Yeşilay Diyarbakır Şube Başkanı Yahya Öger: İslamî camia madde bağımlılığı ile mücadelede sınıfta kalmıştır!

Dört Ayaklı Minare’nin camisi Şeyh Mutahhar’ın tuvaletlerinden birinin pvc kapısının arkasında gördüğüm bir yazı beni çarpmıştı. Fotoğrafı rahmetli Tahir Elçi öldürülmeden tam bir sene önce çekmiştim. O öldürüldüğü günden beri üzerimize çöken karanlık yüzünden artık gidip göremediğimiz o yazı, o günden beri aklımdan hiç çıkmadı. Şöyle yakarıyordu: Bana dua edin, bu maddeyi bırakayım! Genç bir […]

Dört Ayaklı Minare’nin camisi Şeyh Mutahhar’ın tuvaletlerinden birinin pvc kapısının arkasında gördüğüm bir yazı beni çarpmıştı. Fotoğrafı rahmetli Tahir Elçi öldürülmeden tam bir sene önce çekmiştim. O öldürüldüğü günden beri üzerimize çöken karanlık yüzünden artık gidip göremediğimiz o yazı, o günden beri aklımdan hiç çıkmadı. Şöyle yakarıyordu: Bana dua edin, bu maddeyi bırakayım!

Genç bir adam, cami cemaatinin duasına sığınmış ama duayı tuvalet kapısının arkasına yazarak istiyor. Cami cemaatine, imama, başka birine diyemiyor. Peki bir parçası olduğum cami cemaati o gencin, onun silik duasının, bize ihtiyacının ne kadar farkında? O genç de bu soru da zihnimi kurcalayıp durdu. O dönem bu sorunla ilgilenecek öne çıkan bir kurum yoktu, akla ilk gelen kurum olan Yeşilay da pek görünür değildi. O dönemden beri tanıştığımız Yahya Öger ile bu durumu sık sık konuştuk, neler yapılabileceğini tartıştık. El yordamıyla bir şeyler yapılmaya çalışıldı da…

2014 yılında kurulan Yeşilay Diyarbakır Şubesi’nin yönetim kurulu başkanlığını 2016’nın şubat ayından beri Yahya Öger yürütüyor. Aynı zamanda diyanet mensubu olan Öger, bugüne kadar cami vaazları, AVM stantları, okul etkinlikleri, üniversite çalışmaları gibi çok çeşitli faaliyetlerle bağımlılığa karşı duyarlılık geliştirmeye çalışıyor. Yukarıda anlatılan hikaye bir kısa film olarak çekildi ve Feyzi Baran’ın çektiği bu filmde Yahya Öger de rol aldı. Uyuşturucu bağımlılığının en yüksek oranda olduğu şehirlerden biri olan Diyarbekir’de bu çalışmaların yansımalarını, kurulma aşamasında olan AMATEM ve Yeşilay Danışmanlık Merkezi’nin (YEDAM) muhtemel faaliyetlerini Sivil Sayfalar için Yahya Öger’le konuştuk.

Yahya Bey, siz iki dönemdir Yeşilay şube yönetimindesiniz ve bu dönem yönetim kurulu başkanlığını da yürütüyorsunuz, Yeşilay hikayeniz nasıl başladı?

2014 yılında yeni bir yapılanmaya giden Yeşilay daha önce Diyarbakır’da temsilcilik olarak faaliyetlerine devam ediyordu. Birkaç arkadaşın şubeleşme yönünde  teklifleri oldu. Yeşilay’ı zaten biliyordum ve kişisel anlamda bağımlılıkla yaptığım mücadele çalışmalarının bir kurum adına yapılmasının daha geniş bir kitleye ulaşabileceği varsayımından yola çıkarak teklife ‘Evet’ dedim. Beni bu anlamda harekete geçiren şey, 24 yaşında askerliğini yapmış, beş kız kardeşi olan, ailenin tek erkek çocuğu olan komşumun  bu illete bulaşması ve annesinin çaresizce çırpınışları oldu. Zira ölüme giden bir genç benim komşum, selam verdiğim aile dostum. Bu durum mücadelede olmam gerektiği kanaatini hasıl etti. Kadının gözleri önünde oğlu ölüyor, tedavi noktasında sıkıntılar çekiyor,  krizler karşısında çocuğunun şiddete varan davranışları kadında, tek erkek çocuğu olmasına rağmen ‘Allah canını alsın, senden kurtulalım!’ feryadına sebep oluyor ve bu benim kulaklarımda çınlıyor. Aslında bu, bir anne için kıyametin kopuşu demektir.

