Deniz Hamamlarından Plajlara; Kadınlar ve Deniz…
Doktora tezini Türkiye’deki helal tatil mekanlarının üretim ve kullanım süreçleri üzerine yapan ve yine tezinin bir parçası olan Zigzag isimli animasyon filmi bu yıl İf İstanbul Bağımsız Filmler Festivali’nde gösterilen Zeynep Merve Uygun’la birlikte Pera Müzesi’ndeki İstanbul'da Deniz Sefası, Deniz Hamamından Plaja Nostalji sergisini gezerken; kadınların denizle ilişkisi başta olmak üzere İstanbul’un deniz serüvenini ve toplumsal değişimlerini konuştuk.
Belgesel dalında bir çok ödülü bulunan Zeynep Merve Uygun’un, İskoçya’daki Edinburgh Üniversitesi “Disiplinler Arası Belgesel Fi
Pera Müzesi’nde Prof. Dr. Zafer Toprak’ın küratörlüğünde düzenlenen İstanbul’da Deniz Sefası, Deniz Hamamından Plaja Nostalji Sergisi’ni Zeynep Merve Uygun’un tezinin tarihsel arka planının canlandırılmış hali gibi. İstanbullular’ın deniz serüvenini anlatan sergide; Osmanlı döneminde niye ‘deniz hamamı’ kavramının kullanıldığını çarpıcı bir şekilde ortaya koyan resim, gravür ve fotoğrafların yanı sıra Cumhuriyet döneminde yoğunlaşan plajlara geçişle ilgili görseller de yer alıyor.
Zeynep Merve Uygun, tezinin tarihsel arka planını hazırlarken, serginin de arşivine yer verdiği Gökhan Akçura’nın yanı sıra Burçak Evren’in İstanbul’un Deniz Hamamları kitabından çok yararlanmış. Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi’nde de geçen ‘deniz hamamı’ Osmanlı döneminin denizle ilgili en bilinen durum. Hamam tabiri kullanılmasının sebebi ‘yüzmek’ten çok ‘suya girip çıkmak’ şeklinde düzenlenmiş bir mekan oluşu. Uygun’a göre, ‘günümüzdeki helal tatil modelinin prematüre bir prototipi’ gibi duran bu uygulamayı Prof. Dr. Zafer Toprak ise şöyle anlatıyor: “19’uncu yüzyılla birlikte deniz hamamları gündeme geldiğinde onlar da ancak serinleme amacıyla kullanılmış. İnsanlar denize dalıp çıkmışlar. O da çok kısa bir süre için. İşte bu tarihlerde tabipler, doktorlar devreye girmişler. Sıkı uyarılarda bulunmuşlar. Denize girmeyi kayıt altına almışlar. Deniz banyosu için yaş sınırı getirmişler.” Sergide deniz banyolarıyla ilgili kurallara yer veriliyor buna göre; kadın ve erkek hamamı arasında en az 100 metre olacak, asla içki içilmeyecek, peştemal tarzı giysiler giyilecek. Bu hamamlardan 1800’lü yılların sonunda İstanbul’da 62 tane olduğunu belirtiyor Zeynep Merve.
İstanbulluların denizle haşir neşir olmasında ise Beyaz Rusların gelişi ve gayri müslimlerin denizle olan ilişkisi etkili olmuş. Prof. Dr. Zafer Toprak, Bolşevik Devrimi nedeniyle kaçıp İstanbul’a sığınan Beyaz Rusların yerleştirildiği Florya’da denize girdiklerini İstanbulluların önce seyretmekle yetindiğini ama ardından onların da denize girdiğini ve böylece ‘deniz sevdası’nın başladığını belirtiyor. Atatürk’ün denize olan ilgisinin ve mayolu fotoğraflarının bu süreçte etkisinin de altını çizen Toprak, “Florya’yı Ruslar keşfetmiş, ama orasını Atatürk şenlendirmiş. Florya deniz köşkü onun için inşa edilmiş. Çevresi halk plajı olmuş. Atatürk deniz aracılığıyla halkla kaynaşmış. “ diye anlatıyor.
“Tatille ilgili objeler, giysiler, mekanlar, hepsinin de ötesinde denize girmeye ya da tatile yüklenen anlamlar bize toplumu okuma noktasında önemli doneler sunabiliyor” diyen Uygun, vakti olan herkesin bu sergiye uğramasını tavsiye ediyor.
