“Kentleşme adına barıştan bahsetmemiz mümkün değil”

TMMOB Şehir Plancıları Odası İzmir Şube Başkanı Özlem Şenyol Kocaer ile seçim öncesinde yürürlüğe konulan imar barışı uygulamasını konuştuk.  

İzmir özelinde nasıl değerlendiriyorsunuz imar barışı uygulamasını?

1950’li yıllarla başlayan ve devam eden kırdan kente göçle gelen insanların gelir durumuna uygun barınabileceği konutların devlet tarafından temin edilememesi sonucunda plansız yada imar planlarına uygun olmayan, devlet hizmetinden yoksun, yolu olmayan, toplu ulaşımın dahi gitmediği, sağlıksız, güvensiz alanlarda gerçekleşen gecekondulaşma ve kaçak yapılaşmanın yarattığı toplumsal ve mekansal sorunlar devlet tarafından hala çözülememiştir. Geldiğimiz noktada geçen 60 yıldan fazla sürede dersler çıkarılması  gerekirken plansız kentleşme ve yanlış kentleşme politikaları devam ettirilmiş  ve en son olarak da bu hatalar yeni bir imar affı ile geleceğe yeni sorunlarla taşınmaktadır. İktidarın ülkeyi üretime değil tamamen tüketime dayalı iktisadi düzenlemelerle ve inşaat sektörüne dayalı ekonomi politikalarıyla yönetmesi sonucu ülkemizde ciddi bir ekonomik kriz yaşanmaktadır. Son bir ayda yükselen dolar seviyesi aslında ekonomik açıdan gelinen vahim durumu göstermiştir. Diğer taraftan imar barışının çıkış tarihine baktığımızda önümüzde bir seçim olması bu düzenlemenin Türkiye’nin geçmiş siyasi tarihinde de gördüğümüz örneklerinden yola çıkarak affın bir seçim yatırımı olduğu da görülmektedir.  Dolayısıyla imar barışını ekonomik krizden ve seçimden bağımısız düşünmemiz mümkün değildir. Aynı zamanda imar barışının son yıllarda özellikle doğal alanlarımızda Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından çıkartılan yeni doğal sit dereceleri ile ilgili düzenlemelerden de bağımsız düşünmek mümkün değil. Doğal sit değişiklikleri ile ilgili tüm ülkede kapsamlı bir çalışma bakanlık tarafından yürütülmektedir. Bu çalışma sonucunda birçok doğal alanımızın sit statüsü düşürüldü yada sitten çıkarıldı. İzmir’de bu çalışmadan nasibini alan illerimizin içinde yer almaktadır. Özellikle Çeşme yarımadasında bu değişiklikte büyük oranda derecelerin düşürülmüş olması göze çarpmaktadır. Bu yüzden ciddi yapılaşma baskısı altında olan doğal alanlarımız getirilen imar affı ile birlikte tamamen bir kaosa sürüklenmektedir.

Özlem Şenyol Kocaer İzmir Şehir Plancıları Odası Başkanı

İmar barışı hangi alanlara imar affı getiriyor?

Neredeyse yapı ruhsat belgesine karşılık gelen Yapı Kayıt Belgesinin verilmesine ilişkin detayları içeren söz konusu usul ve esaslar incelendiğinde; İstanbul Tarihi Yarımada, Boğaziçi Kanunu ile tanımlanan Boğaziçi sahil şeridi ve öngörünüm bölgesi ve Çanakkale Gelibolu Tarihi Alanı dışında kanunlar ve Uluslar arası sözleşmelerle korunması gerekli diğer alanlardaki kaçak yapılaşmayı yasallaştırmaktadır. Örneğin, Ülkemizin önemli tarihi, kültürel ve doğal değerleri olan ve herkesin eşit kullanmasına açık; 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu ile koruma altına alınmış arkeolojik alanları, doğal sit alanları, tarihi sit alanları ve kentsel sit alanları, 3621 sayılı Kıyı Kanunu ile koruma altına alınmış deniz, tabii ve suni göl ve akarsu kıyıları ile bu yerlerin etkisinde olan ve devamı niteliğinde bulunan sahil şeritleri, 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu ile koruma altına alınan Tarım Arazilerinin, 3573 sayılı Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin Aşılattırılması Hakkında Kanun ile koruma altına alınan zeytinliklerin anayasaya aykırı şekilde kaçak uygulamaya karşı ağır cezalar verilmesi gerekirken af getirilmekte, ödüllendirilmektedir.

Vatandaş bu konuda yeterli bilgiye sahip mi? Mağduriyetler yaşanmakta mıdır?