Bu son dönemde sizi her cuma bir camide bağımlılık konusunu anlatırken görüyoruz, aynı zamanda okul ve AVM’lerde de çeşitli çalışmalarınız oldu, neler yapıyorsunuz, nasıl gidiyor?

Üzülerek söylemeliyim ki, madde bağımlılığının zararları toplumumuzda hala tam olarak bilinmiyor. Maddenin kullanıcıya ulaşana kadar yaşanan süreçte insanlar ne iş yaptıklarını ve nasıl bir zarara sebep olduklarını bilemiyorlar. Duyduğumuz bazı yanlış kanaat ve inanışlar, cami cemaatlerine yönelme sorumluluğu hissettirdi. Örneğin, bir operasyonda evde el konulan hint kenevirinden dolayı evin yaşlı sahibi bedduasında polise ‘benim hac, umre paramı götürdünüz’ diyebiliyor, çünkü tam olarak ne yaptığının idrakinde değil. Bunun gibi çok çarpıcı örnekler bizi bir araştırmaya sevk etti ve gördük ki birtakım istismarcılar “ottur, günahı yoktur” ya da “müslüman olmayan insanlar içiyorlar, onlara satılabilir” gibi sahte fetvaları dolaşıma sokmuşlar. Doğrusu işin bu kadar çığırından çıktığını bilmiyorduk ve bu durum bizi dehşete düşürdü. Hal böyle olunca, işe cami cemaatinden başlamak gerektiği kanaati pekişti. İl müftülüğünün de desteği ile diyanet ile birlikte ciddi duyarlılık çalışmaları yapma imkanı bulduk.

Yeşilay birçok kamu kurum ve kuruluşu ile yapmış olduğu protokol çerçevesinde farkındalık oluşturma çalışmaları yürütüyor. Diyanet İşleri Başkanlığı ile yapılan protokol çerçevesinde de cami cemaatine, din görevlilerine ve diyanet camiasında eğitim gören öğrencilere yönelik farkındalık çalışmaları başlattık. Camilerde, madde bağımlılığı ile mücadelede dini referanslar, helal ve haram kazanç, empati kurma gibi konularda sunumlar yapıyoruz.

Bunun dışında Milli Eğitim Bakanlığı ile 2014 yılında yaptığımız protokol çerçevesinde  Türkiye Bağımlılıkla Mücadele (TBM) programı kapsamında rehber öğretmenlere eğitim verildi. Diyarbakır’da da bugüne kadar toplam 1200 rehber öğretmenimiz eğitime alındılar. Biz bu öğretmenlerimizin bulundukları okullarda, öğrenci ve velilerine yönelik yapacakları çalışmaları materyallerle destekliyor ve Halk Eğitim Merkezleri üzerinden kurs açmalarını teşvik etmeye çalışıyoruz. Yeşilay, Türkiye genelinde olduğu gibi Diyarbakır’da da toplumun her kesimine inme noktasında çeşitli aktiviteler yapmaya gayret ediyor. AVM’lerde stantlar kurarak el broşürleri dağıtmaktan tutun da Yeşilay Haftası’nda şehirde bisiklet turu düzenlemek gibi ses getiren etkinliklerimiz de oldu. Bisiklet turunu önemsiyoruz çünkü bisiklet kullanımının da düşük olduğu bir şehirdeyiz ve bunu yaygınlaştırmak isteyen bisiklet grupları var, biz hem bu duyarlılığı yaygınlaştırmak hem kendi derdimizi insanların dünyasına taşımak adına böyle bir etkinlik düzenledik ve bir çok kurumdan destek gördük.

Dicle Üniversitesi’nde sizin de gayretlerinizle bir Yeşilay Kulübü kuruldu. Bu kulübü çok  önemsediğinizi biliyorum; kulübün nasıl bir işlevi olacak, neler yapıyorsunuz, neler yapacaksınız?

