STK’lar için takip ve izleme neden önemli?: Veri yoksa bilgi de yoktur

  Yasal kararların alınması, işbirliklerinin yapılmasına rağmen toplumsal cinsiyet eşitliğinin hayata geçirilememesi ve bunların takip edilmemesi bu alanda çalışan birçok kişinin yakındığı bir konu. Bu izlemeyi gerçekleştirmek ve ilgili kurumlara veriler sunmak amacıyla kurulan İRİS Eşitlik Gözlem Grubu’ndan Nuran Bayer’le grubunun faaliyetlerini ve bugüne bakışını konuştuk.   – Öncelikle İRİS ne için kuruldu, neyi amaçladı? […]

 

Yasal kararların alınması, işbirliklerinin yapılmasına rağmen toplumsal cinsiyet eşitliğinin hayata geçirilememesi ve bunların takip edilmemesi bu alanda çalışan birçok kişinin yakındığı bir konu. Bu izlemeyi gerçekleştirmek ve ilgili kurumlara veriler sunmak amacıyla kurulan İRİS Eşitlik Gözlem Grubu’ndan Nuran Bayer’le grubunun faaliyetlerini ve bugüne bakışını konuştuk.

 

– Öncelikle İRİS ne için kuruldu, neyi amaçladı?

Demokrasinin ön koşulu olan kadın-erkek eşitliği ve eşit temsil ilkesini ülkemizde hayata geçirebilmek için 2000’den bu yana çalışmalarını sürdüren İRİS EŞİTLİK GÖZLEM GRUBU, çeşitli meslek mensubu, toplumsal cinsiyet duyarlılığına sahip, kadın ve erkeklerin katılımıyla oluşturuldu.

Bu amaçla başta Kadın Hakları Sözleşmesi (CEDAW) olmak üzere, kadın-erkek eşitliği alanında Türkiye Cumhuriyeti hükümetlerinin imzaladığı uluslararası sözleşmeler ya da üyesi olduğumuz uluslararası kuruluşların bu yöndeki tavsiye ve kararlarının hayata geçirilmesi için parlamento, siyasi partiler ve kitle iletişim araçlarını gözlemlendi. Bunların sonucunda hazırlanan raporlar, ilgili ulusal ve uluslararası kuruluşlara gerektiğinde ya da istendiğinde iletildi. Geleneksel kadın-erkek rol kalıplarını pekiştiren ve meşrulaştıran kitle iletişim araçlarını izleyerek toplanan verileri ilgili ulusal ve uluslararası kurumlarla paylaştık.

Özellikle  CEDAW’ın hayata geçirilmesi aşamasında oldukça aktif bir şekilde çalıştık. Bu sözleşmenin beraberinde getirdiği bakış açısının ulusal plan ve programlara yansıtılması, bilinçlendirme gibi amaçlarla televizyon ve radyo programlarına aktif bir şekilde katıldık. Kadına yönelik şiddet konusunda gerekli yasal düzenlemelerin yapılması için lobi çalışmalarının yanı sıra farkındalık yaratmak için protesto gösterisi düzenledik. İRİS aynı zamanda TCK Platformu, Anayasa Platformu, Kadınların Medya İzleme Grubu’nun (MEDİZ) kurucu üyesidir ve bu alanlara yoğun bir lobi çalışması gerçekleştirmiştir.

– Sanırım takip ve izleme sürecinin bir parçası de raporlama?

Evet, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) dahil birçok kuruma, özellikle de Kadının Statü ve Sorunları Genel Müdürlüğü’ne birçok rapor gönderdik. Kitle iletişimiyle ilgili Türkiye’deki ilk gözlem raporunu biz yayınladık. Bunun dışında Avrupa Parlamentosu üyelerine raporlar gönderdik. CEDAW ülke raporunda sivil toplumun hazırladığı kısmın, İRİS önemli bir üyesiydi.

– Sonrasında da İRİS’in önemli çalışmalarından biri olan kamu sektöründe kadın yöneticiler çalışmasını gerçekleştirdiniz?

Burada amacımız özellikle bir veri tabanının oluşmasıydı. Çünkü veri yoksa bilgi de yoktur. Parlamentolardan medyaya, kamudan özel sektöre, her alanda kadınların karar mekanizmalarında var olmasının ne kadar önemli olduğu bilinen bir gerçek ama bu gerçekliğin neresindeyizi  gösterebilmek için veriye ihtiyacımız vardı.

2004 yılında Michigan Üniversitesi Avrupa Çalışmaları’nın katkısıyla gerçekleştirdiğimiz ve Dünya Çalışma Örgütü’nün  (ILO) desteğiyle kamuoyuna duyurduğumuz “Kamu Sektöründü Kadın Yöneticiler” araştırmasıyla, Türkiye’de ilk defa kamudaki orta ve üst düzey kadın yöneticilerin profilini çıkararak bu konudaki veri tabanını oluşturduk.

