Sosyolog Mahmut Hakkı Akın: Zulmedene zulmünün, masuma da masumiyetinin karşılığı verilmelidir

15 Temmuz 2017
Necmettin Erbakan Üniversitesi, Sosyoloji Bölümü öğretim üyelerinden Doç. Dr. Mahmut Hakkı Akın ile 15 Temmuz darbe girişiminde halkın direnişini Konya örnekliğinde konuştuk. “Dindar insanların birilerinin zan ve hesap ettiği gibi “bekçi düdüğü ile cami boşaltan cemaat” anlayışına sahip olmadıkları görülmüştür” 15 Temmuz askeri darbe girişiminin üzerinden bir yıl geçti, bugünden bir yıl öncesine baktığınızda olanları […]

Necmettin Erbakan Üniversitesi, Sosyoloji Bölümü öğretim üyelerinden Doç. Dr. Mahmut Hakkı Akın ile 15 Temmuz darbe girişiminde halkın direnişini Konya örnekliğinde konuştuk.

“Dindar insanların birilerinin zan ve hesap ettiği gibi “bekçi düdüğü ile cami boşaltan cemaat” anlayışına sahip olmadıkları görülmüştür”

15 Temmuz askeri darbe girişiminin üzerinden bir yıl geçti, bugünden bir yıl öncesine baktığınızda olanları nasıl değerlendiriyorsunuz?

15 Temmuz, Türkiye tarihi açısından son derece önemli ve kritik bir olaydır. Darbe girişiminden bu zamana kadar geçen bir yılda, pek çok haber üretildi. Sonuçta aktörlerin kimler olduğu, kimlerin ne derece bu işin içinde olduğu gibi konular hakkında spekülasyonlar yapılmaya devam edecektir. Bazı ayrıntılar yıllar sonra ortaya çıkacaktır. Bu durum, daha önceki darbeler ve siyasi olaylar için de geçerlidir. Yıllar sonra yayınlanan bir hatıratta karanlıkta kalmış bir detay aydınlanır. 15 Temmuz önemlidir, çünkü her kesim açısından hesapların alt üst olduğu bir gece yaşanmıştır. Dindar insanların, birilerinin zan ve hesap ettiği gibi “bekçi düdüğü ile cami boşaltan cemaat” anlayışına sahip olmadıkları görülmüştür. Halkın siyasete sahip çıkması son derece önemli bir olaydır. Seçtiğini yine onun indirmesi gerekir ki siyasi tarihimizde bunun pek çok örneği bulunmaktadır. Gayrı meşru yollarla ve müdahalelerle siyasetin dizayn edilmesine izin verilmemesi son derece önemlidir ve değerlidir. 15 Temmuz’un ne olduğu konusunda ileride de pek çok şey yazılıp çizilecektir ancak o gece samimiyetle gerçekleşen direniş gerçekten çok büyük ve değerli bir direniştir.

“15 Temmuz sonrasında siyaset lehine ciddi bir toplum sözleşmesi imkânı doğmuştu”

15 Temmuz’da halk büyük bir direniş göstererek hayatları pahasına sokaklara çıktılar. Bugün ise konuşulan meselelerde 15 Temmuz’da sokağa çıkıp çıkmamak bir turnusol kağıdı olarak ileri sürülmekte, vatanseverliğin ilk şartı olarak ortaya konulmaktadır. 15 Temmuz o gün ve bugün için ayrı ayrı değerlendirmek gerekirse halkın tüm kesimleri için dayanışmayı büyüten mi, yoksa ayrıştırıcı bir unsur muydu?

