İranlı yeni genç kuşak mücadeleyi bırakmayacak

Doç. Dr. Hakan Güneş: İran tarihinde büyük protesto zincirlerine bakarsanız, Tahrir gibi tek bir meydana belirli bir süre için dolan toplumsal bir hareket değil, sürekli kendini yeniden ve yeniden ortaya çıkaran eylemler zinciri olduğunu görürsünüz. Dolayısıyla yakın bir zamanda, çok daha güçlü bir hareket başlarsa hiç şaşırtıcı olmaz! İran’ın Meşhed kentinde 28 Aralık 2017’de ekonomik sıkıntıları […]

Doç. Dr. Hakan Güneş: İran tarihinde büyük protesto zincirlerine bakarsanız, Tahrir gibi tek bir meydana belirli bir süre için dolan toplumsal bir hareket değil, sürekli kendini yeniden ve yeniden ortaya çıkaran eylemler zinciri olduğunu görürsünüz. Dolayısıyla yakın bir zamanda, çok daha güçlü bir hareket başlarsa hiç şaşırtıcı olmaz!

İran’ın Meşhed kentinde 28 Aralık 2017’de ekonomik sıkıntıları protesto etmek üzere başlayan eylemler kısa sürede farklı kentlere de yayılarak, rejim karşıtı gösterilere dönüştü. Süre giden eylemlerde en az 30 kişi yaşamını yitirirken, İran Devrim Muhafızları Komutanı Muhammed Ali Caferi, ülkesinde bir hafta süren ‘rejim karşıtı’ gösterilerin bastırıldığı ilan etti. Türkiye’de de ekranlarda  boy gösteren ‘derin analizciler’, ‘stratejistler’ ve ‘terörle mücadele uzmanları’, İran’daki toplumsal öfkeyi, yumurta fiyatlarındaki ‘vurguna’,  başta ABD, İsrail ve Suudi Arabistan olmak üzere ‘dış güçlerin oyununa’, İran rejiminin toplumda biriken ‘gazı almasına’ vb. nedenlerle açıkladı.

Bu ‘açıklayıcı’ zihin fırtınası ortamında, Sivil Sayfalar adına İran’daki  protestoları, sosyoloji ve sivil toplum temelinde konuşmak için mikrofonumuzu İstanbul Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Üyesi Doç. Dr. Hakan Güneş’e uzattık. Hakan Hoca, İran’daki protestolarda hiçbir etnik söylemin gün yüzüne çıkmadığını belirterek ‘dış güçlerin oyunu’ açıklamalarının temelsizliğine işaret ederken, kuluçka döneminde olan yeni bir halk hareketinin kesintisiz olarak devam edeceğinin altını çiziyor.  Ve ekliyor: Ne İran rejimi ne de ‘düşmanları’, İran halkının müştereklerinde buluşmasını istemiyor.

 

İran’da ne oluyor sorusuyla başlayalım…

Birden fazla faktörün bir arada olduğu bir toplumsal itirazla karşı karşıyayız. Buna henüz tam bir ayaklanma diyemeyiz ama büyük bir toplumsal protesto ve itiraz olarak nitelendirebiliriz.

“… KİMİSİNİN ETNİK NEDENLERLE, KİMİLERİNİN SOSYAL VE SİYASAL NEDENLERLE, BÜYÜKÇE BİR KISMININ DA EKONOMİK NEDENLERLE YAPTIĞI BU İTİRAZIN ORTAK NOKTASI, DİKTATÖRLÜĞÜN SON BULMASI YA DA EN AZINDAN KAPSAMLI BİR REFORMA GİDİLMESİ.”

Neye itiraz ediliyor?

Birden fazla başlık söz konusu. İran sıkışmış bir toplum. Ekonomik rahatsızlıkların tetiklediği ama farklı türden çok fazla toplumsal, ekonomik ve siyasal itirazın ortaya döküldüğü bir patlama anı bu.

Bu ‘patlamanın/öfkenin’ temelleri nedir?

