‘Konuşmak bir isyan başlangıcı değil aslında, suskunluk geleneğinin bir yıkımı!’

Işıl Demirel ile üç bölümden oluşan bir röportaj dizisinin sonuna geldik. İlk bölümde Trakya Pogromu’nu, ikinci bölümde Türkiye’deki anti-semitizmi konuştuk. Birazdan okuyacağınız son bölümde ise Türkiye’de anti-semit söyleme karşı mücadele veren ‘Avlaremoz’ üzerine sohbet ediyoruz.  ‘Avlaremoz’ Yahudi İspanyolcası’nda ‘konuşuyoruz’ anlamına geliyor, yayınlarını ve faaliyetlerini internet üzerinden sürdürüyor. Ama bütün bunların ötesinde ‘Avlaremoz’ gerek Yahudi  cemaati  içerisinde gerekse […]

Işıl Demirel ile üç bölümden oluşan bir röportaj dizisinin sonuna geldik. İlk bölümde Trakya Pogromu’nu, ikinci bölümde Türkiye’deki anti-semitizmi konuştuk. Birazdan okuyacağınız son bölümde ise Türkiye’de anti-semit söyleme karşı mücadele veren ‘Avlaremoz’ üzerine sohbet ediyoruz.  ‘Avlaremoz’ Yahudi İspanyolcası’nda ‘konuşuyoruz’ anlamına geliyor, yayınlarını ve faaliyetlerini internet üzerinden sürdürüyor. Ama bütün bunların ötesinde ‘Avlaremoz’ gerek Yahudi  cemaati  içerisinde gerekse farklı bir inanç topluluğundan olsun toplumdaki bir dönüşüme işaret ediyor: Saklanma ve suskunluk geleneğinin yıkımı. Bu son bölümünde, Avlaremoz’un ortaya çıkışını, toplumsal ve Yahudi cemaati üzerindeki etkilerini ve geleceğini konuştuk. Şimdi de kaldığımız yerden  devam edelim.

Avlaremoz’dan devam edelim, neden, nasıl kurdunuz?  Kaç kişiydiniz?

