Orman yangınları sivil toplumsuz söner mi?

Türkiye her yaz olduğu gibi, bu yaz da yanan ormanlarına ‘şahit’ oluyor. Gerek kamu otoritesinin kamuoyunu yeterince bilgilendirmemesi gerekse de kamu-sivil toplum iş birliğinin sağlanamaması nedeniyle, Kemer, Kaz Dağı ve Dersim’deki gibi orman yangınları toplumun edilgen müşahitliğini pekiştirmekten başka pek de bir işe yaramıyor. Sivil Sayfalar olarak bizler de orman yangınları vesilesiyle, hükümetin orman politikasını, […]

Türkiye her yaz olduğu gibi, bu yaz da yanan ormanlarına ‘şahit’ oluyor. Gerek kamu otoritesinin kamuoyunu yeterince bilgilendirmemesi gerekse de kamu-sivil toplum iş birliğinin sağlanamaması nedeniyle, Kemer, Kaz Dağı ve Dersim’deki gibi orman yangınları toplumun edilgen müşahitliğini pekiştirmekten başka pek de bir işe yaramıyor. Sivil Sayfalar olarak bizler de orman yangınları vesilesiyle, hükümetin orman politikasını,  sivil toplumun eleştirilerini, önerilerini ve seslerinin karar mekanizmasında duyulup duyulmadığını çevreci sivil toplum örgütleri ile konuştuk.

 

Kaz Dağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği Başkanı Süheyla Doğan: Sivil toplum ve kamu orman yangınları konusunda seferberlik yapmalı

Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği Başkanı Süheyla Doğan

Sadece ormanlar yanmıyor, ormanın içindeki her türlü bitki ve hayvan yanıyor. Orman yangınlarının ciddi anlamda eko-sisteme zararı oluyor. İçimiz yanmasına rağmen ‘gerekli tedbirler alınsın’ demenin ötesine gidemiyoruz. Sivil toplum ve kamunun orman yangınlarının durdurulması konusunda seferberlik yapması gerektiğini düşünüyoruz, herkesin üzerine düşeni yapması lazım. Bütün ormanlar çöp ve cam kırığı dolu ama ormanların yanmasına neden olan etmenleri araştırmak lazım- cam kırığı mıydı, sabotaj mıydı vs. Ormanlar yanıyor ve ardından hiçbir şey olmuyor. Sivil toplumun sesi, kamu karar mekanizmaları tarafından duyulmuyor. Duyulsaydı belki daha önce ne yapılmasına dair bir araya gelebilirdik. Kaz Dağı yangınından sonra böyle bir çağrı almadık. Bir de herkesin üzerine düşeni yapması için seferberlik ilanı beklediğimize dair bir çağrı yayınladık,

 

Peri Vadisi Koruma Kurulu Platformu Sözcüsü Abdullah Akyol: Terör nedeniyle ağaçsızlandırma bir devlet anlayışı

Orman yangınları geçen sene ve ondan önceki senelerde de vardı ama son süreçte sıklaştı. Böylesi orman yangınları Doğu ve Güney Doğu Anadolu Bölgesi’nde daha da sıkça görülmeye başlandı. Bizim araştırmalarımıza göre bunun birçok nedeni var.  Aslında ‘terör’ nedeniyle orayı ağaçsızlandırma gibi bir devlet anlayış var. Son yangınlarla ilgili olarak da sosyal medyadan konuştuğum kişiler, halk tarafından söndürme çalışmalarının güvenlik kuvvetlerince engellendiğini bana iletti. Elbette kendiliğinden çıkan yangınlar da var. Mesele, sadece orman yangını meselesi değil. Orman kesimini zorunlu kıldılar. Karakolun valiliğe müracaatı olmuş, güvenlik nedeniyle alakasız bölgelerin kesilmesini istenmiş. Demek ki, burada bir politika var. Sadece yangınları söndürmek isteyen insanları engellenmesi dahi, devletin bu politikayı güttüğünün gerçeğidir. Sivil toplumun bu konuda kamuoyunu aydınlatması gerekir ama bu yeterli değil, bunu daha çok görünür bir şekilde yapmak lazım. Belki tüm sivil toplum temsilcileri Ankara’da bir basın açıklaması yapıbilir ya da vekillere yönelik bir kamuoyu baskısı oluşturulabilir zira belli bir siyasetin güdümündeki medya eylemlerimizi görmek istemiyor.

