Bir Gıda Güvenliği Tehditi Olarak; İsraf ve Kayıp

Ankara Gıda Güvenliği Enstitüsü Müdür Yardımcısı Prof. Dr. Tansel Şireli, artan gıda talebini güvenli bir şekilde karşılayabilmek için israf, kayıp ve bilgi kirliliği gibi faktörlerle mücadele edilmesi gerektiğini belirtiyor.

İsrafın küresel anlamda yoğunlaşmasının yanı sıra Dünya Gıda Örgütü FAO’nun güncel verileri bize dünyada 842 milyon insan yetersiz beslenmekten ve açlıktan muzdarip olduğunu söylüyor. Yine FAO’nun raporlarına baktığımızda nüfusun artmasıyla birlikte beslenmeye ilişkin küresel talebin yüzde yetmiş oranında büyümesi bekleniyor. Güvenli bir gıda geleceği gıda israf ve kayıplarının önlenmesi bu nedenle çok önemli. Ankara Gıda Güvenliği Enstitüsü Müdür Yardımcısı Prof. Dr. Tansel Şireli,  güncel tabloyu ve enstitünün yürüttüğü çalışmaları Sivil Sayfalar’a anlattı.

Tansel Şireli

İsraf mı Kayıp mı?

İsraf ve kayıbın tarifinin birbirinden farklı olduğunu vurgulayan Şireli; “İsraf, gıdanın kullanılma sırasında herhangi bir şekilde onun tam anlamıyla değerlendirilmeyen kısmıdır. Kayıp ise alınması gereken verimin doğru uygulama yapılmamasına karşı oluşan işlem sonucu oluşur. Tarımsal üretimde iyi bir mekanizasyon kullanmıyorsanız alacağınız verimin bir kısmını tarlada bırakıyorsanız veya  doğru zamanda biçmiyorsanız bu tarımsal kayba girer. Ama ürettiğiniz ürünü depoda uygun şekilde muhafaza etmiyorsanız, kontrol önlemi almadan ya da tabağınızda tüketilecek kısımları tüketmeyip bırakıyorsanız bu israf demektir. Örneğin salata yaparken söz konusu sebzeyi yanlış yerden kesip onu atık kısmına ayırıyorsanız görüyorsanız bu israftır.” diye anlattı.

Şireli’ye göre gündelik hayatta kullanabileceğimiz pek çok gıdayı atık olarak görüp çöpe atıyoruz. Uygun saklama koşulları ve bekleme süreleri hakkında yeterince bilgi sahibi olmadığımız için yine büyük oranda israfa yol açtığımızı belirten Şireli, gıda kaybı ve israfı arasındaki nüansı süt üzerinden örneklerle şöyle somuşlaştırıyor: “Günlük bir bardak süt tüketimi ihtiyaçtır. Sütün fazla kaynaması kayıptır. İhtiyaçtan fazla süt tüketimi ise israftır.”

Gıda Güvenliğini Odağına Alan Tek Enstitü

Ankara Üniversitesi Gıda Güvenliği Enstitüsü’nün, Türkiye’de Gıda Güvenliği’ni odağına alan tek enstitütü olduğunu dile getiren Şireli, amaçlarının üçe ayrıldığını belirterek,”Bunlardan ilki gıda güvenliği eğitimi verecek bilinçli eğitmenler yetiştirmektir, ikincisi ise sanayi ile işbirliği kurarak sektörün ihtiyaç duyduğu gıda güveniğini kapsayan her konuda (mikrobiylojik, kimyasal, teknolojik uygulamalar) sorunlara işlevsel çözüm ve model oluşturmaktır” dedi.  Üçüncü amaçlarının ise sivil toplum örgütleriyle işbirliği yaparak toplumu bilinçlendirme kongreler, sempozyumlar yürütmek olduğunu ekleyen Şireli, 2018 yılında yapılan Ekmek Çalıştayı’nı bu noktada örnek olarak gösteriyor. Bununla birlikte ev hanımlarına mutfakta, alışverişte, gıda muhafaza sürecinde dikkat etmeleri gereken noktaları anlattıklarını belirtiyor.

2019’un Mart ayında Sürdürülebilir Gıda çalışmalarında yine israf üzerine bildiriler sunacaklarını belirten Şireli, bunun dışında Avrupa Birliği ve Tarım Bakanlığı’nın Slovenya, Almanya, Slovakya, İngiltere ile birlikte yürüttüğü projelerde, HACCP farkındalığını kritik kontrol noktalarının belirlenmesi ve hijyen ugulamaları hakkında destek vermekte olduklarını ifade ediyor.

“Medyada Gıda Güvenliği Hakkında Doğru Bilgilendirmeler Yapılmalı”

Toplumu bilinçlendirmek adına çeşitli medya kanallarında konuşmalar yaptıklarını vurgulayan Şireli, medyada gıda güvenliği hakkındaki bilgi kirliliğinden şikayet ederek, kanser ve gıda arasındaki ilişkinin son dönemde oldukça popüler hale gelmesiyle birlikte bu alanda bilimsel olmayan iddiaların çoğaldığına dikkat çekti. Medyada dolaşan asılsız argümanların dolaşıma sokulmaması bunun yerine bilimsel araştırmalar sonucu doğan bilginin doğru kanallarla topluma ulaşması gerektiğini vurgulayan Şireli, uygulama hatalarına, ilave işlemlere bağlı olarak etin yapısında ortaya bileşiklerin yarattığı riskler ortaya konmadan et tüketmenin kansere yol açtığını iddia eden haberlerin toplumda yanlış bir algı yarattığını ifade etti. UHT sütlerin içinde katkı maddesi olduğu yönünde çıkan haberlerin de aynı şekilde halkı yanlış şekilde bilgilendirdiğinin altını çizen Şireli, gıda teknolojisi hakkında yaratılan fobinin önüne geçmek için geleneksel ve yeni medya kanalları aracılığıyla çalışmalarda bulunduğunu söyledi. Şireli’ye göre, toplumun aktif ve sağlıklı bir hayat sürdürmesi için güvenli gıdaya erişebilmesi gerekiyor. Artan gıda talebini güvenli bir şekilde karşılayabilmek adına ise öncelikle israf, kayıp ve bilgi kirliliği gibi faktörlerle mücadele edilmesi gerekiyor.

Son olarak bilimsel çalışmaların ve teknolojik uygulamaların enstitü çatısında devam ettiğini belirten Şireli, sektöre çıkması için projelendirilen ürünlerden bahsetti. Avrupa Birliği’nin desteğiyle keçi sütünden elde edilen dondurmanın formülasyonunu hazırladıklarını ve topluma ulaşması için uygun fiyatlarda dolaşıma soktuklarını belirten Şireli, Enstitü’nün kapısının halka açık olduğunu, vatandaşların enstitü kapılarını çalıp gıda güvenliği hakkında danışmanlık alabileceklerini de sözlerine ekledi.