Evet, bağımlılıkla mücadelede hedef kitle gençler olduğu için Dicle Üniversitesi öğrencileri bizim için en büyük kitle olmuştur. Bu anlamda Genç Yeşilay Kulübü önemsediğimiz bir kulüptür. Üzülerek söylüyorum ki, bağımlılıkla mücadelede üniversitede yapılan çalışmalar çok nadirdir. Dicle’de siyasetten uzak, cemaat yapısı olmayacak, herkese ulaşabilme kapasitesi olan, halk sağlığı için çalışacak azimli bir ekip oluşturmaya gayret ettik. İlkemiz, bağımlı gençlerimizin bu illetten kurtularak topluma kazandırılmasıdır. Çünkü inanıyoruz ki, bağımlı genç esaret altına alınmış, iradesi elinden alınmış, içinde yaşamış olduğu topluma faydadan çok zarar veren kişi haline gelmiştir. Bu anlamda Dicle Üniversitesi Genç Yeşilay Kulübü’nün çok ciddi çalışmalara imza atacağına inanıyoruz. İki dönemdir devam eden kulübümüz gençlerle her sene piknikte buluşma etkinlikleri düzenliyor. Bunun dışında, şubemizin bulunduğu 82 no’lu burçta hafta sonları kitap okumaları, şiir dinletileri, müzik ve diğer etkinliklerle gençleri bir araya getirmeye gayret ediyor. Önceki rektörden kulübümüz için oda tahsisi istedik ancak maalesef olumlu cevap alamadık. Bu vesileyle rektörümüz sayın Talip Gül’den de bu yönde bir talebimiz  olduğunu dile getirmek isterim. Genç Yeşilay Kulübü için tahsis edilecek bir mekan genç üyelerimizin orada birçok faaliyete imza atmasına vesile olacaktır. Dicle Üniversitesi gençlerine yönelik konferans, panel, stand, resim sergisi, Yeşil Sahne Söyleşileri ve bisiklet turları daha önce yaptığımız etkinliklerden birkaçı idi. Önümüzdeki eğitim-öğretim yılında bunu daha yaygınlaştırarak üniversitenin her fakültesinde etkinlik yapmaya gayret edeceğiz. Yeşilay gençlere bu anlamda yol gösterici olacak ve Diyarbakir gençliğinin destekçisi olarak üniversitede var olmaya devam edecektir. Ancak gönül ister ki, Dicle Üniversitesi bünyesinde bir bağımlılık tedavi merkezi açılsın, o merkezde de elimizden geleni yapalım…

Diyarbakır uyuşturucu bağımlılığı oranının yüksek olduğu bir şehir. Bunun altında yatan sosyolojik, psikolojik sebepleri incelediniz mi? Kullanım ve üretim neden bu kadar yüksek?

Madde bağımlılığı sadece Diyarbakır’ın değil tüm Türkiye’nin hatta dünyanın başına son zamanların en büyük belası ve musibetidir. Diyarbakır özellikle 1990’lı yıllardan sonra almış olduğu göç sebebiyle büyük bir kültürel yozlaşmaya yaşamış ve maalesef aile bağları kopuk bir toplumla karşı karşıya kalınmıştır. Çatışmaların parçalamış olduğu aileler, şiddetin ötekileştirici dili, bireylerin ekonomik bunalımı, bilinçsiz ebeveynlerin yönlendirmedeki eksiklikleri maalesef bir çok gencin uyuşturucu bataklığına kullanıcı ve satıcı olarak itilmesini netice vermiştir. 2016 yılında satıcı ve/veya kullanıcı olarak en az 2 bin kişi adlî mercilere sevk edilmiş ve bir araştırmaya göre Diyarbakır’da yaklaşık 17 bin madde bağımlısı olduğu tahmin edilmektedir.

İnsanların para kazanma hırsı bir başka toplumsal bir yara olarak önümüze çıkıyor. Maddeye rahat ulaşım ve yakın tarihimizde kolluk kuvvetlerinin bu konudaki ihmalkar davranışları Diyarbakır’da madde kullanım oranını artırmıştır. Toplum nezdinde gayrimeşru yoldan zengin olanların itibar görmesi Diyarbakır’da madde satımının sanki mübah bir kapıymış gibi algılanmasına sebebiyet vermiştir. Birçok ortamda dile getirdiğimiz gibi, bu işi yapan ve göz yumanlar bilmelidirler ki, zehir ticareti asla ve asla helal ve meşru kazanç kapısı olamaz.