Tek bir temeli yok, onu söyleyelim. Belli bir ölçeğin üzerindeki toplumsal olaylar aslında herkesin kendi meşrebince katıldığı bir süreçtir. Dolayısıyla, ortak olan tek şey, bunun sebebi olan rejim. Yani İran’daki teokratik diktatörya. Dolayısıyla kimisinin etnik nedenlerle, kimilerinin sosyal ve siyasal nedenlerle, büyükçe bir kısmının da ekonomik nedenlerle yaptığı bu itirazın ortak noktası, diktatörlüğün son bulması ya da en azından kapsamlı bir reforma gidilmesi.

1979’daki İran Devrimi’den farklı olarak güncel eylemlerde bir liderlik görülmüyor, bir de 1979 Devrim’inde esnaflara yönelik baskıların devrim sürecini tetiklediği gibi bir sav söz konusuydu…

İstanbul Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Üyesi Doç. Dr. Hakan Güneş.

1979’a ilişkin bu tespite katılmam. 1979 neredeyse kesintisiz beş-altı yıllık protestolar zincirinin bir sonudur. Ve özellikle onun son bir yılı kesintisiz olarak devam etmiştir. Burada bir şeye dikkat çekeyim, bu çok önemli; bugün bu isyanın bitmiş olacağı söyleniyor, olabilir, bitebilir ama 40 gün sonra tekrar çıkmayacağını kimse söyleyemez. Zaten İran tarihinde büyük protesto zincirlerine bakarsanız, Tahrir gibi tek bir meydana belirli bir süre için dolan toplumsal bir hareket değil, sürekli kendini yeniden ve yeniden ortaya çıkaran eylemler zinciri olduğunu görürsünüz. Dolayısıyla yakın bir zamanda, çok daha güçlü bir hareket başlarsa hiç şaşırtıcı olmaz!

İkincisi, burada da 1979’da da tek bir toplumsal kesim yok. O meşhur literatürden söz ediyorsunuz, bu Bazarilerin ve esnafın rolü konusu…O biraz da Türkçe’ye çevrilen kitapların kabahati, tabii ki çok önemli ama şüphesiz tek faktör değil. Bazariler özellikle İslami hareketin gücünü devşirdiği bir kesim. Bu çok önemli. Yoksa, öğrenci hareketinin, sosyalist hareketinin, işçi hareketinin, kadın hareketinin, Kürt-Türk etnik hareketlerinin değil. Ama haklısınız 1979’dan ve hatta 2009’dan farklılıklarını konuşalım.

“AKTİVİSTLER REFORMCULARDAN DA UMUDUNU KESTİ.”

O halde İran’daki güncel protestoların, 1979 İran Devrimi’nden ve 2009’daki ayaklanmadan farkı ne?

