Boğuldular, Tutuklandılar, Vuruldular: Daha İyi Bir Yaşam Uğruna Ölen Mülteciler

Avrupa’ya ulaşmaya çalışırken ölen binlerce kişinin hayat hikâyelerini belki de asla bilemeyeceğiz. Fakat burada, Liste’de yer alan isimlerin bazıları üzerine küçük anekdotlar derledik.

Guardian bugün son 25 yılda Avrupa’ya girmeye çalışırken hayatını kaybeden 34.361 kişinin bir listesini yayınladı. Birçoğu sadece anonim girişler, ancak muhabirlerimiz kurbanlara yüzler ve hikâyeler koymak için birkaç vakayı araştırdılar.

Avrupa’ya ulaşmaya çalışırken ölen binlerce kişinin hayat hikâyelerini belki de asla bilemeyeceğiz. Fakat burada, liste’de yer alan isimlerin bazıları üzerine küçük anekdotlar derledik.

Guardian bugün son 25 yılda Avrupa’ya girmeye çalışırken hayatını kaybeden 34.361 kişinin bir listesini yayınladı. Birçoğu sadece anonim girişler, ancak muhabirlerimiz kurbanlara yüzler ve hikâyeler koymak için birkaç vakayı araştırdılar.

Rubel Ahmed

Doğum: Bangladesh, 1988.

Ölüm: UK, 2014.

Ahmed, 5 Eylül 2014 tarihinde Morton Hall’da kendini astı. Liste’de kendini öldüren 400’den fazla göçmen ve mülteciden biriydi.

Hem Ahmed’in ölümüne ilişkin resmi soruşturma hem de Cezaevi ve Şartlı Tahliye Kamu Denetçisi’nin incelemesi, ölümünden önceki prosedürlerin doğruluğunu eleştirel nitelikteydi.

Sorgu yargıcı, yetkililer arasında iletişimin yetersiz olduğunu ve soruşturma jürisinin, sınır dışı etme talimatlarının kendisin asmasına neden olduğunu belirtti. Ölümü hakkında açık bir sonuca vardılar. Ahmed’in ailesi, merkezdeki tutukluluk süreci ilgili endişelerini dile getirdi; tutuklular, akşamın büyük bir bölümünde ve gecenin çoğunda kilit altındaydılar. Ahmed’in ailesi, intiharından önceki saatlerde diğer tutuklularla konuşabilseydi ölümünün önlenebileceğini dile getirdi.

Ajmal Ali, “Ölümünün üzerinden birkaç yıl geçmesine rağmen, ailesi, yani bizim üzerimizdeki etkisi hiç de hafiflemedi.” dedi.

Aylan Kurdi

Doğum: Suriye, 2012.

Ölüm: Türkiye, 2015.

Avrupa’da yeni bir yaşam arayışında ölen mülteci ve göçmenlerin büyük çoğunluğunun isimleri ne yazık ki bilinmiyor bile.  Ancak ara sıra bunlar arasından sıyrılan, kamuoyunu sarsan ve hatta politikayı değiştiren bazı vakalar da gerçekleşiyor.

Aylan Kurdi üç yıl önce Türkiye kıyılarında bulundu. Suriyeli küçük çocuğun kıyıya vuran dalgaların arasında yüzükoyun uzandığı fotoğraf, milyonlarca Avrupalıyı rahatsız etti. Almanya’da, İngiltere’de ve başka yerlerde mültecilere daha yumuşak, daha davetkâr yaklaşımlar getirdi.

Kurdi, kuzey Suriye’deki bir sınır kasabası olan Kobani’de, yani aylardır IŞİD ile Kürt güçleri arasındaki çatışmaların merkez üssünde doğmuştu. Suriye, 2012’de dünyaya geldiği sırada Suriye’de zaten savaş vardı. Aile, ısıtması olmayan, tuvalet olarak zemin üzerinde bir delik bulunan tek bir odada yaşıyordu.