Işıl Demirel

Avlaremoz tam olarak sivil toplumun eksik bıraktığı, göz ardı ettiği bu mücadele alanını tamamlamak için Ocak 2016’da kuruldu. Peki, bu boşluk neydi? Bir, anti-semitizm bilinir bir kavram değildi. Her şeyden önce bu kavramı bilinir kılmak ve anlatmak; iki, anti-semitizmle mücadele edecek bir alanın var olmayışı. Bu motivasyonla kuruldu Avlaremoz. Bizleri bir araya getiren anti-semitizmle mücadele etmekti. Avlaremoz’u kuran, bir araya getiren insanların hepsi bu mücadeleye kendilerini adamış, yıllardır farklı mecralarda bireysel olarak anti-semitizm mücadelesi veren gönüllü insanlardı. Bu mücadeleyi veren insanlar bir avuç olunca, birbirimizi de yakından tanıma imkânımız oldu. Süreç içinde aynı şeye inanan, aynı yöntemlerle mücadele edilmesine yönelik fikir birliğine varan bir grup insan olarak bir araya gedik. Hep soruluyor ben sorulmadan cevap vereyim: Hayır, hepimiz Yahudi değildik. Yahudi de var aramızda, yarı Yahudi de, hiç Yahudi olmayan da. Bizi birleştiren tek şey anti-semitizme karşı ortak duruşumuz. Bir şey oluşturmak için “Ne yapabiliriz?” diyerek bir araya geldik. Bu toplanma, Yahudi toplumunun problemlerini konuştuğumuz toplantılara dönüştü ve gördük ki aslında toplumun en önemli problemlerinden biri konuşmamak. ‘Avlaremoz’ adı da, Yahudi geleneği içinde “Kayades” geleneğine karşı çıkmak üzere ortaya çıktı. “Kayades” ‘sus konuşma’ anlamına gelen Yahudi İspanyolcası bir sözcük ve bir öğretidir. Bu coğrafyada yaşayan her Yahudi bunu öğrenerek büyür. Yahudiler bu coğrafyada yaşayabilmenin ana kuralının susmak, konuşmamak, kendini ifşa etmemek, her şeyi ortalıkta konuşmamak, ana dilini konuşmamak, gerçek adını söylememek olduğunu öğrenmişlerdir. Biz ‘Avlaremoz’ adını seçerken artık en temelde susmamak, konuşmak gerektiğine inandığımız için yine Yahudi İspanyolcasında “Konuşalım” anlamına gelen ‘Avlaremoz’ ismi seçtik. Çünkü ancak konuşarak ortak bir dil geliştirilebilir. Avlaremoz’u kurarken amacımız her şeyi konuşmaktı. Bugüne kadar konuşulmayanları da, az konuşulanları da. 1934’ü de konuşmak, İsrail’i de konuşmak, eşcinsel Yahudiyi de konuşmak, Yahudi kadını ve erkeğini de konuşmak, cemaat politikasını da konuşmak, anti-semitizmi de konuşmak. ‘Bunlar konuşulmuyor muydu?’ dersen – evet,  Yahudilerin bir yayını var. O da Şalom Gazetesi. 70 yıldır Türkiye gibi bir ülkede Yahudilere yönelik bir gazete çıkarabilecek kadar da önemli bir oluşum. Türkiye gibi yaygın bir anti-semitizmin var olduğu bir ülkede böyle bir gazete çıkarmak da çok önemli bir çaba. Ancak ‘anti-semitizmle mücadele alanı’ olmak gibi bir misyonu olmamalı Şalom’un. O bir cemaat yayını. Cemaatin ölüm haberini de oradan alabilirsiniz doğum haberini de. Cemaat haberlerini de ülke, dünya gündemini de. Ancak bir geleneği olan yayın anlayışı olan bir gazeteden siyasi bir mecraya dönüşmesini bekleyemezsiniz.

Avlaremoz’un farkı ne?

Avlaremoz her şeyden önce bir gazete değil. İnternet platformu. Bağımsız bir platform. Gönüllülerden oluşuyor. Kimseye hesap vermek zorunda kalmıyor. Dünya gündemini tutmak, ülkeden haber vermek kısacası bir gazeteden beklenenleri yapmak gibi bir zorunluluğu yok. Avlaremoz anti-semitizmle mücadele mecrası dolayısıyla aslında siyasi bir mecra. Düşünen, düşündürmeyi, dönüştürmeyi, öğretmeyi amaçlayan, tartışmaya, yaratmaya çalışan bir mecra. Toplumun susma refleksine meydan okuyan, konuşmaya teşvik eden bir platform. Dolayısıyla köklü bir gazeteyle karşılaştırma yapmak çok da anlamlı değil. Avlaremoz’un yalnızca Şalom’dan değil tüm “azınlık” gazetelerinden farkı aslında özgürlük alanı. Avlaremoz bir web portalı, dolayısıyla bir özgürlük alanı var. Avlaremoz’da yayınlanan yazı yalnızca yazarını bağlar. Hiçbir yerden fon almıyoruz, hiçbir gelirimiz yok, reklam almak gibi bir kaygımız yok çünkü çok sesli ve özgür kalabilmeyi çok önemsiyoruz. Evet, bunu bir sivil topluma dönüştürmek çok anlamlı olabilir, bu şekilde fonlanmayı, arzu ediyoruz, ama ‘Bununla ilgili bir şey yapıyor musunuz?’ dersen henüz değil. İlk amaçlarımızdan biri bir sivil toplum örgütü yolunda ilerlemekti ancak bunun yerine var olan sivil toplum kuruluşlarına katkıda bulunmak bize daha anlamlı geldi. Güç birleştirmeyi, onlara destek vermeyi, bilgiyi ve emeği artırmayı daha önemli bulduk. Bu sebeple şimdilik var olan sivil toplum kuruluşlarına destek olmayı ve ortak çalışmalarla bir şeyler ortaya çıkarmanın şu aşamada daha önemli olduğunu düşündük.