1979’da farklı siyasal liderlikler vardı. Dinci hareketin bir liderliği vardı, solcu-dinci akımın (Mücahidin-i Halk) liderliği vardı, ki bu çok önemli ikinci grup, Fedaiin ve TUDEH olmaz üzere sosyalist iki akımın liderliği vardı ve bunların arasında pek çok grup vardı. Bunların hepsi örgütlü güçlerdi ve karar aldıklarında bunları uygulayabilecek belirli bir mekanizmaya sahiptiler. İran’da gerek 2009’da gerekse şu anda tanık olduğumuz 2017-2018’deki eylemlerde kitleler örgütlü değiller. Fakat 2009’dakinin hiç değilse sözcüleri vardı yani o zamanki seçimle ilgiliydi ve seçimdeki Musavi ve Kerrubi gibi reformcu adaylar bir tür sözcülük yapıyorlardı. Dikkat edin orada da lider değillerdi. Yani İran’da örgütlenme hürriyeti olmadığı için insanlar çok yatay ve küçük gruplar halinde temas ediyorlar ve ortada birkaç yüz kişiyi geçebilecek bir örgütlenme olanağı zaten yok. Kuzey Kore gibi olmasa da İran’da çok çok baskıcı bir rejim ve insanlar bir araya kesinlikle getirilmiyorlar. Ama şu kadarına izin veriliyor: Mesela tiyatro grupları; ben size hiçbir yerde bulunmayan bir bilgi vereyim, sadece Tahran’dan 3 bin tane yeraltı tiyatrosu var. Bu şu demek: İran’da on yıllardır insanların ancak sanatla, şiirle ve tiyatroyla kendilerini ifade etme veya politika yapmalarına izin verilen bir denklem oluştu. Dolaysıyla insanlar ancak bu yatay sahalarda yaşam buluyorlardı. Şimdi her kentte faklı dinamikler söz konusu ama Tahran’ı konuşacak olursak, Tahran’daki gençlerin büyük ölçüde isyanının nedeni elektrik faturası, yumurta fiyatları değil. Ama Meşhed’de öyle başladı, İsfahan da kısmen öyle ve tabii ki Kermanşah. Kermenşah çok önemli Şii şehridir. Kermenşah’da da yine bütün basının atladığı bir bilgiyi söyleyeyim size, hepimizin gözleri önünde oldu: Daha çok kısa bir süre önce Mahmud Ahmedinejad döneminde yapılan “TOKİ”ler yıkıldı ve yüzlerce insan öldü. Dolayısıyla Kermanşah’a hiç şaşırmamak gerekiyor.  Depremde evi yıkılan, İslami rejim tarafından aldatılan, haklarını kullanamayan, gençler vs. bütün bunlar bir araya geldi. Not edelim İran’da genç işsizlik oranı çok yüksek. Şimdi bütün bunlar bir araya geldi ve toplumsal patlama oldu. Bu toplumsal patlama bugün/yarın bastırılabilir çünkü 2009’daki kadar kitlesel değil. Tekrar ediyorum İran’daki toplumsal hareketler tarihini bilmeyenler bunu fark edemez ama ben 40 gün sonra tekrar ortaya çıkmasına hiç şaşırmam.  Her eylem sürecinden bir ders çıkarılmalıdır. Ve evet, örgütsüz oldukları için galiba bu gençlerin bu kez çıkaracağı en önemli ders hızlı bir şekilde örgütlenmektir. Çünkü herkes değil ama bu eylemi yapan aktivist gençler, “Kahrolsun Hamaney” ve “Kahrolsun Ruhani” diyorlar. Yani reformculardan da umudu kestiler, bu en önemli fark. Bu şekilde yapılan eylemden çıkarılacak ders ise bunu örgütlü yapmak olacaktır. Dolayısıyla 2017-2018 eylemleri bitse dahi buradan çıkan en önemli sonuç başta gençler olmak İran’daki geniş toplumsal kesimler örgütlenmeye daha fazla ağırlık vereceklerdir.

Diasporadaki İranlılardan da birtakım açıklamalar/yorumlar geliyor…

Yurtdışında açıklama yapan gerek sol gerekse diğer örgütlerin İran içerisinde de bir etkisi olmadığını da rahatlıkla söyleyebiliriz. Onlar daha çok basından izleyip ne olması gerektiği konusunda fikir yürütüyorlar ve çok zayıflar. Belki bundan sonra etki gösterebilirler ama Türkiye’de de insanlar özellikle sol kesim, olan biteni bu örgütlerin yayınladığı bildirilerden okumaya çalıştı fakat İran’da bu bildiriler okunmuyor, varlığı da bilinmiyor. Ama tabii ki, İran’daki hareket bir tür sekülerizm, liberalizm ve sol kültürün karışımıdır. Bunları, onların siyasal eylem kültüründe görmek mümkün.

“SOKAĞA ÇIKAN VE İTİRAZ EDENLER ASLINDAN BİRBİRİNDEN FARKLI SLOGANLARLA ÇIKSALAR BİLE GERÇEKTEN ÇOK ÖNEMLİ BİR ORTAK PAYDALARI VAR: ‘ÜLKENİN KAYNAKLARINI NE DIŞARIDA SAVAŞI FİNANSE ETMEK NE DE MOLLALAR SINIFINI ZENGİNLEŞTİRMEK İÇİN DEĞİL ÜLKE HALKI İÇİN KULLANIN’ DİYORLAR.”

Bir çeşit karışım olarak nitelendirdiniz İran’daki siyasal eylem kültürünü. O halde İran’daki farklı toplum kesimlerin talepleri bir alanda, müştereklerin de buluşabilir mi?

