Çalışan kadın da öldürülüyor, eğitimli kadın da

8 Mart Kadın Dosyası kapsamında 2015 yılında Türkiye’de kadınların yaşadığı en önemli sorunları, yaşanan sıkıntıların sorumlularını ve ortaya çıkan olumlu gelişmeleri kadın kuruluşlarına sorduk. Kadınların çalışma yaşamına katılımının çok düşük oranlarda olduğu gerçeğine rağmen bu meselenin kadın kuruluşlarınca neden yeterince ele alınmadığını irdelemeye çalıştık ve tabii ki atılması gereken somut adımları konuştuk. Kadın kuruluşları açısından […]

8 Mart Kadın Dosyası kapsamında 2015 yılında Türkiye’de kadınların yaşadığı en önemli sorunları, yaşanan sıkıntıların sorumlularını ve ortaya çıkan olumlu gelişmeleri kadın kuruluşlarına sorduk. Kadınların çalışma yaşamına katılımının çok düşük oranlarda olduğu gerçeğine rağmen bu meselenin kadın kuruluşlarınca neden yeterince ele alınmadığını irdelemeye çalıştık ve tabii ki atılması gereken somut adımları konuştuk.

Kadın kuruluşları açısından 2015’in en önemli olayı Özgecan Aslan cinayeti ve en önemli sorunu da buna bağlı olarak kadın cinayetleri olarak görülüyor. Yaşanan acının tüm kadınlar için ortak bir hafıza haline geldiğini söyleyen Kadına Şiddete Karşı Müslümanlar İnisiyatifi’nden (KŞKMİ) Bahar Kılınç, cinayet sonrasında dahi medyada ve toplumda taciz ve tecavüz kültürünü besleyen öğelere sıkça rastladıklarını belirtiyor. Özgecan davası sanıklarının aldığı cezanın emsal oluşturması açısından olumlu bir gelişme olduğunu söyleyeyen Kılınç, kadın katillerinin mahkemelerde “iyi hal” indirimi almaya devam ettiğini vurguluyor. Kadın Haklarını Koruma Derneği Onursal Başkanı Av. Gönül İşler bu durumun olumsuz sonuçlarına dikkat çekerek hakimlerin kararlarında ceza indirimi ve iyi hal uygulamaları yapmalarının caydırıcılığı ortadan kaldırdığını aktarıyor. Başkent Kadın Platformu Başkanı Fatma Alan da “kadın cinayetleri ve kadına yönelik şiddet” çerçevesinde kadını koruyucu kanun hükümlerini tam anlamıyla yerine getirmeyen güvenlik güçleri ve mahkemelere yansımış davalarda özellikle “indirim”i gündemine alan eril adli yetkileri eleştirdiklerini belirtiyor. Türk Kadınlar Birliği Beyoğlu Şube Başkanı Günseli Sütekin ise medeni kanundaki bazı düzenlemeler hariç kadına karşı şiddet ve diğer kadın problemleri açısından gerekli hukuki düzenlemelerin henüz yapılmadığını söylüyor. Bahar Kılınç, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun “iyi hal” indiriminin önüne geçmek için “Özgecan Yasası” hazırladığını ve Temmuz ayında Meclis Başkanlığına sunduğunu hatırlatıyor.

