Boğaziçi Siyaset Okulu Mezunları’nın Almanya Seyahati

02 Temmuz 2018
Boğaziçi Avrupa Siyaset Okulu’nun çeşitli dönemlerinden mezun olmuş ve çok farklı görüşlere sahip 18 genç bir çalışma ziyareti için Almanya’ya gittiler.

Altı günlük seyahatte çeşitli parti ve kuruluşlar ziyaret edilerek bilgi paylaşımı ve görüş alışverişinde bulunuldu.

2014 yılında Avrupa Konseyi Siyasi Çalışmalar Okulları Ağı’nın bir parçası olarak İstanbul’da kurulan Boğaziçi Avrupa Siyaset Okulu (BASO), geride kalan dört yılda mezun olan gençler arasından 18 kişi ile Almanya’ya bir çalışma ziyareti düzenledi. Türkiye’deki çeşitli siyasi parti ve sivil toplum örgütlerinde aktif olarak yer alan gençler, Berlin ve Hamburg’da siyasi parti ve sivil toplum kuruluşları ile buluşmalar gerçekleştirdiler. Almanya’daki enerji ve göçmen politikaları ile Türkiye-Almanya ilişkilerinin merkezde olduğu görüşmelerin nasıl geçtiğini, bu seyahate katılmanın ne anlam ifade ettiğini katılımcı gençlere sorduk…

Musa Gül (CHP Antalya Gençlik Kolları Başkanı): Özgürlükler bakımından gelişmiş, insanların huzurlu olduğu bir Almanya gözlemledim. Hem grubumuzdaki hem de Almanya görüşmelerindeki çok seslilikten büyük keyif aldım. Bütün görüşmelerden çok faydalı bilgiler edindim. Ancak Türkiye’ye dair biraz önyargı da içeren, hak ve özgürlüklerin kısıtlandığı bir ülke izlenimi hakim Almanya’da, buna üzüldüm.

Savaş Hoştaş (AK Parti Gençlik Kolları Üyesi): Programımıza Berlin ile başlamak ayrı bir heyecandı çünkü gerek politik gerekse toplumsal dinamiklerin merkezi bu şehirde. Özellikle sivil toplumun bu kadar güçlü olduğu Alman tecrübesini yine en iyi Berlin’de yaşayabilirdik ve yaşadık. Siyasal Eğitim Merkezi’nde başta Türkiye olmak üzere, dünyada olup bitenlerle ilgili haberlerin derlenip Alman bakış açışına göre bir perspektif sunuyor olmaları çeşitli görüşler etrafında müzakere edildi. Bu anlamda Alman medyasının ve siyasi eğitim anlayışlarının ülkemize bakış açılarını yakından görme fırsatı bulduk. Mercator Vakfı’nda göç/göçmen politikaları, öngörüleri, hukuki çerçeveleri, beklentileri üzerine gayet faydalı ve geniş bir değerlendirme ortamında bulunduk. Almanların göçmenler üzerindeki politik süreçleri ve değerlendirmeleri genel yargıların ötesinde ciddi bir altyapı ve planlama ile ilerlediğine dair gözlemlerimiz oldu.

Hristiyan Demokratlar Birliği Partisi’nden (CDU) Barbara John ile yapmış olduğumuz kritikler tarihi bir perspektif ile günümüze kadar gelen süreci kapsadı. Bu anlamda gerek özeleştirileri gerekse Türk göçmenler başta olmak üzere CDU’nun göçmen politikasındaki planlarını değerlendirme fırsatı yakaladık. İfade etmekte fayda görüyorum ki Barbara Hanımı daha yakından tanımamız ve fikirlerinden daha fazla istifade etmemiz gerekiyor.  Yeşiller Sol Partisi ve SPD’nin gençlik yapılanmaları ile temaslarımız oldu. Yine göç, iklim, işçi hakları ve ekoloji üzere fikir teatisinde bulunarak, özellikle Yeşil Gençlik’in marjinal olmalarını da anlamaya çalıştık. Türkiye-Almanya Dostluk Grubu’ndan Sevim Dağdelen ile Alman Federal Meclisindeki buluşmamız ciddi bir tartışma zemininde geçti. Türkiye’nin AB süreci, Türkiye’deki seçimler, Yeşillerin Türkiye’den beklentileri, eleştirileri, faaliyetleri üzerinde bir tartışma zemini bularak görüşlerimizi ilettik.

Programın kültürel ayağında ise Berlin ve Hamburg’un tarihi eserleri, önemli olaylarının yaşandığı anıtlar, meydanları gibi yerlere giderek Almanya’nın hem gelişimini hem de insanlık tarihindeki trajik durumunu hissettiğimiz gayet faydalı gezilerimiz olduğunu söylemeliyim. Genel itibariyle, bu kadar kısa sürede vaktimizi yoğun, etkin, dinamik ve verimli kullanmanın mutluluğu içerisindeyim. Programı organize eden misafir ve ev sahibi kuruluşlara bu vesile ile teşekkür ediyorum.