Elazığ AMATEM’de tedavi gören 22 kişiden 17’sinin Diyarbakırlı olduğunu öğrendim, yine Urfa’da SODES projesi kapsamında yürütülen ‘yarı-AMATEM’ gibi bir merkez var, oradaki hastaların da yarısı Diyarbakır’dan, oraya başvurmuş ve sıra bekleyen yüzlerce hasta olduğunu ve çoğunun Diyarbakırlı olduğunu öğrendim. Hal böyle iken Diyarbakır’da duyarlılık çalışmaları dışında doğrudan tedaviye dönük çalışmalar yok, mesela AMATEM çok önemli ama henüz bir AMATEM’imiz yok Diyarbakır’da,  Yeşilay Danışmanlık Merkezi (YEDAM) da henüz açılmış değil, neden?

Diyarbakır bu anlamda sanki göz ardı edildi. Zira binlerce bağımlıdan bahsettiğimiz bir şehirde tedavi ayağının eksik kalması hakikaten üzücü bir durumdur. Daha önce var olan AMATEM ne hikmetse kapatılmış, ÇEMATEM ise zor  imkanlarla hizmetlerine devam ediyor. Burada zordan kast edilene, yeterince personel desteğinin verilmemesi ve çalışanların özlük haklarının iyileştirilmemesi de dahildir. Ancak sevindirici bir gelişme olarak paylaşmak isterim, Diyarbakır’a yeni atanan sayın Vali Hasan Basri Güzeloğlu, AMATEM’in kurulması için inisiyatif almış ve direktifler vermiştir. Bu gelişme bizim için ümit oldu. Ama AMATEM’in bunca süre içerisinde açılmamasının haklı bir gerekçesi varsa bunun da ilgilileri tarafından kamuoyu ile paylaşılması gerekiyor. Dört yıldır bir türlü  tahsis edilmeyen arsa ve bitmeyen  bürokratik  engellerin mantıksal bir  açıklaması  yoktur. Diyarbakır’dan gençler bu illetten kurtulmak istediklerinde Elazığ, Gaziantep, Adana’ya göndermek zorundayız ve hasta naklinin meşakkatleri bir yana çoğu zaman yer de bulunamıyor. Bağımlılıkla mücadelede tedavi ayağının sadece Diyarbakır değil her ilde ivedilikle oluşturulması gerekiyor.

Yeşilay Danışmanlık Merkezi (YEDAM) 2014 yılından itibaren Yeşilay’ın psiko-sosyal destek vermeye çalışan yeni çalışma alanı olmuştur. YEDAM  çatısı altında hizmetlerini yapmaya çalışan Yeşilay, önce  ‘444 79 75’ telefon hattı ile hizmet verirken İstanbul’da dört  ilçede ve Urfa’nın merkez Eyyübiye ilçesinde yüz yüze danışmanlık birimlerini de  faaliyete açmıştır. Diyarbakır’da bütün çabalarımıza rağmen, maalesef bu anlamda verilen sözler de olmasına rağmen, YEDAM’ı açma noktasında başarılı olduğumuz söylenemez. Zira üzülerek söylemeliyim ki birçok kurum ve kuruluş bağımlılıkla ilgili mücadelede gerçek manada elini taşın altına koymaya çekinmektedir. YEDAM’lar yerel yönetimler tarafından finanse edildiği zaman aktivitelerine başlama imkanı bulabilmektedirler. Diyarbakır’a YEDAM kazandırma noktasında bürokrasinin desteklerini beklemekteyiz. Çünkü YEDAM, AMATEM ve ÇEMATEM’de tedavi gören gençlerin topluma kazandırılmasında büyük bir işleve sahiptir. Bağımlılıkla mücadelede sözle yapılabilecek duyarlılık çalışmaları önemlidir ancak ondan daha önemlisi ve hayati olan, mücadelenin bağımlılarla iletişim halinde ve fiilen yürütülmesidir.

Diyarbakır’da devlet eliyle islamî camiaların hizmetine sunulmuş çok nitelikli mekanlar var, islamî camia bunları bürokrasideki ilişkilerini de kullanarak alıp ‘gençlik merkezleri’ olarak işletiyor, herhangi bir islamî cemaatin ‘bağımlılık çok acil bir mesele, şurası da AMATEM yahut YEDAM olsun’ dediğine şahit olmadım. Siz hem diyanet mensubusunuz hem de islamî camianın içindesiniz, çok merak ettiğim bir şey var, İslamî camia madde bağımlılığı gibi konularla neredeyse hiç ilgilenmiyor, ben bunu ciddi bir eksiklik olarak görüyorum, siz bunu neye bağlıyorsunuz?