15 Temmuz gecesi kendisi de sokağa çıkmış birisi olarak meydanlara akın eden insanların samimiyetine şahidim. O gece sokağa çıkanların yaşadıklarını hayatları boyunca unutamayacaklarını düşünüyorum. Devam eden demokrasi nöbetlerinde özellikle gözükmeye çalışan insanlar da bulunmuş olabilir. Her değerli şeyin istismar edenleri ve kullananları olabilir. Kimin ne niyetle çıktığını bilemeyiz. Kendi şehadetimle paylaştığım samimiyet de sezgiseldir. Bunu yaşadıklarım, hissettiklerim ve gözlemlerim üzerinden söyleyebiliyorum. Biz Konya’da herhangi bir silahlı saldırıyla karşılaşmadık. Ancak İstanbul ve Ankara’da yaşananlar basite alınacak şeyler değildir. Birçok insanın gözleri önünde masum insanlar katledildiler. Diğer taraftan benzin istasyonlarına, marketlere ve bankamatiklere gidenler, tanklar geçerken alkış tutanlar da oldu. Baştan bu işin numara olduğunu paylaşanlar da sosyal medyada epey ses getirdiler. O gece sokağa çıkmanın bir turnusol kağıdı gibi algılanması meselesinde bütün bu yaşananları da düşünmek gerekir. Bu yüzden 15 Temmuz gecesinde de tam anlamıyla bir birlikten ve dayanışmadan bahsetmek gerçekte mümkün değildir. Buradan sokağa çıkmayanların büyük bir kısmının darbeden yana oldukları sonucu çıkarılmamalıdır. Tam tersine darbeyi isteyecek kesim çok küçük bir azınlıktır. Kaldı ki bundan önceki her darbede darbecileri alkışlayanlar daima olmuştur.

15 Temmuz sonrasında siyaset lehine ciddi bir toplum sözleşmesi imkânı doğmuştu. Yenikapı mitingi bunun göstergelerinden birisidir. Darbe girişiminden sonraki süreci yönetmek çok daha zor olacaktı ki, öyle olduğu tecrübe ediliyor. Bunu referandum döneminde net bir şekilde gördük. Allah korusun, böyle bir olay tekrar edecek olursa milletin yine onurlu bir duruş göstereceğini tahmin edebiliriz. Ancak 15 Temmuz sonrası devam eden sürecin ayrıştırıcı yönleri de bulunmaktadır. Olağanüstü hal dolayısıyla normalin dışında şartlarda yaşamaktayız. İşlerinden açığa alınanlar, atılanlar oldu. Bazı insanların korunduğu, kollandığı iddia edildi. Soruşturmayı yürüten savcının ya da hakimin bylock kullanması gibi haberler, elbette kafa karışıklığına sebep olmuştur ve olmaktadır. Haklı olana hakkının teslim edilmesi ile ilgili genel bir vicdanî tatmin beklenmektedir. Elbette böyle bulanık havayı seven, bu durumdan istifade etmek isteyen fırsatçılar her dönemde olmuştur. Böyle bir dönemde samimiyetle adaleti gerçekleştirmek zordur, ancak en önemli mesele budur ve milletin beklentisi de bu yöndedir.

“Laiklik meselesi her darbenin en önemli gerekçelerinden birisi olarak karşımıza çıkıyor. 15 Temmuz gecesinde TRT’de okutulan sözde darbe metninde de Atatürkçülüğe ve laikliğe vurgu yapılmıştı”

12 Eylül darbesi, Konya mitinginde gelişen olaylarla da anılıyor. Böyle bir tarihe sahip Konya şehri insanlarını 15 Temmuz bağlamında değerlendirirseniz, neler söylerdiniz?

6 Eylül 1980 tarihinde Konya’da gerçekleşen “Kudüs Mitingi”, 12 Eylül darbesinin bir hafta geç yapılmasına sebep olmuştur. Bunu darbeci generallerden birisi darbe yapıldıktan yıllar sonra söylemişti. Aslında 5 Eylül tarihinde darbe yapılacaktı. Konya mitinginde provokatif pek çok olay yaşanmıştır. İstiklal Marşı’nı bizzat Erbakan Hoca okuttuğu halde “Kur’an istiyoruz” diye bağıran ve ayağa kalkmayan sarıklı, cübbeli tipler vb. 1970’li yıllarda islamcı gruplar, milliyetçiler ve solcular kadar doğrudan sokak kavgasının içinde olmamışlardı. Hatta islamcıların sokak çatışmasına çekilmeye çalışıldığı, son dönemde kısmen Akıncıların çekilebildiği de vakidir. Darbeciler açısından Konya’daki miting darbeye bir “irtica sosu” eklenmesine imkân sağlamıştır.Laiklik meselesi her darbenin en önemli gerekçelerinden birisi olarak karşımıza çıkıyor. 15 Temmuz gecesinde TRT’de okutulan sözde darbe metninde de Atatürkçülüğe ve laikliğe vurgu yapılmıştı. Konya, başından itibaren AK Parti hükümetine en büyük desteği vermiş bir şehirdir. Ayrıca Milli Görüş’ün sembol şehridir. 15 Temmuz gecesinde de kendi iradesi yönünde tepkisini dile getirmiştir. Valilik önünde muazzam bir kalabalık, sabaha kadar çocuğuyla, genciyle, yaşlısıyla beklemiş, dua etmiştir. Engelli çocuğuyla gelenler, elinde bastonuyla meydana yürüyen yaşlılar görmüştüm. Gerçekten çok sarsıcıydı.