Kadınların yaşadığı sorunlar şiddet ile sınırlı değil

Kadın Çalışmaları Derneği’nden Ülker Şener, geçtiğimiz yılda yaşanan diğer problemlere örnek olarak, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın fetvalarını ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde güvenlik görevlilerinin öldürdükleri kadınların çıplak bedenlerini teşhir etmelerini gösteriyor. Yeni Dünya İş Kadınları Derneği’nden Münire Erdal da devlet yetkililerinin kadınlarla ilgili kullandığı dilden rahatsızlık duyduklarını belirtiyor. Gönül İşler’e göre hem yerel yöneticiler hem de hükümet yetkilileri kadına şiddet sorununun önemini hala algılayamamış durumda. 2015 yılında görevde bulunan Kadın ve Aile Bakanlarının (Ayşenur İslam, Ayşen Gürcan, Sema Ramazanoğlu) desteklerini neredeyse hiç hissetmediklerini aktaran Bahar Kılınç “kadın değil insanlık sorunu” yaklaşımının kadınların mücadelesinin desteklenmediğini gösteren önemli bir işaret olduğunu belirtiyor. Ülkü Şener ise, kadın örgütlerinin umutsuzluğa kapılmadan çalışmaya devam etmesini, Barış İçin Kadın Girişimi’nin yaptığı etkinlikleri, kadına yönelik şiddet ile ilgili yapılan konferansları ve çalışmaları herşeye rağmen umut verici gelişmeler olarak değerlendiriyor.

Kadına yönelik şiddet ile mücadele istihdamdan öncelikli

Türkiye’de kadınların çalışma yaşamına katılımının çok düşük oranlarda olduğunu görüyoruz. Buna rağmen bu sorun kadın hareketi ve kuruluşlarınca yeterince ele alınmıyor. Bunun sebeplerini sorduğumuzda ise benzer cevaplarla karşılaşıyoruz. Örneğin Ülker Şener, kadına yönelik şiddetin çok yaygın ve sonuçları itibarıyla çok yakıcı olduğu için daha fazla gündeme geldiğini ve kadın örgütlerinin kadının yaşam hakkını tehdit eden şiddetle mücadeleyi bu nedenle öncelikli gördüğünü belirtiyor. Çalışma hayatındaki toplumsal cinsiyet eşitsizliklerinin tali bir sorun olmadığını belirten Fatma Alan, kadın hareketinin çalışma alanında haklar konusunu öncelediği için kadının istihdamı konusunu yeterince gündemine almadığını söylüyor. Münire Erdal da can güvenliği, namus güvenliği gibi daha önemli sorunlar gündemde olduğu için çalışma hayatına katılımın ikincil düzey bir ihtiyaç olarak görüldüğünü belirtiyor. Diğer taraftan Gönül İşler, kadınların çalışma yaşamına katılımının düşük oranda olduğu tespitine katılmıyor: “Türkiye’deki kadınların çalışma yaşamına katılımı çok düşük oranda değildir. Bilhakis kırsal kesimde kadınlarımız çok çok çalışmakta, şehirlerde de kadınlarımız çalışma hayatına daha fazla atılmaktadır. Banka kredilerinin verilmesi, KOSGEB, KOBİ gibi yardımlar bu artışta rol oynamaktadır ve bu hususlar STK’ların gündemindedir.”

Makro ölçekte politikalar gerekiyor

Her ne kadar çalışmalar yeterli düzeyde olmasa da karar mekanizmalarına katılım ve istihdam ile ilgilenen kadın örgütlerinin mevcut olduğunu belirten Ülker Şener, kadının güçlenmesine bir bütün olarak baktıklarını vurguluyor:

Kadın istihdamının artması, işgücü arzı (çalışabilecek kadınlar) ve işgücü talebine (piyasa-işverenler) yönelik daha makro ölçekte politikaları gerektiriyor. Yapılan çalışmaların sonuç vermesi ancak uzun vadede mümkün olabiliyor. Kadın örgütleri kadınlara yönelik istihdamı artırıcı çalışmalar/projeler yapsa da bunlar sınırlı sayıda kadına ulaşıyor ve sınırlı sayıda kadını etkileyebiliyor. Kamu politikalarını etkilemek ise şimdilik güç. Çalışma yaşamındaki eşitsizlikler tali değil birincil. Biz kadının güçlenmesine bir bütün olarak bakıyoruz. Çalışma ise güçlenmenin, kendi kaderi-geleceği hakkında söz sahibi olmanın temel koşullarından biri. Ancak tek başına çalışmanın, gelir elde etmenin kadının özgürlüğü için yeterli olmadığını da göz önünde tutmak gerekiyor.

