Dersim’de Bir Alevi Geleneği: Kara Çarşamba ve Dinlerde Günlerin Önemi

Kara Çarşamba ya da Zazaca’daki adıyla Qerê Çarseme. Bu kadim gelenek yüzyıllardır Dersim’deki Aleviler için kutsal bir gün olarak kabul ediliyor. Bugün Dersim, Erzincan, Erzurum, Varto, Bingöl gibi bölgelerde yaşayan Aleviler arasında ‘Kara Çarşamba’ geleneği hala devam ediyor. Eski takvime göre, Şubat ayının son çarşambası ile Mart ayının ilk iki çarşambası arasında kalan çarşamba günleri halk arasında “Kara Çarşamba” olarak adlandırılıyor.

Bölgede yaşayan Aleviler, Allah’ın dünyayı yedi günde yarattığına, kötülükler ve belaları ise Çarşamba günü yarattığına inanıyor. Bu nedenle bu tarihler arasına rast gelen çarşambalara “Kara Çarşamba” deniyor.

Kara Çarşambalarda bölgede yaşayanlar, kutsal kabul edilen ziyaretgahlara akın ediyor. Dersim’de Pülümür Çayı ve Munzur Çayı’nın birleştiği yere ‘Golê Çetu’ deniyor. Bu iki suyun birleştiği yer kutsal bir ziyaret yeri olarak kabul ediliyor. Kara Çarşamba’nın denk geldiği tarihlerde insanlar bu bölgeye akın ediyor.

Dinlerde Günlerin Önemi

Biz de kadim bir gelenek olan Dersim’deki ‘Kara Çarşamba’yı Kadir Bulut ile konuştuk. Kadir Bulut, Munzur Üniversitesi’nde öğretim üyesi. Alevilik Araştırma ve Uygulama Merkezi’nde çalışıyor ve aynı zamanda bir Alevi dedesi. Kureyşan Ocağı pirlerinden olan Kadir Bulut, Dersim’de dedelik görevini de sürdürüyor.

Bulut’la hem Kara Çarşamba geleneğini hem de inançlarda evrenin yaratılışı konusunda bir söyleşi yaptık.

Mitolojilerde evrenin yaratılışı nasıl yorumlanıyor?

Gün kavramı ve günlere anlam atfetme,  hemen hemen her uygarlığın kendini var ettiği inançsal-sosyal-siyasal ve ekonomik değerlerle aynı paralelde bir anlam ile karşımıza çıkmaktadır. İnsanoğlu zamanı keşfederken bunu daha çok mitolojik bir yaklaşımla başlatmış, fakat günümüze kadar gelen seyirde ise bu kavram bilimin gelmiş olduğu nokta itibari ile akli bir zemine oturmuştur.

İÖ.2000 yılının başlarında Babilliler -ki bunlar, yüze yakın Tanrı’ya inanan bir toplum- günü ve geceyi on ikişer saat olarak almış. Sonra saati altmış dakika ve dakikayı da altmış saniyeye bölmeyi, ayı ve ayın dünya etrafında dolaşımına göre haftalara, daha sonra haftayı yedi güne bölmeyi bulmuşlardır.  Bu sürece giderken göğün yaratılması yedi kata ayrılması da bir seferde olmamıştır. Çok eski Fars rivayetlerinde gökyüzünün dört kat olduğu inancı vardı. Gökyüzünün yedi kattan oluştuğu düşüncesinin ise Sasaniler döneminden sonra yaygınlaştığını görmekteyiz.  Dinler tarihinde gök ve yerin birleşmesi tanrıların örnek aldıkları ilk evlenme olmasından dolayı övülür. Yunan ve Roma mitolojileri gök ve yerin Uranus ve Gaia olarak ilk mitolojik tanrılar olduklarını söyler. Çin mitolojisine göre göklerin ve yerlerin yaratılışı Yang ve Yin unsurların birleşmesiyle oluşmuştur.  Bu birleşimin meyvesi olarak insan olmuş.

