‘Temassız’ Gazetecilik Çağına Bir Katkı: NewsLabTurkey

NewslabTurkey, Türkiye’nin gazetecilerine “Birlikte dönüşebiliriz ve dönüşüm çok da kötü bir şey olmak zorunda değil” diyor. “Hem de gazeteciliği köşe yazarlarının tekelinden kurtararak.” Genel Yayın Yönetmeni Doç Dr. Sarphan Uzunoğlu ile NewsLabTurkey’i konuştuk. NewsLabTurkey The Guardian Foundation ve İsveç Başkonsolosluğu tarafından destekleniyor. Mint360.org ile Toplumsal Bilgi ve İletişim Derneği (TBİD) işbirliği ile gerçekleştirilen bir proje.

1 Ekim’de yayın hayatına başlayan NewsLabTurkey, gazeteciler için online bir akademi olma işlevine talip gibi gözüküyor. Alet Çantası, Bilgi Güvenliği, İş Modelleri ile Sosyal Ağ ve Kitle bölümlerinden oluşan sitede takipçileri yıl sonuna kadar öncelikli olarak 90 özgün içerik, 40 çeviri, 24 Podcast ve 2 haber raporu görecek.

Yeni medya ve yeni nesil gazetecilik Türkiye’de henüz atağa geçme dönemini yaşıyor. Dijitale uyum sağlamaya çalışan geleneksel medya temelli haber üretim merkezlerinin yanına henüz 5 yaşındayken akıllı telefonunuzu elinizden alıp pıtır pıtır kullanan yeğenleri koyunca durumun burada sınırlı kalmayacağını anlamak çok zor değil. 2011 yılından itibaren bazı özel üniversitelerin de bünyelerinde Yeni Medya bölümünü açması ile birlikte, konu daha çok görünür hale geldi. Bu durum “Teknoloji bizi ele geçirdi/ Dünyayı bilgisayarlar yönetir mi?” tartışmasına bir başka boyut katıyor. Biz teknolojiden nasıl faydalanabileceğimizi anlamaya başladık gibi gözüküyor. Bu, faydalanma değil artık karşılıklı bir gelişim sürecine işaret edebilir.

Artık ofisleri olmayan, hızlı ve okuyucuya derhal ulaşacak bir nebze ‘temassız’ haberlerden bahsediyoruz. Çağ bunu getiriyor ama bu durum faydalı bir hale de dönüşebilir.

NewsLabTurkey, dünyadaki yeni nesil gazetecilik katkılarını, Türkiye’de görünür kılmayı hedefliyor.  Genel Yayın Yönetmeni Doç. Dr. Sarphan Uzunoğlu aynı zamanda UiT Norveç Arktik Üniversitesi Medya ve Dökümantasyon Bölümü’nde öğretim üyesi. “Gazeteciler, teknoloji sağlayıcılarının sundukları sınırsız imkan arasında boğuluyor gibi görünebilirler; ama birçok gazetecinin bu teknolojilerden ve onların sağlayabileceği yeni okur profilleri ve gelir modellerinden haberleri bile yok. Gazeteciler okurlarına nasıl ulaşabileceklerini bilmiyorlar.” diyor.

NewslabTurkey, Türkiye’nin gazetecilerine “Birlikte dönüşebiliriz ve dönüşüm çok da kötü bir şey olmak zorunda değil” diyor. Hem de gazeteciliği köşe yazarlarının tekelinden kurtararak.

Genel Yayın Yönetmeni ile NewsLabTurkey’i konuştuk.

Sarphan Uzunoğlu

Newslab Türkiye geçtiğimiz hafta açıldı. Rusya, Norveç gibi ülkelerde Newslab girişimi var.  Birbirinden ‘uzak’ ülkelerden bahsediyoruz. Editör yazısında özellikle Türkiye medyasının içinde bulunduğu krizden açıyorsunuz bahsi. Dünya medyasındaki krizi nasıl gözlemliyorsunuz?

Dünyadaki medya krizinin en önemli boyutu Facebook ve Google gibi platformlar etrafında ortaya çıkan yeni ekonomik yapı. Bugün İsveç ve Norveç gibi ülkelerde haber odaları, bu platformların haber endüstrisi üzerindeki etkilerinden ve reklam pazarında oluşturdukları oligopoliden rahatsızlık duyuyorlar. Schibsted yayın grubu gibi büyük yayın kuruluşları Facebook ve Google işbirlikleri konusunda temkinli davranmaya başladılar. İngiltere’de Corbyn, BBC’nin Facebook’tan gelen gelirle kendi sosyal girişimini başlatması gerektiğini savunuyor. Haber ve platform arasında bir gerginlik var. Bir de bu boyutun yanı sıra, dijital bir ürün olarak gazetenin pazarlanması problemi var. Örneğin New York Times gibi yayınlar eğer bugün muhalifi oldukları Trump karşısında önemli bir dalga yaratmamış olsalardı gelir modelleri konusunda başları şu an olduğundan daha fazla ağrıyabilirdi. Okurların dijital bir ürün için para ödeme eğilimlerini henüz tam olarak benimsememiş olmaları tüm yayıncılar için büyük dert.

