Orman Yok Etmenin Karşılığı Ağaçlandırma Değil

"Yanıyoruz. Ormanlarımız yanıyor. Hem de her geçen gün daha da şiddetlenerek, bir öncekinden daha fazla insan-hayvan canına, doğa tahribatına mal olarak.

Sivil Sayfalar ve Yeşil Gazete ortaklığında bu soruna el atalım, gündeme taşıyalım istedik.

Gezegen çapında sorunu kavramak, yerelde durum tespiti yapmak, kimlikler işin içine girdiğinde orman yangınlarına karşı tavırda değişim oluyor mu (bknz. Dersim Yangınları) araştırmak , uzmanlara danışmak ve en nihayetinde dosya konusunun bittiği an itibarı ile kapsamlı bir #OrmanDosyası içerik dizgesini önünüze sunmaktır ana gayemiz.

Dosya kapsamında Seçil Türkkan, İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi’nden Profesör Doğanay Tolunay ile görüştü”

Türkiye orman zengini bir ülke gibi dursa da gerçeklik öyle değil. Orman miktarımız yüzölçümünün yüzde 28’i gibi hesaplansa da, uluslararası standartlara göre yüzde 16’da. Prof. Doğanay Tolunay, enerji projeleri, yapılaşma gibi nedenlerle yok edilen ormanların yerini ağaçlandırmanın tutmayacağını söylüyor.

İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi’nden Profesör Doğanay Tolunay’ın çalışma alanları toprak ilmi, ekoloji ve iklim değişikiği. Tam da bu alanları konuşmak için bu yüzden oldukça doğru bir isim. Prof. Tolunay günümüzde ormanlık alanların yok edilmesine karşılık ağaç dikilmesinin birbirinin yerine asla geçmeyeceğini belirtiyor. Böyle bir durumda yeni ağaçlık alanın ormana dönüşmesi eğer şanslıysanız 20-30 yıl. Her istediğiniz alana da ormanlık yapamazsınız zaten. Toprağın şartlarının buna uygun olması gerekir.

Türkiye, orman konusunda zenginmiş gibi gözükse de, durum böyle değil. Türkiye’de orman miktaro yüzölçümümüzün yüzde 28’i gibi değerlendirilse de bu alanların uluslararası standartlardaki karşılığı yüzde 16. Bizim orman dediğimiz yüzde 12, uluslarası standartlara göre ağaçlık olarak kalıyor. Kaldı ki elimizde kalanları da yapılaşmaya açıyoruz. Prof. Tolunay son 5 yılda ormanlarda imar ya da enerji projeleri için verilen izin miktarının ağaçlandırılan alan miktarını aştığını söylüyor. Ormansızlatırma iklim değişikliği konusunda da önemli bir hızlandırıcı faktör.

Her yaz iklim değişikliği ile birlikte konuştuğumuz diğer mesele ise, orman yangınları oluyor. Prof. Tolunay Türkiye’nin orman yangınları konusunda Akdeniz havzası ülkeleri arasında iyi bir sıralamada olduğunu belirtse de, Türkiye’nin önemli bir sorununun yangın için önleyici bir politika yürütmemek olduğu kanısında.

Prof. Tolunay ile, orman ekosistemini konuştuk.

İlginç bir dönemdeyiz. Türkiye’nin kadim ormanları devlet eliyle ortadan kaldırılırken, öte yandan her yer “ağaçlandırılıyor”. Ağaçlandırma ve ormansızlaştırma birbirini tolere eden olgular mı?

Kesinlikle değil. Öncelikle orman bir ekosistemdir, ağaçlandırmaların ise ekosistem haline gelmesi için uzun bir zaman gerekir. Orman sadece ağaçlardan oluşmaz, ekosisteminde ağaçlar haricinde birçok hayvan ve diğer bitki türleri bulunur, ayrıca cansız öğeleri de vardır. İklim ve toprak yapısı çevresindeki diğer tarım ve mera alanlarından daha farklıdır. Orman ekosistemlerinde madde ve enerji döngüleri gerçekleşir. Bu döngüler sayesinde “ekosistem hizmetleri” üretilir. Ekosistem hizmetleri orman ekosisteminin sadece insanlara değil canlılara sağladığı faydalar olarak tanımlanabilir.