Dinler dünyanın yaratılışını nasıl açıklıyor?

Tevrat’a göre ilk yer ve gök yaratıldı. Mandeizmde ise ilk yaratılan gök, üçüncü sırada ise yer gelmektedir.  Gök ve yerin yaradılışı ile ilgili inançsal seyir böyle devam ederken bu inançsal farklılıklara bağlı olarak da gün kavramları şekil kazanmıştır. Fakat bilindiği gibi dinsel inanışın “yaradılış” varsayımını, ilk defa ve kendi içinde en tutarlı bir şekilde sistematize eden kitap, Tevrat’tır. Tevrat’a göre Tanrı, evreni ve içindekileri altı günde yaratmıştır. İlkin göğü ve yeri yarattı. Yer bulanık ve boş idi. Ve Tanrı dedi: “Işık olsun” ve ışık oldu. Tanrı’nın ilk sözünün ‘Işık’ olması ayrıca irdelenmesi gereken bir söylemdir. Tanrı ışığın güzel olduğunu gördü, aydınlığı karanlıktan ayırdı. Tanrı aydınlığı gündüz, karanlıklara da gece ismini verdi. Bir akşam bir sabah oldu. Birinci gün. Derken beşinci gün insanı yarattı. Yedinci gün ise istirahat etti. Bu bilgilerle birlikte gün, hafta kavramı ve bu günlere verilen isimler ile bu isimlerin anlamı nedir? Bu sorulara kısa da olsa verilecek cevaplar günümüzde günlere atfedilen anlamları da anlamamızda bize yardımcı olacaktır.

Hafta nasıl oluştu, kelimenin kökeni nereden geliyor?

Hafta kelimesi, dilimize Farsça’daki yedi sayısını bildiren sözcükten gelmektedir.  Haftanın yedi gün olması ise bir seferde olmamıştır. Asurlularda hafta beş gündü. Onlar haftaya “Hamuştym” derlerdi ki bu sözcük, Asurca gibi Sami bir dil olan Arapçada beş sayısısın adı olan “hamse” sözcüğünün aynıdır. Günlerin yedilik guruplarda toplanmasını eski Mısırlılar, Kaldeliler ve Yahudiler biliyorlardı. Eski Yunanlılar her ayı onar günlük dönemlere ayırmışlardı. Romalılar, ayın bazı günlerine ayrıcalık tanırlardı, gitgide günleri haftalar halinde dizmeye başladılar ve bu uygulama İmparator Augustus zamanında tamamı ile törenler arasına girdi ve haftanın her günü özel bir Tanrıya adandı. Günler, bu tarihsel süreçte birçok tanrının özelliği ile günümüze kadar gelmiştir. İlk atfedilen anlam şöyleydi;

Birinci gün (Pazar) Güneş Tanrı’sına, 2. gün (Pazartesi)  Ay Tanrı’sına, 3. gün (Salı) Mars Tanrısı’na, 4. gün (Çarşamba) Merkür’e, 5. gün (Perşembe) Jüpiter’e, 6. gün (Cuma) -Venüs’e, 7. gün (Cumartesi) Satürn’e adanmıştı.

Tek tanrılı dinlerde durum nasıl?

Bu anlamlar tek Tanrılı dinlerin devreye girmesi ile farklı bir seyre dönmüştür. Hıristiyanlar haftayı Tevrat’taki anlatılışa göre benimsemekle birlikte, İsa Peygamberin dirilişi anısına  “Tanrı günü” olarak “sebt”i yani yedinci günü (Cumartesi) değil de birinci günü yani Pazar gününü seçtiler. Bununla birlikte batı toplumları haftanın günlerini mitolojik adları ile sürdürdüler: İtalyanlar, İspanyollar, Portekizliler ve Fransızlar, haftanın birinci gününe “Tanrı ana” anlamına gelen adlar verirler, Almanlar ve İngilizler birinci güne “güneş günü” yani İngilizler (Sunday), Almanlar (Sontag) derler.   Zamanla bu kabulleniş, tek Tanrılı dinler arasındaki ilk olma yarışı ilk gün benim yarışına dönmüştür. Mesela,   Müslümanlar da Tevrat’taki yedi günlük haftayı benimsemişlerdi, yani Müslümanlarda da Arapların “üsbu” dedikleri haftanın ilk günü, Pazar günü idi. Ancak, Hıristiyanların dinlenme günü “Pazar” Yahudilerinki “Cumartesi” olmasına karşı Müslümanların dinlenme günü “Cuma” olmasına vesile olmuştur. Zaman kavramı ve tarihsel seyri insanın düşünme ve kavrama yaşı ile aynı süreci kapsar ki bununla ilgili başlı başına bir yazı gerekmektedir.