Medya endüstrisinin görece iyi durumda olduğu ülkelerden orta halli veya baskı altında olduğu ülkelere gözümüzü çevirdiğinizde de en kritik meselenin işin ekonomik ve teknolojik boyut olduğunu görüyorsunuz. Gazeteciler, teknoloji sağlayıcılarının sundukları sınırsız imkan arasında boğuluyor gibi görünebilirler; ama birçok gazetecinin bu teknolojilerden ve onların sağlayabileceği yeni okur profilleri ve gelir modellerinden haberleri bile yok. Gazeteciler okurlarına nasıl ulaşabileceklerini bilmiyorlar. Aşırı koşulların hakim olmadığı, büyük sansür rejimlerinde yaşamasalar da, birçok gazeteci okurunun kafasının ve cüzdanının içine nasıl gireceğini bilmiyor. Zira bu konuda yeterince çalışma yok. Akademik ve pratik bağlamda bu alanda üretimin artması şart.

Tabii dünya ve Türkiye ayrımı yapmak da bizi büyük bir yanılgıya götürür. Zira Türkiye’deki kriz, dünya genelindeki krizden ayrılamaz. Türkiye dünyadaki teknolojik ve finansal trendleri azıcık geriden de olsa sıkı takip eden ve yeni medya teknolojilerine hızlı adaptasyon sağlayan bir ülke. Ayrıca Facebook, Twitter gibi sosyal platformlar ve en önemlisi Internet’in ana sayfası hâline gelmiş olan Google Türkiye’de dünya genelinin üstünde bir ortalamayla kullanılıyor. Bizim şanssızlığımız, Türkiye demokrasisinin tüm krizlerinden doğrudan etkilenen medya endüstrisi ve gazetelerin onlarca yıldır siyasetle sürekli bir tartışmalı belirleyen/belirlenen ilişkisine girmiş olmaları. Bir de tabii okurumuzun hâlâ Internet faturası ödediği için Internet’teki içeriklerin bedava olduğu yanılgısında olması var. Ek olarak Rusya ve Norveç’teki NewsLab’lerle hiçbir bağımız yok şu an. Biz Türkiye’de The Guardian Foundation ve İsveç Büyükelçiliği desteğiyle kurulmuş bir mecrayız. Bu tabii gelecekte işbirlikleri olmayacağı anlamına gelmiyor. Özellikle ABD’deki büyük haber akademileriyle birlikte iş yapmak bence akılcı ve kaliteyi arttıracak bir strateji.

“SEKTÖREL ŞARTLAR DEĞİŞİME ZORLUYOR”

Yeni kuşak gazeteciler vurgusunu NewsLabTurkey’de görüyoruz. Bununla tam olarak kastettiğiniz şey nedir?

Her şeyin yanına 2.0, 3.0 veya 4.0 getirdiğimiz bir dönemde olduğumuzdan bu nesil kelimesi bazen itici olabiliyor, farkındayım. Yine de bana kalırsa gazeteciliğe ve gazetecilik pratiklerine de bir tür “update” gelmesi gerekiyor. Ultra teknolojik cihazların bile ayda bir geniş yeniliklere gittiği günümüzde gazetecilerin iletişim fakültesi ve sonra günlük pratikleri temelinde öğrendikleri şeylerle yetinmeleri mümkün değil. Sektörel şartlar ve teknolojik gelişme, gazetecileri oldukları yerden daha ilerici bir noktada olmaya zorluyor.

Türkiye’de ve dünyada bir kısım gazeteci bu yeni teknolojilere direniyor; ancak nasıl ki 90’larda bilgisayarların üretim süreçlerine hakim olması çok sayıda pozisyonu öldürdüyse, bu yeni medya dönemi de çok sayıda pozisyonu öldürdü. Kompakt hâle gelen üretim teknolojileri birçok teknik elemanı dahi aradan çıkardı.

Benim kafamdaki yeni nesil gazeteci, bu tür teknolojik değişimlerden etkilenmeyen, zira yeni teknolojilere adapte olduğu gibi veri gazeteciliği, çözüm gazeteciliği gibi yeni akımlara ve yeni formlara da açık olan bir gazeteci. Gelenekseldeki versiyonu dijitale aktarmaktan daha iyisini yapan; dijital olarak hikayeyi anlatabilen gazeteci. Bugün Batı’daki büyük haber odalarında baş yazarlar dahi basılı ve dijital versiyonlar için yazının farklı versiyonlarını kaleme alabiliyorlar. Çünkü hakikat böyle bir şey.

