Germiyan’daki Taş Ocağına Mahkemeden Dördüncü İptal

Türkiye’nin ilk “slow food” (yavaş yemek) köyü olan ve geçimini zeytincilikten sağlayan Germiyan’da yaşayanların gündemi yine köyün çevresindeki taş ocakları. Ocağa Valiliğin dördüncü kez verdiği ‘ÇED gerekli değildir’ kararını da mahkeme 30 Aralık’ta iptal etti. Köylüler yargı kararının uygulanmasını isterken, avukatları Şehrazat Mercan ‘Zeytinlik Kanunu’nun bağlayıcılığına dikkat çekiyor.

Germiyan’da ne yaşanıyor?

Şehrazat Mercan: Germiyan, Alaçatı’ya bağlı bir köy. Turistik ve son derece rantı yüksek bir bölge. Germiyan Köyü’nün etrafında dört tane taş ocağı ve kırma eleme tesisi var. 10 yıldır bunlarla boğuşup duruyoruz. Özellikle dördüncü kez ‘ÇED gerekli değildir’ kararı verilen bir taş ocağına açtığımız bir dava var. Yani birincide, ikincide, üçüncüde iptal -ki üçüncü seferde zeytincilik kanununa aykırı olduğu belirtilerek iptal edilmiş olduğu halde- tekrar dördüncü kez ‘ÇED gerekli değildir’ kararı verdiler. Bu ÇED kararlarını İzmir Valiliği veriyor. Dokuz yıldır sürüyor davalar. Biz davaları kazanıyoruz, kararı 30 gün içinde uygulayın, mühürleyin diye dilekçe yazıyoruz, görevliler de mühürlüyor ama bir bakıyoruz, proje dosyasında yapılan bir değişiklikle çabucak açılıveriyor tesisler. Bu değişikliklerin hiçbiri o zararı ortadan kaldıran değişiklikler değil.

Bu ocakların nasıl zararları var?

Köydeki tarımda çok büyük gerileme yaşanıyor. Ocak sadece kendi başına çalışmasıyla bir ekonomik getiri sağlamıyor. Patlatarak elde ettiğiniz taşı sürekli kırıp elemeli ve stoklamalısınız ki ekonomik getirisi olsun. Onun nakliyesi sırasında da stok sahalarından kalkan toz bütün tarım alanlarını bitirmiş durumda. Zeytine büyük zararı var. ‘Furma’ (hurma) zeytini kalmadı artık. Yöresel bir zeytin türü ancak artık olmuyor. İklim değişiyor, onun gelişimini de engelliyor. Tarım burada bitince neyi pazarlayacaksınız? Tarım ayakta olmalı ki kırsal turizm devam etsin. Köyler giderek fakirleşecek. Bu toz yüzünden sağlıkları da bozulabilir, akciğer kanseri yaygın köyde.

https://www.youtube.com/watch?v=SfvYFkNKr48&feature=youtu.be

Şimdiki adımınız ne olacak?

Bu davanın sonucunda da yürütmeyi durdurma kararı aldığımızda artık İzmir Valiliği’ne, bu kararların arkasından dolanıp önüne geçerek yeni kararlar vermeniz suç oluşturmaya başladı, biz sizi şikayet edeceğiz, diyeceğiz. Bunu köylülerle kararlaştırdık. Hem bir köye ‘slowfood köyü’ diyorsunuz… O köyde yaşayanlar da kırsal turizmle kalkınmaya çaba gösterirken, sizin etrafında dört tane taş ocağını mahkeme kararlarına rağmen çalıştırmaya devam ettirmeniz büyük çelişki.

Verilen ÇED kararları Zeytinlik Yönetmeliği’ne aykırılık taşımıyor mu?

Tam bir garabetle karşı karşıyayız. Yönetmeliğe eklenen geçici bir maddeyle oluyor bu. Yönetmeliğin yayınladığı tarihten (1996) önceki tesis ve işletmeleri müktesep (kazanılmış hak) sayıyorlar. Buradaki tesisi de o zamanki kapasitesiyle kapsam dışı kabul ederek çalışmasına izin veriliyor. Zeytin kanunu çok önemli bir kanun. Üç kilometre mesafede toz, duman çıkaran, kimyevi atık bırakan bir tesis yapamazsınız, diyor. Projede herhangi bir değişiklik yaparak bu kanunun arkasından dolaşamazsınız, kesin bir kanun. Biz ÇED kapsam dışı kararı verilen bu yerde bütün Türkiye’ye emsal olacak bir kararı da aldık zaten. Danıştay’ın 14. Dairesi diyor ki, bir yerde Zeytin Kanunu sebebiyle ‘ÇED olumlu’ veya ‘gerekli değildir’ kararı mahkeme yoluyla iptal edilmişse yani artık orada zeytinliklerin varlığı ve göreceği zarar mahkeme yoluyla tespit edilmişse, tekrar tekrar ÇED süreci başlatılması, yürütülmesi hukuka aykırıdır. Dolayısıyla burada Danıştay kararına uyulmalıdır. İdarenin hiçbir işlemi kanunun üstünde, kanuna rağmen olmamalı.

Köylülerin 10 yıldır devam eden davalara tepkisi nasıl gelişiyor?

Artık köylerde şöyle bir durum var: köye gidince yalnız elinde elinde çapasıyla tipik bir köylü beklemeyelim; okumuş etmiş, ardından kendi doğduğu köye, köy yaşamına dönen entelektüel bir kesim de var. Bilirkişi incelemesinin olacağı gün simgesel olarak hepsi ağızlarına enfeksiyon kapmamak ve toz yutmamak için kullanılan tıbbi maskelerden takmışlar. Onlar da keşfe katıldı. Bu eylemden benim de haberim yoktu. Keşfe hazırlanmıştım yalnızca, çok duygulandım bunu görünce. O taş ocağı ve kırma eleme tesisinin ne kadar çağdışı bir yöntem olduğunu göstermeye çalıştılar. Bu köy Alaçatı’ya bağlı. Deniyor ki Alaçatı uçtu, gitti. Ama Çeşme’de insanların nefes alabileceği bu iki köy kaldı. Bunlara gözümüz gibi bakmamız lazım.

Fotoğraflar: Şehrazat Mercan