Üzülerek ifade edeyim ki islamî camia bu anlamda sınıfta kalmıştır. Oysa Peygamber efendimiz “Sizin elinizle bir insanın hidayete ermesi üzerine Güneş’in ve Ay’ın doğduğu her şeyden daha hayırlıdır” buyurmaktadır. Sokak çocuklarına yönelik, ötekileştirilen bireylere karşı maalesef çalışmalar yeterli değildir, hele islamî camiada bu çalışmalar -insanî yardım adıyla yapılan maddi yardımları saymazsak- yok denecek düzeydedir. Halbuki esas insanî yardım, balık vermek yerine balık tutmasını öğretmek, onu hayata yeniden bağlamaktır. Zaten İslam’daki amaç da insanların hidayetine vesile olmak, kötü ve münker olan şeyleri izale etmektir,  insanların dünyasını mamur etmeye çalışmaktır.

Diyarbakır’da dönem dönem bahsi geçen islamî STK sayısının 70-80’leri bulması bağımlı bireyler nezdinde çok da bir şey ifade etmemektedir. Zira her STK bir bağımlının elinden tutmuş olsaydı 70-80 bağımlı gencimiz bugün topluma kazandırılmış olacaktı. Umut  ediyorum ki, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 81 ilde başlatmış olduğu Madde Bağımlılığı ile Mücadele Koordinatörlüğü STK’lara da örnek olacaktır.

Bu anlamda islamî STK’ların toplumun yaralarına merhem olmaları ve toplumda ciddi manada dejenerasyona neden olan bu tür kötü alışkanlıklara karşı yeni bir yol haritası çizmeleri gerekiyor. Bağımlı birey gözden çıkarılacak, öteki birey değildir. O da en az benim senin kadar insandır ve o da potansiyeli itibariyle eşref-i mahlukattır. Bağımlılık öyle uzağımızda değildir. Hatta bazen islamî camianın içerisinde bile bağımlı bireyler çıkabiliyor. 90’larda Türkiye’de bilinen bir cemaat liderinin kızı yüksek dozda uyuşturucudan yaşamını yitirmişti. Düşünebiliyor musunuz, gençliği kurtarmak gibi büyük bir iddianız var ama kendi çocuğunuz yüksek doz uyuşturucu ile canından oluyor. Bu hadise bize uyuşturucu bağımlılığının islami STK’ların çok da uzağında olmadığının göstergesidir. Dediğim gibi islami cemaat ve sivil toplum kuruluşları toplumun bu kanayan yarasına el atmayı kendine ilke edilmeli ama el atarken de bu işin uzmanlarından destek alma yoluna gitmelidirler. Her bir STK, ama özellikle islamî STK’lar insan ve maddi kaynaklarının bir kısmını madde bağımlısı, sokak çalışanı çocuklar gibi toplumun en düşkün kesimleriyle ilgilenmeye hasretmelidirler.

Bağımlılıkla mücadelenin herkes bir ucundan tutmalı.  Gazetecilerimizle, yazarlarımızla, iş ve sanat dünyasındaki insanlarımızla, dindarımızla ve sekülerimizle bu işin mücadelesini vermeliyiz ki, toplumun başına illet olan bu hastalığı minimize edebilelim. Diyarbakır’da Feyzi Baran kardeşimizin çekmiş olduğu kısa metrajlı “Bana dua edin” isminde bir film var. Onun bizim için çok büyük bir anlam taşıdığını vurgulamak isterim. Dört Ayaklı Minare diye bilinen caminin tuvaletine bağımlılıktan kurtulmak için “bana dua edin” yazan bir gencin yakarışını konu edinen bu kısa film Kültür Bakanlığı tarafından da desteklenmiştir. Filmin bize göstermiş olduğu gerçeklik şu ki madde bağımlısı gençler hayatımızın akışında vardırlar. Onlar bu toplumun birer parçasıdırlar ve onların tuvalet kapılarına yazdıkları feryat figanlarına bizim koşmamız gerekiyor. Çünkü onlar bizim çocuklarımız, bizim geleceğimiz, bizim umudumuz, onlar bizim parçamızdırlar.