Nasıl bir çalışma hedefliyorsunuz peki?

Avlaremoz, Sivil ve Ekolojik Haklar Derneği (SEHAK), Anne Frank, Almanya’da faaliyet gösteren ve anti-semitizim üzerine çalışan KİGA gibi proje üreten  pek çok sivil toplum kuruluşunun proje ortağı. Faaliyetleri Almanya’daki Müslüman göçmenlerin anti-semitizm aşılanmasında araç olarak kullanılması olan KİGA, Müslümanlara anti-semitizm öğretiyor, pek kıymetli bir iş yapıyorlar.

“Avlaremoz olarak hem Yahudi toplumunu konuşur kılmak hem de anti-semitizmi Yahudi olmayan topluma öğretmek istiyoruz”

Yanılmıyorsam sadece Müslümanlara anti-semitizmi öğreten KİGA, projeleriyle tepki görmüştü Almanya’da?

Normal ama bence çok anlamlı bir iş yapıyorlar, tartışılmaz mı?- Tartışılır. Neden Müslümanlara yönelik olduğu tartışılmalı tabii. Çünkü Avrupa’daki anti-semitizmin ana kaynağı hiçbir zaman Müslümanlar değildi. Bütün Avrupa İslam dünyasından çok daha önce anti-semitizmi keşfetti, kullandı ve anti-semit suçlara imza attı. Müslüman dünyasının anti-semitist suçları tarihsel olarak çok daha yenidir, hatta onların yaptıkları yanında masum bile sayılır. Dolayısıyla o tartışmaya katıldığımı belirtmek isterim. Ama yaptıkları işleri karalama boyutuna giderse orada yokum çünkü yapılan işin kıymetli olduğunu düşünüyorum. Almanya tarihin en anti-semit suçuna sahne olmuş bir ülke olarak bugün hala ülkede var olan, kalıntıları süren anti-semit düşüncenin suçlusu olarak Müslüman göçmenleri işaret ediyor. KİGA da tam olarak bu düşüncenin bir parça altını kazıyor çokça. Hakikaten Müslümanları anti-semitizm konusunda eğitiyor. Bana kalırsa yaptıkları iş bir taşla iki kuş vurmak. Bizim de Avlaremoz olarak yapmaya çalıştığımız çalışma tam olarak bu aslında. Hem Yahudi toplumunu konuşur kılmak hem de anti-semitizmi Yahudi olmayan topluma öğretmek. Yola böyle başladık, böyle de devam edeceğiz.

“Bugün ‘misafirsiniz’ lafını yutacak bir halk kitlesi, genç kitlesi yok Yahudi toplumunun. Bugün artık bu misafirlik meselesi aşıldı, ‘Ben de buradayım’ diyen bir kitle var ve bu Avlaremoz’la da pekişti…”

Tepkiler nasıl? Röportajın başında susmaya alışık bir halk demiştiniz?