Mevcut rejimin hem ekonomi hem de siyasal ve toplumsal politikalarından rahatsızlar. Ne demek bu! Dünyanın en güçlü petrol kaynaklarına sahip bir ülkeden bahsediyoruz. Bu gelirlerin yurtdışındaki savaşları finanse etmek için kullanıldığı, İran halkına aktarılmadığını ve söz konusu paranın mollaların lüks harcamaları için kullanıldığını söylüyorlar. Dolayısıyla ‘Bu zenginlikleri içeride kullanın’ diyorlar, ikincisi bu bir diktatörlüğe dönüşmüş durumda ve hiç kimse kendisini ifade edemiyor. Yönetim ‘Baskıcı bir dini diktatörlük haline gelmiştir, buna son verilmelidir’ diyorlar. Bunun yerine ne geleceğini söylemiyorlar, herkes farklı bir şeyi dile getiriyor. Şimdi bu ikinci bölüm içerisinde tabii ki siyasal özgürlüklerin yanında toplumsal özgürlüklerde var yani kadınların zorla kapatılması gibi kuralların kaldırılması…Şöyle söyleyelim karmaşık bir şey yok. İran’da insanların çok büyük bir çoğunluğunun ne istediği çok belli. Yani sokağa çıkan ve itiraz edenler aslından birbirinden farklı sloganlarla çıksalar bile gerçekten çok önemli bir ortak paydaları var: ‘Ülkenin kaynaklarını ne dışarıda savaşı finanse etmek ne de mollalar sınıfını zenginleştirmek için değil ülke halkı için kullanın’ diyorlar. İkinci olarak da ‘Özgürlüklerimizi artırın yani siyasal hayatın kısıtlanması, farklı örgütlenme ve partilerin oluşturulmasının önündeki engelleri kaldırın, ifade hürriyeti istiyoruz’ diyorlar. Burada bütün İran halkı birleşiyor.

“…İRAN HALKI SÜREKLİ BİR UZLAŞMA YÖNÜNDE OY KULLANIYOR, EYLEM VE GÖSTERİLERDE BULUNUYOR. İRAN HALKININ ÇOK BÜYÜK BİR KISMI İNSANİ VE BARIŞÇIL EYLEMLER YAPIYORLAR, TALEPLERİ DE UZLAŞMA YÖNÜNDE FAKAT REJİM SERTLİK ÜZERİNE KURULMUŞ. YANİ ABD BAŞKANI TRUMP VE HAMANEY BİRBİRLERİNE MUHTAÇ İKİ FİGÜR.”

Peki bu ayaklanmanın İslami kültürel bir geri planı var mı?

Hem 2009’da hem de bu eylemlere katılanların tamamının radikal bir sekülarizm peşinde olduklarını ben ileri süremem. Belki bazı öne çıkan radikal seküler fikirler görebilirsiniz ama büyük bir kısmı aslında yolsuzluğa bulaşmış ve dini, kişisel zenginlikleri için kullanan rejime karşılar. Yoksa dinin toplumsal hayattan tümüyle silinmesine taraftar olduklarını kesinlikle söyleyemeyiz. Reformcular tam da burada varlar, şimdi dolayısıyla 2009’da daha fazla ama bu eylemlerde de belli ölçülerde, her ne kadar “Kahrolsun Ruhani” sloganları atılsa bile, önemli ölçüde reformcuda sokaklarda. Dolayısıyla sokaklarda reformcular da var ve elbette Şii toplumsal kültürünün burada bir etkisi var.

Anladığım kadarıyla siz İran’ı bilen birisisiniz, şöyle bir konu var, İran zaten Türkiye’den de diğer İslam ülkelerinden de çok farklı. 1979 ‘daki kompozisyon zaten çok ilginç, orada İslamcı örgütler, solcu-İslamcı örgütler, İslami temaları olan solcu örgütler ve solcu örgütler olmak üzere enteresan bir skala var. Yani, sol, Şiizm, İslamizm oldukça karışıktır bu coğrafyada. Fakat artık şunu rahat bir şekilde söyleyebilirim artık İran’da da büyük bir kesim Türkiye’deki gibi yorulmuş durumda. Bütün bu söylediğim uçları, solu ve İslam’ı, ikisini de çok ılımı düzeyde sahipleniyorlar. Yani dinlerine ve kültürlerine ılımı bir şekilde sahip çıktıkları gibi sol siyaseti de bir tür Sovyet solu olarak algılamıyorlar daha çok sosyal demokrasi, özgürlük ve adalet olarak algılıyorlar. Bu temalar İran halkında yaşıyor ama hepsi daha ılımlı bir biçimde yaşıyor ve bir tür aslında uzlaşma arayışı içerisinde.