Örneğin ormanlar canlılara habitat oluşturur, yüzeysel akışı azaltarak selleri ve erozyonu önler, suyun toprağın içine sızmasını sağlayarak temiz su üretimine katkı da bulunur,ağaçlar fotosentezle oksijen üretir ve karbon depolar, insanlar ve diğer canlılar için gıda sağlar, habitat oluşturur. Bütün bu hizmetler de ormanın bir ekosistem olmasından kaynaklanır. Daha önce üzerinde orman olmayan bir yer ağaçlandırıldığında oraya sadece 5-10 cm boyunda fidanlar dikilir. Orman ekosisteminin diğer canlı öğelerini getiremezsiniz. Ağaç tepelerinin toprağı örterek oluşturduğu mikroiklimi, ya da ağaçlardan dökülen yaprakların ayrışıp humus oluşturmasını ve toprağın organik maddece zenginleşmesini sağlayamazsınız. Ağaçlandırılan alanların ekosistem haline gelmesi ve ekosistem hizmetlerini üretmesi için zaman gerekir. Bu zaman ağaç türüne göre değişir ama kabaca 20-30 yıl diyebiliriz.

ORMAN OLMAYAN ALANLAR, ORMAN GİBİ GÖSTERİLİYOR

Türkiye’de ormanlar nasıl kullanılıyor?

Orman Kanunun 16., 17. ve 18. Maddeleri ile kamu yararı adı altında birçok başka kullanıma izin veriliyor. Madencilik, yol, havaalanı, elektrik nakil hattı, enerji üretim santralları (HES, RES, termik santral, nükleer santral), boru hattı, üniversite, turistik tesis, katı atık bertaraf tesisi, cezaevi gibi onlarca örnek verilebilir. Bu izinler en fazla 49 yıllığına oluyor. Ancak çoğu izin süre bitiminde tekrar uzatılıyor. Orman Kanununa göre verilen izinlerin toplam miktarı 2017 sonu itibarıyla 651 bin hektara ulaştı. Bu rakama verimsiz orman alanlarında ceviz, badem, fıstık çamı gibi meyve ağaçları ile ağaçlandırma yapılması için verilen 135 bin hektar eklendiğinde ormanlardan verilen izinler toplam 786 bin hektara ulaşıyor. Orman olmayan bu alanlar envanterlerde orman olarak gösterilmeye devam ediyor çünkü Anayasamızın 169. Maddesi orman mülkiyetinin devredilemeyeceği ve orman sınırlarında daraltma yapılamayacağını açıkça belirtir.

AĞAÇLANDIRMADAN ÇOK ORMANSIZLAŞTIRMA UYGULANIYOR

Ağaçlandırmanın rakamları ne durumda?

Türkiye’de ağaçlandırma çalışmaları 1940’lı yıllardan beri yapılıyor. Orman Genel Müdürlüğü verilerine göre 1980’lerde yıllık ağaçlandırma miktarı 100 bin hektarı aştı. 2004-2017 arasında ağaçlandırma miktarı 38 bin ha kadar. Aynı dönemde ormanlardan verilen izin miktarı ise 28 bin 500 ha olmuş. Son 5 yıl içinde ormanlardan verilen izin miktarı ağaçlandırılan alan miktarını aşmıştır. Son 5 yıl içinde yıllık ortalama 44 bin ha ağaçlandırma yapılırken, ormanlardan başka kullanımlara verilen izinler yıllık ortalama 45 bin ha olarak gerçekleşmiş.

Yunanistan yakın zamanda ciddi bir yangın atlattı. Türkiye’de de Orman Genel Müdürlüğü’nün verilerine göre her gün pek çok irili ufaklı yangın çıkıyor. Bir röportajınızda, “Türkiye Yunanistan yangınlarından ders almalı” demişsiniz. Bu yönde bir gözleminiz var mı?

Başta Ege ve Akdeniz Bölgeleri olmak üzere ülkemiz orman alanlarının önemli bir bölümü iklim gereği büyük risk altında. Buna rağmen orman yangınları ile mücadele konusunda başarılı olduğumuz söylenebilir. Türkiye’de her yıl ortalama 2 bin 500 kadar yangın çıkıyor. Yanan alan miktarı ise 9-10 bin hektar. Bu rakamlar benzer ekolojik koşullara sahip Akdeniz ülkeleri ile karşılaştırıldığında oldukça düşük. Örneğin Portekiz’de yıllık ortalama 13 bin yangın çıkarken ortalama yanan alan miktarı 77 bin ha civarında. Orman Genel Müdürlüğü yangınlarla mücadeleye önemli bir bütçe ayırıyor. Ancak orman yangınları ile mücadelede genel strateji yangın çıktıktan sonra mücadele şeklinde.