Avlaremoz neredeyse iki yıldır yayında. Yahudi toplumundan da, akademik ve sivil toplum alanından da çok güzel tepki ve destekler alıyoruz. Yayınlarımız hem Yahudi toplumu tarafından okunuyor hem akademik alana bilgi ve data sağlayan materyaller olarak kabul görüyor hem de sivil toplum alanına bilgi üretimi bağlamında katkı sağlıyor. Susmaya alışık meselesine gelince, aslında öyle varsaymışız, bu gelenek artık değişiyor. Sanki bir kıvılcım lazımmış, o da Avlaremoz belki de.  Demin dediğim gibi, cemaat başkanlarının bile tutumu değişti artık. Bugün yirmi yıl önceki tutumlar yok. Bugün devlet kademesinde biri yanlış bir şey dediği zaman ‘Biz bununla ilgili özür talep ediyoruz’ diyen bir cemaat yönetimi var. Bugün sokakta kimliğini geçmiş kuşaklara nazaran açıkça konuşabilen bir genç kuşak var. Bugün ‘misafirsiniz’ lafını yutacak bir halk kitlesi, genç kitlesi yok Yahudi toplumunun. Bugün artık bu misafirlik meselesi aşıldı, ‘Ben de buradayım’ diyen bir kitle var ve bu Avlaremoz’la da pekişti diye düşünüyorum. Avlaremoz’un böyle bir misyonu oldu. Her ne kadar böylesi bir misyonu üstlenmek için yola çıkmadıysa da yola çıkınca gördük ki aslında bizim gibi konuşmak isteyen çok insan varmış.

“Konuşmak bir isyan başlangıcı değil aslında, bir suskunluk geleneğinin bir yıkımı!”

 Avlaremoz’un gençlerde karşılığı oldu gibi, yaşlılarda da oldu mu?

Genç, yaşlı hemen herkes üzerinde Avlaremoz’un olumlu bir etkisi oldu işin doğrusu. Gençlerde olması zaten olağandı. Bizi şaşırtan en çok da 50 yaş ve üzeri bir kitle tarafından takip edilmek, daha da güzeli beğenilmek oldu. Cemaat başkanlığının ya da hahambaşılığın tavrını soruyorsan, orada da olumlu bir tepki aldığımız kesin.  Hem takip ediyor hem de sık sık beğenilerini dile getiriyorlar. Bağımsız olmamız onların da memnun olduğu bir alan. Aramızda organik ya da inorganik hiçbir bağ yok bunu özellikle belirtmek isterim. Avlaremoz bir Yahudi yayın kuruluşu değil anti-semitizmle mücadeleyi kendine dert edinen bir mecradır. Ama biliyoruz ki bir ihtiyacımız olduğunda  hem okurlarımızdan, hem akademik alandaki dostlarımızdan hem de cemaat yönetiminden o destek gelecektir. Bağımsız olmak, duruşundan taviz vermemekle bu güveni hepsine aşıladığımızı düşünüyorum. Konuşmak bir isyan başlangıcı değil aslında, bir suskunluk geleneğinin bir yıkımı!

Parantez açayım, anti-semitizm Müslümanları da kapsayan sınıflama bir açıdan. O yönde çalışmalarınız var mı? Anti-semitizm ile nefret suçu arasında bir ayrım yapıyor musunuz?

Avlaremoz’un kuruluş amacı anti-semitizm ile mücadele. Nefret suçu da bizim alanımıza giriyor, nefret söylemi de. Üst başlık anti-semitizm olduğu sürece her konuda yayın yapıyoruz. Bugüne dek Yahudilerin başına gelen olaylara dair anti-semitizmi haber yapan ve kendine mesele edinen hiçbir mecra yoktu Avlaremoz’dan önce. Avlaremoz aslında bu ülkenin anti-semitizm güncesini de tutuyor bir anlamda. Twitter’da atılan her ‘tweet’ Avlaremoz’un ağına mutlaka takılıyor.

Nasıl başarıyorsunuz?

Ciddi bir mesai harcıyoruz. Bu işin en büyük kahramanı Serdar Korucu aslında. Twitter’da tam bir haberci olarak çalışıp, ciddi taramalar yapıyor. En ufak bir anti-semitizm hortlaması yaratacak her konu hemen ağımıza yani Serdar’ın ağına takılıyor. Bir de okuyucularımızdan geliyor tabii. Gördüklerini, yakaladıklarını bize mail atıyorlar. ‘Bakın Twitter’da bunları bunları yakaladık’ diyen, mesaj atan, mail gönderen okuyucularımız var. Bu da ayrıca çok kıymetli.

