Filistin’i mi kastettiniz?

Geçen ay, Ürdün’e girerken havaalanındaki pasaport görevlisi Ürdün’den sonra başka bir ülkeye geçip/geçmeyeceğimi sordu. Ben de kendimden emin bir şekilde İsrail’e geçeceğimi söyledim. Görevli tekrar sordu: “Filistin mi dediniz?” Herhangi bir yanlış anlaşılmanın ülkeye giriş çıkışımı zorlaştırabileceği bir konumda olduğumdan “Hayır, önce İsrail’e gideceğim” diyerek düzelttim. Oysa, beni düzelten oydu: “Yani, Filistin’e gideceksiniz, değil mi?” […]

Geçen ay, Ürdün’e girerken havaalanındaki pasaport görevlisi Ürdün’den sonra başka bir ülkeye geçip/geçmeyeceğimi sordu. Ben de kendimden emin bir şekilde İsrail’e geçeceğimi söyledim. Görevli tekrar sordu: “Filistin mi dediniz?” Herhangi bir yanlış anlaşılmanın ülkeye giriş çıkışımı zorlaştırabileceği bir konumda olduğumdan “Hayır, önce İsrail’e gideceğim” diyerek düzelttim. Oysa, beni düzelten oydu: “Yani, Filistin’e gideceksiniz, değil mi?”

Aslında İsrail dememin sebebi, gerçekten de önce İsrail adı verildiğini düşündüğüm topraklara girip, sonra Filistin adı verilen topraklara gideceğimi düşünmemdendi. İşin aslı, İsrail pasaportumuza damga basacak mı basmayacak mı, aldığımız vize Filistin’e geçmemize izin verecek mi, kontrol noktasında durdurulacak mıyız bilmiyordum. Endişelenmiyorduk; sadece merak ediyorduk. Yine de biz, Filistin topraklarındayken çıkabilecek herhangi bir olayın, tam da Mescid-i Aksa gerginliği yaşanan günlerde seyahatimizin zora girmesine sebep olabileceğini söyleyenleri göz ardı etmiyorduk. Her şeye rağmen, güneşin tepemizde parladığı bir günde Kudüs’ten Batı Şeria’ya, Bethlehem’e (Beytüllahim) giden otobüse bindik. Yaklaşık 20 dakika sonra kimse tarafından durdurulmamış, hiçbir soru sorulmamış halde Filistin topraklarında, Beit Jala’daydık.

Tesadüf müdür bilinmez, gördüğüm ilk şeylerden biri, bir okul oldu. Bir kilisenin hemen karşısında konumlanmış, kiliseyle neredeyse aynı mimariye sahip, beyaz taş duvarları, geniş bir avlusu, kapısında levhası olan ve kapısı alabildiğine açık bir okul. Önce okul olduğuna inanamadım, sonra da içeriye böyle elimi kolumu sallayarak girebileceğime… Çocuklara sunulan eğitim ortamları Eğitim Reformu Girişimi’nde (ERG) ekip toplantılarımızın gündem konusudur çoğu zaman. Türkiye’deki okulların çoğunun bahçesi yüksek duvarlarla örülü, duvarları tel örgülerle kaplıdır. Ne dışarıdakilerin içeriyle, ne de içeridekilerin dışarıyla temas edebildiği okullarımız vardır bizim. Hayattan soyutlanmış eğitim ortamlarında, çocuklara, bir arada güven içerisinde yaşayabileceğimiz bir gelecek öğretmeyi umarız.

Betlehem’deki bu okul, güvenlik kaygılarının her bireyinde en yüksek seviyede olduğunu varsaydığım bu ülkede, bana “hoş geldin” dedi. Kapıdan girdiğimde gördüğüm ilk ve tek kişiyi gülümseyerek yanımdan geçerken yakaladım. Kendimi tanıttım; ne iş yaptığımı ve nereli olduğumu, onlarla tanışmak istediğimi söyledim. Duyduklarından memnun bir şekilde gülümsedi, beni okulun öğretmenleriyle tanıştırmak için eşlik etti. Herhangi bir sınıf görüp göremeyeceğimi sorduğumda okul müdürünün yanına götürdü, aldığımız onayla sınıfa çıkardı ve nihayetinde 12’nci sınıf coğrafya dersinin öğrencileriyle bu yazıya kapak olan fotoğrafın çekilmesine vesile oldu.