TEMASSIZ GAZETECİLİK

Gazeteciliği belki biraz da zanaat gibi düşünmek gerek belki. İdeal şartlar altında yanında yetiştiğin gazeteciler, deneyim aktarımına şahit olduğun bir haber merkezi, çağın deneyimini kokladığın bir alan ve sonra bu tecrübelerini kullandığın bir gazetecilik mesleği yolda geliştirmene de yardım ediyor. Ama böyle bir medya ortamının kalmadığını biliyoruz. Bu bağlamda çağ ve koşulların değiştiğini de düşününce dijital bir gazetecilik akademisi neyi hedefler/planlar?

Dijitalleşme ve neoliberal iş modelleri, 90’larda iş yerlerinin duvarları arasında ofislere hapsedilen gazetecileri gayrimerkezi bir modelle birbirlerinden uzakta çalışan insanlar hâline getirdi. Bugün dünyanın birçok yerinde milyonlarca günlük ziyaretçisi olan ama fiziki bir haber odası olmayan girişimler görüyoruz. Haber odası Slack, Trello, Whatsapp, Telegram gibi platformlar aracılığıyla yönetilir hâle geldi. Bu tarz bir ortamda bilgi ve deneyim aktarımı da elbette eski şekilde işlemiyor. Buna ek olarak, bir muhabirin yanında yetişmek de zor zira sektörde insan kaynağı çok dinamik. Sürekli bir hareket var; bazen gazeteci arkadaşlarımın nereye iş yaptığını takip etmekte zorlanıyorum. İnanılmaz preker, durağanlıktan çok uzak bir ortam söz konusu.

Bizim yapmakta olduğumuz iş, Türkiye’de ve dünyada alanın en iyilerinin yaptığı işleri nasıl yaptıklarını anlatmak. Örneğin R nasıl kullanılır sorusunun cevabı bugün araştırmacı gazeteciler için çok önemli. Bu yanıtı yalnızca iyi veri gazetecileri verebilir ve onlar da bizim için rehberler yazıyorlar. Bu insanlar dünyanın ve Türkiye’nin dört bir yanına dağılmış durumdalar. Biz, gayrimerkezileşmiş üretim mekanizmalarınca öldürülen bir zanaati, bir tür Wiki mantığıyla okurumuza sunuyoruz. Gazeteciler için kutsal bir bilgi kaynağı örüyoruz.

HER KRİZİN SEBEBİ POLİTİK NEDENLER DEĞİL

Türkiye’de gazetecilerin yeni trendlere adaptasyonu ya da merakını nasıl gözlemliyorsunuz?

TGS Akademi’de üç yıl boyunca eğitim koordinatörlüğü yaptım. Kadir Has Üniversitesi’nde de birçok gazetecilik meraklısı iletişim öğrencisiyle çalışma fırsatım oldu. Görüşüm genç gazetecilerin bu trendlere ilgisinin daha yüksek olduğu görüşünde. Kendilerini bekleyen risklerin ve zorlukların daha çok farkındalar. Sektörün içindekiler, yaşanan krizi yalnızca sosyal ve politik nedenlere bağlıyorlar ve bu yeni teknolojik trendleri yeterince önemsemiyorlar. Oysa yeni medya çağında öne çıkan gazetecilere bakıyorsunuz, ödül alanlara bakıyorsunuz çoğu zaman ya çok cesur olanlar ya da çok iyi yeni medya temelli araştırma teknikleri kullananlar. Ben yeni trendlere adaptasyon konusundaki isteksizliği, sektörel bir depresyon hâline bağlıyorum. Aksi hâlde ortada bunca eğitim varken gazetecilerin bu kadar isteksiz olması mantıklı gelmiyor bana.

Öte yandan bu trendlere dahil olmak bu günlerde biraz da güvencesiz çalışmak anlamına geliyor. Zira tam zamanlı mesai yapılan kurum/kuruluşlarda böyle bir eğilim eksik kalıyor gibi gözüküyor. Bu da aynı anda birbirinden farklı mecralarda parça başı çalışmak gibi bir düzleme çekebiliyor gazeteciyi. Bu sizce bir sorun mu yoksa üzerinde çalışılarak yeni formüllerin yaratılabileceği yeni bir alan mı? Yoksa medyanın krizi tam olarak burada mı başlıyor?

