Mülteciler Neden ‘Sorun’?

Kadir Has Üniversitesi’nin “Türkiye Sosyal Siyasal Eğilimler Araştırması 2018” yılı raporunda ilk defa mülteciler “Türkiye’nin en önemli sorunları” arasında sayıldı.

Raporda yer alan verilere göre, mülteciler,  Türkiye’nin en önemli 7 sorunu arasında yüzde 3 oranıyla 6. sırada yer aldı. Hayat pahalılığı, işsizlik, enflasyon, “terör” gibi konu/sorun başlıklarından birinin “mülteciler” olması, konuyla ilgili çalışmalar yürüten sivil toplum kuruluşu ve akademisyenler için “dikkat çekici” bir anlam ifade ediyor. Çünkü ilk defa mülteciler “Türkiye’nin en önemli sorunları” arasında yer alıyor. Nitekim Kadir Has Üniversitesi’nin 2010 yılından beri yürüttüğü bu araştırmada da ilk kez yer aldı.

Mültecileri “Türkiye’nin en önemli sorunu” görenlerin oranının diğer sorun başlıklarına kıyasla daha az olması, konunun ifade ettiği önem ve ağırlığı azaltmıyor. Nitekim aynı araştırmada anket sorularını yanıtlayan neredeyse her iki yurttaştan biri, mültecileri “komşu” olarak kabul ve tercih etmediğini açıkladı (yüzde 45.8).

 

Ozan Tekin: “Mültecilere Yönelik Politikalar Sorunlu”

“Hepimiz Göçmeniz-Irkçılığa Hayır” kampanyasının aktivistlerinden Ozan Tekin, raporla ilgili değerlendirmesinde, sosyal medyadaki atmosfere, muhalefet partilerinin kullandığı siyasi söyleme kıyasla, toplumda mültecilerin ‘sorun’ olarak görülme oranının çok daha geride kaldığının altını çizdi. Türkiye’nin, 4 milyondan fazla sığınmacıya ev sahipliği yaptığını hatırlatan Tekin, toplumda geliştirilen düşmanlığın ise buna kıyasla düşük bir oranda olduğunu, tüm saldırılara ve hedef göstermelere rağmen tabanda mültecilerle ilgili bir sağduyunun korunduğunu belirterek, “Tabii bu, sorunun büyüklüğünü görmemize engel olmamalı. Araştırmadaki bir başka soruda, mülteciler, yüzde 45,8’lik oranla, eşcinsellerden sonra en fazla komşu olunmak istenmeyen insan kategorisini oluşturuyor” dedi.

Mültecilerin değil, ancak mültecilere yönelik uygulanan politikaların sorunlu olduğunu savunan Tekin, ” 7 yılı aşkın süredir, Suriye’deki ayaklanmanın yarattığı ortamda, yoğun bir göç akımıyla karşı karşıyayız. Hükümetin buna yönelik ürettiği çözümler ise kalıcı olmaktan son derece uzak ve yetersiz. ‘Geçici koruma statüsü’ denen şey, tüm eksikleriyle birlikte, adı üstünde ‘geçici’ olmak zorunda. Suriye’de belirsiz bir gelecekte durumun düzeleceği ve göçmenlerin oraya geri gönderileceği inancıyla yürütülen siyaset, büyük sorunlara yol açıyor. Dileyen Suriyelilerin kalacağı ve Türkiye toplumuna entegre olabileceği kanallar açılmalı. Bunun için en acil sorun, tüm sığınmacılar için ‘mülteci’ statüsünün tanınması. Türkiye’nin BM Mülteci Sözleşmesi’ne uyguladığı ırkçı coğrafi sınırlama şerhinin kaldırılması. Bu olduğunda, mültecilerin de tıpkı Türkiye Cumhuriyeti’nin diğer yurttaşları gibi, barınma, eğitim, sağlık, iş hayatı ve diğer tüm alanlarda insan olmaktan kaynaklı tüm haklarını düzgün bir şekilde kullanabilecekleri bir düzenin oluşturulması. Her alanda altyapının buna göre düzenlenmesi. Kısaca, Suriyelilerin bizimle eşit, özgür ve insanlık onuruna yakışır bir hayata kavuşturulması.” diye konuştu.