Düzenlemeyle ilgili halk kesinlikle yeteri kadar bilgilendirilmemekte gerekli olmadığı halde zaten 2004 yılında çıkarılmış olan kaçak yapılara elektrik ve su affı ile o dönem bu aftan yararlanmış halk imar planı değişmeden tekrar aynı hakları kazanmak için bedel ödemeye sevk edilmektedir. Bunun gibi daha birçok maduriyette ayrıca yaşanmaktadır. Bir nevi uygulamanın kaçak yapının bir şikayet ile ancak kişilere çıkan para cezalarının bir şikayet gerçekleşmeden kendilerini ihbar etmesi ile peşinen ödemesi şeklinde de düşünebiliriz.

Devletin başta planlı kentleşmeyi sağlamaya çalışması gerekirken kişilerin can ve mal güvenliğini de kendi üstlerine yıkarak ancak bu uygulamayla durumu ötelemekte ve bu sayede devlete kaynak yaratmaktadır. Bu açıdan bakıldığında uygulamanın anayasaya aykırı olduğu hatta kişinin temel haklarını gasp ettiği de görülmektedir.

İmar Barışı gerçekten bir barışı getiriyor mu? Ve bu uygulama sonrasında kaçak yapılaşmanın önüne geçilebilecek mi?

Öncelikle gerçek bir imar barışı devletin; önce çarpık kentleşmiş alanların planlı bir şekilde yerinde dönüştürülmesinin, sonra da herkesimin ulaşabileceği konut imkanı ile vatandaşın kaçak yapmaya ihtiyaç duymayacağının ve barış ilan edildiği tarihten sonra eğer yaparsa da gerekli işlemlerin hızlıca yapılacağının teminatıyla ancak olabilir. Bunun içinde öncelikle geçmişteki hatalarımızın üstünü bir elli yıl daha örtmeden bu hataları çözüme kavuşturarak sağlayabiliriz. Bu da geçmişte yapılan hatalardan ders çıkararak, başta vatandaşın can ve mal güvenliğini temin edecek şekilde ve sonrasında da refah düzeyini yükseltmek için planlı kentleşmeyi sağlamanın araçlarını geliştirmek adına kapsamlı bir çalışma ile ortaya çıkacak yeni düzenlemelerle olabilir. Ancak böyle bir anlayışla tüm bunlar yapıldıktan sonra imar barışı ilan edildiği tarihten sonra denetimsiz, mevzuatlara aykırı kaçak yapılaşmayı tamamen bitiriyoruz iddaasında olunabilir. Aksi taktirde af toplumda adaletsizlik duygusunu derinleştirerek ikili bir durum yaratmaktadır. Geçmiş aflardan edinilen deneyimlede; kıt kanaat geçim imkanı ile borçlanarak konut edinebilmiş yada mevzuata uygun yapısını yapmış bir kesim varken diğer taraftan kaçak yapılaşmanın devlet tarafından affedilmesi kaçak yapılaşmayı daha da teşfik edilmesi sonucunu doğuracaktır.

İmar barışının devletle halk arasında barışı getireceği söyleniyor, kentleşme adına bir barıştan bahsedebilir miyiz?

Kentleşme adına bir barıştan bahsetmemiz mümkün değil. Aksine imara aykırı yapılaşmış tüm yapıları kayıt altına alıp yasallaştırarak; kentlerde artan nüfusun ihtiyacı olan temel altyapılara ilişkin sorunları, trafik sorununu çözümsüzlüğe taşıyacak, yoğun kent dokusu içerisinde nefes alabileceğimiz yeşil alanlar gibi diğer kentlerde temel altyapı ihtiyaçlarının sağlanabilmesinin önünü tıkayarak yaşam kalitesini daha kötüye götürecektir. Dolayısıyla planlı kentleşme artık hayal olacaktır. Sokak silüetleri, kent silüetleri, kıyı silüetleri ruhsatlı dokuya aykırı artık tamamen düzensiz, birbirinden farklı şekilde olması yasallaşacaktır. Düzenlemede hak sahipliliği tamamen kişilerin beyanlarına bırakılmakta ve kayıt altında aldığı yapıya yapacağı gelecekteki eklentilerde önceden aldığı kayıt üstünden yasallaşmaktadır. Bu şekilde tamamen kişinin beyanına dayalı gerçekleştirilen işlemler gelecektede kentlerde imar konusunda kamu denetimini hükümsüz bırakacaktır. Yapıların kullanım fonksiyonlarına kadar imara aykırı olsa dahi kayıt edilecek ve işletme ruhsatı alması sağlanacaktır. Dolayısıyla tüm bu hukuksuzlukların yasallaştırılması kentlerde barışı değil kaos ortamının yaratılmasını getirecektir. Aynı zamanda çok önemli bir konu olası bir afet karşısında kaçak yapılarda yaşayan kişilerin güvenliği tamamen kişilerin beyanları ile kişilerin sorumluluğuna bırakılmıştır. Savaş zamanlarında bile görmeyeceğimiz devletin asli görevlerinden biri vatandaşının can ve mal gvenliğinin korunmasını temin etmesi göz ardı edilmiştir. Güvencesiz kentler yaratılmakta ve kentlerin geleceği tamamen karartılmaktadır. Bu durumda halk ve kentleşme adına bir barıştan bahsedilemez. Ancak bir kaostan bahsedilebilir.Halka düzenlemenin gerçek yüzü anlatılmamaktadır. Affedilen yapılar yalnızca kent içinde imarlı olup kaçak kat çıkmış yada imara aykırı yapılaşmış yerlerde değil imara açılmasının dahi yasalar ve Uluslararası sözleşmelerle imkansız olduğu hatta mülkiyeti devlete ait orman alanı, zeytinlik alanlarda, tarım alanlarında, meralarda, kıyılardaki kaçak otellerin, rezidansları, lüks villaları yasallaştırmakta ve devlet malının satışını bu yolla gerçekleştirilmektedir. Ya da kent içinde imara aykırı yapılmış ve çevresel olarak kente birçok altyapı sorunu getirecek alışveriş merkezleri, yüksek katlı yapılar ve oteller de bu uygulama kapsamında yasallaşmaktadır. Dolayısıyla söz konusu imar barışı devletin halkla barışını değil yine kent topraklarını rant için sömüren sermaye ile büyük barışını sağlayacaktır.