Sadece sosyal medya üzerinden mi yoksa gündelik gazeteler ve medyadaki programları da mı tarıyorsunuz?

Her şeyi tarıyoruz diyebilirim. Bir gazetede çıkan köşe yazısının anti-semitizmi de haber oluyor Avlaremoz’da. Bunun dışında da Yahudileri ilgilendiren haberlere de kaynak belirterek yer veriyoruz. Dolayısıyla aslında Yahudi toplumuna dair her şeyin içinde olduğu bir dolap oluşturuyoruz.

“Anti-semit düşünce sahipleri korksunlar bizden çünkü ifşa ediyoruz”

Peki ne çıkıyor Pandora’nın Kutusu’ndan Türkiye’deki anti-semitizme dair?

Bir kere bunun çok yaygın olduğu ortaya çıktı, bir diziyle, bir maçla, bir reklamla, herhangi bir olayla tetiklenebilen çok başlı bir canavarın anatomisini ortaya çıktı en temelde. Bunun dışında ‘Neye fayda sağladı?’ dersen, evet bunların ifşası tekrar yapılmadığı anlamına gelmiyor. İşte Payitaht dizisinde bir şey çıkıyor ve bunun üzerine yüzlerce ‘tweet’ atılıyor. İki gün sonra maç oluyor, yine aynı hikâye yaşanıyor. Azaltıyor mu?- Hayır. Engelliyor mu?- Hayır. Ama şuna adım gibi eminim toplumda çok önemli bir kesim bu ifşa ile birlikte anti-semitizmin ne olduğunu ve nasıl yapıldığını öğreniyor. Bu öğrenmenin zaman içinde yapmamaya evrileceğini düşünüyorum. Ya da uyarmaya ya da ‘senin bu yaptığın anti-semitizm’ demeye götürür insanı. Bunun küçük küçük örneklerini görmeye başladık. Twitter’da gerçek ismini bilmediğimiz hesaplar, anti-semitizm konusunda vicdanlı insanlar, ‘bu yaptığınız anti-semitizm’ diyerek tepkilerini ortaya koyuyorlar. Bu tartışmalar da Avlaremoz’da yer buluyor. Bu da çok anlamlı bir yandan. Bu kadar yaygın bir suçun bu kadar yaygın bir zihniyetin bir mecrası yoktu. Evet, artık var. Yola çıkarken de söyledik, her yerde tekrar ediyoruz: Anti-semit düşünce sahipleri korksunlar bizden çünkü ifşa ediyoruz. Kendimi onlar yerine koyuyorum bir grubu tehdit ettiğim, nefret suçu işlediğim ortaya çıkarsa kendi adıma çok kötü hissederim ve rahatsız olurum. Hep de söyledik başından beri, bu ‘tweetleri’ biz yayınlıyoruz ama kendi profilinizden kaldırır, siler ve özür beyan ederseniz, bunu da önemli ve olumlu bir örnek olarak haber yaparız.

Oldu mu peki böyle bir şey?

Henüz olmadı. Ama kişisel olarak yaşadığım tecrübeler var. Yazdığım yazılar üzerinden özellikle Twitter’da benimle, hakaretle başlayan pek çok diyaloğun karşılıklı saygı ve sevgi çerçevesinde sonlanmasına çok denk geldim. Eve,t aynı düşünmeyebiliriz. Birbirimizi sevmeyedebiliriz ama saygı göstermek zorundayız. Birbirimizin yaşam hakkına saygı göstermek zorundayız.

 Nasıl başarıyorsunuz? Mesajlaşıyor musunuz?

