“Babalara ‘Eve Dönme’ Çağrısı…

"Kariyer de Yaparım Babalık da" kitabının yazarı Ebubekir Ertem ile, kitaba giden sürecin ilk adımı olan babalık okulu projesini konuştuk. Özellikle muhafazakar çevrelerde son yıllarda ailelerin dağılması, çocukların eğitimi başta olmak üzere tüm konuların anneler üzerinden konuşulmasını de değerlendiren Ertem, babalara 'evlerimize dönelim' çağrısında bulunuyor...

Babalık üzerine düşünmeniz bu konuda çalışmalar yapmanız nasıl başladı, kişisel serüveninizle de ilgisi var mı?

Elbette, evlendikten sonra eş olmak, baba olmak konusunda bir takım farkındalıklar peşinde koşmaya başlamıştım. Çünkü uzun mesai saatleri sonucunda çok fazla evde duramayan muhterem babamdan bu konuda çok beslenememiştim. İlk çıkış noktam kendim ve kendi yoksunluklarımdı. Bir arayış içerisindeydim. Baba olmak ama hem evlatlarını ele avuca muhtaç etmemek hem de onlarla duygusal olarak en ideal şekilde ilişki içinde olmak. Tabii ondan önce eşle olan ilişki ve iletişim gelmekte. Önce birey olmak, sonra eş olmak, ondan sonra baba olmak şeklinde sıra ile bu üç statüde arayışlarım başlamıştı. Ve bu arayışlar bir süre sonra hem meslek, hem çalışma alanı, hem de yazarlık yolculuğuma kilometre taşları oluşturdu.

Babalık okulu projesi nasıl bir çalışmaydı amaç ve yöntemle ilgili bilgi verir misiniz?

Kitabımın giriş kısmında da yer verdiğim gibi; bir gün kızımla bir kitap kafede vakit geçirmeye gitmiştik. Orada denk geldiğim bir anne baba okulu vardı. Okul anne baba okulu ama katılımcılar sadece anneydi. ‘Neden sadece anneler var bu okulda neden babalar yok’ dediğimde; ‘her baba sizin gibi ilgili değil ki’ falan demişlerdi. Ben bunu kabul etmedim. ‘Babaların haberi olsa daha fazla ilgi gösterirler bence’ dedim. Sonra da ‘var mısınız ben burada sadece babalar ile çocuk ve aile üzerine dersler yapmak istiyorum’ dedim. Kabul ettiler ve Çocuk Dostu Babalar Okulu projesi ortaya çıkmış oldu. Burada amaç, “baba” diye özel bir hitapla bazen annenin de içinde olduğu çocuk, aile içi ilişki ve iletişim hakkında farkındalık oluşturmaktı. Temelde de babanın babalık duygularını uyandırmak veya var olan babalık duygularını güçlendirmeyi hedefliyordum. Her yerde farkındalığın çeşitli itiraflarla oluşmuş olduğunu görüyorum. En son yaptığımız bir seminerde 21 yıllık bir babanın, babalar okuluna eşinin zoru ile gelmiş olup, ‘iyi ki  gelmişim, iyi ki eşim beni teşvik etmiş, ne çok yeni şey öğrendim’ demesi; bir başka babanın da ‘8 yaşında evladım var, keşke 8 yıl evvel bu okula katılabilseydim’ sözleri ne kadar isabetli bir proje yürütmeye çalıştığımızın en somut örneğiydi.

Kariyer de Yaparım Babalık da kitabı annelik ve kariyer tartışmalarına bir atıf mı? 

Ulaşamadığımız babalara, babalar okulu yapamadığımız yerlere derdimizi kitapla ulaştıralım düşüncesi ile kitap çıktı. Ama asıl isim konusu kitap tamamlandığında netleşti. Kitabın adını taşıyan bir başlık var kitabın içinde. Evli olup yüksek lisansını veya doktorasını yapan beyefendilere bir şeyler söylemek istemiştim. O başlık bir anda kitabın adı oldu. Teklif kitabın editörü Tuğba Akbey İnan Hanımefendi’den geldi. Biraz mesafeli olsam da dikkat çekici ve hoş bir başlıktı. Kadınlar ‘annelik de yaparım kariyer de’ diyorlar. Çünkü çocuk deyince ilk akla anne geliyor. Ama kariyerde yani iş sahasında geri planda tutuluyor gibiler ki öne çıkarmak için ‘kariyer de yaparım’ diyorlar. Erkeklerde babalıkta, çocuk bakma ve ilgilenme konusunda gerideler sanki. Onu işaret ederek, ‘çalışırım kariyer de yaparım ama babalığımı da ihmal etmem’ demek istedik.

