Meydanda ‘Ortak Alan’ı Konuşmak…

22 Temmuz 2018
Yaşama Dair Vakıf’ın “Hepimize ait şehirleri hep birlikte konuşmak için” çağrısıyla düzenlediği Meydan Buluşmaları’nın ilkinde STK temsilcileri ‘ortak alan’ı konuştu. Ortak alan-kamusal alan ayrımının da tartışıldığı buluşmada; sivil toplumun işbirliği ve dayanışmayı mümkün kılmasının önemine sıklıkla vurgu yapıldı.

Meydan Buluşmaları’nın ilk etkinliğinde savunuculuktan şehirde birlikte yaşama pratiklerine kadar farklı konularda görüş alışverişinde bulunuldu. Üzerinde en çok konulan konu ise; ‘ortak alan’ kavramı oldu.  YADA’dan Mehmet Ali Çalışkan, savunuculuğun etrafındaki kavramların; sorun, çözüm, talep ve kaynaklardan oluştuğunu belirterek özellikle kurumların taleplerini iletileceği karar vericilerin analizinin doğru yapılmasına ve onlarla diyalog kurmanın önemine dikkat çekti. Şehir hakkında konuşan veya savunuculuk yapanların genellikle konunun uzmanı kişiler olduğunu belirten Çalışkan, bu uzmanların kenti konu edinirken çocukların, kadınların, azınlıkların, engellilerin kente katılımı üzerine fazla yoğunlaşmadığına dikkat çekti. “Oysa kent birçok kuruluş için önemli bir kesişim noktası. Gerek kadın, LGBTİ odaklı gerekse inanç odaklı kurumlar kenti kendilerine konu ediniyorlar. Bu açıdan kent konusu hem farklı STK’lar açısından bir ortaklık yaratıyor hem de kent üzerine konuşulmayan noktaları ele alma açısından önem teşkil ediyor.” diyen Çalışkan, Meydan’la birlikte yapılmak istenenin hem farklı kuruluşların kenti odaklarına alarak ortaklıklarını görmelerini sağlamak hem de bu kapsamda doğru bir savunuculuğun nasıl yapılabileceğini tartışmak olduğunu ifade etti.

Değerlendirmelerde STK’ların çalışmalarını sürdürürken, şehir ölçeğinde kamusal alana katılma konusunda sıkıntılar yaşadıkları gündeme getiridi. Sulukule Gönüllüleri Derneği, kentsel dönüşümün çocukların dünyasındaki etkisinden söz ederken, Türkiye Aile Sağlığı ve Planlaması Vakfı’ndan Şule Dursun kadınların çalışma hayatına ve kent yaşamının içine dahil edebilmesinin önemine vurgu yaptı. Havle Kadın Derneği’nden Selma Şirin de, Müslüman kadınların kamusal alanda görünürlüğünün artmasıyla birlikte ibadetini de dışarıya taşıdıklarını ancak ibadethanelerde birçok sorunla karşı karşıya kaldıklarını ifade etti. Alevi Düşünce Ocağı’ndan Çağlar Deniz, Alevilerin şehirde alanla ilgili iki temel sorununun zorunlu din dersleri ve cemevleri olduğunu dile getirdi. Kokopelli Şehirde’den Yasemin Kırkağaçlıoğlu, gelir düzeyinden bağımsız olarak çocukların doğa yoksunluğu sendromuna çare bulmaya çalıştıklarını söyledi. HAKİM’den Burak Özgüner, kentin ve kentleşmenin birçok mağdur yarattığını belirterek bu yıkıcılığın en fazla hayvanları etkilediğini ifade etti.

Mehmet Ali Çalışkan, farklı alanlarda faaliyet gösteren STK’ların şehirlerdeki mekanları tasarlamaya veya düzenlemeye ilişkin taleplerindeki ortaklık üzerine dikkat çekerek, bu ortaklık sayesinde, kurumlar arası işbirliği kültürünün oluşturulmasının altını çizdi. Meydan katılımcılarından olan Prof. Dr Alev Erkilet, ortak bir dayanışma zemininin önemine şöyle vurgu yapıyor: “Sivil toplum çalışma alanları biraz daha insan haklarıyla alakalı hak temelli çalışmalar olmaktan yine hak temelli ama kimlikler merkezinde yapılan çalışmalar olmaya doğru bir değişim geçirdi. O da aslında kim olursa olsun herkesin hakları konusunda ortak bir duyarlılık geliştirmekten bizi biraz daha alıkoyuyor gibi geliyor bana. Çünkü benim kimliğimin tanımlamasıyla alakalı problemlere çözüm bulmak üzere sivil toplum faaliyeti yaptığımda diğerinin kimliğinin görünülürlüğü konusunda daha az hassas oluyoruz. Bir de böyle bir risk oluşturuyor. Yani ana problem bu diyebilirim. Her meselede olduğu gibi burda da biraz daha kimlikcilik ön plana çıktı. Zaten bu kadar kutuplaşmanın var olduğu bir toplumda bu çok da bence iyi bir şey değil. Olması gereken daha ziyade kimliksel hassasiyetlerimizi muhafaza ederek hepimizin hakları için ortak bir dayanışma zemininde bir araya gelebilmek.”

