7 Renk Korosu: Derdimizi müzikle anlatıyoruz

17 Nisan 2017
  “Amacımız biraz da değmek, dokunmak, birbirimizden haberdar olmak, bu baskı ortamında birbirimizden kopmamak. Bunu da müzik yoluyla sağlamaya, güçlendirmeye çalışıyoruz. Bugüne kadar birçok yöntemi denedi LGBTİ’ler ve kadınlar, direnmenin birçok türünü sergilediler. Müzik bunlardan biriymiş, bunu keşfettik biz de.”  Mersin’deki 7 Renk LGBT Derneği’nin organize etmesiyle kurulan 7 Renk Korosu aynı zamanda Türkiye’nin ilk […]

 

“Amacımız biraz da değmek, dokunmak, birbirimizden haberdar olmak, bu baskı ortamında birbirimizden kopmamak. Bunu da müzik yoluyla sağlamaya, güçlendirmeye çalışıyoruz. Bugüne kadar birçok yöntemi denedi LGBTİ’ler ve kadınlar, direnmenin birçok türünü sergilediler. Müzik bunlardan biriymiş, bunu keşfettik biz de.”

 Mersin’deki 7 Renk LGBT Derneği’nin organize etmesiyle kurulan 7 Renk Korosu aynı zamanda Türkiye’nin ilk LGBT korosu. 11 dilde şarkılar seslendiren ve müziği dayanışmanın bir yöntemi olarak kullandıklarını belirten 7 Renk Derneği’nden Gizem Derin’le koronun öyküsünü konuştuk. Melis Kabasakal, Özlem Polad da 7 Renk Korosu’nun kendileri için anlamını paylaştılar.

-Koro fikri nasıl çıktı?

7 Renk Koro’nun kurulmasına geçen yıl ekim ayında başladı. OHAL sürecinin üzerimizde yeni yeni etkilerini göstermeye başladığı süreçlerdi. Açık alanlardan çok kapalı alanlara insanların geri çekildiği dönemlerdi. Bir arada olmaya ihtiyacımız vardı. İlk başlarda amacımız bir arada olmaktı. Haftanın en azından bir günü birlikte olup terapi olarak, birbirimize iyi gelip şarkı söyleyerek, müziği kullanarak rahatlamayı amaçlamıştık. Sonrasında fark ettik ki, birbirimize iyi gelmenin yanı sıra güzel de bir dert anlatma aracı müzik. O yüzden, nasıl yapabiliriz, nasıl edebiliriz üzerinde kafa yormaya sonradan başladık. Tırnak içinde kurumsallaşmaya başladı diyebiliriz. Sonrasında yalnızca LGBTİ korosu değil. Hem kadınların, hem LGBTİ’lerin, insan hakları savunucusu bir çok kadının da yer aldığı bir koro. Farklı örgütlerden, farklı hareketlerden arkadaşlarımız var, öyle de renkli. Sonrasında, bu kadar renkli ve çeşitliyken, haliyle dertler de fazla ve çeşitli, tek dilde olmaz dedik ve 11 dilde, söyleyebildiğimiz tüm dillerde, şarkılar söylemeye başladık. Zazaca, Kürtçe, Arapça, Gürcüce, Lazca, Farsça, Türkçe, Hintçe, Latince yani bir çok dilde, toplamda 11 dilde şarkı söylüyoruz. Bu 11 dilin biriside Lubunca, yani eşcinsel ve transların yıllardır Türkiye’de kullandıkları bir jargon.

-Repertuar seçiminde neye dikkat ediyorsunuz?

Genelde kadın temalı şarkılar söylüyoruz, dikkat ediyoruz ne söylediğimize yani. Şarkıların içinde nefret söylemi, cinsiyetçilik olmamasına özen gösteriyoruz. Uyarladığımız şarkılar da var. Mesela “Hayır”. Kendi gündemimize de “Keçe Kurdan” şarkısından uyarladığımız bir “hayır” şarkımız var. Burada da kadınların ve LGBTİ’lerin neden “hayır” dediğini anlatmaya çalıştık.

-Grubun üyeleri kimlerden oluşuyor?

Her yaştan, her etnik kimlikten, her cinsel ve cinsiyet yöneliminden insanlar var, kadınlar ve LGBTİ’ler oluşturuyor. Haftanın bir günü bir araya geliyoruz. Yan bir örgütlenme alanı koro bizim için. Önce bir arada olup kimin ne derdi, ne sorunu, ne sıkıntısı var, onları konuşuyoruz. Bu bağı da sıkı tutmaya çalışıyoruz. Yalnızca şarkı söylemek için bir araya gelmiyoruz. Bu süreçte aramızda tutuklananlar, gözaltına alınanlar, ailesiyle sorun yaşayanlar, özel hayatında sorunlar yaşayanlar oldu, bunları nasıl aşabiliriz diye düşünüp, birazcık dert ediniyoruz. Amacımız biraz da değmek, dokunmak, birbirimizden haberdar olmak, bu baskı ortamında birbirimizden kopmamak. Bunu da müzik yoluyla sağlamaya, güçlendirmeye çalışıyoruz. Bugüne kadar bir çok yöntemi denedi LGBTİ’leiler ve kadınlar. Direnmenin bir çok türünü sergilediler. Müzik de bunlardan biriymiş, bunu keşfettik biz de.

-Koro olarak hangi etkinliklere katıldınız şimdiye kadar?