Bugün insan-orman etkileşimi arttığı için ormanlarda yangın riski arttı. Bu etkileşimin artması, başka bir ifadeyle insanların orman içine daha fazla girmesi aynı zamanda yangınlardan etkilenecek insan sayısının da artması demek. Yunanistan’da yaşanan son orman yangını, orman içindeki yerleşimlerin oldukça fazla olması ve insanların yangın esnasında ne yapacağını bilmemesi nedeniyle çok fazla can kaybına neden oldu. “Türkiye Yunanistan yangınlarından ders almalı” derken ülkemizde de Ege ve Akdeniz sahillerindeki yerleşimlerin çoğunun ormanla iç içe olduğunu ve bu nedenle her an Yunanistan’da olduğu gibi bir felaketle karşı karşıya kalabileceğimizi vurgulamak istedim. Nitekim Yunanistan’daki yangından hemen sonra Mudurnu’da yerleşim yerlerine oldukça yakın bir yerde çıkan orman yangını yerleşim yerlerine sıçramadan durduruldu. Orman içinde ya da civarında yaşayanların öncelikle orman yangınlarına neden olan insan faaliyetleri, yangına müdahale ve yangından korunma yöntemleri konularında bilinçlendirilmesi gerekmekte. Aynı zamanda yangın çıktıktan sonra tahliye planları yapılması da son derece önemli. Ancak bu konudaki bilinçlendirme çalışmalarının oldukça eksik olduğunu söyleyebilirim. Ayrıca son yıllarda aynı anda birkaç noktada çıkan yangınlarda da artış gözlenmekte olup, bu durum da yangınla mücadeleyi zorlaştırıyor.

ORMAN YANGINLARI İÇİN ÖNLEYİCİ POLİTİKA GEREKİYOR

Türkiye yangınlardan ders aldığını, bu yönde bir iradesi olduğunu nasıl gösterebilir? Neye ihtiyaç var?

Bunun için orman yangınlarıyla yangın çıktıktan sonra değil yangın çıkmadan mücadele etmek gerekli. Orman yangını çıkmadan mücadelenin yolu ise aynı önleyici hekimlikte olduğu üzere orman yangınları hakkında halkın bilinçlendirilmesi, ormanların öneminin anlatılması şeklinde olmalı. Bu bilinçlendirme çalışmaları orman yangınlarının yoğunlaştığı mayıs-ekim aylarından önce mart-nisan aylarında başlamalı. Televizyonlarda halen yayınlanan kamu spotlarındaki gibi yangın görüldükten sonra “Alo 177 Orman Yangın İhbar Hattı”nı arayın şeklinde değil yangın çıkmaması için yapılacakları anlatan kamu spotlarına ihtiyaç bulunmakta. Ayrıca orman yangın riski bulunan yerleşimler belirlenmeli, yangın esnasında yapılacaklar eğitimleri ve tahliye planları hazırlanmalı.

ORMAN MİKTARIMIZ ALT SIRALARDA

Türkiye’nin orman varlığını bulunduğumuz dönemde nasıl değerlendirirsiniz? Yapılaşma orman varlığını nasıl etkileyecek?

Türkiye’nin orman alanı 2015 yılı verilerine göre 22,3 milyon ha kadar. Bu da ülke yüz ölçümünün yüzde 28’ine karşılık geliyor. Dünya ortalaması yüzde 31. Dolayısıyla orman varlığımızın dünya ortalamasından düşük olduğunu söyleyebiliriz. Ayrıca orman varlığımızın yüzde 43’ü verimsiz orman olarak adlandırdığımız ağaçların oldukça seyrek olduğu, ormandan çok meraya benzeyen yapıdaki ormanlar. Uluslararası ormancılık literatüründe bu ormanlara orman denilmee daha çok “ağaçlık” olarak kabul edilmekte. Bu nedenle Dünya Gıda ve Tarım Organizasyonu gibi kurumların Türkiye ile ilgili orman verilerinde orman alanı 12,7 milyon ha olarak gösterilmektedir. Bu da ülke yüzölçümünün yüzde 16’sı kadar. Ama orman alanlarımız genel olarak artış gösteriyor. Orman alanlarındaki artışın nedenleri köyden kente göç nedeniyle ormanların genişlemesi, yapılan kadastro çalışmaları ile orman niteliğindeki ancak envantere girmemiş alanların kayıt altına alınması ve ağaçlandırmalar. 1946-2017 arasında 2,3 milyon ha kadar bir alan ağaçlandırılmış. Ağaçlandırmaların en yoğun yapıldığı dönem ise 1980’li yıllar. Bu dönemde toplam olarak 800 bin ha kadar bir ağaçlandırma yapılmış.

