“Program Gibi Olmayan Bir Televizyon Programı: Ekmek ve Gül”

Bir işçi kadının tarifiyle ‘program gibi olmayan bir televizyon programı’ olarak yayınına başlayan Ekmek ve Gül, Hayat Televizyonu kapatıldıktan sonra da yaptıklarını sürdürüyor. Böylece ülkede bugün bir yayının sonlandırılması, sonlanacağı anlamına gelmiyor. Ekmek ve Gül, örnek bir yayıncılık modeli sürdürüyor

“İstanbul’da belediye işçisi akşam evde parça başı iş almadan geçinemiyor. Sabah tarlaya tapana giden öğlen tuğla taşımadan akşam sofraya yemek koyamıyor“ diyor ekip söyleşinin bir bölümünde bugünü tarif ederken. İsimleriyle de bugünü tarif ediyorlar aslında. 1908’in Amerikasında konuşulan “Karnımızı doyurmak için ekmek, ruhumuzu doyurmak için gül istiyoruz” temeli  ‘Ekmek ve Gül’ ismiyle bugün Türkiye’de yaşıyor. Bir tür evrensellik, bir tür dünyada salınan ruh, romantize etmezsek bir tür aynı tas aynı hamamcılık.

Ekmek ve Gül için bir KHK ile kapatılan Hayat Televizyonu’nun kadın programıydı demek haksızlık. Meselenin haber değeri de işte burada. Kapatıldıktan sonra kadınların, izleyenlerin ve Ekmek ve Gül’ü icra edenlerin fikirleriyle bugün yayın hayatına www.ekmekvegul.net mecrasında devam eden bağımsız bir yapı. Kapatılanlara karşı açık, teknolojinin imkanlarına açık, her türlü derdi dinlemeye açık, Türkiye’nin her yerinden kadınların muhabir olduğu, yeri gelince çocuğunun telefonundan bu mecraya mesaj gönderdiği o geniş alan belki bir tür tarla.  Onların tabiriyle “Kadınlara ne yapacaklarını söyleyen değil, kadınların ne kadar önemli, ne kadar hayati işler yaptıklarını gösteren ve biriktiren bir kürsü

Ekmek ve Gül ekibiyle 10 yıllarını ve bugünü konuştuk.

Ekmek ve Gül kürsüsü 2018’de kuruluşunun 10. yılında. Nasıl kurdunuz burayı?

2008 yılında Hayat Televizyonu ekranlarında başlayan bir kadın programıydı. Ama baştan beri sadece bir televizyon programı değildi. Hayat Televizyonu henüz bir fikir çekirdeği iken bu televizyonun esas sahibi olanlarla yani işçiler, emekçiler, kadınlar, aydınlar, sanatçılar, gençlerle tartışırken “Nasıl bir yayıncılık yapmalıyız?” sorusuna verilen yanıtların en temel ortak noktası “Kadınları aşağılamayan, etiketlemeyen, yargılamayan, kalıplara sokmayan” bir program olması gerektiğiydi.

Ekmek ve Gül “program gibi olmayan bir program” olarak tartışıldı baştan beri. Program gibi olmayan bir program, Ekmek ve Gül için yaptığımız mahalle toplantılarından birinde bir işçi kadının yaptığı tarifti. Biz de tam olarak bunu iş edindik!

Bir televizyon programının hele hele de “kadın programı” diye adlandırılan gündüz kuşağı programlarının kalıplarına sıkışmayan, kendine özgü bir ses ve söz yaratabilme başarısı gösteren bir program olmayı başardı Ekmek ve Gül. Ekmek ve Gül’ü kendi kürsüsü olarak gören her kadının bir şekilde katkı sunabildiği, sunuculuğunu yapmaktan tutalım, kameramanlığına, muhabirliğinden, konuk olmaya kadar her şeyi yapabildiği bir mecra oldu. Ama ötesi de oldu… Neredeyse her ilde Ekmek ve Gül adıyla bir araya gelen kadınlarla büyüdü. Kadınların kendi yerelinde, mahallesinde, sokağında, okulunda, işyerinde başka kadınların da hayatını değiştirmesine bir araç haline gelen Ekmek ve Gül grupları oluştu.  Böylelikle kadınların kendilerini yalnız hissetmeyeceği, birbirilerinden öğreneceği, birbirleriyle haberleşebileceği ama aynı zamanda da bir araya gelmelerini kolaylaştıracak bir araç işlevi gördü. Bu birliktelikler aylık bir kadın dergisini bir ihtiyaç olarak önümüze çıkarınca bu sefer de bunun için kolları sıvadık…

