakları savunuculuğu diyebilir miyiz?

Selen Yüksel: Bu ekibin içerisinde zaten çocuk haklarını yaygınlaştırmak da var. Sinema üzerinden bunu yapıyoruz biz. Yapmaya çalıştığımız şey sinemada çocuğun hakkını savunuyor olabilmek. O yüzden tabi ki yaptığımız iş çocuk hakları savunuculuğu üzerinde bir yere oturuyor.

Genel olarak bir dünya geneli ve Türkiye’de sinemada çocuk temsiliyeti ve hakları üzerinden bir karşılaştırma yapmanızı istesem neler söylersiniz?

Selen Yüksel: Toplumların çocuğa bakışı değiştikçe çocuk farklı şekilde sembolleştiriliyor. Her ülke kendi tarihi içinde çocuğa farklı bir anlam yüklemiş.

İlke Cambazoğlu: Klasik bir merdiven imgesi vardır ya. Merdivenden iniyor musun, çıkıyor musun? Çocuk da öyle bir şey. Hiçbir yerde değişmiyor bence. Dünyanın her ülkesinde farklı bir şekilde anlamlandırılıyor olabilir ama hiçbirinde de özne değil. Hakları ile var olamıyor.

Son olarak Kaydedilen Çocuk Ekibi’ne, sinemada çocuğa ve çocuk haklarına dair neler söylemek istersiniz?

Şevval Şener: Pazartesi günleri saat 18.00’de Boğaziçi Üniversitesi Mithat Alam Film Merkezi’nde oluyoruz. Gelmek isteyenler Facebook hesabımızda paylaşılan formu doldurarak katılabilirler. Girişte bir sorun yaşanmaması için formda sadece isim-soyisim alıyoruz.