Kara Çarşamba nedir, kökeni nereden geliyor?

Anadolu coğrafyasında şu an özgünlüğü ile yaşatılan Dersim’de Zazaca’daki adıyla, Qerê Çarseme, Mart ayının ikinci ve üçüncü haftasını kapsayan Çarşamba günlerinde icra edilir. Yani Nevruzdan bir önceki Çarşamba kutsal kabul edilir. Son Çarşamba yani Newroz’dan bir önceki kabul edilir, ardından Nevruzla bahar aralanır. Bu süreçte bir inançsal doku ile daha karşılaşırız ki Hewtemali.  Dersim bölgesi öznelliğinde bu üç temel inanç bu bölgenin tarihsel dokusunun anlaşılmasında bizlere büyük ipucular vermektedir. Bugünde herkes lokmalar yaparak en yakın bir ziyarete gider ve lokmalarını dağıtır. Sabah erkenden kalkıp evlerinin önünü süpürüp; temiz su serperler. Kirli ne varsa ocaklarından çıkarırlar. Bu ve buna benzer işler yapılır.

Kara Çarşamba’nın özelliği nedir?

Özellikle Kara Çarşamba ile ilgili inançsal açıdan şu görüşler bulunmaktadır:

Kara Çarşamba, isminden de anlaşılacağı gibi karanlıkların günü. Karanlık bugün yaratılmıştır. Bu inanç eski Fars Mitolojisinde de varlık bulmaktadır. Karanlığın bittiği gün. Kara Çarşamba aslında bütün karanlıkların tamamen son bulduğu gündür. Bundan dolayı da aynı zamanda aydınlığın günüdür. Ezidilerde olduğu gibi Kızıl Çarşambanın tam tersi anlamda kötülüğün yaratıldığı ya da kendini hissettirdiği gün. Hızır’ın darda kalanlara yardım etmesinin sonucu olarak, dar günlerin bitmesi. Baharın bereketi yeşillin başlangıcı, kışın bitişinin simgesi.

21 Mart Nevruz’a girerken bütün kötülükleri geride bırakıp sağ selamet bu kara kışın atlatılmasının bir sevinci. Eski Mezopotamya inançlarında Tanrı’nın evreni yaratması ve bu yaratılış içinde bugün kötülükleri yaratması. Bir yıl boyunca tüm kötülüklerden korunmak için. Genelde bu çerçevede inançsal doku mana bulmaktadır. Tabi bunun ardı sıra Hewtemali’n gelmesi yine yedi madde ve yedi rakamı ile özdeşleşen inanç, bugünün önemini daha da fazla ortaya çıkarmıştır.

Tüm bu inançsal dokuların kendini var ettiği değerler ve ifade edip sembol bulduğu yaşamsal dilinde araştırılması bizi daha da derin bir inançsal dünyaya götürüyor.

Kara Çarşamba’da insanlar ne yapıyor?

İnsanlarımız bugün iki suyun birleştiği bu yere gelerek dua ediyorlar, mum yakıyorlar, lokmalar dağıtıyorlar.  Bu günler evlerde ve kutsal mekânlarda çıralar yakılır, kurbanlar kesilir, cemler tutulur ve lokmalar dağıtılır. Yılın iyi geçmesi ve kötülüklerin defedilmesi dilenir.