Bu çalışmadan sonra özel sektör için de benzer bir çalışma gerçekleştirdik, sonuçlar çok az da olsa daha umut vericiydi ancak yönetim kademesindeki kadın sayısına, aile şirketlerinin varlığının etkisi büyüktü.

Daha sonraki yıllarda Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü (KSGM) sayfalarında yayınlanan yıllık raporları da takip ettik , toplumsal cinsiyet bazlı istatistiksel veriler üzerinden araştırmalar yaptık, raporladık. Bu resmi kaynaklı sonuçlar  bize  2007’den itibaren kamu sektöründeki kadın yöneticilerin oranının dramatik bir şekilde düştüğünü gösterdi ne yazık ki.

Son beş yıldır bu çalışmayı yapmadık  ancak bu görüşmeyi yapmadan önce size son verileri vermek için tekrar baktım ama artık hiçbir resmi veri yoktu. KSGM’nin sitesinde raporlar da verilmiyor . Bizim bu çalışmaları yaptığımız yıllarda bütün kamu kuruluşlar yıllık raporları aktarırlardı ama artık o bilgilere de verilmiyor.

– Peki sonrasına ne oldu?

Bu çalışmanın yenilerini gerçekleştirmek istedik ancak kaynakla ilgili sıkıntı oldu.  Biliyorsunuz, son dönem kadın örgütleri muhafazakar görüşün yıkıcı etkisini yoğun bir biçimde yaşamakta. Bu konuya yıllarını vermiş bilgi ve deneyim edinmiş kadın örgütleriyle özellikle feminist  örgütlerle hiçbir  şekilde işbirliği olmadığı gibi, muhafazakar söylem, bugüne kadar kazanılmış birçok hakkı yok saymakta. Kadınlar sadece ev kadınlığına, çok cocuk yapmaya, kocalarına koşulsuz itaate özendirilmekte ve ne yazık ki bu dini içerikli söylem ve yayınlarla da desteklenmekte.

Ama biz İRİS olarak çalışmayı bırakmayacağız.

“İKTİDARIN YANINDAN OLMA KAYGISI MUHAFAZAKAR SÖYLEMİ YÜKSELTTİ”

– İRİS medya izleme de yapmış olan bir kuruluş, medyanın son dönemine dair ne düşünüyorsunuz?

İRİS kadın örgütleri içerisinde medya konusunda en deneyimli ve üyeleriyle içinde profesyonelleri de barındıran bir kuruluş. CEDAW gölge raporunun medya bölümünü hazırlamanın yanı sıra özellikle RTÜK için medya raporları hazırladık. Bütün bunların sonucunda bugün medyanın geldiği noktaya baktığımızda “korkunç” demek sanırım hafif kalacak.

Türkiye’de bu kadar uzun yıldır kadın örgütlerinin yoğun çabasına rağmen medyanın geldiği nokta beni üzüyor. Medya başka türlü şekillendi, evrildi: İktidarın yanında olma kaygısı muhafazakar söylemi yükseltti.

Bugün şiddet konusunda bir türlü önüne geçilemiyor deniyor. Tüm siyasilerin medyadaki diline müthiş bir ataerkil söylem var. Bazı muhafazakar kesimler, din adamları televizyonlarda kadının yeri evidir diyorlar. Tüm bunlar kelebek etkisiyle kadına yönelik şiddeti gün ve gün artırıyor.

Eğer gerçekten kadına yönelik şiddetle mücadele edilmek isteniyorsa, herkes dilini, tavrını düzeltecek. Tüm parlamenterler, medya, din adamları, herkes. Erkekliği yücelten ve kadını eve hapseden söylemlerden vazgeçilmeli. Şiddetin temelinde bu yatıyor. Kendi hayatları hakkında karar verme hakları olmayan kadınlardan bahsediyoruz.

Medya araştırmaları yaptığımız dönemde dizileri çok eleştiriyorduk, şimdi ise bırakın birkaç noktasını eleştirmek, baştan sora korkunç. Kadınlar fettan, yuva yıkan, para peşinde, erkek için birbirine inanılmaz düşmanlıklar yapan bir varlık olarak ifade ediliyor. Sunulan kadın modeli “bu kadın da şiddeti hak eder(!) ama” söylemini pekiştiriyor. Medyada inanılmaz bir şiddet ve savaş söylemi hakim,barış unutuldu.

Bu yüzden aslında kadına yönelik şiddet de dahil birçok alanda mücadele etmek için işe medyadaki söylemlerden başlamak gerekiyor.Bu alanda RTÜK’ün bütün yasalara ve uluslararası sözleşmelere rağmen görevini yaptığını söyleyemeyiz.

 

Bu röportaj Sivil Sayfalar, Reçel Blog, Kadın Adayları Destekleme ve Eğitme Derneği ve İsveç Baş Konsolosluğu ortaklığında gerçekleştirilen Sivil Toplum Haberciliği Kadın Odaklı Kuruluşlarla Haber Atölyesi kapsamında hazırlanmış ve yayına alınmıştır.