Döndüğümden beri, tasavvur gücümün ötesinde acılar yaşanan bu topraklardaki eğitim ve eğitim alanında çalışan kurumları daha çok merak etmeye başladım. Filistin’de pek çok okul ve eğitim alanında faaliyet gösteren yerel ve uluslararası sivil toplum kuruluşları bulunuyor. Bu okullar ve kuruluşlar, USAID, Avrupa Birliği, çeşitli devletlerin hükümetleri, Hristiyan yardım kuruluşları vb. gibi pek çok farklı kaynak tarafından fonlanıyor. Elbette Gazze gibi şehirlerde, fonların sivil topluma ulaşması meselesi daha karmaşık. Ancak Filistin’deki eğitim, hala bölgenin en güçlülerinden biri olmaya devam ediyor. Araştırmalar*, geçtiğimiz yıllarda Filistin’deki okuryazarlık oranının, Batı Şeria ve Gazze’de toplam yüzde 91.2’ye ulaştığını söylüyor.

Öte yandan Filistin’de eğitim, bölgedeki politik ve güvenlik sorunlarından kaynaklı istikrarsızlığın arasında sıkışmış halde. Özellikle C Bölgesi**, Doğu Kudüs ve Hebron şehrindeki H2*** olarak bilinen bölgelerdeki okullar neredeyse günlük olarak ihlale uğruyor. Bu ihlaller gaz bombası, şok bombası, ev ve okul arasında giden çocuklara düzenlenen saldırılar, kontrol noktalarında geciktirmeler, öğrenci gözaltıları ve okulların etrafında askerlerin bulunması olarak gerçekleşiyor. Sonuç olarak okul rutininin bölünmesine ve derslerin gerçekleşememesine sebep oluyor.

Filistin’de, eğitimin kalitesini artırmaya odaklanmış pek çok sivil toplum kuruluşu Eğitim Bakanlığı’yla (Ministry of Education and Higher Education) devamlı iş birliği içinde. Bu iş birliği, okul çalışanları ve öğretmenlerin kapasitesini artırma, altyapıyı ve okula ulaşımı iyileştirme, okulların ve öğrencilerin korunması için savunu faaliyetleri, alıkonan öğrenciler için telafi eğitimi ve travma altındaki çocuklar için psikososyal destek faaliyetlerini içeriyor. Bazı STK’lar geçici okullar, okul gereçleri vs. sağlarken; diğerleri, yıkılan okullar, alıkonan öğrenciler için geri iade gibi konularda hukuksal temsiliyet ve uluslararası kamuoyunu bilgilendirme aktiviteleri gerçekleştiriyor. Tüm bu çabalara rağmen hem insani yardım hem kalkınma boyutlarında hala yapılması gereken çok şey var.

Peki tüm bunlar bir yana, Filistin’de doğmuş, büyümüş, okumuş bireyler ne düşünüyor ve hissediyor? Sivil toplumun, hükümetin ve uluslararası kuruluşların çalışmalarının ötesinde, Filistin’de öğrenci olmanın nasıl bir deneyim olduğunu Filistinli arkadaşlarıma sordum.

