Cezaevindeki çocuklar seslerini duyurmak için yangın mı çıkardı?

18 Ocak Çarşamba akşamı Adana E Tipi Kapalı Cezaevi Çocuk koğuşunda çıkan yangın sonucu 6 çocuk mahkum ile 5 koruma memuru dumandan zehirlendi. Tedaviye alınan çocuk mahkumlardan üçü yoğun bakım ünitesinde tutulurken dumandan zehirlenen 17 yaşında bir mahkum hayatını kaybetti. Konu hakkında daha fazla bilgi almak için Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği’nden (CİSST) Alper […]

18 Ocak Çarşamba akşamı Adana E Tipi Kapalı Cezaevi Çocuk koğuşunda çıkan yangın sonucu 6 çocuk mahkum ile 5 koruma memuru dumandan zehirlendi. Tedaviye alınan çocuk mahkumlardan üçü yoğun bakım ünitesinde tutulurken dumandan zehirlenen 17 yaşında bir mahkum hayatını kaybetti. Konu hakkında daha fazla bilgi almak için Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği’nden (CİSST) Alper Yalçın’la konuştuk.

“Çocukların seslerini duyurmak için bulundukları yeri ateşe vermesi, denetimin yetersiz olduğuna ya da objektif olmadığına ilişkin endişeler uyandırıyor”

-Adana’daki cezaevinde çıkan yangın sonucu zarar gören çocuklar hakkında bildiklerinizi bizimle paylaşır mısınız?

3 çocuk hala yoğun bakımda. Öncelikle hepimizin çocukların hayati tehlikeyi atlattıklarını duymaya ihtiyacımız var. İnsan Hakları Derneği süreci takip ediyor, ailelere şu an destek veriyorlar. Gerekli açıklamayı onlar yapacaklardır.

-Valilik yangını çocukların çıkardığını iddia ediyor. Bu iddiayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Adana Valisi’nin çocukların yangını kasıtlı çıkarttıklarına ilişkin yorumu doğruysa, bu çok endişe verici ve bir an önce anlaşılması gereken bir durum. 2016 Eylül ayında Şırnak T Tipi Hapishanesi’nde kendilerinde uyuz görülen 2 çocuk, diğer akranlarından ayrılmış, bir hücrede tutularak resmen karantinaya alınmıştı ve çocuklar tutuldukları hücrede yangın çıkardılar. Soruşturmada hala bir gelişme yok. Benzer şekilde Adana’da da adli tıp kurumu raporlarında da tespit edildiği üzere çocuklara şiddet uygulanmış, ancak açılan soruşturmadan “kovuşturmaya yer olmadığı” yönünde karar çıkmıştı. Yaşanan bu şiddet ve karar, hapishanede tutulan tüm çocukların hafızasına kazınır ve elbette güvence vermez. Şırnak’ta da, Adana’da da, çocuklar seslerini duyurabilmenin yolunu, tutuldukları yeri ateşe vererek sağlamaya çalışıyorlar. Çocukların seslerini duyurmak için bulundukları yeri ateşe vermesi, denetimin yetersiz olduğuna ya da objektif olmadığına ilişkin endişeler uyandırıyor. Yangın, doğal afet gibi durumlarda mahpusların ve hapishane görevlilerinin kurumdan sağlıklı bir şekilde tahliye edilebilmesine ilişkin planının olup olmadığını düşündürüyor.

“Çocukların yararına, çocuklarla birlikte bütüncül politikalar üretmek gerekiyor, yeni hapishaneler değil”

-Sizce ülkedeki çocuk cezaevlerinin koşulları nedir? 

Türkiye’de çocuk hapishanelerinin, çocuklar için cezalandırıcı olduğuna ilişkin birçok bilimsel çalışma bulunuyor. Çocukların yaşamlarında travmalardan başka bir yaratmadığı gibi, caydırıcı bir yanı da yok, çocukların tahliye olduktan 1 yıl sonra yeniden hapishaneye girme oranları 2011 yılında %68’di ve şimdi de bu oranın %65’in altına düşmediğini tahmin ediyoruz. Çünkü adalet sistemi içine giren çocukların sayısında bir azalma olmadı. Kısacası çocukların yararına, çocuklarla birlikte bütüncül politikalar üretmek gerekiyor, yeni hapishaneler değil.

“Bağımsız izleme, Türkiye’nin imzalamış olduğu uluslararası sözleşmelerde de bir hak olarak tanımlanmıştır”

-Türkiye sivil toplumu cezaevlerindeki koşulların tespiti ve takibiyle ilgili sizce neler yapmalı? Sivil topluma düşen rol nedir?

Sivil toplum örgütlerinin, meslek odalarının, üniversitelerin, kendi yerellerinde bulunan hapishanelerdeki çocuklar için atölye çalışmaları, ziyaretler düzenlemeleri gerekiyor.

En basitinden mektuplaşmak dahi çok kıymetlidir. Hapishanelerin şeffaf olabilmesi için herkesin gündemine hapishaneleri alması gerekir ki, bu kurumlar biraz daha şeffaf hale gelebilsin. Hapishanelerde herhangi bir konuda çocuklarla atölye çalışmaları yapılması gerçekten çok kıymetli. Bunların haricinde her yerelde sivil toplum örgütlerinden, avukatlardan, akademisyenlerden ve bağımsız meslek uzmanlarından oluşan bağımsız izleme heyetlerinin kurulması ve Adalet Bakanlığı’na başvurulması gerekiyor, çünkü bağımsız izleme, Türkiye’nin imzalamış olduğu uluslararası sözleşmelerde de bir hak olarak tanımlanmıştır. Bu hakkın kabul edilebilir olmasından uzak bir noktada bulunuyor olabiliriz ancak ısrarcı olmak gerekiyor.