Son zamanlarda annelik mefhumu toplumsal boyutlarıyla çok konuşuluyor, özellikle muhafazakar çevrelerde ailenin dağılması, çocukların eğitimi vs hep anneler üzerinden konuşuluyor babaların bu kadar edilgen görülmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Evet bu geride bıraktığımız yüzyılın bir kırılmasıydı. Belki sosyolojik kökenlerine de bakılması gerekiyor. Baba, geçmişten gelen sığ düşünceler nedeni ile zaman zaman çocuktan uzak tutuldu. Büyüklerinin yanında çocuklarını sevmesi ayıplandı. Çocukları ile oyun oynaması küçümsendi. Eşi ile duygusal muhabbete girmesi dalgaya alındı. Bebeğini kucağına alması ‘sen anlamazsın ver, bırak’ diyerek yasaklandı engellendi. Sadece para getiren, yiyecek, eşya, kıyafet alan bir nesne gibi görülmeye başlandı. Halbuki babalık tam olarak bu değildi. Şuan bu dönüşümün sancıları var. Babaya ‘hadi sen de çocukla oyun oyna’ dediğinizde yerinde kalıyor. ‘Hadi çocuğun dersi ile ilgilen’ dediğinizde içi daralıyor, kavga eder gibi yaklaşabiliyor. Anne kalkıp da ‘hadi bugün sen ilgilen çocuklarla ben arkadaşlarımla biraz vakit geçireyim’ dediğinde; baba çocuğu ile 1 saat sonra ne yapacağını, akşama kadar nasıl vakit geçireceğini bilemiyor. Bu kısır döngünün en önemli nedeni yukarıda ifade ettiğim kültürel dönüşümlerle birlikte; babanın aile içindeki rollerine kısıtlama koyulup ağırlıklı olarak dışarıda roller verilmiş olması olduğunu düşünüyorum. Kitapta da bu sebeple “babalar evlerimize dönelim, babalık devredilemez, babalar girelim o doğuma, çocuğu kardeşe hazırlayan baba olmalıdır, güvenli bağlanma yolunda babalar, babalar çocuktan terbiye olmalıyız, ideal baba çocuk eğitimini savunur, babası ile oyun oynamamış çocuk kalmamalı, babanın çocuğuna en güzel hediyesi ahlaktır ve babanın duası en büyük gücüdür” şeklinde somut başlıklarla babaya farkındalıklar kazandırmayı amaçladık.

“Kitapta da bu sebeple “babalar evlerimize dönelim, babalık devredilemez, babalar girelim o doğuma, çocuğu kardeşe hazırlayan baba olmalıdır, güvenli bağlanma yolunda babalar, babalar çocuktan terbiye olmalıyız, ideal baba çocuk eğitimini savunur, babası ile oyun oynamamış çocuk kalmamalı, babanın çocuğuna en güzel hediyesi ahlaktır ve babanın duası en büyük gücüdür” şeklinde somut başlıklarla babaya farkındalıklar kazandırmayı amaçladık.”

Babaların hem ailenin hem de toplumun merkezinde olabilmesinin yolu nasıl olur?

Bir söz vardı çok hoşuma gider: ‘Kendi çocuğunu seven nefsini sever, başkasının çocuğunu seven Rabbini sever’. Babalık yolunda sanırım hem aile hem de toplum merkezinde olabilmenin yolu; kendi evladı ve ailesi için düşündüğü her olumlu işi bir başka çocuk ve aile içinde düşünmekten geçiyor. Çocuğunuz okulda problem yaşıyorsa bunun çözümü ne masaya yumruk vurup ödediğiniz taksitleri veya okula yaptığınız katkıları karşınızdaki muhatabın yüzüne çarpmaktır. Ne de hemen çocuğu o okuldan alıp bir başka okula vermektir. Yani ne kurumu yok etmek aşağılamak ne de çocuğunuzu oradan çekip çıkararak iyi bir şey yaptığınızı zannetmektir. Belki son redde de tüm yapıcı iyi yaklaşımlar karşılık bulamadı ise çocuk için okul değiştirilebilir. Ama biz bireysel olarak o kuruma ne verebiliriz? O problemin çözümü ile diğer çocukları da koruyabilirmiyizin derdini yüklenince; hem aile hem de toplum merkezli olabiliriz diye düşüyorum.