Bugün memleketin pek çok yerinde Ekmek ve Gül grupları olarak bir araya gelen, çözmek istedikleri dert neyse onu çözmek için harekete geçen onlarca kadın var. Biz, onların yaptığı tartışmaların, eylediklerinin, söylediklerinin göstereniyiz. Ekmek ve Gül kadınlara ne yapacaklarını söyleyen değil, kadınların ne kadar önemli, ne kadar hayati işler yaptıklarını gösteren ve biriktiren bir kürsü.  Sadece “kadınlara özel” görünen konularda değil, memleketin her meselesine dair kadınların söylediği sözleri yansıtan bir mecra…

Denizli – Ekmek ve Gül Kadın Grubu

Ekmek ve Gül sloganı, günümüzde geçerli gibi gözüküyor. İlk kullanmaya başladığınız gün ve bugüne bakınca arada nasıl farklar ya da benzerlikler görüyorsunuz?

Programımız ismini, kadınların yüzyıllık mücadelesinin temel sloganlarından biri olan “Ekmek istiyoruz, gül de…” talebinden alıyor… Ekmek ve Gül deyince aklımıza, yüreğimize düşen ilk hisler yüzünden koyduk bu ismi. Biliyoruz ki tencerenin nasıl kaynayacağı ya da ayın sonunun nasıl geleceği sorusu döner dolaşır kadınları bulur. Yaşam gailesi kadınları bazen kendi yaşamlarından vazgeçirir.  Ekmek kavgası mühim, ama elbette bununla sınırlı değildir hayata dair sözümüz. Hayatın tüm güzelliklerinden faydalanmak da hakkımız… Gül de hayatın tüm güzelliklerini hak edişimizin sembolü… Kadınların “ekmek ve gülde” simgeleşen daha iyi bir hayat mücadelesi önceki yüzyılın başlarına kadar uzanıyor.

Hâlâ dünya üzerindeki milyonlarca kadının ortak talebi ekmek ve gül… İşi sorulduğunda çalışmıyorum diyen fakat mesaisi 24 saat süren ev kadınları, evden işe koştururken çocuğunu nereye bırakacağını dert eden çalışan kadınlar, günün ilk ışıklarından gece hayat bitene kadar süren mesailerin ardından yorgun argın döndükleri evlerinde yemek, ütü, bulaşıkla çalışmaya devam etmek zorunda kalan emekçi kadınlar, bir yandan ocaktaki yemekle uğraşırken bir yandan büyük şirketlerin parça işlerini üreten ev işçisi kadınlar, toprağı elleriyle bereketlendiren aile işçisi köylü kadınlar, metropollerde yaşam savaşında kadınlığını unutan, kısacası sokakta, toplumda, hayatta sözleri dikkate alınmayan, yerleri önceden belirlenmiş, yaşam sınırları çizilmiş tüm kadınların, hepimizin ortak talebi hala ekmek ve gül…

Bugün dünyanın geldiği noktada, hani neredeyse o yüzyıl önceki koşullar üstelik de daha çok “rıza” üretilerek, daha çok “şükür” beklenerek karşımızda. Kadınların can bedeliyle kazandığı pek çok hakkın bir sarkaç gibi bir ileri bir geri hamlelerle ellerinden alınmaya çalışıldığını görüyoruz. Kürtaj hakkı meselâ… Meselâ seçme ve seçilme hakkı… Meselâ kendi yaşamları üzerinde özgürce irade gösterme hakkı… Meselâ barış içinde eşit bir biçimde yaşama hakkı… 2018’in gerçek tablosu bu. Hangi dilde nasıl söylenirse söylensin “Ekmek ve Gül” bugün daha çok kadının sahip çıktığı bir talep. Önemli olan, bugün bu yaygınlığı görecek mecralarımızın olması…

‘Ekmek ve Gül kapanamaz, çünkü bizzat kadınların kendisi’

Hayat TV’nin kapatılmasının Ekmek ve Gül üzerinde negatif ya da pozitif bir etkisi oldu mu? Zira örneğin ben önceden bir program gibi düşünüyordum fakat şimdi benim için bir program olmaktan çıkıp mecraya dönüşmüş durumda.