Bence Avlaremoz’un gücü de burada. Avlaremoz platformu üzerinden değil, direkt kişisel olarak girdiğim tartışmalar bunlar, yazıma istinaden bana küfür kıyamet atılmış mesajlara, diyalog ile cevap verip, hakikaten o diyaloğu uzatıp aynı platforma gelebilmek. Ya da aynı insani duruma gelebilme. Zaten Avlaremoz’un anlamı bu. Hakikaten konuşarak ortak bir diyalog ortak bir dil oluşturmak, bir şeyi çözmekten öte bunu konuşulabilir kılmak. Konuşabiliyor olmak her şeyi mümkün kılar çünkü konuşmanın ve diyaloğun öyle bir gücü var.

“Bugün bir asır öncesinin geleneksel Yahudi kadınları olmadığına göre bu geleneksel anlayışı da tartışmak lazım”

Hiç tehdit aldınız mı?

Ben bireysel olarak aldım, diğer arkadaşlarım da aldı. ‘Avlaremoz’a bir tehdit geldi mi?’ dersen ‘herkese geldiği kadar’ deyip dramatize etmemeyi tercih ederim.

Türkiye özelinde anti-semitizmden başka Yahudilerin başka sorunları da var onlara da değiniyor musunuz? Avlaremoz’da ne bulabiliriz? Eşcinsel bir Yahudinin sorunları…

Aslında Avlaremoz toplumun birbiri ile konuştuğu, kendine ayna tuttuğu bir yer biraz da. Yahudi toplumu günün sonunda görece ataerkil bir toplum. Hem din hem de toplum tarafından kadına biçilmiş roller var. Bugün bu roller aslında o kadar da geçerli roller değil. Bugün bir asır öncesinin geleneksel Yahudi kadınları olmadığına göre bu geleneksel anlayışı da tartışmak lazım. Yahudi kadınların toplumsal rolleri de değişti, çalışıyorlar, anne oluyorlar, arkadaşları oluyor, dolayısıyla daha fazla toplumla bir araya geliyorlar. Dolayısıyla Avlaremoz bunu da konuşuyor. Evet eşcinsel bir Yahudi’nin röportajını Avlaremoz’da bulabilirsin, ‘Yahudi gençleri, kadınları kimdir?’ sorularının yanıtını da Avlaremoz’da bulabilirsin.

Ortodoks Yahudiler,  ‘marjlarda’ dolaşan Yahudilere karşı nasıl bir tavır sergiliyor?

Cemaatin içinden hiçbir tepki gelmedi bugüne kadar. Olduysa da bizim kulağımıza gelmedi. Hep çağrı yapıyoruz, hoşunuza gitmeyen bir yazı varsa, bir eleştiriniz varsa, Avlaremoz’un kapıları herkese açık. Buranın editöryal bir kurulu yok, bize gelen her yazı noktası, virgülü düzeltilerek, kimsenin kişilik haklarını zedelemediği sürece yayınlanır. Tekrar ediyorum burada yayınlanan her yazı kendi yazarını bağlıyor. Dolayısıyla bugüne kadar böyle bir rahatsızlıkla karşılaşmadık. Tabii bazen Facebook sayfamızda haber paylaştığımızda, altında çok ciddi tartışmalar döndüğü oluyor. Negatif tartışmalar da yaşanıyor. Yalancılıkla suçlayan da oluyor, haberin içeriğini zevzekçe ve boş bulan da oluyor ama ona da cevabı başka bir okuyucu veriyor. Biz bu yorumlara da pek karışmamaya çalışıyoruz. Ta ki, küfür hakaret içeren yorum gelinceye kadar. Ancak onları siliyoruz ve sildiğimiz yorum sahibine de bilgi veriyoruz neden silindiğine dair. Bize atılan her yorum her mesaj mutlaka okunur. Mutlaka cevaplanır, bu iletişime çok önem veriyoruz çünkü. Yaptığımız işin en iyi kısmı, sahadan karşılık bulmak. Sahadan kastım, okuyucu kitlesinden, Yahudi toplumundan karşılık bulmak.

Karşılık buluyor musunuz peki?