Kadın hak ettiği toplumsal konuma sahip olmak için çalışmak zorunda değil

Bahar Kılınç ise kadınların çalışma hayatına katılımı meselesini farklı bir açıdan yorumluyor:

Kadınların istihdamı meselesi kendi içerisinde çok kapsamlı bir tartışma. Bugün kadınların sistematik biçimde katledildiklerine şahit oluyoruz. Kadınların ekonomik seviyelerinin veya istihdam durumlarının hayatta kalmak adına pek bir önem taşımadığını fark edebiliyoruz. Çalışan kadın da öldürülüyor, hakkı sömürülüyor, tacize uğruyor; hakeza eğitimli kadın da öyle. Elbette kadınların ekonomik özgürlüklerini kazanması bağımsızlıkları yolunda bir adımdır fakat meseleyi buna dayandırmak sanki bu ayrımcılığın ve şiddetin sebebi kadınların ekonomik bir fayda getirememesinden kaynaklanıyormuş ve bu yine kadınların kabahatiymiş gibi duruyor. Biz hem kadının hak ettiği toplumsal konuma sahip olmak için çalışmak zorunda olmadığını; hem de çalıştığı takdirde bir erkekle eşit fırsatlara sahip olması gerektiğini savunuyoruz. Yani hayır, çalışma yaşamındaki toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri tali bir sorun değildir. Fakat kadınların çalışma yaşamına katılmasının düşük olması tali bir sorundur. Çözülmeye çalışılan sorunlardan sadece biridir.

Çalışma yaşamındaki engeller ve çözüm önerileri

Kadınların çalışma yaşamında varlığının ve etkinliğinin artışı önünde birçok engel mevcut. Ülker Şener’e göre bunların başında kültürel ve ideolojik normların kadınları çalışma yaşamının dışında tutması geliyor. Şener, “Ailenin ve Dinamik Nüfus Yapısının Korunması” yasa tasarısı gibi son dönemlerde çıkarılan ve hazırlığı yapılan yasaların bu normları desteklediğinin altını çiziyor. Bahar Kılınç ise kadın çalışanlara daha düşük ücret verilmesi, mobbing, taciz gibi engellerin kadınların çalışma hayatındaki etkinliklerinin artışını küçümsenemeyecek derecede engellediğini belirtiyor. Somut çözüm önerilerini sorduğumuzda, Fatma Alan “toplumsal cinsiyet eşitliği” kavramının daha çok bilinir ve kabul edilir olmasının çalışma hayatında da kadının varlığını ve etkinliğini arttıracağını söylüyor. Özellikle pozitif ayrımcılığın etkin şekilde kanunlarda yer alması gerektiğini de ekliyor. Günseli Sütekin’e göre atılması gereken somut adımların en başında çalışan anneler için çalışma saatlerinin düzenlenmesi ve bu anneler için uygun ücretli ve kaliteli hizmet verebilen kreşler açılması geliyor. Ülker Şener ise kadının istihdamını kolaylaştıracak en önemli adımın ücretsiz çocuk bakım hizmetlerinin verilmesi olduğunu belirtiyor. Gönül İşler de çalışma yerlerinde kreş açılmasının gerekliliğini vurguladıktan sonra belediyelerin el becerileri kurslarını yaygınlaştırması gerektiğini söylüyor. Ayrıca kız çocuklarının okutulmamasını ciddi bir engel olarak gören İşler, teknik okulların ve yatılı kız yurtlarının çoğaltılmasını öneriyor.

Bahar Kılınç’a göre, erkek toplum herşeyden önce kadının hak ettiği vasfı kabullenmeli. Çünkü  örneğin toplum açısından mühendis bir kadının varlığına alışmak hala bir sorun olarak görülüyor. Kılınç, kadının rolleri konusunda kesin ve değişmez fikirlere sahip bu yapıyı direkt hedef almadıkça pozitif ayrımcılık dahil alınacak önlemlerin etkili olamayabileceğini vurguluyor.