Diyarbakır İnsan Hakları Okulu’nda Tahir Elçi Konuşuldu

Hak İnisiyatifi tarafından düzenlenen Diyarbakır İnsan Hakları Okulu’nun ikinci haftasında Fatma Bostan Ünsal Dünyada ve Türkiye’de Müslüman Kadın Hareketi ile ilgili bir sunum yaparken, Neşet Girasun ise “Bir İnsan Hakları Savunucusu Olarak Avukat Tahir Elçi”yi anlattı.

Hak İnisiyatifi Derneği Diyarbakır Temsilciliği tarafından düzenlenen ve altı hafta devam edecek olan Diyarbakır İnsan Hakları Okulu’nun ikinci haftasında Müslüman kadın hareketi konuşuldu ve ardından Tahir Elçi anıldı.

İHO’nun bu haftaki ilk oturumunda Fatma Bostan Ünsal, Dünyada ve Türkiye’de Müslüman Kadın Hareketi’ni anlattı. Pakistan, Afganistan, Malezya ve Türkiye’den örneklerle Müslüman kadın hareketlerinin doğuşunu, örgütlenmelerini, talep ve eylemlerini anlatan Ünsal bu hareketlerin zorlukları ve fırsatları üzerine konuştu.

Bu haftanın bir diğer dersi, Tahir Elçi’nin öldürülmesinin yıldönümü sebebiyle Elçi hakkında oldu. Tahir Elçi’nin köylüsü, aile dostu ve çalışma arkadaşı olan ve aynı zamanda geçtiğimiz dönem Bilgi Üniversitesi’nde yüksek lisansını Tahir Elçi hakkında yazdığı tezle tamamlayan Neşet Girasun, Elçi’nin avukatlık pratikleri ve hak savunucusu yönünü örneklerle anlattı.

Girasun, Tahir Elçi’nin Cizre’de avukatlığa başladığı 92 yılının, ilçede faili meçhul cinayetlerin had safhada oldu dönem olduğunu hatırlatarak, avukatlığa başlar başlamaz çok zor davaları üstlendiğini aktardı. Elçi’nin ilk zor davasının sonradan AİHM’de “Cülaz ve diğerleri” ismiyle kayda geçen dava olduğunu anlatan Girasun, bu davanın gözaltına alınıp kaybedilen 5 kişi hakkında olduğunu anlattı. Girasun’un anlatımına göre Elçi, bu dosya hakkında o dönem Uluslararası Af Örgütü’ne acil eylem çağrısında bulunmuş ve dikkatleri bu dosyaya çekmiş. Bunun doğal sonucu olarak Elçi’nin tehditler almaya başladığını söyleyen Girasun, mağdur ailelerden bile yaşamından endişe ettikleri Elçi’ye davadan çekilmesini söyledikleri bir atmosferde Elçi’nin bu  davayı bırakmadığını ve 23 avukatlık hayatının 22 yılında bu dosyayı takip ettiğini vurguladı. Girasun, bir tek avukatın, meslek yaşamının neredeyse tamamında bir dosyayı sürekli ve sistematik bir şekilde takip etmesinin dünyada neredeyse örneği bulunmadığını aktardı. Tahir Elçi’deki gibi bir irade, inat, sabır ve titizliğin çok nadir bulunabileceğini vurguladı.

Bir başka davada, Elçi’nin Silopi’de 1993 yılında gözaltında bir kayıp dosyasını takip ettiğini anlatan Girasun, gözaltına alınmayı reddeden karakolun düzenlediği gözaltı tutanağını yanlışlıkla dava dosyasına koyduğunu ve Tahir Elçi’nin de fark eder etmez o belgeyi dosyadan alıp evinin kapı pervazı içinde 6 yıl boyunca sakladığını anlattı. Girasun’un aktarımına göre 99 yılında AİHM’de görülen davada hükümet temsilcileri iddiayı reddediyor ve bu olayın avukatın bir uydurması olduğunu ileri sürüyorlar. Tahir Elçi 6 yıldır sakladığı belgeyi çıkarıp mahkeme heyetine gösterince bu savunmayı yapan kişi mahkeme salonunda baygınlık geçiriyor. Girasun, “çünkü tutanağın altındaki isim ve imza o adama aitmiş” diyor.

Cemal Temizöz davasına atıfla “toplu öldürme” sebebiyle bir grubu mahkeme önüne çıkarabilen ilk avukatın da Elçi olduğunu anlatan Girasun, Roboskî Katliamı’ndan çok daha zor olan Kuşkonar Katliamı’nda Elçi’nin Türkiye’yi AİHM önünde nasıl mahkum ettiğini de anlattı. Devletin asla kabul etmediği bu katliam davasının olumsuz neticelenmesine ramak kalmışken Tahir Elçi’nin Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü’nden o güne ve koordinatlar ilişkin uçuş kayıtlarını edindiğini ve verilen tek sayfalık cevabın mağdur beyanlarıyla tam olarak örtüştüğü için Türkiye hakkında çok ağır bir ihlal kararı verildiğini anlatan Girasun, Roboskî Katliamı’nın ise devletin kabul ettiği bir dava olmasına rağmen yargıdan olumsuz dönmesini eleştirdi.

AYM ve AİM’in Roboskî kararının siyasi olduğunu, evrak eksikliğinin 24 mağdur yakınının tamamı için söz konusu olmadığını vurgulayan Girasun, bunun yanında hukuki sürecin yürütülme biçimi de eleştirdi.

Girasun, Elçi ile tanışmalarının da kendi çocukluğuna uzandığını ve Elçi’yi hep bir idol olarak gördüğünü, hukukçu olmayı da Elçi’den etkilendiği için tercih ettiğini aktardı.

6 hafta sürecek Diyarbakır İnsan Hakları Okulu’nun 8 Aralık’ta gerçekleşecek üçüncü haftasında Nilgün Toker İnsan Haklarının Felsefi Temelleri ve Tarihsel Süreci’ni anlatacak, Vahap Coşkun ise Düşünce Hürriyetinin Şahsi ve İçtimai Değeri başlıklı bir sunum yapacak.