Erkekler Erkekliği Anlatıyor ya da Politik Doğruculuğu Aşmak

Türkiye’de erkekliğin tartışılması arkaik bir seviyede seyrederken, dikkat çekici bir iş yapılıyor. Bianet’in “52 Erkek, 52 Hafta” yazı dizisi kadınları üçüncü sayfa’dan çıkarıp, erkekliği nihayetinde erkeklerin anlattığı bir perspektife çekiyor. Bazı yazıların politik doğruculuk kurbanı olduğu sezilse de editör Şenay Aydemir dizinin Türkiye kadın mücadelesine veri sağlayacağı görüşünde. Bir ekibin bu kadar çok erkekten oluşması ilk kez rahatsız edici gözükmüyor.

Türkiye’de kadının ikinci cins* olarak kodlanmasının medya karşılığı üçüncü sayfa haberleri oluyor. Hakkını yemeyelim, kadına yönelik sistematik ayrımcılık bir de akademik, sol, sosyalist ve liberal çevrelerde yer yer sınırlıca tartışılıyor. Fakat ayrımcılık bu kültür çevrelerinde de devam ediyor. En minimal halinin yazıya dökülmüş olanından bir örnek verecek olursak, Çatlak Zemin’de 2017’de çıkan bir yazı** durumun adını koymuştu; Solcu erkek darlamaları.

Bunlara kıyasla, erkeklerin ve erkekliğin tartışıldığı alanların sayısı az. Hollywood’da başlayan #BenDe (#MeToo) hareketiyle tacizci ve tezavüzcü isimlerin kadınlarca zikredilmeye başlanması konuşmaya başlamak için tohumları attı gibi gözüküyor. Türkiye’de her kesime dağılan muhafazakârlık, kadınların erkek gözüyle yazmalarını dâhi henüz yargılasa da (bkz Yazar Aslı Tohumcu’nun bir erkek gözünden Bavul Dergi’ye yazdığı hikâye nedeniyle sosyal medya üzerinden linç edilmesi) Pandora’nın kutusu mecburen açılacak.

Böyle bir ortamda 1997’de kurulan Bağımsız İletişim Ağı’nda bundan 39 hafta önce başlamış bir yazı dizisi ilgi çekici duruyor. Her çarşamba yayınlanan “52 Erkek 52 Hafta” dizisi, medya, akademi, politika, edebiyat dünyasından erkeklerin eline bir kalem verip erkekliği yazmalarını istiyor. Yazı dizisinin editörü ismi yaygın kanıya göre kadın ismi gibi gözükse de bir erkek. Sinema Yazarı, gazeteci Şenay Aydemir. Bu vesileyle, bir isme cinsiyet yüklemiş olmak bile toplumsal cinsiyet kodlarımızı gözden geçirmemize ilk elden vesile olabilir! Kemal Gökhan Gürses ve Eren Ülüş yazanların grafik portre çizimlerini üstleniyor. Bir ekibin bu kadar çok erkekten oluşması, ilk kez rahatsız edici değil.

Şenay Aydemir

Sona yaklaşan yazı dizisinde bazı isimlerin konuya dair gerçek bir eleştiri ya da gözlem geliştirmekte zorlandığı, yer yer sadece bildiği politik doğruları sıraladığı hissedilse de, dizinin genelinde erkeklik algısına dair bir tartışma alevi yakma niyeti var. Editör Aydemir bazı isimlerden kendisini şaşırtığı hayal kırıklığına uğrattığını söylüyor ve şimdilik isim vermemeyi tercih ediyor. Yazı dizisinin bu ortalama içinde Türkiye kadın mücadelesine bir veri sunacağını düşünüyor.

Diziye dair sorularımızı kendisine sorduk.

52 Erkek, 52 Hafta erkekliğe dair bir özeleştiri fikri gibi de okunuyor. Nasıl ortaya çıktı ve nasıl yola çıktınız? Bianet’te olması sürpriz değil elbette, yollarınız nasıl kesişti?