Babası, karısını ve iki çocuğunu Türkiye’ye götürmeye karar verdi, ancak daha sonra Aylan’ın teyzesi Tima’nın yaşadığı Kanada’ya gitmeye karar verdi. Bodrum’dan Yunan adası Kos’a gitmek üzere bindikleri lastik bot hızla battı. Sekiz kişilik bir bottu, ancak Türk kıyılarından Kos’a tehlikeli ve kısa bir geçiş için yola çıktığında üzerinde 16 kişi vardı. Giydikleri can yeleklerinin ya sahte ya da etkisiz olduğu söyleniyordu.

Aylan’ın kardeşi Galip ve annesi Rehanna da boğuldu. Abdullah hayatta kaldı. O ve Tima, savaştan sonra hayatları mahvolmuş çocuklara yardım etmek için Galip ve Aylan Kurdi Vakfı’nı kurdular.

Liste’ye göre Aylan Kurdi öldüğünden beri Avrupa’ya girmeye çalışan yaklaşık 10 bin kişi öldü.

Jandarma Astsubay Kıdemli Üstçavuş Mehmet Çıplak, Aylan’ın cesedini bulan ilk kişiydi ve daha sonra olanları anlatırken sesi hâlâ titriyor: “Yaşıyor mu diye kontrol ettim, hâlâ hayatta olmasını umuyordum.” diye konuştu. “Çok üzülmüştüm. Ben her şeyden önce bir babayım. Altı yaşında bir oğlum var. Empati kurdum, onu oğlumun yerine koydum. Tarifsiz bir acı hissettim. Asker olmanın ötesinde, bir baba olarak hareket ettim.”

Joy Gardner

Doğum: Jamaika, 1953.

Ölüm: Birleşik Krallık, 1993.

Joy Gardner, Jamaika’da 15 yaşında bir anne tarafından 1953’te dünyaya getirildi. Babasını hiç tanımadı. Gardner henüz 7 yaşındayken annesi çalışmak üzere Birleşik Krallık’a taşındı. Yetişkin bir kıza sahip olup oğluna hamile bulunduğu 1987 yılına kadar İngiltere’ye annesinin yanına gitmemişti.

İngiltere’de iken oğlu Graham dünyaya geldi ve Gardner annesi ile birlikte kalabilmek için başvuruda bulundu fakat başvurusu reddedildi. Annesi bir İngiliz olduğu halde kural değişiklikleri nedeniyle yetişkin çocuklarının kalma izini bulunmamaktaydı.

28 Temmuz 1993’te polis ve göçmen bürosundan oluşan bir ekip, uyarıda bulunmaksızın Gardner’ı ve oğlunu tekrar Jamaika’ya göndermek talimatıyla Kuzey Londra’daki dairesine geldi. Gardner’ı bir kemerle bağlayıp ağzını tıkadılar. Gardner yere yığıldı, komaya girdi ve nefessiz kaldığı için öldü.

Festus Okey

Doğum: Nijerya, 1982.

Ölüm: Türkiye, 2007.

Festus Okey 2004’te Nijerya’dan ayrıldığında Avrupa’da büyük bir futbolcu olmayı hayal etmişti.

Güney Afrika’da yaşayan erkek kardeşi Tochukwu Ugo, Festus hakkında “Kendisi çok iyi bir insandı” demişti.  “Mütevazı ve iyi bir insandı, Londra’ya gidip mutlu bir hayat yaşamak istiyordu.”

Fakat Okey ancak Türkiye’ye kadar gidebildi. Okey, Ağustos 2007’de tutuklandı ve İstanbul’daki bir polis karakolunda sorgulanırken vurularak öldürüldü.

2011’de bir Türk polisi olan Cengiz Yıldız, Okey’in ölümünün tabancaya ulaşmaya çalışırken yanlışlıkla vurulması sonucu olduğunu ileri sürerek kasıtsız adam öldürmekten dolayı 4 yıl hapis cezası aldı. Bir adam öldürmenin ömür boyu hapis ile cezalandırılması gerekirdi.