Ülkemizde ormanların doğrudan yerleşime ya da yapılaşmaya açılması suç. Ancak zaman zaman yapılan yasal düzenlemelerle ormanlardan açılan yerler orman dışına çıkarılmaktadır. Bunlardan en bilinenini kamuoyunda 2-B olarak bilinen Orman Kanunun 2. Maddesinin B bendine göre 31.12.1981 tarihinden önce bilim ve fen bakımından orman niteliğini tam olarak kaybetmiş orman alanları orman sınırları dışına çıkartılmaktadır. 2017 yılı sonu itibarıyla bu orman dışına çıkartılan alan miktarı 535 bin hektara ulaşmıştır. Ayrıca Nisan 2018’de kanunlaşan ““Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun İle Bazı Kanun Ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” ile de 31.12.1981 tarihinden sonra orman niteliğini kaybetmiş ya da niteliği kaybettirilmiş orman alanlarının da orman sınırları dışına çıkarılmasına olanak sağlandı. Bu yasaya dayanarak da Temmuz 2018 ayında son Bakanlar Kurulu kararı ile İstanbul, Kocaeli, İzmir ve Kütahya’da 1600 ha kadar bir alan orman sınırları dışına çıkarıldı. Karşılığında bu alanın iki kadar bir alan ağaçlandırılmak üzere Orman Genel Müdürlüğüne tahsisi yapıldı. Aynı yasayla ayrıca orman içindeki boşlukların yerleşime açılmasına da olanak sağlandı. Bu da gelecekte orman-insan etkileşiminin artmasına bağlı olarak yangın riskinin artması, yeni yerleşim alanları için yol açılması, elektrik nakil hattı, boru hattı inşa edilmesi ile orman alanlarının azalmasına neden olabilecek. Ormanlardan verilen 651 bin ha izinle değerlendirildiğinde bir zamanlar orman olan yaklaşık 1,2 milyon ha orman alanı artık orman özelliğini kaybetmiş halde. Üstelik son 5 yıl içinde ormanlardan verilen izin miktarı sürekli artarak 38 bin hektardan 57 bin hektara ulaşmış. Bu trendin aynı hızla devam etmesi halinde her 10 yılda bir 608 bin ha olan Trakya’daki tüm orman alanları kadar bir orman alanının, orman özelliğini kaybetmesi anlamına geliyor.

ORMANSIZLAŞTIRMA İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNİ ETKİLİYOR

İklim değişikliği Türkiye ve dünyada orman varlığını nasıl etkiliyor?

Ormanlar ile iklim değişikliği arasında karşılıklı ilişkiler mevcut. Ormanlar hem iklim değişikliğini azaltıcı hem de arttırıcı yönde etki yapmakta. Aynı zamanda da iklim değişikliğinden çoğunlukla olumsuz olarak etkileniyor. Ağaçlar fotosentezle atmosferdeki karbondioksiti yaprak, dal, gövde ve köklerinde depolayabilmekte. Ormanlarda ve topraklarda da yüksek miktarda karbon depolanmakta. Ancak ormansızlaşma ile birlikte depolanmış bu karbon CO2 olarak tekrar atmosfere geri dönüyor. Herkes tarafından sera gazlarının en önemli kaynağı fosil yakıtlar olarak bilinse de sanayi devriminden bugüne kadar atmosfere verilen sera gazlarının üçte biri arazi kullanım değişiklikleri ve ormansızlaşmadan kaynaklanmıştır.