Aralarından birisi sorum üzerine, Filistin’de, özellikle ayaklanma zamanlarında öğrenci olmanın zorlayıcı bir deneyim olduğunu söyledi. Tekrar okula dönmek ve arkadaşlarıyla birkaç saatliğine bile olsa buluşabilmek için sokağa çıkma yasağının bitmesini nasıl sabırsızlıkla beklediklerini anlattı. Kontrol noktasına yakın yaşamanın, okul ve ev arasında gidip gelirken yaşadığı korkutucu yolculukları, gençler ve İsrail askerleri arasında yaşanan çatışmalardan birinde yanlışlıkla vurulan sınıf arkadaşı gibi, bir çocuk için unutması zor anılardan söz etti. Ama tüm bu karmaşık ortama rağmen, rahibeler tarafından katı disiplinle yönetilen bir Katolik okulunda, harika bir eğitim alacak kadar şanslı olduğunu da söyledi. Ve hayatı boyunca, kendisine sadakati, dirençli olmayı, yaratıcı düşünmeyi ve özgüveni öğreten bu okula ve öğretmenlerine minnettar kalacağını da ekledi hemen arkasından.

 

Beitsahour’da bir Hristiyan okuluna gitmiş bir diğer arkadaşım, başka bir yerden yaklaştı soruma. Ortaokul ve liseyi Filistin’de okumasının hayatının en büyük şansı olduğunu söyledi. Öğrencileri değilse de okul çalışanlarının çok kültürlü olduğu bir okul ortamında, dünyayı ve farklı kültürleri tanıyarak büyüyecek kadar şanslı olduğunu belirtti. Onun okuduğu okulda, dans, tiyatro ve matematik kulübü gibi öğrencilerin sosyalleşmesine olanak veren okul dışı aktivitelere katılmak büyük bir şeymiş. Festival zamanında şehrin sokaklarında, sınıf arkadaşlarıyla müzik eşliğinde dans ederek geçirdiğini anımsıyor örneğin. Ayrıca okul, yabancı ülkelerin fonlarıyla kurulan ve yabancı okullarla “kardeş okul” anlaşmalarına sahip bir kurum olduğu için, öğrenciliği sırasında Avrupa ülkelerinde değişim öğrencisi olma, Birleşmiş Milletler’inkiler gibi uluslararası projelerde görev alma fırsatı bulmuş. Ona önemli deneyimler sağlayan bu imkanların yanında, eğitim sisteminin zorlayıcılığını, öğrenciyken bundan memnun olmadığını da anlattı. Ancak, eğitimini Filistin’de tamamlamış bir birey olarak, uluslararası platformlarda akranlarından daha iyi bir eğitimden geçtiğinin farkına vardığını da ekledi.

Birkaç örnek, araştırma bulgusu, proje çıktısı, Filistin’deki eğitimi anlayabilmeye yetmez elbette. Tıpkı Türkiye’de ve dünyanın her yerinde, eğitimin ve eğitim sistemlerinin bireyler üzerinde bıraktığı öznel, özgün ve hayat boyu taşıdığımız deneyimleri anlatmaya yetmeyeceği gibi. Ancak ne olursa olsun, özellikle çatışma altında veya dezavantajlı bölgelerde eğitim gören çocuklar için okulların, öğrenen toplulukları bir araya getirme yüceliği gösteren, fikir paylaşımına temel sağlayan mabetler olduğunu söyleyebiliriz. Okullar, ne olursa olsun, öğrencilerin kendilerinin farkına varmalarını, geçmişi ve içine doğdukları dünyayı anlamlandırabilmelerini, hayal kurabilmelerini ve daha iyi bir geleceğe liderlik edebilmelerini sağlıyor. Okulların kendi duvarlarından taşan gücü, bilinmezliğin ve kaosun ortasında, en karanlık anlarda bile umut vermeye devam ediyor.

 

*: The World Bank and Bisan Center for Research and Development (2006). The Role and Performance of Palestinian NGOs: In Health, Education and Agriculture.

**: Bölgede, idare ve güvenliği İsrail’e bırakılan alan.

***: Hebron Protokolü ile şehir H1 (tamamı Filistinlilerden oluşan bölge) ve H2 (Yahudi yerleşimcilerin de olduğu bölge) olarak ikiye ayrılırken, H2 bölgesinin yönetimi İsrail’e verildi.

Özge Karakaya

Üyelik Tarihi: 17 Ocak 2018
11 içerik
Yazarın Tüm Yazılarını Gör