Bu dava sırasında mahkeme, polis merkezinin güvenlik kameralarındaki kayıtlarda eksiklik bulunduğunu ve Okey’in vurulduğu esnada giydiği gömleğin ortadan kaybolduğunu duydu. Okey’in giysisine yapılacak bir adli incelemenin, vurulma sırasında polis ve Okey arasındaki mesafeyi netleştirebileceği söylendi. Ayrıca raporlar bütün diğer sorgu odalarındaki kameraların çalıştığını gösteriyordu.

42 yaşındaki Ugo, uyuşturucu suçundan tutuklanan küçük erkek kardeşine ne olduğunu asla anlamadığını ifade ediyor: “Festus’un bir arkadaşı beni aradı ve ne olduğundan biraz bahsetti fakat hiç net değildi. Kardeşim vuruldu ama hâlâ neden olduğunu bilmiyorum. Onlar polis ile bir tartışmaya girdiğini söylüyorlar.”

“Bunu duymak çok acı vericiydi. Başta kardeşimin öldüğüne inanmadım fakat daha sonra fotoğraf gönderdiler ve fotoğraflardaki kardeşimdi. Bana bu olayın polis merkezinde gerçekleştiğini söylediler ama ben polis merkezi gibi bir yerde neden böyle bir şey yaşandı hiç anlayamadım.”

Ugo, ailesinin Nijerya’da çok zorluklarla karşı karşıya kaldıklarını söyledi. “Nijerya’da fakir giderek daha da fakirleşiyor ve zengin giderek daha da zenginleşiyor. Uzun zamandır bu çok zordu.”

Okey bir mülteci olarak Türkiye’de çalışmak için mücadele etti. Kardeşi “İstanbul’da problemleri olduğunu biliyordum fakat bana hiç bahsetmezdi.” dedi.

Ailenin avukatı Alp Tekin Ocak, bu vurulma davasının Türkiye’nin polis güçlerindeki büyük bir problemi açığa çıkardığını söyledi: “Olayın gerçekleştiği yer ve metotlar, yetkili kişilerin devletin tekelinde olan şiddet uygulama otoritesini istismar ettiğini gösteriyor. Bu olayda yaşama hakkı, adil yargılanma hakkı ve ayrımcılık yasağı da dâhil olmak üzere insan hakları hakkında muazzam ihlaller yaşanmıştır.”

Ugo, Okey’in İngiltere’ye seyahat etmeden önce Gabon’da biraz vakit geçirdiğini söyledi. Okey doğrudan Londra’ya gitmek yerine, önce İran’a vize aldı, sonra Türkiye’ye geçti.

Ugo, “Gitmeden önce konuşarak ve yolculuğun güzel geçmesini umarak bol bol zaman geçirdik.” dedi. “Kardeşimin çok fazla hayali ve umudu vardı ve ben her şeyin güzel olacağını söyledim. Hâlâ onu bir daha göremeyeceğime inanamıyorum.”

Semira Adamu

Doğum: Nijerya, 1978.

Ölüm: Belçika, 1998.

Semira Adamu, yaşının üç katı bir adamla zorla evlendirilmemek için evinden Nijerya’ya kaçtı. Aslında Berlin’e gidiyordu, ama uçağı Belçika’da durduğunda sözde “güvenli üçüncü ülke” prensipleri altında sığınma talebinde bulunmak zorunda bırakıldı.

İltica talebi reddedildi ve 22 Ekim 1998’de onu sınır dışı etmek üzere 11 polis ekibi gönderildi.

Uluslararası Af Örgütü o anı şöyle aktardı: “Bir Sabena uçağına bindirildikten ve elleriyle ayakları bağlandıktan sonra diğer yolcuların dikkatini çekmek için yüksek sesle şarkı söylemeye başladı.

Memurlar daha sonra yüzünü onlardan birinin dizlerinin üzerine yerleştirilmiş bir yastığa bastırıp sırtına baskı yaptığında, mücadele etmeye başladı. Yüzü 10 dakikadan fazla yastığa bastırıldı ve beyni oksijen yetersizliğinden komaya girdi.”