Farklı kesimler arasında bir uzlaşma arayışının filizlendiğine mi işaret ediyorsunuz?

Evet. Fakat ne tuhaf tıpkı bundan öncekiler gibi ne uluslararası güçler ne de mollalar rejimi (Hamaney) bu uzlaşmaya olanak vermiyor. İran halkı sürekli bir uzlaşma yönünde oy kullanıyor, eylem ve gösterilerde bulunuyor. İran halkının çok büyük bir kısmı insani ve barışçıl eylemler yapıyorlar, talepleri de uzlaşma yönünde fakat rejim sertlik üzerine kurulmuş. Yani ABD Başkanı Trump ve Hamaney birbirlerine muhtaç iki figür. Dolayısıyla İsrail, Suudi Arabistan, Hamaney ve Trump, bunlar birbirlerini besleyen rejimler. İran halkı öbür tarafı oluşturuyor.  İran halkı bütün halklar gibi sabah çocuğunu okula göndermek, geçim ve güvenlik kaygısı duymamak istiyor. Ve bunu da bence oldukça güzel bir şekilde söylemine yansıtabilen bir halk.

“..TAHRAN’DAKİ GENÇ AKTİVİSTLER RUHANİ’Yİ DE HAMANEY’İ DE İYİ POLİS KÖTÜ POLİS OLARAK ALGILIYORLAR. FAKAT BU DAHA UZUN BİR SÜREÇ ALIR ÇÜNKÜ BUNUN BİR LİDERİ, ÖRGÜTÜ, SÖZCÜSÜ VE YÖNLENDİREN BİR MEKANİZMASI YOK. AMA BUNA KARŞILIK ÇOK BÜYÜK BİR TEPKİ VAR.”

Gençlerin muhalif örgütleri yeterli bulmadığını söylemiştiniz.  Muhalif parti ve örgütler temsiliyetlerini yerine getiremiyor mu, yoksa gençler farklı bir şekilde mi  temsil edilmek istiyor? Biraz idealize edersek İran’da olup-bitenler sanki bu yönüyle Gezi sürecindeki kitle hareketini andırıyor

Zaten tam anlamıyla bir muhalefet partisi yok. Sadece rejimin müsaade ettiği ılımlı, reformcu eğilimler var biliyorsunuz. Ruhani onlardan birisi, cumhurbaşkanı ama cumhurun başı olarak aslında İran’daki sistemde ikinci konumdaki kişi. Birinci konumdaki kişi anayasal olarak tanımlanmış dini lider, rehber yani. Şimdi dolayısıyla pek çok anayasal kurumun da başında cumhurbaşkanı değil, dini lider, Ali Hamaney var.

Şimdi gençler derken şunu kastediyorum: 2009’da aslında 80’li kuşak sokaktaydı bu sefer ise 90’lı kuşak sokakta. Bunlar bir kere farklı. Bu kez işsizlik daha fazla. Daha önce iş bulma umudu olan ve iş bulabilen bir kesim varken, şimdi iş tecrübesi olmayan ve iş bulma umudu da çok yüksek olmayan bir kesim var sokaklarda. Sokaklardaki gençler açısından söyleyecek olursak öncelikle yeni bir kuşak şu anda sahne almaya başlamış durumda. İkinci olarak da, Tahranlı gençler, tıpkı İstanbullu gençler gibi, ülkenin siyasal gidişatına diğer kentlerden daha farklı ve daha fazla yön verebilen kesim. Tahranlı üniversiteli gençlik diğerlerinden daha radikal fikirlere sahip ve daha öncü konumda. Şimdi bu kesimler şuna inanıyor: Sistem, geride bıraktığımız yaklaşık 40 yıl içerisinde sıkıştığı zaman bir reformcuyu öne çıkardı, toplumsal tepkinin gazını aldı, onları biraz rahatlattı/ pasifize etti ve tekrar yeni bir radikal adayı getirdi. Dolayısıyla bu rejim, derin İran saray entrikalarının devamıdır diye düşünüyorlar. Dolayısıyla da, özellikle Tahran’daki genç aktivistler Ruhani’yi de Hamaney’i de iyi polis kötü polis olarak algılıyorlar. Fakat bu daha uzun bir süreç alır çünkü bunun bir lideri, örgütü, sözcüsü ve yönlendiren bir mekanizması yok. Ama buna karşılık çok büyük bir tepki var. İran halkı oldukça iyi eğitimlidir. İslami rejimin yadsınamayacak iyi özelliklerinden birisi de kadınları için olağan üstü yüksek bir eğitim imkânı sağlamış olmasıdır. Ve bu eğitimli kesim şimdi çok güçlü bir şekilde, 1979’dan daha fazla üstelik kadının içinde olduğu bir toplumsal yapı halini, rejimin toplumun sosyal siyasal varlığını sorguluyor.