Fikir tam bu formuyla olmasa da Bianet yöneticisi Nadire Mater’den geldi. Birlikte oturduk ve içerik konusunda uzlaşma sağladık. Ben de yazı dizisinin koordinasyon işini üstlendim. Hareket noktamız da bu ülkede “erkeklik” meselesinin erkekler tarafından yeterince tartışılmadığı, hatta kimi erkeklik ritüellerinin ‘sorun’ olarak algılanmadığı tespitiydi. Biraz erkeklerin erkeklikle ilgili ne düşündüklerini merak ediyorduk açıkçası. Sıklıkla ‘kadınlık’ ve kadına yönelik şiddete dair içerikler karşımıza çıksa da, asıl amacımız her türden ‘erkeklik’ hallerine nasıl baktığımızı ve hesaplaştığımızı ortaya koymak.

Sol- sosyalist-liberal çevreden pek çok erkek yazdı bu dizide. Bu, bir tercih miydi? Bir başka cenaha açılmak mı istemediniz yoksa çevreyi de bu çerçevede tutmayı tercih mi ettiniz?  Ya da örneğin istediniz ama “yazmak istemediler” gibi bir durumla karşılaştınız mı?

İkisi de diyebiliriz. Yazı yazmasını talep ettiğimiz isimlerin en azından kamuoyuna yansımış bir ‘vukuatı’ olmamasına özen gösterdik. Bu yalnızca günlük hayatla ilgili de değil. Bir yazarsa yazılarında, yönetmense filmlerinde cinsiyetçi, ırkçı ya da ayrımcı dil kullanıp kullanmadığı da dikkat ettiğimiz hususlar arasında. Öte yandan muhafazakar dünyadan bir iki isimle temasa geçtik, bir kısmı yazmak istemedi. Bir tanesi yazmayı kabul etti fakat haklı bir gerekçeyle yazıyı iletemeyeceğini belirtti.

İsimleri nasıl bir skalada belirliyorsun/uz? Biraz mutfağa ilişkin sorarsam nasıl bir hazırlanma süreci geçiriyorsunuz? İşin bir de çizim bölümü var zira…

Sorunun ilk bölümüne biraz yukarıda cevap verdim. Ayrıca mümkün olduğu kadar çeşitlendirmeye de çalışıyoruz. Farklı ilgi alanlarından, değişik siyasal fikir ve etnik kimliklerden yazılar almaya çalışıyoruz. Yazılar Türkçenin yanı sıra İngilizce ve Kürtçe de yayımlandığı için biraz erken almamız gerekiyor. Çeviri için zaman gerekiyor çünkü. Ayrıca Kemal Gökhan Gürses ve Eren Ülüş yazar imzası olarak özel bir grafik tasarım yapıyorlar. Bu da biraz zaman alıyor haliyle.

Yazacak isimleri nasıl belirlediniz? Bir yandan da konuların ve alanların ‘bilirkişileri’ konuşuyor gibi. Hedeflediğiniz şey tam olarak bu muydu?

Açıkçası ‘bilirkişi’ seçmek gibi bir niyetimiz olmadı ama öyle davranan yazılar oldu. Bir tek hedefimiz vardı. Erkek olmaları ve kalem oynatabilmeleri. Kalem oynatma alışkanlığı bir süre sonra zorunluluk haline geldi. Çünkü yazı yazma eylemi gerçekten bir pratik gerektiriyor. Bu pratiğin içinden gelmeyenler için aklından geçenleri yazıya dökmek zahmetli bir iş haline geliyor. Yazmayı çok isteyen ama ‘yazamayacağını’ belirterek affını talep eden isimler de oldu.

Bu alanda yazmak eminim ki zorlu bir iş, Murat Çelikkan da yazı dizisine başlarken biraz bahsetmişti bundan ve yazılarda genel olarak böyle bir hava seziliyor. “Bu ne zor bir yük aman yarabbi!” tonu yani. Nasıl tepkiler alıyorsunuz yazı istediğiniz isimlerden?