 

Yeşil Artvin Derneği Başkanı Neşe Karahan:  Bir yerlerde çok büyük yanlışlar var ki, bizim ülkemizde hala böyle büyük yangınlar çıkabiliyor

Yeşil Artvin Derneği Başkanı Neşe Karahan

Artvin’de orman yangını diye bir şey bilmiyoruz biz, bizdeki ormanlar çok sık ve farklı bir yapıda. Ama Türkiye’nin neresinde olursa olsun bizim ciğerlerimiz yanıyor zaten çok fazla ormana sahip bir ülke değiliz aslına bakarsanız. Bunlar her sene bilinen şeyler ve mutlaka zamanında önlem alınması lazım. Ama ne yazık ki, bilinçli ya da bilinçsiz ihmallerle bir sürü alan katlediliyor. Biz de daha farklı bir katliam var. Bizde de yanmayan ormanları başka türlü yakıyorlar. Ormanlar bize ait değil, dünyaya ait. Hepsi bizim nefes almamızı, yaşamamızı sağlayacak önemli varlıklar. Ormancılık, orman yangınları ile ilgili koruma politikasının mutlaka değiştirilmesi lazım. Bir yerlerde çok büyük yanlışlar var ki, bizim ülkemizde hala böyle büyük yangınlar çıkabiliyor. Bir an önce hareket etmek gerekiyor yoksa yaşayacak bir dünyamız kalmayacak. Biz 25 yıldır Artvin’de mücadele veriyoruz ama karar mercilerin kulakları bize tıkalı. Önceki gün 30 basın mensubunu Cerattepe’nin sesini duyurmak için buraya davet ettik, yazılı ve görsel medyada birçok haber çıktı fakat hala sesimizi duyacaklarını zannetmiyoruz. Ama en azından sesimizi duyurmaya çalışıyoruz. Mücadelemiz 25 senedir sürüyor ve de sürecek çünkü başka dünyamız yok. Dünyanın bize ihtiyacı yok, bizim dünyaya ihtiyacımız var. Dünya bizsiz de döner.

Ormancılar Derneği Batı Akdeniz Şube Başkanı Tuncay Neyişçi: Sivil topluma düşen  Orman Bakanlığı’nı her çıkan yangını helikopterle söndürmek gibi konulara zorlamak yerine gerçekçi olmaya zorlamaktır

Ormancılar Derneği Batı Akdeniz Şube Başkanı Tuncay Neyişçi

Bir kere Kaz Dağı milli bir park. Bu parkın içerisinde insanların orman yangınlarına neden olmaması için bilgilendirici bir yer olması lazım. Böyle bir şey yok. İsteyen, istediği yerden milli parkın içerisine hiçbir uyarı almadan, hiçbir kayıtta bulunmadan girip çıkabiliyor. Bu milli parklar için önemli olan bir şey. Orman Bakanlığı, ‘uçaklarla söndürmede şu kadar başarılı olduk’ söylemini bırakıp, bütün Türkiye’deki 40-45 milli parkı bu şekilde halkı bilgilendirici bir şekilde donatmış olması gerekiyor. Ama bunlar kesinlikle yapılmamıştır, yapılmadığı için de bütün milli parklarımız gibi burası büyük risk taşıyor. Yangınların burada çıkıyor olmasının temel nedeni bu riskler konusunda yeterli tedbirlerin alınmamış olmasıdır. İkinci olarak, burası milli park olduğu için yangın emniyet şeridi yapmak ya da yangını uçakla söndürmek gibi başka ormanlarda geçerli olacak tedbirler burada geçerli olamaz. O zaman başka tedbirler almanız lazım. Bu konuda da Orman Bakanı tek bir kelime söyleyemez çünkü böyle bir düşünceleri, hazırlıkları ve tasarımları yok.

