Akvaryumdan Okyanusa, Plazalardan Meydanlara: Plaza Eylem Platformu*

Mesainin tanımı hızla ‘boş’ olan tüm zamanımıza el koyma ya da esnek çalışma saatleri ile değişirken, plazalardan bir ses geliyor. O plazalar ki, bugün zamanın ruhunu temsil ediyor.

“Açlıktan ölmeme garantisini can sıkıntısından ölme garantisi ile alanlar”

Ekşi Sözlük’te böyle anlatılıyor Beyaz Yakalılar. Bir başka tanıma, Türk İş Kanunu’na göre ise, bedenen değil ama fikren işin yapılmasına katkıda bulunanlara deniyor, yani ofis çalışanlarına. Günümüzde neredeyse her iş yeri bir plazaya taşınmasa bile, esnek çalışma saatleri, mobbing şikâyetleri, duygusal sömürü, hızlı çalışma baskısı ile her iş yeri bir plazaya dönüşüyor. Kıdemli editör Tanıl Bora’nın “Türkiye’de Beyaz Yakalı İşsizliği: Boşuna mı okuduk?” isimli çalışmanın giriş yazısında tespit ettiği “vasıflı işgücü” yani beyaz yakalılar için de işsizliğin artık bir istisna olmaktan çıktığı bir zamanda, kabaca ekmek aslanın ağzındayken plazada örgütlenme ya da yalnız kalmama faaliyeti ‘gerçekten’ plaza olan alanlarda nasıl yaşanıyor?

Bu konu hakkında tam 10 yıldır çalışan Plaza Eylem Platformu, kendisini bir meslek örgütü, bir sendika ya da sendika öncesi oluşum olarak açıklamak yani eski nesil örgütlenmeler kurmak yerine, doğrudan çalışma yaşamının alternatifi olarak tanımlıyor. “PEP’e duyulan ihtiyaç, bugünkü üretim şekillenmesinin ve emeğin disiplin altına alınma yollarının gerektirdiği bir örgütlenmeye duyulan ihtiyaçtır.” diyorlar.

Beyaz Yakalıların dertlerine yakından bakan ekiple konuştuk.

Plaza Eylem Platformu’nun kuruluşunu nasıl bir süreç hazırladı?

Plaza Eylem Platformu (PEP) 2008 yılında IBM’de sendikalaşmaya çalışan beyaz yakalı işçilere destek olmak için kuruldu, adını o zamanki “plaza eylemleri”nden alıyor. Tekel direnişinin sonlanmasını takip eden günlerde işçilere destek çalışmaları yapmaktan bir beyaz yakalı emek örgütlenmesi olmaya evrildi. Beyaz yakalıların emek mücadelesinde yeri ve hakkı olduğunu ortaya koyan çalışmalar yaptı.

Plaza Eylem Platformu bugün nasıl anlatıyor kendisini?

Beyaz yakalıların kendi aralarında dayanışma ilişkileri kurmak, hak savunusuna ve hak üretimine yönelik çalışmalar yapmak için kurdukları bir emek örgütü. PEP bir meslek örgütü değil, bir sendika veya sendika öncesi kurum da değil. Sendikalara veya odalara alternatif oluşturmuyor. Ancak sendikalar da PEP’e alternatif oluşturmuyorlar. Beyaz yakalı çalışanlar sendikalarda örgütlenmiş bile olsaydı PEP gibi bağımsız ve emek temelli bir örgütlenmeye ihtiyaç olacaktı. PEP’e duyulan ihtiyaç, bugünkü üretim şekillenmesinin ve emeğin disiplin altına alınma yollarının gerektirdiği bir örgütlenmeye duyulan ihtiyaçtır. PEP, bu ihtiyacı erken bir vakitte karşılamaya başladı ve önümüzde uzun bir yol var. Şansımız var ki PEP, bu ağır adımlarla ilerleyecek süreci yüklenebilecek bir yapı kurabildi.

ÇALIŞMA YAŞAMI YALNIZLIK ÜRETİYOR

Sizi de yeni nesil örgütlenme biçimi olarak tanımlama mümkün mü? Günümüzün yeni örgütlenme biçimlerine ihtiyaç duymasını nasıl değerlendirirsiniz ya da bu görüşe katılır mısınız?

İnsanlar yalnız olmadıklarını hissedecekleri, ihtiyaç duyulduklarını, tanındıklarını, başkalarına faydaları dokunduğunu, saygı duyulduklarını düşünecekleri ortamları her daim yaratıyorlar. İşçi örgütlenmeleri açısından beyaz yakalıların örgütlü olması yeni olabilir. Yine de nereden baksanız Plaza Eylem bu sene onuncu senesinde.

