Değişim benden başlıyor

“Hayatlarına, toplumsal cinsiyet eşitsizliğine dayalı şiddetin ilk biçimi olarak, babadan gelen şiddetle başlıyorlar. Önce babalarına nasıl daha iyi hizmet edebileceklerini öğrenerek, sonra babalarının istediği erkeklerle evlenerek ya da cinsel yönelimlerini gizlemek zorunda bırakılarak… Hiç sevmedikleri ve tanımadıkları bir adamla evlendirildiklerinde ise bir başka biçim alıyor karşılaştıkları şiddet… ” Hayata Destek Toplum Merkezleri üzerinden yürütülen, “Toplum […]

“Hayatlarına, toplumsal cinsiyet eşitsizliğine dayalı şiddetin ilk biçimi olarak, babadan gelen şiddetle başlıyorlar. Önce babalarına nasıl daha iyi hizmet edebileceklerini öğrenerek, sonra babalarının istediği erkeklerle evlenerek ya da cinsel yönelimlerini gizlemek zorunda bırakılarak… Hiç sevmedikleri ve tanımadıkları bir adamla evlendirildiklerinde ise bir başka biçim alıyor karşılaştıkları şiddet…

Hayata Destek Toplum Merkezleri üzerinden yürütülen, “Toplum Temelli Koruma Programı Sosyal Uyum” projesi kapsamında, kadınlara yönelik faaliyetlerde yürütücülük yapıyorum. Proje dâhilinde, mülteci ve Türkiyeli kadınlarla farkındalık artırma oturumları, kültürlerarası etkileşim atölyeleri ve festivaller düzenliyoruz. “Değişim”e olan inancım burada bulunmam ve birleştirici, kaynaştırıcı toplum temelli bu projede yer almamdaki en büyük etken.  Çünkü bireysel olarak değişip güçlenmek ve bu gücümü paylaşarak çoğaltmak istiyorum. Değişimin benimle başladığına inananlardanım. Şanlıurfa Hayata Destek Evi’nde, bir yandan farklı kültürlerden kadınların diyaloğa girmesini sağlayan aktiviteler, diğer yandan da haklarımızı konuştuğumuz oturumlar düzenliyoruz.

img_9362

Çay saatleri gibi kadınların etkileşime geçmesine zemin hazırladığımız aktivitelerde, aynı dili konuşamayan kadınlar, hiç tanımadıkları toplum üyelerine dair önyargılarını yıkarak, diyalog kurmak için alternatif yollar buluyor. Geribildirimlerinde, hep böyle paylaşımda bulunabilecekleri karşılaşmalar yaşamak istediklerini dile getiriyorlar. Öte yandan, kadın haklarını konuştuğumuz oturumları, “bu gibi etkinliklerde nefes aldığımızı hissediyoruz” diyerek yorumluyorlar. Yaşamlarının birçok alanında, şiddetin farklı biçimleriyle karşılaşan kadınların bir araya gelmeleri için uygun bir ortam sağladığımıza inanıyorum. Hayatlarından örnekler vermelerini istediğimde, bazıları “hangi hayattan bahsediyorsun?” diye soruyor. Şiddeti kavramsallaştırmaktan başlayarak, uzun sohbetler ediyoruz ve hayata dair yeni umutlar geliştirecek yöntemler buluyoruz birlikte. Güçleniyoruz, dayanışıyoruz ve birbirimizi güçlendirmeye çalışıyoruz. Dayanışmanın güzelliğini keşfediyoruz. Bilgilerimizi ve duygularımızı paylaşırken, bazen de pratikte şiddetin en ağır biçimlerini birebir yaşayanlara nasıl destek verebileceğimizi deneyimliyoruz. Bu oturumlarda hikâyelerini anlatmaya karar veren birçok kadının önce cesareti etkiliyor beni, çünkü kadınların da belirttiği gibi, bunca zaman hep sessizleştirilmiş oluyorlar. Kadın örgütleriyle tanışma fırsatı bulan azınlıktaki kadınlar; “Önceleri şiddete maruz kaldığımda susuyordum, şimdi sesimi çıkarmayı, benliğime saygı duyulması gerektiğini onlara hissettirmeyi öğrendim” diye ekliyor. Birçoğu ise öğrenilmiş çaresizlik duygusu içerisinde bazı şeyleri hayatın gerçeği kabul ettiklerini söyleseler de, içten içe şiddetsiz bir yaşamı umut etmekten vazgeçmiyor.

Hayatlarına, toplumsal cinsiyet eşitsizliğine dayalı şiddetin ilk biçimi olarak, babadan gelen şiddetle başlıyorlar. Önce babalarına nasıl daha iyi hizmet edebileceklerini öğrenerek, sonra babalarının istediği erkeklerle evlenerek ya da cinsel yönelimlerini gizlemek zorunda bırakılarak… Hiç sevmedikleri ve tanımadıkları bir adamla evlendirildiklerinde ise bir başka biçim alıyor karşılaştıkları şiddet… Bazen sevdikleri adamla evlenseler dahi, yok sayılarak, ev içi emekleri görülmeyerek bir şekilde şiddete maruz kalmaya devam ediyorlar.

yeliz-2

Kadınların şiddeti nasıl tanımladığı, farkındalıklarında önemli bir yer tutuyor. Bazıları, oturumlar sırasında kapsamlı tanımıyla karşılaştıklarında, şiddetin sadece fiziksel olmadığını anlıyor. Oturumlarda kadına yönelik şiddeti; “kadının sadece kadın olduğu için fiziksel, psikolojik, duygusal ve cinsel şiddete maruz kalması, maruz kalma ihtimalinin olması ve özgürlüğünün kısıtlanması” gibi, davranışların bütünü olarak tanımlıyoruz. Bu tanım üzerine kadınlar, istatistiklerde söylenildiğinden daha fazla kadının şiddete uğradığını düşündüklerini belirtiyorlar.

Şiddetle mücadele yollarından en önemlisi ise “dayanışma”. Her kadının “kendi benliğiyle” var olabildiği, haklarımızın bilincine vardığımız ve şiddete karşı stratejiler geliştirdiğimiz bir dayanışma… Haklarımızı bilmek bizi ayrıca güçlendiriyor, çünkü şiddeti önlemeye yönelik adımlar atan kadınların hikâyesi, önce haklarını öğrenmeleriyle başlıyor. Haklarına dair bilgi edinen kadınlar ise şiddete uğradığını bildikleri kadınlara yol gösteriyor. Kısacası, bir kadının güçlenmesi birçok kadının güçlenmesini sağlıyor.

 

yeliz-3
Nefiye Yeliz Ceylan Şanlıurfa/Hayata Destek Evi – Proje Sorumlusu

*Hayata Destek, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Uluslararası Mücadele Günü vesilesiyle düzenlenen #16GünKampanyası’na, faaliyet yürüttüğü sahalarda “kadının güçlendirilmesi” hedefiyle çalışmalar yapan kadın çalışanlarının seslerini yükselterek destek veriyor. Beş şehir ve çevresinde, mülteciler başta olmak üzere ihtiyaç sahibi kadınların hayatına destek olmak için emek sarf eden arkadaşlarımız, tanıklıklarını kendi kelimeleriyle dile getiriyor. İkinci blog yazısı  Şanlıurfa Hayata Destek Evi proje sorumlusu Nefiye Yeliz Ceylan imzasıyla…’Blog’da yer alan diğer yazılar için tıklayın.