Kentsel Dönüşüm açısından imar barışı bir kazanç sağlayacak mı?

Yakın zamanda gerçekleşen Van ve Düzce depremleri çarpık kentleşmenin ne kadar büyük ve yıkıcı sonuçlarının olabileceğini bizlere göstermiştir. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın 2012 yılında bu duruma karşı insanlara bir umut olarak sunduğu kentsel dönüşüm uygulaması ise devlet tarafından iyi yönlendirilebilseydi ve gerekli devlet desteği sağlanabilseydi bugün bu sorunların belki bir kısmı giderilmiş insanlar güvenli ve yaşam kalitesi yüksek yaşam alanlarına kavuşmuş olacaktı. Ancak görülüyor ki kentsel dönüşüm konusunda da devlet çıkarttığı imar affı ile başarısız olduğunu bir anlamda ilan etmiş durumdadır.

Ancak diğer taraftan Bakan Özhaseki Kentsel dönüşüm için imar barışından yararlanmak isteyen vatandaşların başvurularından kaynak yaratılmasının amaçlandığını ve bu sayede kentlerin riskli olmaktan çıkarılmasının planlandığını belirtmektedir. Ancak burada doğru aktarılmayan önemli bir konu var. Vatandaş yapı kayıt belgesi için para verip belgeyi aldıktan sonra öncelikle devlete bir bedel ödemiş olacak ve bunun karşılığnda bir beklentisi oluşacak ve bir elli yıl belki yapısını yıkmayacak. Yapı kayıt belgesi almış kaçak yapıyı vatandaş yıkıp yeniden yapmak istediğinde eğer plana uygun değilse plana uygun olarak ancak yapması zorunlu olacaktır. Yıkana kadar bu yapılar düşünün ki zemininden fay hattı geçen bir alanda yapılmış kaçak bir yapı ise para karşılığı yasallaştırılıyor ve tamamen risk vatandaşa bırakılıyor. Burada Bakan Özhaseki’ye sormak gerekiyor; elli yılda yada daha kısa sürede bir deprem olmayacağının garantisini kendisi nasıl veriyor? Ya da olası bir depremde yaşanacak bir felaketin vebalini bu şekilde nasıl ödemeyi düşünüyor?

Tarım alanlarının bu düzenleme sonrasında nasıl etkilenceğini düşünüyorsunuz?

Bakan Özhaseki tarım alanlarını sit yapacağız ve artık yapılaşmaya açmayacaklarını ve imar barışı sonrası hapis cezasına razı gelinirse ancak kaçak yapılaşma olabileceği şeklinde belirtiyor. Ancak bu af ile şu anda hektarlarca tarım arazisi, üzerinde yapılmış milyonlarca kaçak yapı, hatta çevresel kirliliğe neden olan sanayi yapıları dahil olmak üzere yasallaştırılarak geri dönüşü mümkün olmayacak şekilde gözden çıkarılmaktadır. Öncelikle Bakanlık ne kadar tarım arazisinin bu durumdan etkileneceğine ilişkin bir çalışma yapmadan nasıl böyle bir değerlendirme yapabiliyor? Diğer taraftan telafisi mümkün olmayan bu kayıp sonrasında tarım alanlarının yapılaşma baskısı altında kalmayacağının garantisini Bakan Özhaseki nasıl veriyor ve ? Aynı zamanda 2015 yılında üç kez üst üste Çevre ve Çehircilik Bakanlığı tarafından onaylanmış 1/100000 İzmir Manisa Çevre Düzeni Planında ihtiyacın ötesinde hektarlarca tarım arazisi yapılaşmaya açılmışken bakanın bu sözleri ne kadar samimi olabilir?