Bugün farklı olan, ruhsal hayatın, duyguların çalışma düzenine ve emek disiplinine daha dolaysız olarak dahil edilmeye başlanması olabilir. Çalışma yaşamı yalnızlığı azaltan ve toplumu bir arada tutan süreçlerden biri olmanın dışına çıktı. Bizzat çalışma yaşamı yalnızlık üretiyor. Böyle bir çalışma düzeninde PEP gibi örgütlenmeler eski nesil örgütlenmelerin değil doğrudan çalışma yaşamının alternatifi olmayı üstleniyorlar. PEP, iş arkadaşlığının alternatifini oluşturuyor ve arkadaşlık kurmayı politik bir faaliyet haline getiriyor.

Bunun yanı sıra örgütlenmede mesele edilecek yeni başlıklar çıktı. Bugün kullan-at işçilik, işin yoğunlaşması, iş saatinin ve yoğunluğunun denetimiyle duygusal denetimin bir arada olması gibi konular daha ön plana çıkmakta. İnsanların işten kaynaklı yaşadıkları fiziksel tahribatın yanı sıra duygusal tahribat daha sık rastlanır bir konu.

MESAİNİN TANIMI DEĞİŞİRKEN: FAZLA MESAİ

Beyaz yakalılarda örgütlenme nasıl gidiyor ve bu alanda yani beyaz yakalılardaki esas sorunlar neler?

Yapacak çok iş var ancak işten geriye kalan zamanlarımız sınırlı. Gücümüzü ekonomik kullanmak zorundayız. İşin ilginci ve belki de şanslı olduğumuz noktalardan biri de, gücümüzü sınırlayan şeyle mücadele edip onu artırmaya çalışırken örgütsel amacımızı da takip etmiş oluyoruz. Yani iş yaşamındaki fazla mesaiyle mücadele etmek istiyoruz, ve buna vakit ayırabilmek için bireysel olarak maruz kaldığımız fazla mesaiyle mücadele etmeliyiz! Tersi de geçerli. Toplumsal bir mesele için bireysel dertlerimizi baskılama veya unutma lüksümüz yok, bireysel derdimizle başa çıkabilmek için toplumsal meselelerle uğraşmak zorundayız. Bu pratikte işimizi zorlaştırıyor belki ama bir yandan da kolaylaştırıyor. Bir arada durmamızın zorunluluğunu da apaçık ortaya koyuyor.

PEP bir yandan çalışma düzeniyle mücadeleyi kolaylaştıracak kavramlar üretme, deneyim ve tarih biriktirme işlevini de üstleniyor. Bu anlamda da bireysel tarihle toplumsal tarihin iç içe geçtiği bir dönemdeyiz. Beyaz yakalılar bir sınıf olarak, işçi sınıfı olarak kapitalist sömürü altındalar, ancak gelişmiş yönetim teknikleri her bir işçinin tek başına bu “sömürü” deneyimini yaşamasına imkan sağlıyor. Bu durumda bu çalışma düzeni altındaki tüm bireysel deneyimler, bireysellik özelliklerini yitirmeden, yani sınıf kimliğine dönüşmeden ve sınıf mücadelesi içinde yücelmeye uğramadan, bir sınıf deneyimine dönüşmüş durumdalar. Bir 1 Mayıs yürüyüşünde üzerinde yalnızca “yorgunum” yazan bir karton elden ele dolaşmış, çok sevilmişti. Çalışanlar bugün çalıştıkları için yorulduklarını düşünmüyorlar, yorulmayınca çalışmış sayılmayacaklarını biliyorlar ve çalışmanın rahatsız edici bir yorgunluk olduğunu deneyimliyorlar. Bireysel yorgunluk hissi, az maaş almak veya sigortasız çalışmaktan farklı olarak bireyden ayrılmadan bir sınıf deneyimine dönüşmüş durumda. Başka bir deyişle, bugün çalışanın karşı karşıya olduğu fiziksel ve ruhsal tahribatın çalışma yaşamının yan etkisi değil, bizzat çalışmanın kendisi olduğunu görüyoruz. Bu da hem bir zorluk hem de bir imkan olarak karşımıza çıkıyor.

Bir iş davası yaşadıysanız deneyiminizi bir başkasına anlatmanız bile çok kıymetli. Bunu PEP aracılığıyla yaparsanız kişisel bir yardım olmaktan çıkar ve toplumsal dönüşüme katkıda bulunur. Çalışanların kendi hayat mücadelesi deneyimini, taktiklerini ve zaferlerini biriktirmesi, birbiriyle paylaşması, kendi bilgisini üretmesi hepimizi güçlendirecek. Buna zemin sağlıyoruz. Sorunumuz işletmelerin insanları kuşatmaya alıp yalnız hissettirmesi, oysa birbirimize iyi geliyoruz.

