Kent Enstitüleri: “Tek Alanda Var Olmayalım Hayatın Her Alanına Dokunalım!”

Evrim atölyesinde tartışmalar yürütüyorlar, 'Evim Sulukule’deydi' belgeselini izliyorlar. Bir bakıyoruz "Safsata ne ola ki?" sorusuna yanıt arıyorlar, oradan çeviri grubuyla yeni çeviriler kazandırıyorlar. Bir bakıyoruz Mimarlar, kent savunmaları ve işçiler bir araya geliyor kentin inşasına farklı üç bakış açısını anlatıyor, bir sonraki hafta mekansız mekanları tartışıyorlar. Kim onlar? Kent Enstitüleri...

Kent Enstitüleri meramlarını söyle özetliyor, “Bugüne dek Kent Enstitülerinde gerçekleştirdiğimiz okullar, paneller, atölyeler bizi görmezden gelip kendi isteklerini dikte edenlerin tam karşısında bizim özgür alanımızı yaratarak durdu. Bu koskoca kentin unutulmuş mahalleleriyle, bu mahallelerde yaşayanlarla, sansürün karşısında duran sanat emekçileriyle, üniversitelerinin parçalanmaması için direnen öğrencilerle, KHK ile işlerinden edilenlerle bir arada olma; birlikte üretme hali bize öz gücümüzü fark ettirdi, bizi hayatın her alanına götüren bir yol haritası oldu. Sanata, bilime, ekolojiye, politikaya dair sözümüzü nasıl söyleyeceğimizi birlikte tartıştığımız okullara; bütün bir gençliği kendi sözümüzü söylemek, kendi yolumuzu yaratmak için çağırıyoruz.”

Gönüllü bir oluşum olan Kent Enstitülerinin çalışmalarını Sena Çakır’la konuşuyoruz.

Sahi nedir bu ‘Kent Enstitüleri’? Hangi amaçla, nasıl kuruldu?

Kent enstitüleri henüz bir oluş halinde olan ve kentin öznelerinin kendini var edebileceği alanları yaratmayı amaçlayan bu anlamda felsefeden siyasete sanattan edebiyata bilgi hiyerarşisinin karşısında duran bir tavırla tüm bu alanlarda üretimi hedefleyen bir fikir. Bu fikrin oluşumundaki tüm aşamalarda içinde bulunmak isteyen herkesin kurucu rol edinmesini oldukça önemsiyoruz. Esasında kentin özneleri olarak bizler, hepimiz bir araya gelme ve üretme ihtiyacı içindeyiz bu ihtiyacın doğurduğu bir çaba kent enstitüleri.

Biraz da ekibinizle ilgili bilgi verebilir misiniz?

Kurucu ekip demek biraz zor ama belki yürütücüleri denebilir çoğunluğu öğrenci olan bir grup genç. Hepimizin farklı ilgi alanları var. Bir araya geliyoruz ve biri “bence bunu tartışmalıyız bu konuda ortaya bir söz, bir üretim süreci koymalıyız” diyor ve o konuda düşünmeye başlıyoruz. Kiminle konuşabiliriz, nasıl daha yapıcı ve yaratıcı bir süreç ilerletebiliriz düşünüyoruz. Aynı konuda okumalar ve tartışmalar yürütüyoruz. Asıl istediğimiz şey aynı konuda bizimle bir araya gelen insanların oradan dinleyici olarak değer kent enstitülerinin bir öznesi olarak ayrılması ve “bu konuda başka ne yapabiliriz?” diye sorması.

‘Safsata ne ola ki?’ sorusunu merak ediyoruz, ‘Safsata Okulu’ nedir? 

Safsata okulu bizim kış bültenimizin son atölyesiydi. Birçok tartışmada fazla aceleci, önyargılı, genellemeci veya niyet okuyucu olabiliyoruz. Bu çoğu zaman iletişimin sağlıklı ilerlemesini önlüyor. İfadelerimiz arasında kurduğumuz bağ ile ilgili eğer birbiri ile bağlı kıldığımız ifadelerin birbiri ile bağında bir mantık hatası varsa buna safsata deniyor. Bu aslında hukuk öğrencisi olan bir arkadaşımızın okulda aldığı bir dersti. Biz de bunu kent enstitülerine taşıdık. Konuşurken nelerin safsata olduğunu safsataların nelere sebep olduğunu ve nasıl safsata yapılmaz’ı öğrendik.

‘Bir olmanın deneyimini keşfetmek için yola çıktık’

Etkinliklerinizi neye göre planlıyorsunuz? 

İçimizdeki kalabalıkların dışımızdakilerden daha fazla olduğunu biliyoruz ve insanların yaşam alanı olan kentlerde bu kalabalıklar, etkileşimler ve ilişkiler fazlaca tüketilebilir oluyor. Keza bilgi de öyle. Bizim için tasarlanmış yerimizin ve rolümüzün belli olduğu yerlerde yaşıyor öğreniyoruz. Bu, kentte yaşayan herkes için ortak durum. Biz buna kent özneleri diyoruz ve kent enstitülerinin aslında zamanında köy enstitülerinin yaptığı gibi kentte özneyi ihtiyaç duyduğu her alanda kurmasını hedefliyoruz. Bir veren-alan ilişkisi olarak hedeflemeyi tercih etmiyoruz. Bu yola, bir olmanın deneyimini ve üretkenliğini keşfetmek için girdik ve birlikte üretme ile ortaya çıkan dayanışmaya hiçbir not sisteminin paha biçemeyeceğini biliyoruz.

