Toplumsal cinsiyet eşitliği ve ayrımcılıkla mücadelede ilham veren bir proje: Cins Adımlar

Hikaye anlatıcılığı insanların konuşmayı keşfettiğinden beri kullandığı rehber ve öğrenme biçimi olarak vazgeçilmezi. İnsanlık tarihi kadar eski olsa da iletişim alanında yeni bir yaklaşım olan “stratejik hikaye anlatıcılığı”, son on yılda sivil toplumda ve iş dünyasında etki yaratmada güçlü ve yenilikçi bir araç olarak karşımıza çıkıyor. Sosyal Etki Aracı Olarak Stratejik Hikaye Anlatıcılığı yazı dizisi […]

Hikaye anlatıcılığı insanların konuşmayı keşfettiğinden beri kullandığı rehber ve öğrenme biçimi olarak vazgeçilmezi. İnsanlık tarihi kadar eski olsa da iletişim alanında yeni bir yaklaşım olan “stratejik hikaye anlatıcılığı”, son on yılda sivil toplumda ve iş dünyasında etki yaratmada güçlü ve yenilikçi bir araç olarak karşımıza çıkıyor. Sosyal Etki Aracı Olarak Stratejik Hikaye Anlatıcılığı yazı dizisi ile sosyal faydaya hizmet eden, ilham veren hikaye anlatıcılığı çalışmaları, bu konuda yazılan makaleleri tercümeleri, alandaki eğitim fırsatlarını paylaşacağız.

Geçtiğimiz günlerde bana çok heyecan veren bir e-mail aldım. Mail, Sabancı Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları – Cins Adımlar: Toplumsal Cinsiyet ve Hafıza Yürüyüşleri ekibi adına Sema Semih’ten geliyordu. Beni ilginç bir deneyime davet eden bu mesaja hiç düşünmeden dakikalar içinde geliyorum cevabı yazdım. Yıllardır iletişim alanında etki yaratacak yenilikçi teknikler peşinde koşan ben; hikaye anlatıcılığı atölyelerimde anlattığım teknikleri uygulayan bir ekibin varlığından mutluluk, ne anlatacaklar?, yaşadığım Kadıköy hakkında neler duyacağımı merakla bekledim.

Yaşadığımız şehirde her gün geçtiğimiz sokaklar, binalar, mekanların meğerse hafızasında ne hikayeler, ne yaşamlar varmış. Önünden öylesine geçip gittiğim yerler Bahariye’nin girişindeki değil artık. Bestekar Dilhayat Sokak, Baylan Pastanesi, Rexx Sineması ve tüm yürüyüş boyunca uğradığımız diğer duraklar; artık hepsiyle farklı bir bağım var.

Projenin Koordinatörü Sema Semih ile projeye ilişkin söyleştik.

– Proje fikri ilk nasıl ortaya çıktı?

Projenin temelleri; Columbia University Center for the Study of Social Difference ve Sabancı Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları‘nın beraber düzenlediği atölyeler kapsamında küratörlüğünü Ayşe Gül Altınay ve Işın Önol’un yaptığı Hafızayı Harekete Geçirmek: Kadınların Tanıklığı (DEPO, 2014) sergisiyle eş zamanlı olarak Karakutu Derneği ile beraber yapılan “Toplumsal Cinsiyet ve Hafıza Yürüyüşü” ile atıldı. Yürüyüşlerin ilki Beyoğlu’nda gerçekleşti. Daha sonra, Sabancı Üniversitesi’nin oluşumu olan  SUGender’da biraraya gelen gönüllüler bu yürüyüşü geliştirmeye ve yaygınlaştırmaya devam ettiler. Ekibimiz toplumsal cinsiyet, hafıza, şehir ve hikaye anlatıcılığıyla ilgilenen gönüllülerden oluşuyor.

– Yapılan yürüyüşler İstanbul’un kaç noktasından oluyor? 

Beyoğlu’ndan sonra 2015’te Kadıköy, 2016 yılında ise Balat’ta da yapılmaya başlanan yürüyüşler halen bu üç semtte devam ediyor. Bu yıl bu semtlerdeki hikayelerimizi derinleştirmeyi, daha fazla hikayeye ve anlatıcıya ulaşmayı hedefledik.