Ortak Alan: Müşterekleri Hatırlamak

Meydan Buluşmaları’nda gündeme gelen ortak alan konusu son yıllarda sıkça tartışılmaya başlayan ‘müşterek’ kavramını hatırlatıyor. Doç. Dr. Bülent Duru SEHAK için hazırladığı dosyada, müşterek kavramını şöyle tanımlıyor: “Birlikte kullanılan yerleri, ortak mülkiyetteki alanları ya da tam tersine üzerinde mülkiyet kurulamayan şeyleri anlatan sözcük üç anlam kümesine göndermede bulunuyor: Müşterekler sözünü ettiğimizde bir yandan, hava, su, toprak, orman, tohum gibi doğal varlıkları, bir yandan yol, sokak, park, meydan, kıyı gibi kentsel alanları, bir yandan da bilim, internet, sanat, dil, gelenek gibi sosyal ve kültürel değerleri anmış oluyoruz. Üç farklı alana göndermede bulunan, kimi zaman gerçek varlıklara kimi zaman da erişilebilen olanaklara dokunan kavramın Türkçe’de tam karşılık bulamamasını bu yüzden doğal karşılamak gerekiyor.”

YADA Vakfı’ndan Ceylan Özünel, ortak alanın nerede başlayıp nerede bittiğini tartışırken, çeşitlilik, çok kültürlülük gibi kavramları hatırlatıyor. Ortak alan konusundaki tartışmalarda sosyal medyanın da gündeme geldiğini belirten Özünel, “Sosyal medyada varız var olmasına ama ne kadar çeşitlilikle sosyalleştiğimiz, kendimizi ne kadar özgürce ifade edebildiğimiz ve orada ne kadar güvende olabildiğimizi düşününce; tıpkı istediğim sokakta istediğim saatte olamadığım ya da belli bir kimlikle bana benzemeyenlerle bir parkta sohbet edemediğim gibi “sosyal medya” da benim için bir ortak alanı ifade etmeyebilir. Ortak alanlar birlikte hareket etmeyi teşvik eder, burada hepimiz hem fikiriz, peki sosyal medyada birlikte hareket ettiğimizi düşündüğümüz kişilerin ne kadarı bizden ya da ne kadar başka mahalleden? Yani orada etkileşimde olduğumuz topluluklar ne kadar çeşitli? Ben ne kadar kendimden olmayanla diyalog kuruyorum ya da istesem de kurabiliyorum? Hani ortak alanlar çok kimlikli, çok kullanıcılı, evrensel bağlar kurabildiğim mekanlardı? O zaman sosyal medya nasıl bir ortak alan?” sorusunu yöneltiyor. Herkesin önce kendi kapsayıcılığını gözden geçirmesini isteyen Özünel, “Kısacası kamusal mekanlar, ortak alanlar tüm ilişki biçimlerini barındırabilir diye tanımlandığını varsaydığımızda, hepimizin şehre eşit katılabildiği, meydanların sadece turistik tarihsel ögeler olarak kalmadığı, ortak alanlarda tüm kimliklerimizle var olabildiğimiz şehir planlamalarına ihtiyacımız var. Şehir planlamaların kent sosyolojisiyle ele alındığı bütüncül politikalar geliştirilmesi için hepimizi önce kendi kapsayıcılığımızı gözden geçirmeye ve benden olmayanın şehirle ilgili ne gibi meseleleri var diye düşünmeye davet ediyorum.” Diyor.

“Kamusal Alan Uzlaşmayı Zorunlu Kılar”

Ortak alanı şehir planlama ekseninden değerlendiren Mimar Çağlar Gökbulut; kamusal alan, ortak alan ayrışmasının ilginç olduğunu belirtiyor. Gökbulut, ortak alanın birbirine benzer sosyolojik, ekonomik ve etnik sınıfların bir araya gelme alanı iken, kamusal alanın pratikte toplumun farklı bireylerinin eşit bir şekilde varlığını ifade edebilme alanı olduğunu belirterek, “ Yani aslında bugün bizim çeşitli mahalle ve semtlerde gördüğümüz meydanlar, avm’ler, parklar homojen kimliklerin ortak alanıdır. Kamusal mekan bir toplumsal uzlaşma zeminidir ve çoğu muhafazakar iktidarlar tarafından tercih edilmez. Çünkü toplumun farklı sosyolojik bileşenleri kamusal mekanda bir araya geldiğinde pey der pey birlikte yaşama kültürünü geliştirir. Ancak kutuplaşmadan beslenen iktidarlar bunu istemez. Bu açıdan kent için öngörülen kamusal mekanlar aslında bir ideolojik şehirciliğe işaret eder. Eğer bugünkü şehircilik pratiğinde kamusal mekanı birer toplumsal uzlaşı alanına dönüştürmek istiyorsak, kentin farklı sosyolojik, ekonomik ve etnik sınıf bölgelerinin esiklerine veya kesişim noktalarına göre kaliteli kamusal alanlar tasarlamamız gerekir. “ diye anlatıyor. Gerçek kamusal mekanın bireyler arası uzlaşmayı zorunlu kıldığının altını çizen Gökbulat, “Ancak diğer taraftan sosyal medyada bu uzlaşma bireyin tercihindedir. Dolayısıyla sosyal medyada toplumsal uzlaşı aramak biraz hayalciliktir. Empati eksikliğinin olduğu bir alanda böyle bir uzlaşıdan bahsedemeyeceğimiz gibi, internette bireylerin kendilerini hakikatle ifade ettiği de hatalı bir varsayımdır. Yani toplumsal uzlaşı ve birlikte yaşama kültürü bireylerin fiziksel olarak bir araya gelebildiği kamusal mekanlarda ve yapılarda oluşabilir. Şehircilik pratiği ve politik ideolojiler birbirine göbeğinden bağlıdır ve kamusal mekanlar da bunun en büyük oyun alanıdır.” diyor.