”Hipokrat’tan Beri Bu Suçu İşliyoruz”

27 Aralık 2018
2015’te yaşanan Cizre olaylarını ve Cizre raporunu odağına alan ‘Ambulanslar Engellenmeseydi!’ paneli geçtiğimiz günlerde Diyarbakır’da yapıldı. Panelde “Cizre hakikatini ortaya koymadan ilerleyemeyeceğiz” diyen insan hakları savunucusu Şebnem Korur Fincancı, “Gerçek bir yüzleşme olmadan kendimizi temize çekemeyeceğiz. Cizre’yi açıklığa kavuşturmak boynumuzun borcudur.” dedi.

Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES), Türk Tabipleri Birliği (TTB) ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın (TİHV) ortak olarak düzenlediği ‘Ambulanslar Engellenmeseydi!’ paneli Diyarbakır’da yapıldı. Kolaylaştırıcılığını Diyarbakır Tabip Odası Başkanı Dr. Mehmet Şerif Demir’in yaptığı, ambulans gönüllülerinden Hemş. Yekta Yıldız ve Dr. Onur Naci Karahancı ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı’nın konuşmacı olarak yer aldığı panelde; Eylül 2015’te Şırnak’ta yaşanan sokağa çıkma yasağı nedeniyle, sağlık personellerinin Cizre’de yaşadığı zorlayıcı durumlar, sağlık koridoru açma çabası ve hak örgütlerinin yazdığı ‘Cizre raporları’ sonrası yargılanma süreçleri konuşuldu.

“14 Gönüllü sağlıkçı yola çıktık”

Panelin ilk konuşmasını yapan Diyarbakır Tabip Odası Mehmet Şerif Demir, toplum değerlerinin ve hakikatlerin ters yüz edildiği bir dönemden geçtiklerini vurgulayarak yaşanan bu durumun sonuçları ve süreç hakkında değerlendirmelerde bulundu. Hakikatleri dile getirenlerin cezalandırıldığı faillerin ise cezasız bırakıldığı bir dönemde olunduğunu belirten Demir konu ile ilgili öyle konuştu: “Bildiğiniz üzere Ocak 2016’da Cizre’de yazılı ve görsel basına yansıyan ve sosyal medyada günlerce duyurusu yapılan; sivil insanların bodrum diye tarif edilen mekanlarda uzun süredir mahsur kaldıları bilgisi yayıldı. İçlerinde çocukların ve durumu ağır yaralıların olduğu yönünde bilgiler ulaşıyordu. Yine aynı dönemde bu yaralılara güvenlik gerekçesi ile ambulans ve sağlık personelinin gidemediği ifade ediliyordu. Bunun üzerine ‘yaşam  koridoru’ açmak, yaralıların hastaneye ulaştırıp kurtarmak amacıyla 14 gönüllü sağlıkçı yola çıktı. Ama ne yazık ki Cizre’ye girmelerine izin verilmedi. Daha sonrasında da gönüllü sağlıkçılara dava açıldı. Yine Cizre bodrumlarında yaşananları raporlaştıranlardan birisi olan Şebnem Hoca‘ya davalar açıldı ve ceza verildi. Yıllarca barış, insan hakları mücadelesi ve işkenceye karşı mücadelesinden kaynaklı Hessen Barış ödülünü alırken kendi ülkesinde ise tüm bunlardan kaynaklı cezalandırılıyor.”

“Cizre’yi açıklığa kavuşturmak boynumuzun borcudur”

Sokağa çıkma yasakları kalktıktan sonra tanıklık ve taziye ziyaretinde bulunmak için, İnsan Hakları Derneği (İHD) Başkanı Öztürk Türkdoğan ile birlikte Cizre’ye giden insan hakları savunucusu Şebnem Korur Fincancı ise dehşete düştükleri ziyareti şöyle anlattı: “Çok ağır bir süreci birlikte yaşadık en ağırı da tanıklık etmekti. Panelimizin adı; Ambulanslar Engellenmeseydi. Ben kendime şunu soruyorum; Ambulanslar neden engellendi? 16 Şubatta yasak kalkmasına rağmen 2 Mart’a kadar ilçeye girişe neden izin verilmedi? Örtbas edilmek istenen neydi? Bodrumlara gittiğimizde erimiş insan kemikleri gördük. 2000 derecede eriyebilecek kadar neye maruz kalmışlardı? Devletin görevi orada her ne olduysa en etkili şekilde soruşturmayı sürdürmesidir. Benim devlete vergi vermemin amacı budur.  80’leri gördük, 90’ları gördük sürekli sokağa çıkma yasağı oluyordu ama böylesini hiç görmemiştik, bu çok ağır oldu.Vaktiyle devletin anarşisti olduk, komünisti olduk, şimdi de teröristi olduk.”

Uluslararası sözleşmelerde sağlık personellerinin korunması hükmü olduğunu vurgulayan Fincancı, “Biz korunmadık. 1984’ten beri süren savaşta ilk defa bu kadar çok sivil kaybedildi. Cizre hakikatini ortaya koymadan ilerleyemeyeceğiz. Gerçek bir yüzleşme olmadan kendimizi temize çekemeyeceğiz. Cizre’yi açıklığa kavuşturmak boynumuzun borcudur.” dedi.

Panele katılımcıların soru ve katkıları ile sona erdi. Katılımcılar ise Cizre ambulans davasında yargılananlarla gurur duyduklarını, onlara ceza değil ödül verilmesi gerektiğini, Ceza verilecekse yaşatmak için çabalayanlara değil buna engel olanlara verilmesi gerektiğini ifade ettiler.