Ekmek ve Gül’ün yayınlandığı Hayatın Sesi televizyonu olağanüstü hal gerekçesiyle kapatıldı. Şimdi bir web portalla yola devam ediyoruz. Biz menzilimizi memleketin dört bir yanında kurulu olan Ekmek ve Gül gruplarıyla belirledik hep. Ekmek ve Gül, cep telefonunu, çocuğunun kamerasını, komşusunun bilgisayarını kullanarak programa ve dergiye haber yapmak, görüntü çekmek, röportaj yapmak için 50 yaşından sonra “teknoloji” ile haşır neşir olan kadın muhabirleriyle koca bir ağ. Dolayısıyla yola nasıl devam edeceğimize de onlar karar verdi.

Televizyonun kapatıldığı günün ertesinde “Evet, şimdi ne yapıyoruz” sorusu gündemimizdeydi. Hemen kısa süre içerisinde onlarca ilde, yüzlerce kadınla buluşmalar gerçekleştirip nasıl devam edeceğimize, olanaklarımızın ne olduğuna, nasıl zorluklarla karşılaşabileceğimize dair sohbet ettik, kararlar aldık. Gördük ki, nerede kadınlar sokağa çıksa, nerede kadınlar bir şeyi değiştirmek için bir araya gelse, nerede kadınların gündemine giren bir mesele olsa, nerede kadınlarla ilgili bir mesele tartışılsa Ekmek ve Gül zaten orada. Halen orada. Televizyonu kapatılsa bile orada. Çünkü Ekmek ve Gül bizzat o kadınların kendisi.

Direnişteki kadın işçinin cep telefonuyla çekip gönderdiği röportaj, bir “haber” yakalayan kadının “ben okuma yazma bilmem ama anlatmak gerek diye sesimi kaydedip gönderiyorum” diye paylaştığı ses kaydı, bir ev toplantısında Ekmek ve Gül için ne yapabiliriz sorusu tartışılırken hemen o an bize telefon edip “Bak dinle, bunları öneriyoruz, not alın” diye dinleten kadınlar… Onlardan beslenen bir yayıncılığın bir gecede çıkarılan bir KHK ile “oldu bittiye” getirilip mazi olması düşünülemezdi zaten. Programı nasıl yapıyorduysak, dergiyi nasıl çıkarıyorduysak, televizyonumuz kapatıldıktan sonra da “Eee, şimdi napıyoruz” sorusuna da öyle yanıt verdik. Verdiğimiz yanıt daha çok kadınla buluşmamıza olanak sağlayan bir mecra kurmamızı sağladı…

‘Şaşaalı ama kadınlara kapalı stüdyolara karşı kadınların mütevazi medyası’

Ekmek ve Gül TV bir düzlemde yürüyor. Nasıl anlatırsınız?

Ekmek ve Gül memleketin dört bir köşesinden canlı yayınlarla kadınların sözünü ekranlara taşımaya, birbirine ulaştırmaya devam ediyor. Sitemizde Ekmek ve Gül TV bölümümüz var (https://ekmekvegul.net/ekmek-ve-gul-tv); canlı yayınlar, röportajlar, farklı konu başlıklarında farklı konuklarla yaptığımız sohbetler bu alandan izleyicilerimize ulaşıyor. Ama aynı zamanda sosyal medya üzerinden de pek çok canlı yayın gerçekleştiriyoruz. Bu yayınları onlarca kadının emeği ile yapıyoruz. Kadınların cep telefonları kameramız, kulaklıkları mikrofonumuz oluyor. Bu, çok önemli bir yayıncılık deneyimi. Elbirliğiyle gerçekleştirdiğimiz bu yayınlar, hem pek çok tabuyu yıkarken, hem de bu alanda daha önce denenmemiş şeyleri de “yapılabilir” kıldığı için ayrıca önemli.