Cihan Kayrak (MHP ve Türk Ocağı Üyesi): Berlin ve Hamburg çalışmamız benim açımdan çok planlı, profesyonel ve başarılı geçti. Berlin’deki ziyaretlerimizin hepsinden ayrı ayrı çok yararlandığımı söylemeliyim ancak Hamburg ziyaretlerimizde daha rahat, sıcak ve konforlu hissettim. Her iki şehri ve insanlarını birçok yönden kıyaslayabiliriz, sabit olan şey ise hem şehirlerine hem de Almanya’ya olan bilgi, sevgi ve inançları. Özellikle Hamburg’daki çok kültürlülüğe saygının ötesinde bunu içselleştirip kabul etme ve yaşama halini deneyimlemek beni etkiledi, bu izlenimlerimizi umarım ülkemize uyarlayıp kısa vadede uygulayabilme imkanına sahip oluruz. Son olarak bana göre programdaki küçük bir eksiklikten söz etmem gerekirse; uzmanlık alanım gereği biraz daha Kıta Avrupa Hukuku’nun doğduğu Almanya’nın güncel hukuki düzenlemelerinin anlatılmasını isterdim.

Hayriye Ataş (Denge ve Denetleme Ağı Genel Direktör Yardımcısı): Erken seçim sonrası tansiyon hala devam ederken ve “acaba bu sefer nasıl olacak, bir arada olmayı nasıl başaracağız?” derken yine yanıldığım için çok sevindim. Avrupa Siyaset Okulu, yine zor görüneni kolay eyledi. Her biri kendine özgü, farklı seslerle ahenk oluşturan senfoni orkestrası misali seslerimizi, bu sefer Avrupa’ya taşıdı. 4 gün boyunca, soğuk savaşı en derinden yaşamış Almanya’nın kalbi Berlin’de ve ticaretin limanı Hamburg’da siyasi partiler ve sivil toplumla bir araya geldik. Toplumların git gide kutuplaşmaya meylettiği, görünmez duvarlar ördüğü yenidünya sisteminde insanlar arasında diyalog kanalları açan, köprüler kuran böylesi buluşmalar, hala umut var diyebilmek adına daha da önemli bir hale geldi. Bu geziye katılan bizler de bu umudu sürdürebilmek adına içten içe bir kabullenişle, dilimiz döndüğünce, ait olduğumuz mahalleleri de terk etmeden başka dünyaları merak ettik, sorduk, sorguladık ama en fazla da dinledik. Dinamik, gündemi her an değişen, tansiyonu yüksek bir ülkenin vatandaşları olarak dinlemek, diğer hayatlara bakmak uzun zamandır unuttuğumuz bir eylemdi, hatırladık. İkinci dünya savaşında yerle bir olmuş bir ülkenin ayağa kalkış hikâyesini, siyasi partilerdeki gençlerin “bizim de ülkemiz ve dünya için söyleyeceklerimiz var” deyişini, yenilenebilir enerji kaynaklarını, toplumsal çıkmazları, göç sorunlarını, iki ülke arasındaki gelgitleri, şüphe ve inançları dinledik. Kendi adıma, penceremden başka dünyalara bakmanın merakını gezi boyunca sürdürdüm ve eminim BASO’yu eşsiz kılan da bu merak duygusunu insanda canlı tutabilmesi, beslemesi. Her güzel şey gibi bu gezinin de zamanı doldu. Ancak günün sonunda aklımda bir sürü muhabbet, kalbimde her biri kıymetli insanlar ve heybemde eşsiz tecrübeler kaldı.

Elif Tunay (Göç araştırmaları Vakfı Koordinatörü): Almanya gezisinin ekibin bakış açısına önemli katkısının olduğunu düşünüyorum. Her şeyden önce insan, içinde bulunduğu hikayeye bir de dışardan bakma, dinleme fırsatı buldu. Bunun da insanın düşünce dünyasını zenginleştirdiğini düşünüyorum. Bir arkadaşımızın şu tespiti önemliydi bence: BASO’da gözlemlemeyi, düşünceler(in) üzerine düşünmeyi ve her şeyden önemlisi dinlemeyi öğreniyorsun. Nitekim hayatımızın aslında bakış açılarımızdan oluştuğunu ve düşüncelerimizin nerede nasıl kiminle durduğumuza göre şekillendiğini görüyorum. Bununla birlikte istediğimizde bireysel toplumlara nazaran daha dayanışmacı ve paylaşımcı olduğumuza da inanıyorum. Bu duygu ve düşünce terminalinde ilerlerken tabii ki uğradığımız duraklar, ziyaret ettiğimiz isimler ve kuruluşlar da Almanya gezisine damga vuran unsurlardı.