“Kamu spotları Cizre için geçerli değildi”

Sokağa çıkma yasağının yaşandığı Cizre’de, gönüllü ambulans ekibinden olan Yekta Yıldız ise kendilerine açılan davayı önce kişisel bir durum olarak algılamış ama ilerleyen süreçlerde bu davayı aslında toplumun vicdanına ve cesaretine açılmış bir dava olarak gördüğünü söyledi. Yıldız, o dönemde Cizre’ye girebilmek için verdikleri mücadeleyi ve sonrasında yaşadıkları yargılanma süreçlerini şöyle özetledi: “Televizyonlarda sürekli kamu spotu olarak, ambulansın geçiş önceliği spotları veriliyordu. İşte o spotlar Cizre için geçerli değildi. Sağlık bakanlığının ‘Yaşama Yol Ver’ kampanyaları Cizre için devre dışı kaldı biz bunu fiili olarak görmedik.”

Cizre’de operasyonlar sürerken gönüllü ambulans ekibi olarak beyaz eylemler içerisinde olduklarını belirten Yıldız, “Yaşam hakkını korumayı kendimize prensip edinmiş beyaz yakalılar olarak gönüllü bir ekip oluşturup girmeye çalıştık. Araçlar tek yönlü çıkabiliyordu. Hiç bir şekilde girişe izin verilmiyordu. Bize de “Ambulansları bırakın ancak yaya gidebilirsiniz” dediler. Çabalarımız sonuçsuz kaldı. Cenevre’yi, Uluslararası Sözleşmeleri hatırlatınca emir komuta zincirini aşan olaylar olduğunu fark ettik.” dedi.

“Cizre ambulans davası suç değildir”

Cizre’de yalnızca dört tane ambulans hizmetiyle onca yaralıya yetişmenin mümkün olmadığına vurgu yapan Yıldız, “Arkadaşlarımız yaralılara müdahale edilirken öldürüldüler. Yaşam hakkını canhıraş bir şekilde savunurken yaşam hakları ihlal edildi. Biz beyaz yakalılar olarak yaşamı savunan vicdani etik ve ahlaki değerleri korumak için bir umutsuzluğu yok etmeye çalıştık. Aslında izin vermemeleri ‘Yaşama yol vermiyorum’ demekti. Verdikleri mesaj ‘Ben senin bütün değerlerini yerle bir edebilirim’ demekti. Oysa Cizre ambulans davası suç değildir. Bugün olsa yine çıkardık. Biz bu suçu Hipokrat’tan beri işliyoruz. Unutmadık unutmayacağız mutlaka başaracağız.”

14 sağlık emekçisi ile birlikte aslında zihinlerinde ve vicdanlarında başka bir alternatif olmadığını düşündükleri için yola çıktıklarını ambulans gönüllülerinden Dr. Onur Naci Karahancı “Cizre ambulans davasının aslında bir yok sayma ve engelleme davasıydı. Biz bu bu hakikati sahiplendik ve pişman değiliz, kaybettiğimiz yoldaşlarımıza barış sözümüz olsun.” dedi.

“Cizre’yi açıklığa kavuşturmak boynumuzun borcudur”

Sokağa çıkma yasakları kalktıktan sonra tanıklık ve taziye ziyaretinde bulunmak için, İnsan Hakları Derneği (İHD) Başkanı Öztürk Türkdoğan ile birlikte Cizre’ye giden insan hakları savunucusu Şebnem Korur Fincancı ise dehşete düştükleri ziyareti şöyle anlattı: “Çok ağır bir süreci birlikte yaşadık en ağırı da tanıklık etmekti. Panelimizin adı; Ambulanslar Engellenmeseydi. Ben kendime şunu soruyorum; Ambulanslar neden engellendi? 16 Şubatta yasak kalkmasına rağmen 2 Mart’a kadar ilçeye girişe neden izin verilmedi? Örtbas edilmek istenen neydi? Bodrumlara gittiğimizde erimiş insan kemikleri gördük. 2000 derecede eriyebilecek kadar neye maruz kalmışlardı? Devletin görevi orada her ne olduysa en etkili şekilde soruşturmayı sürdürmesidir. Benim devlete vergi vermemin amacı budur.  80’leri gördük, 90’ları gördük sürekli sokağa çıkma yasağı oluyordu ama böylesini hiç görmemiştik, bu çok ağır oldu.Vaktiyle devletin anarşisti olduk, komünisti olduk, şimdi de teröristi olduk.”

Uluslararası sözleşmelerde sağlık personellerinin korunması hükmü olduğunu vurgulayan Fincancı, “Biz korunmadık. 1984’ten beri süren savaşta ilk defa bu kadar çok sivil kaybedildi. Cizre hakikatini ortaya koymadan ilerleyemeyeceğiz. Gerçek bir yüzleşme olmadan kendimizi temize çekemeyeceğiz. Cizre’yi açıklığa kavuşturmak boynumuzun borcudur.” dedi.

Panele katılımcıların soru ve katkıları ile sona erdi. Katılımcılar ise Cizre ambulans davasında yargılananlarla gurur duyduklarını, onlara ceza değil ödül verilmesi gerektiğini, Ceza verilecekse yaşatmak için çabalayanlara değil buna engel olanlara verilmesi gerektiğini ifade ettiler.