Aslında teklifin kabul edilme süreci çok hızlı işliyor. Yani bizim davet ettiğimiz isimlerin çok büyük kısmı böylesi bir dizinin parçası olmaya büyük heves duyuyor. Ancak soruda belirttiğiniz ‘yük’le yüzleşme de bundan sonra başlıyor. Yani kendini doğru ifade edebilme ve derdini anlatma üzerine kafa yorulunca yazının zorluğu da ortaya çıkıyor. Erkeklikle yüzleşmek, erkeklerin çok sık uyguladığı bir pratik değil. Günlük hayatımızda belirli hassas noktalara dikkat ederek, dilimizde düzeltmeler yaparak görünmez hale gelebiliyoruz. Ama konu üzerine başka birisiyle konuşmaya başladığımızda açıklar veriyoruz. Yazı eylemi böylesi açıklar vermenin en geniş olanağını da sunuyor. Dolayısıyla iş yazmaya geldiğinde zorlanan ve vazgeçen hayli isim oldu.

Şaşırdığınız/hayal kırıklığına uğradığınız yazılar oldu mu?

Oldu ama yazı dizisi devam ederken isim vermem doğru olmaz.

Kadınlardan ya da feminist çevrelerden olumlu ya da olumsuz bir tepki aldınız mı? Nasıl tartışmalar yaşandı ya da yaşandı mı?

Hem olumlu hem de olumsuz tepkiler aldık. Olumlu bulanlar, en azından ‘erkeklik’ meselesinin erkekler tarafından nasıl kavrandığını görme fırsatı bulduklarını söylüyorlar. Manzara pek iç açısı olmasa bile! Olumsuz tepkiler ise genellikle yazı dizisine değil, yazıların içeriğine geliyor. Ki, bu eleştirilerin büyük kısmına ben de katılıyorum. Özellikle de yazarların büyük bir kısmının kendilerini ‘güvenlikli alana’ çekip konu üzerine düşüncelerini sıraladıklarına sıkça tanıklık ediyoruz. Kadınlar tarafından yöneltilen en büyük eleştiri bu. Bunlar dışında ‘ne gerek vardı’ türünden eleştiriler de geliyor ama bunun doğru olmadığını düşünüyorum.

Medyadaki eleştirel erkeklik işleri arasında ayrıksı ve kıymetli bir yerde duruyor bu yazılar. Sona yaklaşıyorsunuz yazı dizisinde. Sizce nasıl kazanımlar var, ya da var mı? Ve elbette bir kazanım olmak zorunda değil.

Bence bütün eksik ve gediğine rağmen böylesi bir girişimin hayata geçirmiş olması bile kazanım. Türkiye’de ilk kez böyle bir çalışma yapılıyor ve ortaya üzerine kafa yorulabilecek hayli veri çıktığını düşünüyorum. Nihayetinde bu dizide yazı yazan insanların büyük bir kısmı kendi alanlarında az çok isim sahibi ve çevrelerinde saygı gören, yapıp-ettikleri takip edilen insanlar. Böylesine bir ortalamanın ‘erkeklik’ mevzusunu kavrama düzeyinin, Türkiye’de kadın mücadelesine de bir veri sunacağını düşünüyorum. Bu insanlar, Türkiye’de kadın mücadelesinin bir biçimiyle parçası olanların birlikte oturdukları, yemek yedikleri, eğlendikleri, evlerine gittikleri, iş yaptıkları ve hatta aşık oldukları erkekler. Onların ‘erkeklik sorununu’ kavrama düzeyinin kadın mücadelesinin karşı karşıya olduğu manzarayı daha da netleştireceğini düşünenlerdenim. Kişisel olarak manzaranın pek de parlak olmadığını düşünsem de!

*https://en.wikipedia.org/wiki/The_Second_Sex – The Second Sex – İkinci Cins. Feminist kuramın önemli isimlerinden Simone De Beauvoir’in 1949’ya yazdığı “İkinci Cins” serisinden sonra, 1969-1970 yıllarında Bertan Onaran tarafından Türkçe’ye çevrildi ve Payel tarafından yayınlandı. Seri  tarih boyunca kadınların toplumda gördüğü muameleye toplumsal cinsiyet perspektifinden bakar.

**https://catlakzemin.com/solcu-erkek-darlamalari/

*** Yazı dizisine ulaşmak için: https://bianet.org/bianet/kadin/193117-52-erkek-52-hafta