Mekanlar Değişse de Toplumsal Cinsiyete Dayalı Sorunlar Sabit

Toplumsal Cinsiyet ve Mekân İlişkisine Yakından Bakmak konferansı 22 Ekim’de Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde gerçekleştirildi. Moderatörlüklerini; Besime Şen, Ceren Lordoğlu, Didem Kılıçkıran ve Selda Tuncer’in paylaştıkları konferansta mekân ile toplumsal cinsiyet arasındaki bağlantıyı feminist bakış açısıyla inceleyen akademisyenler araştırmalarını sundular.

Akademisyenlerin sundukları araştırma konularından bazıları: Tarlabaşı’nda Yaşayan ve Çalışan Kadınların Soylulaştırma Deneyimleri, Maden Kentlerinde Toplumsal Cinsiyet İlişkileri, Queer Mekân Olarak Maçka Demokrasi Parkı ve Türkiye’nin Kadınlara Özel ‘Helal’ Tatil Mekânları.

Tüm araştırmalar aslında farklı yerlerde benzer sorunların yaşadığını, sadece olayların biçim değiştirdiğini gösteriyor. Madende yer altında çalışan* kadın bulunduğu mekanın erkek yoğunluğunda  küçümseniyor, tacize uğruyor; sosyal yardım talep eden kadın da yardım bağlanması karşılığında cinsel ilişki/istismara maruz kalıyor, taciz ediliyor. Aynı şekilde Tarlabaşı dönüşümünde yabancı kökenli kadınların kente uyumu, dil bariyerini aşma telaşı nasıl bir savaşımsa ve temelinde ötekileştirme gözlemleniyorsa; Mersin’de yaşayan Hristiyan bireylerin ‘burası bizim kentimiz’ diretmelerinde de aynı ötekileştirme gözlemleniyor.

Konferansta paylaşılan araştırmalardan bir kaçını özetleyerek sunuyoruz.

KENTİN ORTASINDA NE İDÜĞÜ BELİRSİZ BİR PARK

Sabancı Üniversite’sinden araştırma görevlisi Ezgi Yılmaz yüksek lisans tezi kapsamında ne idüğü belirsizliğin kamusal mekanda yansımasını ‘Queer Mekan Olarak Maçka Parkı’ sunumunda aktardı. Yılmaz, lisans eğitiminde mimarlıktan ziyade cinsiyete ve cinselliğe dair dertler edindiğini ve mimarlıkla bunların kesişimini aramaya başladığını belirtti. Metod olarak ‘iyimserliği’ kullanarak İstanbul’un kamusal alanlarında queer mekan aradığını ve kişisel gözlem ve deneyimleri ile Maçka Demokrasi Parkı’nı tercih ettiğini belirtti. Mekan Taksim, Nişantaşı, Beşiktaş, Şişli ilçeleri arasında İstanbul’un en merkezi yerinde; kent merkezindeki en büyük yeşil alanlardan biri olarak konumlanıyor. Mimari tasarımda cinsiyet, cinsellik ve beden neye karşılık geliyor konusunu; mimarlık sosyal bilimleri geriden takip eden mimarlık ve şehir planlama iktidar perspektifinden bakan bir alan ve mimarlar tasarım yaparlarken standart bedenler üzerinden tasarımlarını yaparlar olarak yorumluyor. Bir sandalye 183 cm’lik altın oranlı erkek bedeni üzerinden tasarlanırken; mutfak gibi kadının görev alanı olan iç mekanların tasarımının kadın bedenine uygun tasarlandığını gerçeği, hala 1930’lardan kalan bilgilerin mimarlıkta aktif olarak kullanılmaya devam edildiğini gösteriyor. Hal böyleyken nasıl bir mekana queer denebilir? Maçka Parkı için; ‘Parkın İstanbul’un diğer kamusal alanlarıyla kıyaslandığında, normatif olmayan birçok eyleme sahiplik yapması; kamusal-özel ikiliğini yıkması; cinselliğin mekânı oluşu ve lgbti+ bireyler tarafından sıklıkla kullanılması, Maçka Demokrasi Parkı’nı queer yapan temel argümanlar olduğu iddia edilebilir. Parkın aynı zaman dilimi içinde yemek, içmek, uyumak, güneşlenmek, oyun oynamak, çeşitli sporları yapmak, akrobatik hareketler yapmak, okumak-yazmak, sevişmek, köpek gezdirmek, eylem yapmak, toplantı düzenlemek gibi birbirinden farklı eylemleri barındırması, işlevselci normatif mantıkla bakıldığında burası queer‟in kelime anlamında olduğu gibi “ne idüğü belirsiz” bir mekân olarak görülebilir.’ tezini savunuyor.