Buluyoruz bunu söyleyebilirim, her yaş grubundan okuyucumuz var bir kere bunu söyleyebilirim. Anneanne, babaanne, dede, büyük amcalar, anneler, babalar, arkadaşlarım içinde var. İşte gelip ‘bugün seninle buluşacağımı söyledim bilmem kim sana selam söyledi, seni çok beğeniyormuş. Okuyormuş’. Ya da sizde ‘bilmem kimi çok beğeniyormuş, ona selam söyleyin’ tarzında çok tatlı kutlama mesajları alıyoruz.

Avlaremoz bir sivil toplum kuruluşuna dönüşür mü?

Böyle bir ihtiyaç olduğu kesin ama henüz içeride böyle bir şey konuşulmadı.  Bir STK demek aynı zamanda yapılaşmak demek, oysa Avlaremoz güçlü bir gönül bağı, kurduğu başka bir şey var. Evet, bunu oraya evriltmek anlamlı ve manidar bir şey ancak dediğim gibi an itibariyle o eforu var olan STK’lara aktararak güç birleşimine gidiyor. Uzun vadede böyle bir şey olur mu, umarım olur.

“İslami/muhafazakar sivil toplum kuruluşları davet ederse gideriz”

Başka bir projesi var mı?

Hali hazırda yayınlarına devam ediyor Avlaremoz sadece. Ve bu aslında çok ciddi bir zaman demek. Dediğim gibi hiç para kazanmadan ve bu iş üzerinden kendini var etmeden, buraya emeğini koyan insanlar olarak kendi gündelik hayatımızdan vakit ayırarak buraya emek veriyoruz. Okuyucuyla iletişimi sağlamak, haber takibi yapmak, yazı yazmak, yayınlamak, araştırma yapmak çok önemli bir zaman. Avlaremoz olarak davet edildiğimiz toplantılara gidebilmek için bile, bir zaman ayırmak anlamına geliyor. Her türlü anti-semitizm toplantısına mutlaka Avlaremoz davet ediliyor.

Kimler davet ediyor?

Çoğunlukla sivil toplum örgütleri, sol örgütler, radyolar, televizyonlar ve tabii üniversiteler.

Ya İslamcı ya da muhafazakâr sivil toplum örgütleri…

Hiç davet edilmedik, edilirse her yere gideriz. Bizden hoşlandıklarını düşünmüyorum ama. Yani sol örgütler, bağırlarına taş basıp bizi davet ederken ve bak ‘Bu da anti-semitizmdir, sizin yaptığınız da anti-semitizmdir’ derken, onlar daha boyunlarını eğip bunu karşılarken İslami örgütlerin bunu yapacağını çok düşünmüyorum. Diyorum ya en beklemediğin gruplarda bile anti-semitizmle karşılaşıyorsun sol, aydınlar vs. Sağ düşünceden böyle bir davet geleceğini sanmıyorum.

Sivil toplum örgütleriyle ne yapıyorsunuz?

Şu kesin ki Avlaremoz’un en büyük takipçisi anti-semitizm ve Türkiye’deki Yahudi kültürüyle ilgilenen akademik platform ve sivil toplum örgütleri oldu. Onların bir numaralı danışmanı ve kullanım alanı haline geldik. Bir kere çıkardığımız dokümantasyonla onlara çok önemli bir veri sağlıyoruz. Bunun dışında iş birliği sürdürüyor, danışmanlık yapıyoruz. Yeri geliyor içeriden bilgi veriyoruz. İçeriden bilgiyle kastım şu: Avleramoz biraz cemaatin içinde biraz dışında her yerden bilgi ulaştırabilen bir mecraya dönüştü. Bu çok sesliliği de oralara da taşıyoruz. Bizden kim ne talep ederse, ona yetişmeye ve cevap vermeye çalışıyoruz. Bu aralar en önemli iş birliğimiz ise SEHAK ile.

Ne yapıyorsunuz?