Televizyonculuğun şaşaalı ekranlarla, parlak ışıklı stüdyolarda, milyon dolarlık teknik donanımlarla, onlarca kişilik profesyonel teknik ekiplerle yapıldığı ama ekranların kadınların sözüne, derdine, çözüm önerilerine kapalı olduğu “yayıncılık” anlayışına karşı kadınların mütevazı olanaklarla yarattığı kendi medyaları olabilmek özellikle bugün çok önemli. Bütün bu yayınların en önemli ortak özelliği, kadınların kendilerini anlatma isteği ve olanaksızlıklar içinden bir olanak yaratarak sözlerini başka kadınlara ulaştırma çabasıydı.

Emeği geçen bütün kadınların eline sağlık! Elbette ufak tefek aksilikler yaşayabiliyoruz, kimi zaman planladığımız gibi gitmeyebiliyor işler… Teknik sıkıntılar, internetin zayıf olması gibi nedenlerin yanı sıra bazen de “vay efendim burada çekim yapamazsınız” diyenlerin eksik olmadığı OHAL koşulları da bu yayınları aksatabiliyor. Biz duruyor muyuz? Yooo… O gün değilse diğer gün muhakkak yapıyoruz canlı yayınımızı. Çok iyi yapıyoruz 🙂

‘Oldu, hep nasıl olduysa öyle oldu’

Siz nasıl bir ekipsiniz? Kaç kişiden oluşur, hayatınızı nasıl geçirirsiniz? Siteniz ve faaliyetleriniz eli kolu uzun bir ekibe işaret ediyor.

Hayat Televizyonu insanların 1’er liralarıyla kuruldu. Biz Ekmek ve Gül programının tüm ihtiyaçlarını her sezon başında yaptığımız Ekmek ve Gül şenliği ile finanse ediyorduk, dekorumuzdan malzemelerimize, sunucu arkadaşlarımızın kıyafetlerinden kullandığımız araç gerece pek çok şey kadınların imecesi ile hallediliyordu.

Sitemiz kurulurken de teknik alt yapı ve ihtiyaçlar kadınların dayanışmasıyla giderildi; kimi yerde çalışan kadınlar iki gün Ekmek ve Gül için iş yerlerinde fazla mesai yaptılar, kimisi kermes yaptı, kimisi kitap ayracı yaptı sattı, kimisi bursunu verdi, kimisi haftalık pazar alışverişinden keserek para biriktirdi, kimisi kahvaltı organizasyonu yaptı, kimisi gün parasını verdi… Oldu yani… Hep nasıl olduysa öyle oldu…

Pek çok ilde ve ilçede Ekmek ve Gül gruplarımız var. Onlar da ekipten. Ama işin merkezileştiği, bilgilerin toparlanıp sunulduğu yerde, çekirdekte 4 kadın var. Dergi zamanları, kadınlar için önemli mücadele ve eylem günleri olan 8 Mart’lar, 25 Kasım’lar, 1 Mayıs’lar, ortak eylemler zamanında bu sayı bazen 10’a bile çıkıyor; yardım etmeye gelen, işin ucundan tutan, ya da bazen tümüyle işleri yüklenen kadınlar bunlar…

Bizim çekirdek ekibimiz aynı zamanda Evrensel Gazetesi’nin kadın haberciliğini de yapan muhabirler olarak çalışıyor, ihtiyaçları Evrensel Gazetesi’nin mütevazı olanaklarıyla karşılanıyor. Durum bu. Dayanışma hepimizi yaşatıyor bir biçimde…

Yani aslında biz bütün bir iş yapıyoruz, bu işin bir yönü dergi, bir yönü site, bir yönü Evrensel Gazetesinin kadın sayfası, bir yönü mahallelerdeki, çeşitli ilçe ve illerdeki gruplarımızla, yerel muhabirlerimizle, onların çevresindeki kadınlarla toplantılar, buluşmalar… Dolayısıyla bizim bildiğimiz ve bilmediğimiz yüzlerce muhabirden oluşan bir kadın ağımız var. Kadınların “biz bu işi her şeye rağmen yaparız” direnci ve inadı… Elimizdeki en temel güç bu… Böyle bir güce sahip olan nasıl devam etmesin?

‘Vaatler hep evle iş arasında’

Bir Anneler Günü geçirdik. Çalışan anneye kreş yardımı gibi bir tevatür dolaşıyor ve güncel sulara gelirsek, “Kadınlara tek vaat iktidarın yükünü taşımak” diyorsunuz. Biraz açar mısınız?