Orman yangınları olacaktır. Bu bir mühendislik alanıdır. Onun için Orman Bakanı’nın çıkıp, ‘cam kırığından yangın çıktı’ gibi on milyarda bir ihtimali olan bir şeyi basına söylemesi kadar yanlış bir şey olamaz. Çıkan her yangına ‘helikopter gönderdik’ demesi de olmaz.  “80 yıllık tutuğumuz istatistiklere göre bu sene Türkiye’de 20 bin hektar orman alanı yanacaktır” demelidir sayın bakan ama o zaman şunu da demelidir: “Bu 20 bin hektarı düşürmek için çalışacağız, yangınları tamamen bitirmek söz konusu değil” demelidir.  Böylece halka doğru bilgi verilir. “Bu sene 10 bin hektar yandı, çok başarılıyız” demek anlamsız bir laftır.

Bakanlık yanan alan konusunda yüzde 50 veyahut yüzde 100 oranında yanlış bilgi veriyor. “Bin hektar yanmışsa 500 hektar, 500 hektar yanmışsa 100 hektar” yandı diyor. Bu bir fiziksel vakadır ve halkta güvensizlik uyandırır. Ne kadar yanarsa yansın bakanlığın doğruyu söylemesi lazım, güven sağlaması için. Bu konuda doğruyu söylemiyorsa ben diğer dediklerine nasıl inanabilirim.

Sivil toplum kuruluşlarının yapması gereken şey, Orman Bakanlığı’nın her çıkan yangını helikopterle söndürmek gibi konulara zorlamak yerine Orman Bakanlığı’nı çok gerçekçi olmaya zorlamaktır. STK’ların Orman Bakanlığı’na şunu sormaları gerekir: Orman yangınını söndürdünüz ama hektar maliyetiniz nedir? Bunların hepsi para işi. ABD’de bir hektar 1 dolara söndürülüyorsa biz de 3 dolara söndürülüyor. Daha çok para harcanıyor yangını söndürmek için. Çünkü çok rahatlıkla helikopter göndermeden orada çok ucuza söndürebilirler. Ama STK’lar ‘Niye helikopter gönderdiniz?’ diyor. Öte yandan dediğim gibi bir denetim mekanizması ve sorgulama gelirse Orman Bakanlığı işini daha düzgün bir şekilde yapmak zorunda kalacak. Ormanları yanmayacak hale getirmek çok daha önemli çünkü ABD bunu yapıyor.

Orman Bakanlığı yangınların yüzde 90’ının da insanlardan çıktığını söylüyor.  Sivil toplum hangi ‘STK’yı bu konuda yardıma çağırdınız!’, ‘Gelin orman yangını konusunda herkesi uyaralım’ demeli.  Madem orman yangınları insan kaynaklı, ne Orman Bakanlığı sivil toplum kuruluşlarının yardımını istiyor ne de sivil toplum kuruluşları Orman Bakanlığı’na yardım ediyor.

Orman Bakanlığı’nın STK’ları yanına çekecek stratejileri geliştirmesi lazım. STK’ların da Orman Bakanlığı’nı daha başarılı kılmak için motive etmesi ve denetlemesi lazım. Denetlemenin sorusu da şu: Ciğerimiz yandı tamam ama bu bize kaça patladı?

STK’lar orman yangını vs. söz konusu olduğunda feryat etmenin dışında bilime dayalı önerilerde ve söylemlerde bulunmuyor. Taş ocaklarına karşı çıkıyorlar, taş ocakları yandığı zaman “Vay efendim ormanlarımız gidiyor” diyorlar. Başka söylemler bulmamız, en azından söylem değiştirmemiz lazım. Aynı Orman Bakanlığı’nın yaptığı gibi burada bu kadar çeşit bitki var gibi söylemleriyle değil, “Bakın siz burada taş ocağı yapıyorsunuz ama buradaki ormanı korusaydınız, taş ocağından elde edeceğiniz gelirden daha fazla gelir elde ederdiniz” gibi söylemler geliştirmeleri gerekiyor.  STK’lar ezberler üzerinden değil çalışarak, inceleyerek akılcı öneriler geliştirmeli.