Doğa Derneği’nden ÖDA Çalıştayı

Doğa Derneği, Türkiye’nin Önemli Doğa Alanları’nı güncellemek, türlerin dağılım ve nüfuslarındaki değişimi anlamak ve kendi yaşam alanlarında koruyabilmek amacıyla konuyla ilgili uzmanların katılımıyla Ankara’da bir çalıştay düzenledi.

Koruma Programı Koordinatörü Itri Levent Erkol, 15.  yılını kutlayan Doğa Derneği’nin kurulduğu günden bu yana Önemli Doğa Alanları (ÖDA) yaklaşımının Türkiye’deki en önemli temsilcisi olduğunu belirterek, “Türkiye’deki Önemli Kuş Alanları’nı (ÖKA) ve ÖDA’ları tartışmak üzere konunun uzmanlarıyla bir araya geldik. 2016 yılında ‘Dünya Doğa Koruma Birliği – IUCN’ Hawaii’de gerçekleştirdiği Dünya Doğa Koruma Kongresi’nde hükümetleri önemli doğa alanlarını kendi koruma alan stratejilerini belirlerken altık olarak kullanılması üzerine uluslar arası bir karar aldı. Ne yazık ki ülkemizde durum dünyada ki diğer ülkelerden biraz daha farklı. Ülkemizde tanımlanmış önemli doğa alanlarının büyük bir kısmı hala koruma statüsüne sahip değil ve bu alanlara yönelik tehditler büyük bir hızla artmaya devam ediyor. Yaşadığımız çağda ne yazık ki doğa ya yönelik şiddet doğaya yönelik tahribat bugüne kadar olmadığı kadar şiddetli bir şekilde devam ediyor. Doğa Derneği olarak 15 yıldır yaptığımız çalışmalar ne yazık ki devlet eliyle korumanın aslında yeterli olmadığını bize gösterdi. Koruma statüleri yerine halk eliyle yerinde korumanın çok daha etkin bir yöntem olduğunu farkettik ve bu yönde çalışmalarımızı sürdürüyoruz.” dedi.

Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde düzenlenen çalıştaylarla ilgili bilgi veren Erkol,  Önemli Doğa Alanları Çalıştayı’nın  daha çok bir uzman çalıştayı niteliğinde olduğunu belirtti. “Yaşadığımız coğrafyada kuşlar dışındaki çeşitli canlı gruplarında uzmanlığı olan akademisyenlerimizi, bilim insanlarımızı, halk temelli koruma ve araştırma yapan insanları bir araya getirdiğimiz bir toplantı niteliğindeydi” diye anlatan Erkol şu bilgileri verdi: “Bitkiler, vejetasyon küçük ve büyük memeliler, sürüngenler, çift yaşamlılar gibi çeşitli canlı gruplar üzerine çalışmalar gösteren Anadolu’nun dört bir yanından birçok akademisyenin ve bu canlı türlerinin araştırılması bunlara yönelik verilerin güncellenmesi ve toplanan bu verilerin daha şeffaf bir ortamda genel kamuyla paylaşılması konusunda nasıl bir yöntem izlenilmesi gerektiği konusu için bir araya geldik. Bununla ilgili bir yol çizildi. Katılımcıların çoğunun doğrudan halktan desteğini alan ama yinede bir uzman grubu tarafından değerlendirmesi yapılacak bir yöntem üzerine çalışmalarımız devam ediyor.”