– Hikayeleri ve anlatanları nasıl seçiyorsunuz? 

Tarih boyunca çok çeşitli nedenlerden dolayı hikayeleri göz ardı edilmiş, tarihe not düşülmemiş, sesleri duyulmayan, sessizleştirilen ya da susturulan insanların hikayelerinin peşinden gitmeye çalışıyoruz. Yürüyüşlerimizi kurgularken aklımızda belirli sorular var. Örneğin; arkadaşlarımızla önünde buluştuğumuz sinema, arada bir oturup nefes aldığımız park, her gün önünden geçtiğimiz ama ne olduğunu çok bilmediğimiz tahrip edilmiş bir bina ya da bir inşaat şantiyesi bize yaşadığımız şehrin tarihiyle, o şehirde yaşamış insanlarla ilgili nasıl ipuçları verir? Bu mekanlar yıllar boyunca hangi olaylara tanıklık etmiş, kimlerin hikayeleri bu mekanlardan geçmiş olabilir? Toplumsal hafızadaki suskunluklar, şehrin mekanlarına sokaklarına nasıl yansır? Toplumsal cinsiyet ve mekanlar arasında nasıl ilişkiler kurulabilir? Şehrin tarihinde, hayatında önemli yer tutmuş olmalarına rağmen hikayeleri kaybolmuş kadınların, LGBTİ’lerin hikayeleri bize ne anlatır? Onları görünür kılmak şehirle ilişkimizi nasıl dönüştürür? Bu sorularla birlikte ekibimiz çeşitli mekanların ve kişilerin hikayelerinin peşine düşüyor, hikayelerimizi oluşturduktan sonra bir yürüyüş rotası oluşturuyoruz ve en az ayda bir kez bu rotalardan birinde Toplumsal Cinsiyet ve Hafıza Yürüyüşü gerçekleştiriyoruz.

Hikaye anlatıcılarını biz seçmiyoruz aslında, isteyen herkes hikaye anlatmaya gönüllü olabilir! Hikaye anlatıcısı olmak isteyen gönüllüler; toplumsal cinsiyet, şehir, hafıza, performans ve hikaye anlatıcılığı üzerine eğitimler alıyorlar. Dinleyici olarak katılmak isteyenler yürüyüşlerimizden haberdar olmak için Cins Adımlar websitesini ve facebook sayfamızı takip edebilirler.

– Şimdiye kadar yürüyüşlere kaç kişi katıldı? Yürüyüşlerin katılımcılarda yarattığı etkiyi ölçmeye yönelik bir çalışmanız olmuş muydu? 

Her yürüyüşe ortalama 15-20 kişi katılıyor ve şimdiye kadar toplam 25 yürüyüş gerçekleştirdik. Her yürüyüşümüzün ardından katılanlardan geri dönüş almaya dikkat ediyoruz. Dinleyicilere en çok hangi hikayenin akıllarında kaldığını ya da hangi hikayeyle bir bağ kurduklarını soruyoruz. Böylelikle hikayeler de zenginleşiyor, çoğalıyor. Geçmişte tüm zor şartlara rağmen ayakta durabilmiş, kendilerine nefes alacak alanlar yaratabilmiş ve hayatları boyunca çeşitli baskılara, ayrımcılığa maruz kalsalar da kendi olmaktan, kendi yolunda gitmekten vazgeçmemiş insanların hikayesini duymak; önce bugün yaşadığımız koşullar içinde kendi hayatımıza farklı bir gözle bakmaya, sonra da geleceğe dair daha umutlu adımlar atmamıza vesile oluyor. Şu an ekibimizdeki hikaye anlatıcılarımızın bir kısmı bizi duyup dinlemeye gelen misafirlerimizden oluşuyor. Yani Cins Adımlar’la yürüyüp hikayeler dinlemek, yeni hikayelere, yeni anlatıcılara gebe oluyor.

 

– Yürüyüşteki hikayeler, kadınların tarihte kültür, sanat ve edebiyat alanlarında nasıl rol aldıkları hakkında önemli veri sağlıyor. Günümüz ile bir kıyaslama yapar mısınız?