Almanya İçişleri Bakanlığı tarafından desteklenen Federal Siyasi Eğitim Merkezi’nin (bpb) Almanya’da tarih ve fikir aktarımında önemini gördük. Farklı alanlara yönelik sunulan bilgilerin amacı ise ilgili konularda bir bilinç/hafıza oluşturmak. Burada şunu fark ettim: toplumsal bir bilinç ve hafıza oluşturmada çeşitli kaynaklardan mukayeseli olarak sunulan bilginin gücü yadsınamaz.

Diğer taraftan medyanın bir kez daha günümüzde ne kadar önemli bir bilinç oluşturma aracı olduğunu gördüm! Manşetlerin, haberlerin toplumsal algıları nasıl yönlendirdiklerini ve korkuları nasıl körüklediklerini gördüm. Özellikle Sayın Barbara John (CDU) ile gerçekleştirilen görüşme bence önemliydi. Türk göçmenlerin 1960’lı yıllardan itibaren Almanya’ya işçi göçü, yıllarca Almanya’ya ait olmadıklarına dair devlet düşüncesi, insanların hafızalarında yer edinen NSU cinayetleri, Solingen ve Mölln facialarını kendisinden dinlemiş olmanın çok önemli olduğunu düşünüyorum. Kendisinin CDU hükümetleri zamanında yanlış göç politikaları uyguladıklarını bizimle paylaşmasını değerli bir özeleştiri olarak kabul etmek lazım.

SPD durağında görüştüğümüz Armita Kazewi şunu söyledi: kazandığınızda Alman, kaybettiğinizde ise göçmensinizdir! Bu düşüncenin özellikle siyasetçiler ve medya kuruluşları aracılıyla çoğu kez gündeme getirildiğini düşünüyorum. Ancak şunun da Almanya-Türkiye ilişkilerinde önemli bir yaklaşım olduğunu görüyorum: her şeye rağmen Almanya’da doğruyu söyleyen ve insan odaklı bakmayı bilen insanların sayısı hiç de az değil.

Son olarak şu birkaç ifadeyi Almanlar için kullansak yanılmış olmayız

  • “Düzensiz ve sistemsiz asla yolumu bulamam”
  • “Ölümüne bisiklet sürerim”
  • “ALDI sen iyi ki varsın!”
  • “Anayasamız bizim her şeyimiz”
  • “Yeşilim, yeşilsin, yeşiliz”
  • “Konsensüs hayat felsefem olmasa da Almanya deyince akan sular durur”
  • “Türkiye ile pek paylaşmak istemiyoruz ama şunu bilin dayanışma içindeyiz!”
  • “Geçmişteki göçmen politikaları hatamızdı, kabul ediyoruz. Ama artık sen de biraz bize doğru adım at!”
  • “Evet aşırı sağcı dengesizlerimiz var, ama sen onlara aldırış etme biz varız!”
  • “Hamburg dünyanın ‘en’ şehri!”
  • “Hamburg bi kere Berlin’den daha önce kurulmuştur!”
  • “Milli takım canımız ama Özil’i affetmeyiz!”
  • “Bu senin sorunun, kendin başa çıkmalısın!”
  • “Kim dedi sana entegre olduğunu!”
  • “Gülümseme sadakadır!”

Almanya ziyareti boyunca bir kez daha fark ettim ki; Türkiye Almanya için, Almanya da Türkiye için önemli bir partner. Almanya’da yaşayan Türk diasporasının nüfus niceliğinin de ötesinde ülkenin tarihine, haksızlıklarına, acılarına ve sevinçlerine ortak olmuş veya edilmiş Türkiye insanları ile karşılaşıyorsunuz.

Seyahatin son günü yapılan değerlendirme toplantısının ardından BASO Genel Direktörü Hakan Altınay Sivil Sayfalar için şu değerlendirmede bulundu: “Avrupa Siyaset Okulu, yılda bir iki kez 35 kişinin katıldığı eğitimler yapıyor. Daha sonra da bu gruplardan karma bir ekip her yıl biri Fransa biri Almanya olmak üzere Avrupa’ya seyahatler düzenliyor. Biz şimdi 2018’deki Almanya gezimizi tamamladık. Farklı dönemlerde mezun olmuş 18 arkadaşımızla beraberdik. Benim açımdan çok ilginç geçti. Öncelikle mezunlarımızı tekrar görmek çok değerli; her birinin kendi gündemini, nelere kızıp nelere sevindiklerini, neleri hayal ettiklerini öğrenmek eşsiz bir şans. Berlin ve Hamburg’da siyasi partilerle, düşünce kuruluşlarıyla bir araya geldik. Bugün de bir değerlendirme toplantısı yaptık. Her bir arkadaşımızın bu beş günlük deneyime bakıp neler gördüğünü, neler çıkardığını, ne kadar farklı şeyler çıkardığını görmek de çok keyifliydi. Dolayısıyla ben kendi adıma çok mutluyum.”