İklim değişikliğinin etkileri enlemlere göre değişir. Kuzey enlemlerde yağış artarken ülkemizin de içinde bulunduğu enlemlerde yağışlar düzensizleşmekte, sağanak yağışlar ve sıcaklıklar artıyor. Bu nedenle kuzey enlemlerdeki ülkelerde, orman alanlarında artış beklenirken ülkemiz ve benzer ekolojik koşullara sahip ülkelerde ormanların olumsuz etkilenmesi bekleniyor. Örneğin Türkiye’de 2070’li yıllarda sıcaklıkların 3-4 °C kadar artabileceği yağışların ise yüzde 30-40 kadar azabileceği öngörülüyor. Bu durum ülkemiz için orman yangını, böcek ve mantar zararlarının artması, kuraklık nedeniyle ağaçların ölmesi, ölmeseler de büyümelerinin yavaşlaması anlamına geliyor. İklim değişikliği dağlık alanlarda bulunan ormanları daha yükseklere göç etmek zorunda bırakacak. Orman içinde bulunan flora ve fauna elemanlarından bu değişimlere uyum sağlayamayan türlerin popülasyonlarının azalması hatta yok olması riski bulunuyor. Diğer bir ifadeyle biyolojik çeşitlilikte azalma bekleniyor.

KAMU YARARI HANGİSİ: ORMAN MI MADEN Mİ?

Türkiye’nin orman politikalarına dair bir iyileştirme yapması için öneriniz var mı?

Öncelikle ormancılığa ekonomik bir faaliyet olarak yaklaşılmamalı. Çünkü ormanların insanlara ve diğer canlılara sağladığı ekosistem hizmetlerinin fiyat olarak bir karşılığı yok. Çoğunlukla ormanın ekonomik değeri ormandan üretilen odun miktarı ile ifade edilmeye çalışılıyor. Ama ormanların ürettiği suyun ve oksijenin, önlediği erozyon ve selin, oluşturduğu mikroiklimin parasal bir karşılığı yok. Böyle olunca da orman alanlarından kamu yararı adı altında başka kullanımlara izin verilmesi oldukça kolaylaşıyor.Bu nedenle orman alanlarından verilecek izinlerde “üstün kamu yararı” yaklaşımının ön plana çıkması gerekli. Üstün kamu yararı örneğin bir orman alanında taş ocağı açılmasının mı yoksa ormanın orman olarak kalmasının mı daha çok kamu yararına olduğuna karar verilmesidir. Ayrıca ormanların parçalanmasına izin verilmemesi, korunan alanların miktarının arttırılması, korunan alanların iklim değişikliği de dikkate alınarak ağaç yetişmeyen yüksek dağlık alanları da kapsayacak şekilde ilan edilmesi, özel şirketlerin ve bireylerin de kendi arazilerinde özel ormanlar kurmasının teşvik edilmesi, parçalanmış ormanları birbirine bağlayacak ekolojik koridorlar oluşturulması gibi öneriler ilk aklıma gelenler.

ORMAN MÜHENDİSLERİNİN DE SAYISI AZALIYOR

İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi, Cerrahpaşa Kampüsü olarak anılmaya başlandı bile. Bu durumun Türkiye’de kurumsal ormancılık çalışmalarına ve akademiye vereceği olası zararlar neler?

Bilindiği üzere Mayıs 2018’de İstanbul Üniversitesi bölünerek içlerinde Orman Fakültesinin de olduğu bazı fakültelere yeni kurulan İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa’ya bağlandı. Bu bölünme öncelikli olarak gerek orman fakültesinin gerekse diğer fakültelerin mensupları ve öğrencilerinde motivasyon kaybına ve dışlanmışlık hissinin oluşmasına neden oldu. Sonuçları henüz tam olarak görülmese de bölünmenin İstanbul Üniversitesinin Dünya’daki ilk 500 üniversite arasındaki yerini kaybetme riski yarattığını söylemek mümkün. Hem İstanbul Üniversitesi hem de adı İstanbul Üniversitesi ile özdeşleşen Orman Fakültesinin marka değerini kaybedeceği endişesini taşıyorum. Ayrıca büyük çoğunluğu kamuda çalışmak zorunda olan orman mühendislerinin kadro açılmadığı için iş bulamaması nedeniyle orman fakültelerini tercih edenlerin sayısı gün geçtikçe azalmakta. Bölünmenin bu puanları daha da düşürmesi ihtimali var. Öğrenciler açısından ise özellikle yurtdışında diploma tanınırlığı ve denkliğinde sorun yaşanıp yaşanmayacağını zaman gösterecek.

İstanbul Üniversitesinin öğrenci sayısı temel alınarak bölünmesi yerine kontenjanların düşürülerek ve lisansüstü eğitime ağırlık verilerek üniversitenin ülkenin ihtiyaç duyduğu yabancı dil bilen, araştıran, sorgulayan ve üreten yüksek donanımlı mezunlar verecek şekilde yapılandırılması ülkemiz açısından daha faydalı olacaktı diye düşünüyorum.