“Çünkü siz bu trajikomik ‘tatil’ karesi üzerinden Türkiye’nin o zamanki siyasal ve sosyal atmosferine dair pek çok okuma yapabilirsiniz. Türkiye’de bir ara pek fazla konuşulan kamusal alan/özel alan ayrımını
n aslında ne kadar muğlak olduğunu görebilirsiniz. Kadınların hiçbir yasak ve engellemeye aldırmadan nasıl yeni mekanlar oluşturduğunu, dönüştürdüğünü görebilirsiniz. “Başörtülü kadınlar” diye yekpare bir grup yerine içinde çok farklı profiller barındıran bir insan topluluğundan bahsedildiğini çok net anlayabilirsiniz.“
Deniz hamamlarından plajlara tarihsel arka plan Zeynep Merve Uygun’un doktora tezinin bir bölümü sadece. Diğer bölümlerinde Türkiye’de mekan ve bedenin nasıl bir etkileşim içinde olduğunu, birbirini nasıl dönüştürdüğü Osmanlı’dan günümüze tatil kavramı üzerinden inceleniyor. Kadın plajları, tesettürlü kadınların deniz ilişkisi, helal tatil, haşema gibi kavramlar da Zeynep Merve Uygun’un çalışmasının diğer alt bölümleri. Uygun, belgesel alanındaki tezin 6 kısa filmden oluşan görsel bölümünde ise; gösterilemeyen bedenin temsili üzerine yoğunlaşmış. 5 yıl boyunca çeşitli kadın plajlarında saha çalışması gerçekleştiren Uygun, “Kamera erkektir”
Kadın plajlarını hor görmek, yok saymak en kötüsü de oryantalize etmekten ziyade kadınların denizle kurdukları bağın gücünü ve kadın plajlarının günümüzde nasıl bir sosyalleşme mekanı olarak karşımıza çıktığını düşünmemiz gerektiğini belirten Uygun, bu konuyu seçme sebebini ise şöyle açıklıyor; “2000 yılında bir tanıdığımızın vasıtasıyla Türkiye’nin ilk büyük helal tatil kasabası Esenköy’e gitme şansım olmuştu. Biz oradayken jandarma ‘irticai faaliyet yapılıyor’ gerekçesiyle plajı basmış ve zaten derme çatma olan duvarları yıkmıştı. Ben ergen aklımla ”Denize girmek neden suç olsun ki? Bu da ne şimdi vs’ diye celallenirken, bir grup kadının çoktan yeni bir keşif için yola çıktığını görmek çok ilgimi çekmişti. Ertesi gün hemen gerilla taktiğiyle gizli bir köşeyi yeni bir plaja çevirmişti çünkü o kadınlar. Nasıl bir kadın grubundan bahsediyorsun derseniz, 7’den 70’e genciyle yaşlısıyla, 40 derece sıcağın altında, kayalıkların
Tezi hazırlarken en zorlandığı konunun gösterilemeyen bedenin görsel olarak -üstüne üstlük bir de belgeselde- temsil edilmesi meselesi olduğunu belirten Zeynep Merve Uygun; “Bir taraftan; proje için birlikte çalıştığım kadınların haklarını ihlal etmemeliydim. Duruşlarına ve inançlarına saygı duymalıydım. Diğer taraftan, onların tecrübelerini yaratıcı bir şekilde izleyiciye aktara bilmeliydim. Bunun için belgeselde alternatif anlatılar kullanmayı tercih etmiştim. Gel gelelim; uygulama noktasında çok fazla engel vardı. Herhangi bir kurum ya da gruba aidiyetim olmadığı için, fon bulma noktasında çok sıkıntı yaşadım. Filmlerin büyük bir kısmını ev yapımı kek gibi kendi imkanlarımla evde yapmaya çalıştım. Bunun dışında, o sırada oğlum Miro 6 aylıktı ve kimi zaman onu kanguruya koyup kamera başına geçerek kimi zaman da bilgisayar karşısında emzirirken animasyonun tasarımına karar vererek bitirebildim filmleri. Yani genel olarak şartlar çetindi ve yol çok uzundu.” diye anlatıyor.
Bizi Takip Edin