MADEN İŞÇİSİ VARDİYALI, KARISI 24 SAAT ÇALIŞIR

Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nden Figen Uzar Özdemir ve Atilla Barutçu, “Yerin Altında – Yerin Üstünde: Maden Kentlerinde Toplumsal Cinsiyet İlişkileri” başlıklı sunumlarında maden kenti olan Zonguldak’ta toplumsal cinsiyet ve mekan ilişkisini merkez alan projelerinin ön çalışmasını; maden işçiliğinin homososyal yapısının ve maden kentlerinin yer altı/yer üstü ayrışmasının kentteki toplumsal cinsiyet dinamiklerine nasıl etki ettiğine odak alarak sundular. Çerçeveledikleri üç ana başlık; 1. Her ne kadar madencilik erkek mesleği olarak düşünülüp sadece erkekleri kabul eden bir alan olsa da, kadınlar yeniden üretim süreçlerinde oynadıkları annelik ve ev kadınlığı rolleri üzerinden bu mesleğin görünmez emekçileri konumundadırlar. 2. Maden işçiliğinin ağır çalışma koşulları, işçilerin boş vakit azlığı, evde geçirilen zamanın kısıtlılığı, yaşanan kazalar/hastalıklar, erken emeklilik gibi faktörler maden kentlerinde o kente özel yerel bir erkeklik formu yaratmaktadır. 3. Yer altı ve yer üstü mekânsal ayrışmasının cinsiyet dinamiklerine etkisi, hem erkeklere hem de kadınlara belli sınırlar yarattığı gibi belli özgürleşme alanları da sağlamaktadır.

DENİZ BENİM İÇİN ÖZGÜRLÜK

Edinburg Üniversitesi Disiplinlerötesi Belgesel Film bölümünde doktora çalışmalarına devam eden Zeynep Merve Uygun, “Türkiye’nin Kadınlara Özel ‘Helal’ Tatil Mekânları” başlıklı sunumu gerçekleştirdi. Uygun, Türkiye’deki helal tatil pratikleri ve mekanlarının beden ve mekan iletişimi üzerinden nasıl etkileşim halinde Osmanlıdan bugüne geldiğini incelemiş. Bir kısmı tarih, coğrafya ve antropoloji; diğer kısmı belgesel çekimi; 3 ayrı plajda 20 derinlemesine mülakat ve 6 belgesel çekimi ile iki ayaklı bir çalışma yürütmüş. Osmanlı’dan günümüze yani haremlik-selamlık deniz hamamlarından; karışık plajlara. İncelemesine denize karışık plajda girmeyi tercih etmeyen Müslüman insanlar ne yapıyorlar sorusu ile devam etmiş. Uygun, bu grupta bulunan kadınlarla yaptığı görüşmelerde, ‘deniz sizin için ne ifade ediyor’ sorusuna ‘deniz benim için tutku, özgürlük, sonsuzluk’ demek’ yanıtını aldığını paylaştı. Aynı görüşmelerde kadınlar denize haşema ile değil (sadece bir görüşmeci sevdiğini ve tercih ettiğini belirtmiş) tenleri ile deniz buluşacak şekilde; denizi hissederek yüzdüklerinde keyif aldıklarını belirtmişler. Elbette su herkesin hayatında olduğu gibi bu kadınların hayatında da önemli. Türkiye’nin ilk kadınlar plajının açıldığı yer Esenköy adlı balıkçı köyünü, bir helal tatil köyü olarak planlanmasa da buna dönüşen ve bu turizmin yaşandığı bir yer olarak tanımlıyor. 300 nüfusluk bir köy olan Esenköy’ün yaz nüfusu 80 bin olan bir tatil beldesine dönüşümünü bedenin nasıl bir mekanı dönüştürdüğüne dair çarpıcı bir örnek olarak gösteriyor.

KURUMLAR TOPLUMSAL CİNSİYET ÖRÜNTÜLERİNİ YENİDEN ÜRETİR

Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi Endüstri İlişkileri Anabilim Dalı’ndan Dr. Denizcan Kutlu, “Sosyal Yardım Rejiminde Kadınların Toplumsal Cinsiyet ve Mekân Deneyimleri: Hane, Mahalle, Muhtarlık ve Kurumlardan Saha Gözlemleri” sunuşunu gerçekleştirdi. Kadın ve hane yoksulluğunda; kadını hane için sosyal yardıma başvurmaya iten nedenlerin incelendiğinde erkek faktörüyle (boşanma, terk etme ölüm, cezaevi evle ilgilenmeme) karşı karşıya kalındığını belirtiyor. Gözlemlerinde gerçekleştirmiş olduğu birebir görüşmelerde aldığı yanıtlar da ilgi çekici. Yardımlardan yararlananlar, yardımın her aşamasında psikolojik baskıya maruz bırakıldıkları gibi; hane ziyaretlerinde eşyalarını saklıyor, bir başka komşusunun aldığı yardımı ‘hak etmediğini’ düşünerek şikayet ediyor, kimi muhtarlıklarda belge karşılığı istismar ediliyor. Sosyal yardımlar kadını hanede tutmanın bir aracı olarak işlev görüyor diyen Kutlu, kadının iş gücü piyasasına çıkışını engelleyen bir etmen olarak da tanımlanabileceğini belirtti.

*Türkiye’de kadınlar madenlerde yer altında çalışmamakta fakat çalışmalarına yasal engel bulunmayan başka ülkeler mevcuttur. Araştırmacı yurtdışı araştırma ve gözlemini aktarmıştır.

Aybala Arslantürk

Üyelik Tarihi: 08 Eylül 2017
12 içerik
Yazarın Tüm Yazılarını Gör