“…EĞER ABD VE İSRAİL, İRAN’I KARIŞTIRACAK OLSAYDI, ETNİK KARTI OYNAYACAKTI FAKAT GÖRDÜĞÜNÜZ GİBİ ETNİK KART MASADA DEĞİL. DOLAYSIYLA SÖZÜ EDİLEN YABANCI GÜÇLERİN EN ÇOK YATIRIM YAPTIĞI KARTLAR DEVREDE OLMADIĞI İÇİN, BENCE O SÖZÜ EDİLEN YABANCI ODAKLAR HENÜZ OLAYI ANLAYABİLMİŞ DEĞİLLER SÖYLENDİĞİNİN AKSİNE.”

İran’daki sivil toplumu ne bekliyor, toplum kendi içine mi kapanacak yeni hareketlere mi gebe yoksa şimdiki hareket yeni bir lider doğurur mu?

Size şunu söyleyeyim, Türkiye’deki özellikle televizyon ve yaygın basındaki en önemli hata nedeni sosyolojiden bihaber olmalarıdır. Yani başında güvenlik uzmanı, terör uzmanı, stratejist veya benzeri unvanlar taşıyanların en önemli eksikliği hiç sosyoloji okumamış olmalarıdır. Bu vesilesiyle söylemiş olalım, sosyolojiye bakma lazım. Yani bu tolumda belirli bir eğitim seviyesi var, aç-sefil değiller zira çok aç-sefil olsalar o zaman da hareket çıkmıyor. Belirli bir ekonomik refah varsa ve sorunlar da varsa, işte bu toplumsal hareket bitmeyecek. Kesinlikle ve kesinlikle İran’da tekrar çıkacak çünkü kabına sığmıyor bu toplum, olmuyor bu çok basit. Yakın zamanda da, uzun zamanda da olmayacak. Yani şunu gördük bu rejimin son 40 yılda çok başarılı taktik/manevraları var, gerçekte reformlar yapabiliyor, kendisini farklı şekilde bir devinime sokabiliyor. Fakat öte yandan İran halkının en az yüzde 50’sinide hiçbir şekilde memnun edemiyor. Aslında rahatsızlık kümesi yüzde 50’den daha da fazla çünkü seçimler adil değil. Yüzde 60’a varan desteği var rejim karşıtı muhalefetin. Dolayısıyla bu kendini yeniden ve yeniden gösterecek.

Son olarak İran’daki protestolar için ‘Dış mihrakların İran’ı karıştırmak çabası’ deniliyor. Siz ne dersiniz, İran “oyuna mı geliyor”?

İran’daki protestolarda Kürt Beluci ve Azeriler çok ön olanda değil farkındaysanız. Dolayısıyla tam da bu nedenle eğer ABD ve İsrail, İran’ı karıştıracak olsaydı, etnik kartı oynayacaktı fakat gördüğünüz gibi etnik kart masada değil. Dolaysıyla sözü edilen yabancı güçlerin en çok yatırım yaptığı kartlar devrede olmadığı için, bence o sözü edilen yabancı odaklar henüz olayı anlayabilmiş değiller söylendiğinin aksine.

*Ana Görsel: STR/AFP/GETTY IMAGES/ Tahran Üniversitesi’nde, eylemi bastırmak için güvenlik güçlerinin attığı göz yaşartıcı gaz dumanının ortasında İranlı bir kadın yumruğunu kaldırıyor.