Dijitalleşmenin illa ki güvencesizleşme anlamına gelmesine gerek yok. Dijitalleşmeyi bu hâle getiren örgütsüz emekçi komünitelerinin durumu da bir yandan. Haber odaları telifleri kısabilecekleri kadar kıstılar. Başlangıçta parça başı ücretleriyle cazip olan freelance çalışma şimdi kabuslaştı. Oysa Türkiye’de doğru düzgün bir freelance gazeteci yayın ilişkisini belirleyecek yasa olsa, sendikalar bu konuda hükümeti zorlasalar, meslek örgütleri bir şeyler yapsa mesele illa ki böyle distopik olmak zorunda değil. Ben, gazetecilikte önce dünyada problemlerin nasıl çözüldüğüne bakıyorum; sonra Türkiye’ye. Dünyada bu problemi çözmek için girişimler var. Örneğin Columbia Journalism Review’in Work temalı sayısını edinebilen gazeteciler mutlaka edinmeli. Mesleğin emek boyutunda nereye gittiğine ilişkin çok ciddi bir tartışma var orada. Ben doktora tezimi dijitalleşmenin güvencesizleşme üzerine etkisi üzerine yazmıştım. Ama bir sorunun var olduğunu söylemek, onun çözülemez olduğu anlamına gelmiyor. Bu çözümsüzlüğü bana kalırsa sektör temsilcilerinin ataleti de yaratıyor. Türkiye’de hâlâ gazetecileri hakkıyla ve her boyutuyla temsil edebilen bir örgüt olduğunu düşünmüyorum. Gazetecilerin de bu konuda örgütleri yeterince zorlamadığı görüşündeyim.

GAZETECİLİĞİN TEMELİ DEĞİL, ARAÇLARI DEĞİŞİYOR

Gazeteciliğin tanımı da yeni dünyayla birlikte değişiyor. Bu, ne tarafa doğru giden bir eğilim?

Teknolojik bağlamda aslında gazeteciliğin tanımı kökten bir değişim yaşamıyor, sadece bu tanıma uygun gazetecilik yapmak için gereken nitelikler ve geçilmesi gereken aşamalar dönüşüyor. Politik bağlamda ise, gazetecilik liberal medya döneminde girdiği aşırı yorum odaklı perspektifin ve siyasetle gazeteciliğin aşırı iç içe geçmişliğinin yarattığı bir krizin içerisinde. Gazetecilik bir endüstri, bir meslek olmaktan uzaklaşıp politik anlamda belirleyici bir rol takınmasının da bedelini ödüyor aslen. Yani mesele bir açıdan da bekçi köpekliği işlevinin medya tarafından kullanımına dair problemlerin şimdi hiçbir şekilde devleti denetleyemeyen, devlet tarafından düşman ilan edilen bir medyanın ortaya çıkmasına sebep olmasıyla da ilgili. Şahsi görüşüm gazeteciliği köşe yazarlarından kurtarıp pratisyenlerin eline ne kadar verirsek mesleğin itibarı da tanımı da o kadar sağlam olur.

Newslabturkey neler yapacak? Planları nedir, yeni kuşak gazeteciler bu duruma nasıl dahil olabilir?

2018 sonuna dek 90 özgün metin, 40 çeviri, 24 podcast ve iki haber raporu yayınlayacağız. 2019 planlamamız biraz da bu dönemde toplayacağımız dijital ve geleneksel geri dönüşlere bağlı. Webinar’larla dijital akademi kavramının içini doldurmak ve fiziki eğitimlerle bu süreci beslemek önceliklerimiz. Video alanına girişimizi bilinçli olarak 2019’a bıraktık. 2018’in bu son çeyreğini bilinirlik yaratma, kendimizi endüstriye tanıtma ve endüstri liderleriyle iletişime geçme süreci olarak görüyoruz. Dahası, NewsLabTurkey içeriklerini yakında başka dillerde görürseniz şaşırmayın. Zira önemli kısmı birçok dilde var olmayan içerikler üretiyoruz.

Türkiye’de akademi zaman zaman kötü haberlere yama olarak kullanılabiliyor. Newslab’te akademi ve gazeteciliğin biraz da birleşmesinden bahsediyoruz. Bu nasıl ve neyi kapsayan bir birleşim?

Türkiye’de akademi bağlamında önemli bir kriz var. Üretilen bilginin bilimselliği tamamıyla şüpheli. İşin ekonomi politiği de bir o kadar karanlık yollarda. Kaliteli ve bilimsel bilginin kaynağı olan üniversitelerin içinde bulunduğu durum ve biz akademisyenlerin dünyanın dört bir yanına dağılmış olmamız aslında hikayeyi özetliyor. NewsLabTurkey, duvarları ve sınırları olmayan bir akademi. Ancak bu, Türkiye’de onlarca yıla dayanan iletişim eğitimi geleneğinin ve onun yarattığı birikimin artık geride kaldığı anlamına gelmiyor. Biz üniversitelerin verdiği değerler eğitimine ve kritik düşünceye bir katkı sunuyoruz. Onları ikame etmek gibi büyük bir sorumluluk üstlenmek, parçası olduğum iletişim akademisyenleri komünitesine ve bizi eğiten hocalara karşı saygısızlık da olur.