Koroyu kurduktan sonra iki defa Ankara’ya gittik. Birinde Quir Fest açılışında sahne almıştık. Ardından Ankara’da Feminist Forum’da, Kadın Kadına öykü yarışmasında bir sahnemiz oldu. İstanbul’da da Koç ve Boğaziçi Üniversiteler’indeki festivallerinden, bazı öğrenci kulüplerinden konser davetleri aldık. Şu anda, onların organizasyonlarını bitirmelerini bekliyoruz. Cinsiyetçilik ve homofobi karşıtı tüm organizasyonları, olumlu yönde karşılıyoruz. Bu süreçte haver sitesi olan BBC Türkçe’de bir video haberimiz yayınlandı. Onunda dışında ana akım medyada bazı haber kuruluşlarından da haber teklifleri aldık fakat reddettiklerimiz de oldu. Çizgisini pek beğenmediğimiz ve bunu magazinsel bir boyutta ele alıp, bizi hedef olarak kullanacak diye düşündüğümüz bazı kanalları reddettik. Röportaj verdiğimiz kuruluşların çizgilerini önemsiyoruz. Çünkü durduğumuz yer politik bir yere tekabül ediyor. Bu yüzden bu görünürlüğü, doğru yerde ve doğru biçimde icra etmek istiyoruz.

-Hem medyada hem de sosyal medyada da yoğun ilgi gördü videolarınız ne gibi tepkiler alıyorsunuz?

Genelde ana akım veya ana akıma yakın yerlerde yapılan haberlerde, sosyalist çevre içinde de ana akım sayılabilecek mecralarda, röportaj ve haberlerin bizim çizgimiz dışında bir yerde haberleştirilmesi ve yaygınlaştırılmasına karşı bir duruşumuz var. Mesela Ötekilerin Postası gibi sosyal medya hesaplarında paylaşılıyor, biz de zaten bunu gönüllü olarak yapıyoruz. Yorumlarda genelde aynı deneyimleri yaşıyoruz; hakaret edenler, küfür edenler, buna karşı çıkanlar, nefretini dökenler oluyor. Ancak biz kendi içimizde bir karar aldık: Bireysel hesaplarımızdan, koro üyesi hiçbir arkadaşımız o yorumlara cevap vermeyecek. Çünkü o birebir, kişisel bir duruma dönüştüğü zaman bizim de canımızı sıkan bir noktaya gelebilir ama gerek yok. Ve şunu izliyoruz, gözlemliyoruz; o nefreti kusan insanların yorumlarının altına, yine bizim tanımadığımız bir başkası, başka bir dilde, ona yakın taraftan cevap veriyor. Yani bizim yerimize bizi savunuyor. Ama bu daha önemli tabi. Mesela ikiside sosyalist, yani karşısında durduğumuz bir görüşü yok ama birisinin düşüncesi LGBTİ konusunda katı iken, diğeri daha yumuşak ve anlayışlı. Anlayışlı kişi kendi bulunduğu yerden bir cevap yazabiliyor tabi. Bu çok çıktı karşımıza. Bu zemin bizim için gerçekten kıymetli. Yani olumlu da olumsuz da tepkiler alıyoruz. Görünürlük sorunu olan arkadaşlarımız var, belki bundan bahsetmemiz gerekiyor. Yani kameranın karşısında yirmi kişi duruyoruz ama kamera arkasında da bir on kişi mutlaka oluyor. Aramızda memur olanlar var, ailesine açık olmayan arkadaşlarımız var. Yani bu arkadaşlarımızın görünürlük sorunu var. Kamera önünde değiller ama tüm provalarımıza ve etkinliklerimize katılıyorlar.

Melis Kabasakal: Kolektif bir yapımız var

Melis: Koroda şeften bahsettik ama bir hiyerarşi oluşumu olarak görülüyor. Ancak kesinlikle öyle bir şey yok. Özellikle kolektif olmaya çalışıyoruz ki, çalışmalarımız sadece koro ile sınırlı kalmıyor. Mesela liseliler ile ders dayanışmasına giriyoruz, anlatabildiğimiz dersleri. Ailevi sıkıntıları olan arkadaşların ailelerini ziyaret ediyoruz. Bu kolektiften birkaç arkadaş o aileyi ziyarete gidiyoruz. Aldığımız kararlarda, yazılarla ilgilenenler, konserlerle ilgilenenler başlıklarıyla komisyonlarımız ilgileniyor. Yani mümkün olduğunca kolektif kararlar alıyoruz. Çoğu arkadaşımızdan güzel tepkiler alıyoruz. İşte dostluğu burada tanıyoruz, o samimiyeti burada görebiliyoruz diyen bir sürü insan çıktı. Yeni yeni tanıştığımız ama bizimle bir türlü iletişime geçemeyen bir sürü insan, bu şekilde bize geri dönüş yaptı. Gittiğimiz konserlere de, dayanışma için gitmeye çalışıyoruz. Böyle yardımcı olmaya çaba sarf ediyoruz yani.

Özlem Polad: Koro bir umut oldu

Öyle bir dönemdeyiz ki, bir şeylerden çekinir, bulunduğumuz ortamda insanlara güvenemez hale gelmiş durumdayız. İnançlarımızın zedelendiği, umutlarımızın kırılmaya çalışıldığı bir dönemden geçiyoruz. Ama bu koro bir umut oldu. Biz orada kolektif yaşamı görüyoruz, gerçekleştirebiliyoruz. Derdimizi müzikle anlatabiliyor olmak, bir şeyleri paylaşabiliyor olmak… Biz orada yaşamı ortaklaştırıyoruz yani. Hep beraber müzik yapmaya çalışıyoruz. Evet çok iyi değiliz, hepimizin sesleri çok iyi değil ama bizim derdimiz bu da değil. O şarkıları söyleyince, sesi kendisine göre kötü olan arkadaşlarla beraber tek bir ses oluyoruz. LGBTİ ve kadın korosu, kendi yaşamımı dahil ederek en özgür hissettiğim ortamdır. Kendimi en rahat hissettiğim de ortamdır yani. Mücadelenin bu şeklini de çok sevdim ben.