15 Temmuz sonrası OHAL’in ilanı ve KHK’lar ile ülkede bir yıl içerisinde çok fazla değişiklik yaşandı. Siz bir sosyolog olarak darbe ile mücadeleyi nasıl görüyorsunuz? KHK’ların halk üzerindeki etkileri nasıl?

Bir insanın işinden olması ya da darbecilikle ve terörle ilgili damgalanması sadece bireysel olarak kendisini etkilemez. O insanın ailesi başta olmak üzere akrabaları ve yakınları da yaşananlardan etkilenir. Açığa alınan ya da işinden atılan insanlardan hakkında “FETÖ ile hiçbir alakası yoktu” denilen çok fazla sayıda insan var. Bir de “en çok üstüne gidilen ve doğrudan etkilenenler en alt tabakadaki insanlar oldu, üsttekilere dokunulmuyor” gibi söylemler bu haklı mücadeleye zarar vermekte. Bu tür söylentiler elbette insanları etkiler. Daha önce de söylediğim gibi hak ile ilgili soru işaretlerinin artması, insanlarda güvenin zedelenmesine sebep olur. Şu anda belli makamlardaki insanların bu güvensizlik yüzünden hakkı sağlama noktasında sorumluluk üstlenmekten çekindikleri de işin bir başka yönüdür.Tayyip Bey’in samimiyetinden kimsenin kuşkusu olduğunu sanmıyorum ama alt tarafta süreci yönetenlerin bir kısmına aynı güvenin duyulmadığını söyleyebilirim. Darbecilerle mücadele edilmesi, masum insanları katledenlerin cezalandırılmaları konusunda milletin desteği ve beklentisi devam etmektedir. Ancak bu sürecin yönetilmesiyle ilgili soru işaretleri maalesef oluşmuştur. Zulmedene zulmünün, masuma da masumiyetinin karşılığı verilmelidir. İnşallah bu şekilde olur, aksi takdirde adaletin ve ahlakın tahrip edildiği bir mücadelenin hayırla sonuçlanması beklenemez.

“OHAL süreci ve KHK’lar dolayısıyla oluşan soru işaretlerinin Konya halkında da karşılık bulduğunu söyleyebiliriz. Bunun sonuçlarını 16 Nisan referandumunda gördük. Konya’da referandumda evet oyları, 1 Kasım 2015 tarihinde yapılan genel seçimlerde Ak Parti’nin aldığı oydan daha az çıktı”

15 Temmuz sonrası siyasi iktidarın darbe ile mücadele adına yaptıkları Konya halkı tarafından nasıl karşılandı sizce? 

Darbecilerle mücadele edilmesi konusunda milletin desteğinin devam ettiği açıktır. OHAL süreci ve KHK’lar dolayısıyla oluşan soru işaretlerinin Konya halkında da karşılık bulduğunu söyleyebiliriz. Bunun sonuçlarını 16 Nisan referandumunda gördük. Konya’da referandumda evet oyları, 1 Kasım 2015 tarihinde yapılan genel seçimlerde AK Parti’nin aldığı oydan daha az çıktı. Çok ciddi bir düşüş gözükmese de var olan düşüşün 15 Temmuz sürecinin yönetilmesiyle ilgili tepkisel bir tarafının olduğu tespit edilebilir. Tabii bu referandumun OHAL döneminde gerçekleştiği de göz önünde bulundurulmalıdır. Bütün Türkiye gibi Konya halkının da darbeye karşı, siyasetten yana ve hak edene hakkını teslim eden bir beklenti içinde olduğunu söyleyebiliriz. İnşallah memleketimiz bir daha böyle olaylar yaşamaz ve hakkı üstün tutan bir anlayış galip gelir.