Belirli bir mekân kullanıyor ve mekânı genel kullanıma da açıyorsunuz, buradan bahsedebilir misiniz? İnsanlar hangi günler/saatler; hangi kullanım amacı ile buradan faydalanabilir?

Evet kentin orta yerinde taksimde mekânımız, ama belirlenen okula göre mekân her yer olabilir aslında. Şimdiye kadar okullarımız istiklal caddesi üstündeki Hazzopulo pasajı içindeki binamızda gerçekleşti. Mimari açıdan oldukça ilgi çekici ve kullanışlı bir yer. En üst kat bizim ofis ve kütüphane olarak kullandığımız kat, alt kat bir tiyatro sahnesi, onun altı toplantı salonu. Aslında binanın kendisi de kent özneleri tarafından ortak kullanılıyor bizim yaptığımız çağrıyla bu insanlar artmış oluyor sadece. Bu sıralar üniversitelerde final zamanı ve kendi deneyimlerimizde de gördüğümüz şey ders çalışmak isteyen insanların rahat, sıcak, ucuz ve sessiz bir yer bulamıyor olması. Bunun üzerine insanlar neden burada gelip ders çalışmasın diye düşündük ve pazartesi günleri hariç hafta içi her gün saat 10:00 ile 18:00 arasını çalışma saati olarak belirledik. Biz zaten orda oluyoruz çayımızı kahvemizi demleyip oturup kitap okuyup çay içiyoruz bazen sohbet ediyoruz neden başka insanlar da bize katılmasın diye düşündük.

2018’de gerçekleştirdiğiniz çalışmalardan bahsedebilir misiniz?

İlk etkinliğimiz 2018 kışında Süreyya Karacabey ile gerçekleşmişti. Kendisi ile “gündelik hayata direnmek” üzerine konuştuk, Nebil Sayın ile “oyunculuğun ameleliği”ni konuştuk, Sine-Sen başkanı Zafer Ayden ile sansüre karşı yürüyüşü anlatan “düştük yollara” belgeselini izledik daha sonra Ozan Takış ile çocuk işçiliği anlatan ve Ahmet Yıldız’a ithaf edilmiş olan “Şekure Pembe”yi izledik ve konuştuk.

#üniversitemedokunma eylemleri sırasında üniversite nedir ve neden bölünür sorularına EĞİTİM-SEN 6 Nolu Üniversiteler Şube Başkanı M. Görkem Doğan ve Şehir Plancıları Odası İstanbul Şube Sekreteri Akif Burak Atlar ile cevap aradık ve daha sonra İstanbul Kent Savunması ile kent hakkını konuştuk. Güz döneminde ise kentin inşasını dayanışmacı mimarlar, dev-yapı-iş işçileri ile beraber tartıştık. İTÜ moleküler biyoloji kulübü ile evrimi, Sevinç Öztürk ile spinoza ve özgürlüğü ve Esra Derya Dilek ile safsatayı konuştuk.

Aynı zamanda ünlü filozofların karikatürlerini ve ilginç videoları çeviren bir çeviri grubu ve belli aralıklarla sayfalarımızda paylaştığımız #kitaptabugün hashtagini güncelleyen bir ekip oluştu.

2019’a yeni girdik. 2019 için planlarınız nedir? Biraz kopya verir misiniz?

Bahar okulunu henüz planlama aşamasındayız ama bir dayanışma okulu gerçekleştirmeyi düşünüyoruz. Daha önce Değirmen Sanatevi ile gerçekleştirdikleri bir yaz okulu kapsamında bir araya gelmiştik. Bu tarz faaliyetlerin giderek yok olmaya mahkûm edilen mahalleler ve kentte yaşayan tüm insanlar için önemli olduğunu düşünüyoruz. Bu pratiklerin yeni yollarını aramak üzere tecrübeli arkadaşlarla bir araya geleceğiz gibi görünüyor. Diğer okullar sürpriz olsun.

Ayrıca burada herkes gönüllü aslında, fonlu bir iş değil. Kendi çabamızla yürüyen bir şey ve bu anlamda sınırlarını burada kendini var eden insanlar hep beraber belirler. ‘Kent enstitüleri ne yapar? Ne yapsın? Nasıl yapsın’a ilkini 2 hafta içinde gerçekleştireceğimiz koordinasyon toplantısında hep beraber karar vereceğiz. Km bilir belki buradan bir kent meclisleri fikri çıkar. Kent enstitülerine dair fikri olan herkesi bekliyoruz.

Bize bir çayımızı içmek üzere adresimizden (Hazzopulo Pasajı No:1 Kat:2 Beyoğlu) ulaşabilir; Twitter, Facebook ve Instagram hesaplarımızdan güncel programımızı takip edebilirler. kentenstituleri.org adresli web sitemizden iletişim formunu doldururlarsa hem koordinasyon toplantıları için bir araya gelmemizin yolu açılmış olur hem de sürekli iletişim halinde kalmış oluruz.

Aybala Arslantürk

Üyelik Tarihi: 08 Eylül 2017
12 içerik
Yazarın Tüm Yazılarını Gör

İlgili Yazılar

Tüm Haberler