Ayşe Öktem: “Göç Şimdi Ve Sonra En Önemli Sorunumuz Olacak”

Mültecilerle ilgili “Halk Tercümanları”, “Öğretmen Destek Programları” ve “Festivaller” düzenlemek gibi çalışmalar yürüten Beraberce Derneği Başkanı Ayşe Öktem’e göre ise, “En önemli sorunumuz ‘mülteciler’ değil, göç.” Göçün şimdi ve önümüzdeki yıllarda en önemli sorunlardan olacağını belirten Öktem, ” Türkiye, şimdiye kadar da göç alan ve göç veren bir ülkeydi. Ama gidenlerin sayısı gelenlerin sayısından çok daha yüksekti ve sürekli göç almamıza rağmen algımız ‘göç veren’ algısıydı. Ama bugün, gelenlerin hepsini düşünürsek, neredeyse 5 milyon göçmen yaşıyor aramızda. Zaten, mülteci değil, göçmen demeyi tercih ediyorum. Mülteciler, çoktan mülteci olmaktan çıktı.  İnsan bir göçün başında mülteci olur. Gelenler artık göçmen oldu. Kalacaklar, büyük bir kısmı kalacak. Bütün farklılıklarıyla kalacaklar ve tabii kalmaları bu toplumu değiştirecek. Yarının Türkiyesi daha renkli olacak, daha çok kültürü, daha çok dili, daha çok dini barındıracak. Daha dinamik olacak herhalde. Bu durum, statükoyu seven, kendi rahatlığını sevenler için, değişmek istemeyenler için bir sorun tabii. ” diye konuştu. Avrupa’nın sınırları tümüyle kapatmasıyla Türkiye’nin umut kapısı olacağını belirten Öktem, “Ortadoğu’nun, Afrika’nın savaşlarından ve doğal afetlerinden – ki bunlar da çoğalacak, örneğin kuraklık – kaçanlar önce bu topraklara gelecek. Ve bu, bizim için aslında bir sorundan çok büyük bir şans. Bu süreç iyi yönetilirse bu memlekete büyük bir dinamizm kazandırır.” dedi.

Deniz Şenol Sert: “Ekonomi Kötüye Gittikçe Tepkiler Artacak”

Özyeğin Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Deniz Şenol Sert, ekonomik gidişata bağlı olarak mültecilere yönelik tepkiselliğin artacağını belirterek sorunun bir başka boyutuna dikkat çekiyor. Göç Araştırmaları Derneği’nin kurucularından da olan Sert, Misafir olarak konumlandırılan, sonrasında ‘geçici’ koruma altında oldukları sürekli tekrarlanan insanların, 8 yıl sonunda kalıcı olmaya başladıklarını gören halkın böyle bir tepkisellik içinde olmasının doğal olduğunu belirten Sert, “Örneğin, dünyanın başka bir seçimle yönetilen ülkesinde 3.5 milyon farklı milletten insanı ülkeye soksanız, bunun seçimlere bir etkisi olurdu; hükümet partisinin oylarının düşmesi, aşırı sağ partilerin yükselişi gibi… Türkiye’de böyle bir etki olmadı. Gerçi Türkiye’de Almanya’daki gibi bir ‘Refugee Welcome’ hareketi de olmadı. Gene de süreç içerisinde genelde insanların konuya sağduyulu bir şekilde yaklaştıklarını gördük. Ancak ekonomi iyiye gitmiyor. Ekonominin kötü gidişatı hizmetler konusunda (sağlık, eğitim, sosyal yardımlar vs.) sekmelere yol açtıkça, halkın mülteciler ve diğer yabancılara tepkisi de artacaktır diye düşünüyorum.” dedi.