AMATEM meselesine dönecek olursak, bu merkezlerin bağımlılıkla mücadelede önemini biraz daha anlatır mısınız? Buradaki tedaviden sonra ailenin, kamu yönetiminin üzerine düşen sorumluluklar nelerdir, bir genci bu illetten tamamen kurtarmak için kimler ne yapmalı?

Bağımlı bireyin tedavi edilmesi bazen çok uzun bir zamana yayılabilir AMATEM ve ÇEMATEM’de tedavi gören hastaların dışarıda tekrar aynı bataklığa düşmemelerinin önemli olduğunu bilmek zorundayız. Sorunları ile baş etme, öfke kontrolü, toplumsallaştırma, iş ve aş temin etme, sanatsal alanlara yönlendirme, manevi değerler noktasında destek sunma hem ailenin hem de diğer fertlerin sorumluluğudur. Şayet bizler üzerimize düşeni yapmazsak yatan hasta çıktıktan sonra üzülerek söyleyelim ki, tekrar dönüş yapabilir. Aileler bağımlı çocuklarına kanser hastası bir  ferdine göstermiş olduğu şefkatin merhametin aynısını göstermelidir. Çünkü bağımlılık da bir hastalık ve bu hastalık da kanser gibi çocuklarımızı elimizden alıp götürmektedir

En doğrusu tedavi AMATEM’de yahut en azından doktor gözetiminde yürütülmesidir. Bunun da çok nazik bir süreç olduğu unutulmamalı ve şeffaf bir tedavi süreci izlenmelidir. Merdiven altı yöntemlerle bağımlılık tedavi edilemez, bilakis bir çok suistimale kapı açılır. Mesela, bağımlılık tedavisinde kullanılan palet ya da çip diye tabir edilen ve deri altına konulan  medikal parçanın dönem dönem suistimallere sebebiyet verdiğini de görmekteyiz. Bu çip  şu anda AMATEM’lerde doktorlar tarafından takılabiliyor. Ancak bunu bilmeyen gençlerle ailelerinin bağımlılıktan kurtulma arzuları istismar edilerek işe yaramayan çipler değerinin çok üstünde paralar karşılığında merdiven altı yöntemlerle satılabiliyor. Bu sebeple tedavi öncesi ve sonrasında Sağlık Bakanlığı’nın 191 ve YEDAM’ın ‘444 79 75’ numaralı hatlarından istifade etmeleri önemlidir.

Hazır fırsat bulmuşken Yeşilay olarak sizin Diyarbakır Valiliği yahut diğer kurumlara ve Diyarbakır kamuoyuna iletmek istediğiniz bir mesajınız var mı?

Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi başta olmak üzere özellikle merkez ilçe belediyelerinin bağımlılıkla mücadele noktasında çok daha aktif görev almaları gerektiğini bir kere daha vurgulamak istiyorum. Oluşturulan mobil ekiplerle bağımlı bireylerin olduğu evler gezilerek tedaviye ikna edilmelidirler. Kolluk kuvvetleri kendilerine ihbar edilen noktalara anlık baskınlar yapmalı ve toplumun kafasında var olan ‘kolluk kuvvetleri bu işe müdahale etmiyor’ imajını silmelidirler. İl valimiz sayın Hasan Basri Güzeloğlu’nun bağımlılıkla mücadele noktasında atmış olduğu olumlu adımların devam etmesini ve AMATEM ile YEDAM’ın bir an önce kurulmasını ümit ediyorum.

Bu illetle mücadele sadece kolluk kuvveti veya sadece sağlık alanı ile ilgili değildir. Bilinçlendirme, sahip çıkma, yayılmasını engelleme, mağdurlarına destek olma ve geleceğe kazandırma gibi bütüncül bir iştir. Her birimizin bu noktada üzerine düşen sorumluluklar vardır. Bunlar ihmal edilmemeli. Madde bağımlılığı ile mücadele siyasi meselelerden arındırılarak, teknik bir mevzu olarak ele alınmalı ve bütün Diyarbakır bu konuda el ele vererek ülkeye örnek olacak bir mücadele sergilemelidir.

Reha Ruhavioğlu

Üyelik Tarihi: 08 Eylül 2017
64 içerik
Yazarın Tüm Yazılarını Gör