Bebelerin babalarının ortada olmadığı, analarınsa her türden derdin de keyfin de baş aktörü olduğu bir anneler günü geçirdik yine… Bu öyle bir “aktörlük” ki, çocuğun başına gelen her şeyin de, çocuklardan ötürü dünyanın başına gelen her şeyin de sorumlusu “anneler…” Yahu bu kadınlar size ne etmiş!?

16 yıldır ülkeyi yöneten AKP’nin baş aktörü bile sorumluluğunu kadınlara devretmiş durumda, diyor ki Erdoğan; “Önümüzdeki tarihi dönemeçte yükü kadınlarımızla birlikte omuzlayacağız…”  Bakın koskoca “Ahid Manifestosunda” kadınlara bir tek vaat bile yok; ama kadınlardan her türlü fedakarlığı isteyen ve iktidarın geçmişinin-geleceğinin tüm yükünü sırtlanmalarını bekleyen bir “görev” tayini var.

Dolaşıma sokulan “kadınlara müjdeler”in ise altından hep kadınların “görevlerini” daha da ağırlaştıran uygulamalar çıktı. Ne kreş yardımları, ne yarım çalışma uygulamaları, ne bakım paraları, ne doğum izinleri müjdeleri duydu bu kulaklar… Biri bile, kadınların zor bela sürdürdükleri hayatlarındaki bir tek zoru kolaylaştırmadı… Vaatler hep evle iş, evle sokak, evle hayat arasında daha da sıkıştırdı kadınları… Ve bu cenderede bir de olanlardan ve olmayanlardan kadınlar “sorumlu” tutuldu hep…

‘Bandın hızı işçiye haber verilmeden artırılıyor’

Gündeminizde seçime kadar ne olacak? Bu sürede yapmayı planladığınız özel bir çalışma var mı?

İktidarın bile kaderini “kadınların yükü omuzlamasına” bağladığı bir seçim süreci var karşımızda. Ekmek ve Gül dergisinin Mayıs sayısında yazmıştık; iktidar kaybetmemek için her şeyi yapacak; kaybetmeyebilir ama kazanamayacak. Çünkü 16 yıldır ne yaptılarsa kazanamadıkları bir memleket yarısı var ve o yarıyı kazanabilecek hiçbir yol, yöntem kalmadı.

Dahası, ellerindeki yarı eriyor, kaybediyorlar. En çok da gençleri ve kadınları…

Nedenini anlamak çok zor değil. Çünkü korku, tehdit, şantaj kadınların, en çok da emekçi kadınların aşina olmadığı taktikler değil. Daha işe girerken başlıyor tehditler; önce bu sözleşmeyi imzalamazsan işe almayız deniyor, sonra en ufak bir itirazda ‘imzaladığın sözleşmede böyle yazıyor’ diye susturuluyor çalışan kadınlar. Fabrikalarda çavuşlar, ustabaşılar, formenler akbaba gibi kadınların tepesinde. Bandın hızı işçiye haber verilmeden sürekli artırılıyor.

Evde nenelerin baktığı 6 aylık bebekler, işyerinde iki arada bir derede kavanoza sağılıp bekletilen sütlerle besleniyor; memeler şişiyor, can yakıyor. Kadınlar, tutanak tutulmadan tuvalete dahi gidemiyor; “Hamilelik, doğum, aybaşı dinlemem sipariş var” deniyor. Saatlerce süren fazla mesai ücretleri ödenmezken, üretimde geçmeyen dakikalar hesaplanıp ücretten düşürülüyor. Rapor almak yasak, çocuğunla ilgilenmek yasak, dinlenmek yasak, konuşmak yasak, aşağılandığın zaman itiraz etmek yasak… Kısacası insan olmak yasak, kadın olmak sümme haşa! Üstelik ses çıkarmak isteyene yanıt da hazır: Memlekette OHAL var, grev yasak!