KİŞİYE İYİ GELEN TOPLUMA DA İYİ GELİYOR”

Taksim’deki mekanınız, Dünyada Mekan deneyiminizi biraz anlatır mısınız?

Dünyada Mekan’ı beyaz yakalılar ve freelance çalışanlar için bir sosyal mekan, kütüphane, toplantı ve etkinlik alanı olarak düşünebiliriz. Biz de toplantı ve etkinliklerimiz için kullanıyoruz. Ayrıca Dünyada Mekan (DM) etkinliklerine ve idaresine de katılıyoruz. DM çalışan kesimin bir “müştereği” olarak görülebilir. Dünyada Mekan kişilere iyi gelenin topluma da iyi gelecek şeyler olabileceğini gösteren bir yer. Gündüzleri esnek çalışanların, akşamları da etkinlik ve toplantı yapanların kullanabileceği bir yer olarak aktif. Parayla çalışma alanı sağlayan bir şirket değil. O tarz şirketler de kendilerini DM gibi yani insanlarla tanışabildiğin, sosyalleştiğin ve dayanıştığın bir yer gibi gösterebiliyorlar.

Size insanlar nasıl ve genel olarak hangi kademelerden başvuruyor ve pratikte neler yapıyorsunuz?

Bazen iş koşullarındaki barbarlığa karşı -finans gibi- belli sektörlere odaklanmak zorunda kalabiliyoruz. Ancak çalışmalarımız belli bir sektöre yönelik değil. Genel olarak tüm sektörlerde ve düzeylerde “hadi hadi sistemi” yaşanmakta, işçiye karşı geliştirilen taktikler işveren örgütlerinde biriktirilmekte, kara listeler şirketler ve yöneticiler arasında paylaşılmakta yani aynı mekanizmalarla işçiler yönetilmekte. Bu nedenle Türkiye’nin her yerinden, her sektörden, üst düzey yöneticiler hariç her düzeyden insanlar kendileri gibi çalışanların yer aldığı Plaza Eylem Platformu’na ulaşıyorlar. Özellikle istenatildim.org sitemize gelen başvurularda yelpazenin genişliğini görebiliyoruz.

Istenatildim.org sitemiz, işten atılmayı toplumsal bir sorun olarak tarif etme amacımıza denk düşüyor. Bugün işten çıkarılmak değil, güvenceli çalışmak bir istisna haline geldi, yani aslında çalışma yaşamı sürekli bir OHAL içerisinde. Bu durumun bir kurum çerçevesinde ele alınması ve yeni talepler ve haklar çerçevesinde düzenlenmesi gerekiyor.

Bir başka meselemiz, ruhsal hayatın emek süreçlerinde almaya başladığı merkezi rol. Buna cevabımız temelde örgütlenmek oluyor. Bizim toplantılarımız ve deneyim paylaşımı atölyelerimiz başlı başına politik faaliyetlerimiz arasında, yani bunlar politik faaliyetlerimizi konuştuğumuz işlevsel alanlar değil sadece. Emeğin ruhsallığını mücadele konusu haline getirmek için yeni kavramlara ve soyutlamara ihtiyacımız var. Son yirmi yılda çalışma yaşamında hızla kendine en önemli yeri açan mobbing, bu nitelikte bir kavram. MobbingiN emek lehine bir tarifinin yapılması ve yapısal niteliğinin ortaya konması gerekiyor. Ruhsal tahribat işyeri intiharlarına ve yorgunluktan hayatını kaybetmeye kadar varıyor. Tüm bunların çetelesinin tutulması, gündeme taşınması çabalarımız var.

EMEĞİN MİRASI: ANLAMLI BİR HAYAT

Sizin eklemeyi istediğiniz, benim atladığım yerlere dair söylemek isteyeceğiniz bir şey var mı acaba?

Freelance veya beyaz yakalı olarak çalışan, işsiz olan veya çalışma yaşamına yeni girecek öğrenci arkadaşlarımızı PEP’e davet ediyoruz. Emek alanında miras alacaklarımız olabilir ama yaşarken öğrendiklerimiz ve öğreneceklerimiz de var. Paylaşmayı vaat ettiğimiz şey, patronların ve üst düzey yöneticilerin el koymak istediği şey, yani: anlamlı bir hayat.

Bir de 1 Mayıs mesajınızı öğrenelim o zaman?

Uğradığımız mobbinge, performans baskısına, benliğimize el konulmasına karşı yalnız olmadığımızı görmek, birbirimize destek olmak için 1 Mayıs’ta Maltepe’de buluşalım.

*Plaza Eylem Platformu’nun 1 Mayıs 2015’teki sloganından