Günümüzde de birçok farklı alanda çok güzel işler yapan, yaşam hikayesiyle insanlara ilham veren güçlü ve başarılı kadınlar/lgbti’ler var; görüyoruz, biliyoruz. Önümüzdeki dönemde biz de Cins Adımlar’daki hikayelere günümüzde yaşayan insanların hikayelerini de dahil etmek istiyoruz. Bu hedefimizi gerçekleştirdiğimizde daha net bir kıyaslama yapmak mümkün olabilir belki.

Yürüyüşlerde birbirinden çok farklı hayatlar yaşayan farklı tarihlerde, farklı kimliklerle çok güçlü şekillerde ayakta duran kadınların, LGBTİ bireylerin hikayelerini dinliyoruz. Zamanında bu şehrin tarihine ve kültürüne önemli katkılar yapmış ancak ismi ya hiç duyulmayan ya da belirli bir çevre tarafından duyulmuş tiyatrocular, yazarlar ve müzisyenlerden bahsediyoruz. Kınar Sıvacıyan Muhsin Ertuğrul kadar başarılı bir tiyatro oyuncusuyken bugün onun hakkında çok az bilgiye ulaşmamızın sebebi ne olabilir? Kuşkusuz bu görünmezlikle kendisinin bir kadın olmasının ve etnik kimliğinin payı büyük. Keşke zamanında daha çok şey yazılsaymış, daha çok şey öğrenebilseymişiz Kınar Hanım hakkında diyorum hep. O yüzden bugün tarihle eşzamanlı akıp giden hikayeleri yakalamak, geleceğe aktarmak daha büyük önem kazanıyor.

En son Kadıköy yürüyüşümüzde geçmiş ve günümüzü buluşturan çok güzel bir deneyim yaşadık. Bu yürüyüşte Murat Germen bize hikaye anlatıcısı olarak destek verdi. 1883 yılında İstanbul’da doğan, nü kadın temasına yoğun olarak yer veren ilk kadın ressamlardan olan Celile Hanım’ın (Celile Uğuraldım) hikayesini hem Murat Germen’den, hem de annesi – Celile Hanım’ın yine ressam olan torunu – sevgili Ayşe Yaltırım’dan dinleme fırsatı yakaladık. Hem Celile Hanım’ın hikayesini öğrenebildiğimiz, hem de ailesinden gelen sanat pratiğini sürdüren Ayşe Yaltırım ile tanışabildiğimiz; hafızalarımızda yer eden unutulmaz bir yürüyüş oldu.

 

– Cins adımlar yürüyüşünü günümüz kadınlarının hikayelerinden anlatsaydınız kimleri seçerdiniz? 

Aslında bir seçime gitmiyoruz, tesadüf biz de bu dönemde günümüzde yaşayan insanların hikayeleri üzerine düşünmeye başladık. O kadar çok isim sıralanabilir ki aslında… En başında Kadıköy yürüyüşümüze başladığımız iskelenin orada çiçek satan insanların hikayeleri geliyor aklıma. Bir durağımız o çiçekçiler olabilir. Bu dönemde ayrıca çeşitli sebeplerle İstanbul’a gelmiş, göçmen/sığınmacı/mülteci kadın ve LGBTİ’lerin ve kurdukları dayanışma mekanlarının hikayelerini yürüyüşlerimize eklemek üzerine de çalışıyoruz.

Toplumsal cinsiyetin yanı sıra diğer bir odağımız mekanlar tabii. Bugün hala bir şekilde var olmaya devam eden kentsel dönüşümden kurtulup bir şekilde ayakta kalabilmiş binaların tarihine, o binalardan gelip geçen insanların hikayelerine dair düşünmeye başladığımızda da derya deniz bir alana giriyoruz. Baylan Pastanesi yine Kadıköy’deki duraklarımızdan biri mesela. Burada Sevim Burak’ın hikayesini dinliyoruz; acaba bugün hangi şairler yazarlar hangi eserlerini bu pastanede yazmaya devam ediyor gibi bir soru üzerinden de bu mekandaki hikayemizi yeniden düşünebiliriz belki.

 

Fotoğraflar: Selen Çatalyürekli

 

İnanç Mısırlıoğlu

Üyelik Tarihi: 08 Eylül 2017
7 içerik
Yazarın Tüm Yazılarını Gör