Babalık nasıl öğrenilir?

Babalık, annelik gibi doğuştan hissedilemiyor. Babalık çocukla vakit geçirdikçe bir erkeğin içerisinde uyanıyor sanki. Yani anne 9 ay emanetini karnında taşırken, bebeğini ve hareketlerini hissederken annelik içgüdüleri uyanıyor. Ama babada bu şans olmadığı için çocuk doğduğu andan itibaren ve hatta biraz da hareketlenmeye tepki göstermeye başladığı andan itibaren babalık duygularını uyandırmaya başlıyor. Agulaması, gülücükler atması, tutunmaya çalışması, kovalanmak istemesi, kucakta taşınmak istenmesi, tebessümü, mis gibi kokusu ile başlangıçta babalık hislerini uyandıran en önemli etmenler. Elbette hisler uyanırken bir de bilgiye ihtiyaç oluyor. O hisler bazı yerlerde kişinin hata yapmasına neden olabiliyor. Bilgiyi yani ‘çocuk kimdir, neyi ne zaman yaparsa normaldir ne zaman yaparsa tehlikelidir, hangi davranış neyden kaynaklanıyor olabilir, yaşı gereği mi yoksa başka bir pedagojik problemden dolayı mı bu davranışlar yapılıyor’ öğrenmek çok önemlidir. İyi niyetli hislerle örneğin dini bir şeyler öğretmeye çalışırken acaba dinden nefret etmesine neden olur muyum? Erken okula başlasın erken hayata atılsın derken tam tersi okuldan erkenden soğumasına neden olur muyum?’ Daha uzatabiliriz.. Bu tür teknik bilgileri de çocuk eğitimi kitaplarından, seminerlerinden, konuşmalarından edinebiliyoruz. Babalık farkındalığı işte bu şekilde hem hislerle hem de bilgi ile bir arada ilerlerse keyifli bir yolculuğa dönüşüyor.

Çocuk baba ilişkisinin kalıcılığı için ne gibi tavsiyelerde bulunursunuz?

Elbette babalar vakit ayırmalı çocukları için. Ama arta kalmış, artık kalan boş vakitlerini değil; aktif olan, enerjileri en yüksek olan dolu vakitlerini çocuklarına ayırmalılar. Özellikle anne ile olan ilişki ve iletişimde hasar varsa bunu ilk fırsatta düzeltme hususunda dikkat etmeliler. Sorunlu bir evlilikte sorunsuz bir meyve büyütmek çokta mümkün değil. Çocuk için katlanılan bir evlilik değil, çocuk için iyileştirilen, geliştirilen bir evliliğe yönelik yatırımlar yapılmalı. Duygusal yatırımlar göz ardı edilmemeli. Maddi imkanlar değil, duygusal yatırımlar evliliği, aile olmayı ve baba olmayı ayakta tutan en önemli etkenlerdir. Çocuğa telefon almak, tablet almak değil; haftada bir gün yeni bir yer keşfetmeye çıkmak, parkta vakit geçirmek, kitap evlerini kütüphaneleri dolaşmak, gelişim atölyeleri bilim evlerini ziyaret etmek, müzeleri dolaşmak, harika mimariye ve akustiğe sahip camilerimizde mümkün mertebe cemaate karışmak, evde aile istişarelerine ve toplantılarına önem vermek; çocuk baba ilişkisinin en önemli somut adımları olmaktadır diye düşünüyorum. Bir başka önemli etken de niyet etmek ve dua etmek. Babalar olarak duayı ve hayırlı niyetleri elden bırakmamalıyız. Çok önemlidir baba duası. Ne olursa olsun defalarca da olsa yeniden başlamalıyız. Tarık Tufan’ın dediği gibi, Allah(c.c) yeniden başlayanların yardımcısıdır.

 

Emine Uçak

Üyelik Tarihi: 08 Eylül 2017
116 içerik
Yazarın Tüm Yazılarını Gör

İlgili Yazılar

Tüm Haberler