Bu proje dahilinde SEHAK’ın, en önemli verisini Avlaremoz sağlıyor aslında. Güncel anti-semitizm gündemi tutmamız bu projenin en önemli verilerinden birini sağlıyor diyebiliriz. Bunun dışında birlikte yürüttüğümüz toplantılar, projenin gidişatıyla ilgili danışmanlık hizmetleri, eğitim toplantıları ve bunun dışında her türlü ihtiyaçlarına cevap vermek, yani tam bir paydaş ilişkisi yürütüyoruz.

Bu eğitimlerin bir karşılığı var mı?

SEHAK’ın bugüne kadar hedeflediği kitlelere ulaştığı kesin. Bunun dışında Türkiye’de anti-semitizm ve Yahudi toplumu üzerine pek çok proje üretmiş bir akademisyen ve araştırmacı olarak gözlemlerime dayanarak söyleyeceğim şey şudur ki, SEHAK’ın şu anda sağladığı katkı son derece önemli ve kıymetli bir iş çıkartıyor ortaya. Özellikle verdiği eğitimlerle dönüştürücü olduğu kesin.

Kimler katılıyor?

İnsan hakları konusunda duyarlı olan insanlar diye genellemek mümkün. Öğrenciler, STK çalışanları, avukatlar, iletişimciler, öğretmenler… Öğretmenler özellikle yoğunlukta. Yetiştirdikleri öğrencilere başka bir şey katmayı amaçlayan sağduyulu insanların pek çoğu bu listede var. Gençlerde büyük bir yoğunluk var. 50 kişiye eğitim veriliyor belki ama 300 kişinin içinden seçiliyor bunlar, keşke hepsine verilebilse. Ama yazık ki çıkan fonlar bunlara elverişli değil belki bu da artmalı.

Bu fonlar Avrupa Birliği’nden mi geliyor?

Çoğunlukla AB fonları ve Avrupa’dan gelen fonlar.

Peki, Avrupa Birliği (AB) niye bu konuyu özellikle ele almıyor?

AB’nin özel olarak anti-semitizmi düşündüğünü sanmıyorum. Burada bir çuvaldız batırayım. İnsan hakları ve demokratikleşme anlamında alt başlık olarak anti-semitizm giriyor, dolayısıyla bakarsınız fon bulmanız, herhangi bir demokratikleşme başlığından daha zor. Dolayısıyla bu fonların kapsamı ve var oldukları alanlar küçük. Tam olarak da bu yüzden aslında o kapalı toplantılar çok önemli. Yani zaten dönüştürücülük gücün onunla sınırlı, çünkü sana bahşedilen güç bu kadar. O yüzden AB’nin durum kapsamını genişletmesi Holokost özelinde, anti-semitizm özelinde fon dağıtan kurumlarında çoğalması gerekiyor. Ama çuvaldızı onlara batırırken iğneyi de Türkiye Cumhuriyeti’ ne batıralım, Türkiye Cumhuriyeti’nde anti-semitizm çalışan kimseye fon verildiği yok, benim öyle bir beklentim de yok.

OHAL devam ediyor. Dernekler kapatılıyor. Sizi ne zaman kapatırlar?

Kapatacaklarını sanmam zira bu toplum için son derece olumlu bir katkısı var Avlaremoz’un. Ama tabii kapatmak isterlerse de buyursunlar. Bugüne kadar gördüğüm kapatılan, yayın yapması engellenen her basın organı daha güçlü bir sesle geri döndü. Basın özgürlüğünü, yayın özgürlüğünü savunmaktan ve inadına devam etmekten başka bir yol yok önümüzde. İnsan hakları savunuculuğu yaptığımız ve nefret suçunu, anti-semitizmi mücadele alanı haline getirdiğimiz için kapatılacaksak yılmayıp devam ederiz. Sonuçta bu mücadele her birimiz için ömürlük bir yolculuk.