Tüm bunlara bir de ekonomik gidişatı ekleyin. İstanbul’da belediye işçisi akşam evde parça başı iş almadan geçinemiyor. Sabah tarlaya tapana giden öğlen tuğla taşımadan akşam sofraya yemek koyamıyor. Maaş ele geçmeden eriyor, borçlar birikiyor. Sokaklarda artan pervasızlık, evlerde yükselen gerilim kadınların hayatına şiddet olarak yansıyor. Gelecek korkusu dayak korkusuyla, işten atılma tehdidi tacizci bir şantajla birleşiyor. Kadınlar bu ortamda doğup, büyüyor ve yaşıyor. İşte bu yüzden, iktidardan topluma doğru yayılan korku egemenliğini ilk, daha bir kız çocuğuyken korku, tehdit ve şantajla baş etmeyi öğrenen kadınların kırması şaşırtıcı değil.

Biz seçim süreci boyunca masa başı analizlerin değil, kadınların birbirine söylediği ve söylemediği sözlerin takipçisi olmaya çalışacağız. Her alandan röportajlar, izlenimler ve sohbet aktarımlarıyla kadınların seçimini ortaya koymaya çalışacağız. Yalnızca bir kesim kadının değil, tüm farklılıklarıyla her kesimden kadının sözünü ve sözünün arkasındaki deneyimi sergilemeye çalışacağız. Bunun kadınları güçlendireceğini, tartışmaları derinleştireceğini ve kadınların kendileri ve memleket için en iyi kararı vermeleri için önemli olduğunu düşünüyoruz.

Kadınlar size nasıl ve hangi dertleriyle ilgili ulaşabilir? Zira Ekmek ve Gül biraz da dertleşme mecrası gibi.

Her türlü dert paylaşımı başımızın üstüne. Derdini paylaşanın dermanını da bir sonraki sayfada, belki kendisiyle aynı derdi yaşamış bir kadının anlattığı deneyimde olduğu bir paylaşım sitesiyiz.  Ama biliyoruz ki hayat sadece dertlerden ibaret değil. Ve bu memlekette neşeyi kaybetmemek de çok büyük bir başarı. Kadınların yüzünü güldüren, içini ferahlatan ne varsa onu görebilecekleri, bilgilenebilecekleri bir web portal olma hayalini kuruyoruz, bunun için çabalıyoruz.  Kadınların yazılmamış tarihi de, yalnızca Türkiyeli kadınların gündemi değil dünya kadınlarının gündemleri de, kadın yazarlar yazma öyküleri ve eserleriyle başka kadınlara verecekleri şevk de gündemimiz.

Eklemek istediğiniz bir şey olur mu?

 o Ekmek ve Gül sitesi sizden gelecek her türlü mektup, izlenim, haber, fotoğraf ve videoya açık. Yayınlanmasını istediklerinizi posta@ekmekvegul.net adresine gönderebilir, Facebook ve Twitter hesaplarımızda paylaşabilirsiniz.

o Ekmek ve Gül sitesi kadın örgütlerinin de haberlerine, etkinliklerine açık bir alan. Sitemizde yer alan Kadınların Ajandası bölümünde etkinliklerinizin, çalışmalarınızın kadınlarla paylaşılmasını isterseniz posta@ekmekvegul.net adresine etkinliğinizin ya da çalışmanızın bilgilerini atabilirsiniz. Böylece biz de ajandaya sizin etkinliklerinizi ekleyebilir, kadınların bilgisine sunabiliriz.

o Ekmek ve Gül sitesinde kadın örgütlerini, kadın platformlarını tanıtmak, kadınların size nasıl ulaşabileceğinin bilgisini paylaşmak için bir bölüm olacak. Bu bölümde yer almak için siz de 3 dakikalık bir video çekebilir ve bize ulaştırabilirsiniz.

o Ekmek ve Gül sitesini iletişimde olduğunuz kadınlara duyurmak, kadınların da mektup, izlenim, haber, fotoğraf ve videolarla bizi zenginleştirmesini sağlamak çok büyük bir dayanışma olacaktır.

o Siz de eğer “biz de buradan bir program çekmek istiyoruz” derseniz yine bize posta@ekmekvegul.net adresinden ya da 0533 209 01 78 numaralı whatsapp hesabından ulaşabilirsiniz.

Birlikte yapabileceğimiz çok şey var. Ve biliyoruz ki kadınların yaratıcılığının sınırı yok. Aklınıza gelen, içinizden gelen her şeyi bizimle paylaşın. Sitemizi canlı bir buluşma ortamına dönüştürmek ve her gün daha çok kadınla bir araya gelmek için dayanışmanızı esirgemeyin…

Etiketler