Getu Hagos

Doğum: Etiyopya.

Ölüm: Paris, 2003.

Getu Hagos, 2003 yılının Ocak ayında, Mariame adlı bir Somalili olduğunu iddia ederek Fransa’ya girdi. İltica başvurusu reddedildi ve gelişinden beş gün sonra Paris’teki bir havalimanına zorla geri götürüldü. Uçak personeli, 24 yaşındaki sığınmacının koltuğuna zorla oturulurken attığı çığlıkları duydu. Çığlıklar durduğunda, Etiyopyalı adam ölüyordu.

2006’da üç polis memuru, Hagos’un 2003’teki ölümü üzerine adam öldürmeyle suçlandı. Duruşmada Hagos’un uçağa bindirilmeye direndiğinde “katlama pozisyonuna” zorlandığı ve o pozisyonda tutulduğu söylendi.

Hagos’un avukatı Stéphane Maugendre, genç Etiyopyalının ölümünün, o sırada sınır dışı edilen insanlara yönelik bir dizi saldırıdan biri olduğunu söyledi. “Uçaklarda onlara karşı güç kullanıldığını ve şiddet uygulandığını biliyorduk ama kanıtlayamıyorduk. Böyle şeyler düzenli olarak gerçekleşiyordu lakin elimizden hiçbir şey gelmiyordu.”

Savcı, sınır polislerinden iki memurun “dikkatsiz veya sakar” olduğunu ve eylemlerinin Hagos’un ölümüne yol açtığını tespit etti.

Maugendre duruşmanın gidişatından rahatsız olmasına rağmen sürecin devam ettiğinden dolayı rahatladığını söylüyor. “Hagos öldüğünde şaşırmamıştım fakat savcının mahkemeye çıkmamıza izin vermesine şaşırdım. Benim esas pişmanlığım, daha ciddi bir suçlama yapamamış olmamızdır. Mahkemeye gidebildiğimiz için çok rahatladık, en azından bu mümkün oldu.”

Maugendre, Hagos’un Fransa’da hiçbir aile ferdi ya da arkadaşı olmadığını fakat oradaki Etiyopya topluluğunun bu davaya çok destek verdiğini söyledi ve “Yerel topluluk bu savaş gerçekten kendilerini ortaya attılar ve bu çok önemliydi.” diye ekledi.

Mahkemede,  Hagos’un Güney Afrika’ya Johannesburg’e giden bir Air France uçağına binmeye zorlanmadan önce, Roissy Charles de Gualle havaalanının bekleme alanında hasta olduğunu iddia ettiği söylendi. Polis memurları Hagos’un hastalık iddiasının sahte olduğuna inandıklarını söylediler.

Raporlara göre, Hagos dizlerinden ve ayak bileklerinden cırtcırt bantlarla bağlanmıştı ama direnmeye devam etti, bir polis memuru “geri dönmektense ölmeyi tercih ettiğini” söyledi. “Katlama pozisyonu”, bir polis memurunun Hagos’u koltuğunda öne eğilmiş vaziyette tutarken bir diğerinin de arkasından bağlanmış kelepçelerine baskı yaptığı pozisyon olarak tarif ediliyor. Üçüncü bir polis memuru ise ara ara Hagos’un kafasını aşağı doğru itiyordu. Hagos’un aniden sessizleşmesinden önce bu pozisyonda 20 dakika tutulduğuna inanılıyor.

Mahkemede sunulan tıbbi delillere göre, katlama pozisyonunun oksijen eksikliğine neden olduğu söylendi. Hagos ölmeden önce iki gün komada kaldı. Bir otopsi sonucuna göre Hagos “kardiyak arrest” geçirmişti. Polis memurları sınır dışı etme sürecine direnenlere uygulanan standardı takip ettiklerini ifade ettiler. Sınır gücüne yeniden katılmalarına izin verildi.

Kaynak: The Guardian

Etiketler