Çalıştay serisinin bölgesel çalıştay ve taksonomik gruplarla devam edeceğini de belirten Erkol, “İlkini Ege Bölgesi’nde gerçekleştirmeyi düşünüyoruz ve önümüzdeki günlerde zaten bu gelişmelerden haberdar olacaksınız. Cumartesi ve pazar günü gerçekleşen Önemli Kuş Alanları (ÖKA) çalıştayı ise tamamen kuş gruplarının tartışıldığı bir toplantıydı. Anadolu coğrafi lokasyon gereği çok kıymetli bir bölgede. Aslında ilkokul kitaplarımızdan beri biliyoruz. Avrupa Asya ve Afrika kıtalarının bir araya geldiği eşsiz bir coğrafyada yaşıyoruz ve bu eşsiz coğrafya dünya üzerinde tanımlanmış üç tane sıcak noktanın bir arada görülebildiği eşsiz bir coğrafya. Güneyden kuzeye doğru Anadolu’yu bir baştan bir başa kat ettiğimiz zaman aslında bitki coğrafyası anlamında baktığımızda bir ucu Cebelitarık güneyine bir ucu Sibirya ya uzanan çok farklı bitki coğrafyalarının aynı anda görülebileceği eşsiz bir coğrafyada yaşıyoruz. Bu konum aynı zamanda kuşlar için de çok önemli. Dünyadaki kuş göçü yollarının en önemlilerinden iki tanesi Anadolu üzerinden geçiyor. Bunlardan biri Avrupa’dan gelip Çanakkale ve İstanbul boğazlarından Hatay Amanos dağları üzerinden Afrika’ya Büyük Rift Vadisi’ne uzanan bir göç yolu. Diğeri ise Kafkaslardan gelip yine Amanos dağları üzerinden Afrika’ya oradan da Büyük Rift Vadisi’ne uzanan Kafkas Afrika göç yolu. ” diye konuştu. Göç yollarının bir çok fenomeni de yanında getirdiğini belirten Erkol, “Örneğin geçtiğimiz sene ye kadar leylek nüfusunun büyüklüğünün neredeyse % 90’ı sevgili Fikret Can ve LeylekEL gönüllüleri ile birlikte Büyükçekmece Havzası’nda sayıldı. Başka bir örnek; Eğridir Gölü dünyada ki bir ördeğin % 1 inden daha fazla değil nüfusun kışlaması için olanak sağlıyor. Soğuk kış şartlarında yaşamlarını orada devam ettiriyorlar. Bu göl yok olursa dünya çapında nesli tehlikeye girebilir. ” uyarısında bulundu.

Çalıştayda Anadolu’nun her köşesinden gelmiş 80 civarında kuş gözlemcisi, kuş fotoğrafçısı ve kuş severin bir araya geldiği bilgisini de paylaşan Erkol’un çalıştayla ilgili diğer değerlendirmeleri ise şöyle: “Katılımcılar, Anadolu’nun kuş haritasını yeniden çizmek ve güncellemek üzere bir araya geldiler ve ellerindeki kuş verilerini bizlerle paylaştılar ve böylelikle ülkemizde bulunan önemli kuş alanlarını önemi bir kere daha ortaya konulmuş oldu. Ülkemizde 300 ün üzerinde ÖDA var ve bunların yaklaşık yarısından fazlası aynı zamanda küresel ve bölgesel ölçekte ÖKA. Bu çalıştayda yalnızca veri toplamadık aynı zamanda bu topladığımız verileri nasıl şeffaf bir halde paylaşabiliriz onu da tartıştık. Ayrıca bildiğimiz üzere son zamanlarda yeşil enerji veya doğa dostu enerji adı altında ortaya konan rüzgar enerji santrallerin kuş göç yolları ve üreyen kuş nüfuslarının üzerindeki etkilerini konuştuk alanların savunulması için nasıl bir yol izleriz bunları tartıştık ve geleceğe yönelik bir yol haritası çıkarmaya çalıştık. Aslında bir sivil toplum kuruluşunun tek başına canlılar için önemli yaşam alanlarını önemli doğa alanlarını önemli kuş alanlarını savunması çok büyük bir sorumluluk. Ancak bunu orada yaşayan insanlarla beraber yapabiliyoruz. Ülkemizde bunun çok güzel örnekleri var. Örneğin Kuzey Ormanları Savunması’nın, Alakır Nehir Kardeşliği’nin, Yeşil Artvin Derneği’nin ve EGEÇEP’in Anadolu’nun Önemli Doğa Alanları’nı savunmak için yaptıkları çok kıymetli.  Bu örneklerin Anadolu sathında artmasını diliyoruz. Yaptığımız çalıştay bize aslında Anadolu’nun ne kadar kuvvetli olduğunu, doğanın ne kadar güçlü olduğunu gösterdi. Çünkü devam eden bu kadar rüzgar enerji santrali hidroelektrik santral, baraj, jeotermal enerji santrali, maden ve otoyol projelerine karşın en nadir türlerin bile aslında bir şekilde ayakta kaldığını gördük ve bu bizi daha güzel bir gelecek için umutlandırdı.”